a Sezal için. «Sami Paşazade Sezai ile mülâkat» serlâvhası al- tında «Jon Posta» gazetesinin 24 Şubat 1936 Pazar- tesi günkü sayısında çıkan «Muazzez Faik» imzalı yazı, — eğer sonra her bangi bir yerde bu yolda başka bir yazı çıkıp da gözümüzden kaçmadıysa — kendisi ile yapılan son gazeteci mülâkatıdır. «Mat- buat müdürlüğünün hatalı antolojisi» üzerine yapı- Jan bu mülğkatı, anket muharriri şöyle anlatmıştı: “Evvelâ hemşiresile e N Çok nazik bir eda ile: — Biraderim rahatsız efendim, dedi. Bir kere ken- disine söyliyeyim. Bekledim. Âz sonra hizmetçi geldi : — Yukarı buyurun. Merdivenleri çıkıyoruz. O, tenbih ediyor: — Çok şeyler söylemeyin. Beyefendiyi yorarsıvız. Kapıyı araladı. Çekingen, girdim. Hayretten don- muştum. Üstad doktorunun bile, konuşmaktan çrkineceği kadar rahatsızdı. — Görüyorsunuz, dedi.. Hastayım. Fakat sizi kırmamak için konuşacağım. Teşekkür ettim. — Ben de sizi yormaktan çekineceğim, üstadım. Gülümsedi. — Siz böyle bir antoloji yapsaydınız kimleri ko- yardınız ?. — Büyükleri. Büyük şöbretleri, — Niçin? — Büyük oldukları için. — Büyüklüğü ne ile ölçüyorsunuz 7 — Kendi kendisile. Bir Hâmit, bir Fikret, tit Ce- nap her zaman büyüktürler. Hâmitsiz, Fikretsiz, Ce- napsız, Halit Ziyasız, Hüseyin Rahmisiz bir antoloji olamaz. i — Neden her zaman büyüktürler ?. Onlara kuvvetle bağlı olan muhterem edip yata- ğında adeta isyan etti: — Bir asra yakın yazı yazmış , Hâmide neden denir mi?. Fikretin, Cenabın, Haşimin büyüklüğünü isbata lüzum var mı?, Bu böyledir ve her zaman böyle kalacaktır.,, Bundan sonra da, «Enrun» gazetesinin 8 Mert 1936 Pazar günkü sayısında çıkan «İşaretler» bag- lıklı sütunda « Mumyalar konnşuyor: Var, yok hi- kâyesi » serlâvbası altında «Sadri Ertem» imzasını taşıyan bir yazı gözümüze ilişmişti. Bu yazı, şöyle başlayıp devam ediyordu: UYANIŞ 375 “Edipler, şairler, kendilerini sanat mensubu" sanan herkes ayakta, bir acayip mahşer kaynaşıyor. Anket muharrirleri kapı kapı dolaşıyorlar, Pamuklara sarılmış, gözleri, sona ermiş bir zeytin yağı Mep halini almiş mumyanın kulağı dibinde bağırışıyoriai Mumya korkudan sinirlenerek ağ başını kımıl- datıyor, ağzını açıyor, soruyor : nden ne istiyorsunuz ? Mumyanın kulağının dibinde dünyanın bütün hç- parlörleri mırıldanıyor : — Söyleyiniz. Hangi şairi, hangi edibi beğeniyor- sunuz? Mumya başını yastığa yerleştirerek cevap veriyol : — Bizden sonra tüfan Hoparlörler gene işliyor. Mumya sonsuz uykuya dalıyor. Bir kurşun kalemin sivri ucuyla pamuklara sarılı cesedi dürtüyorlar, Mumya tekrar inliyerek göz- lerini üralıyor : — Beni rahat bırakın. Cevap veriyorlar i — Üstad, üstad, arkadaşlarınız kimdir? Manevi romatizma, ağrı, sızı ve ahiret senfonisi içinde murıys- bağırıyor : — Aran doktor, ölüyorum.. Anketçi sesleniyor : — Üstad arkadaşlarınız kimlerdi ? ' Mumyaya. doktor ilâcını veriyor. Torunları, başı düşmesin diye ellerile tutuyorlar. Mumy mırıldanıyor : — Arini, aman.. Kemiklerim kırtlıyor. Bittim. Anketçi gene sesleniyor * — “skadaşlarınızın adlarını lütfediniz? Mug horluyor ve mırıldanıyor : — Ne bilayim arkadaşlarımız işte... Mürya dalgınlaşıyor, hafızasını zorluyor. Zanın elindeki kocaman süngerle paslanan hafızayı siliyor. Sözler damla damla ağzından dökülüyor: — Dahii Aram... Anketçi mırıldanıyar: DALI b — Şiiri Azam). — Dahil, — siri âyami. — Dahat. — Nâzimi âzami, — Daha... Daha sonra gelenler yok mu? Mumya anlamadı : — Sonra mı, neyin sonrası ?.. Bizden sonrası yoki, Son biziz. Zaman bizimle durdu. Diye düşünür gibi oldu. Fakat bir türlü rüzlerini sıralıyamadı. — Genç biziz, dedi. Doktor gözlerini dört açtı.. Büyük bayan kocasının sözlerinden ürperdi : — Bu nz hel doktor, dedi, çıldırıyor mu ?,, V.8. Bu iki yazıyı piçin bn hafta bu sütuna alıyorum, niçin böylu bir srüjii getiriyorum 9 Her iki yazı böyle bit araya getirilince, ns denilmek istenildiğini kendiliğinden ifade edici vazi- yet ortaya konulmuş oluyor, demektir. Bu- nunla beraber, gelecek haftaki sütunda — belki — daha açık söylerim!