26 Mart 1936 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 6

26 Mart 1936 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

214 Hafta Yazısı ? UYANIŞ “No. 2086—381 Edebiyatta Bır Genç Nevhager! Fransızca edebiyat antolojisi. Her gazetede bu antolojiye karşı itirazlar, tenkitler.. Derken bir yöhi nesil, eski nesil davası. «Cumhuriyet» in, «Ak. şam» ı takip eden anketi. Ve işte nihayet duyuran «Kurun» un anketi... sadece gençlerin seslerini Ne oluyoruz? Neyi paylaşamı- yoruz? Ortada eser yok, gürültü var. Yahut eser var da mahsus sü- küt ile kaışılıyorlar. Kimler? Gene edebiyatçılar, daha doğrusu münek- kit geçinenler? Okumadan eser ten- kidind kalkanlar onlardır. O halde iyi ile fenayı, güzel ile çirkini kim ayıracak? Münekkidi böyle olan bir san'at sahasında iş yazıcılara dü- şünce de işte böyle kızılca kıyamet- tir kopuyor! Mesele artık giriftliği nisbetinde basit bir dava halini almıştır. He- cenin beş san'atkârı, Faruk Nafiz, Yusuf Ziya, Orhan Seyfi, Enis Be- hiç ve ben, vaktiyle hece veznini Mehmed Eminin dört dört du- raklı ittiradından kurtarıp yeni sesler çıkaran bir ahenk haline getirmeğe çalışmıştık. O zamanlar çok gençük ve yâplığımız küçük görülecek işler- den değildi. Netekim bunu, «Ku- run? gazetesinde bugünkü gençlerin Piştarlığını fuzuli olarak deruhte eden bir genç şair, Behçet Kemalde pek inkâr edemiyor. Edemiyor ama ne sağnak; sağnak küfür savurduktan sonra, bir intakıhak kabilinden, - bel- ki düşünmeksizin ! - bu hakikati iti- raf ediyor. İşte o satırını aynen alıyorum : Onlar bir zamanlar varlar. dı(), bir geyler becermişlerdi, elimize hece veznini bu kadar her telden terennüme elverişli bir mükemmellikle veren onlar. dar, fakat işle bu kadardır ol hikdyet!.. İyi ya, genç arkadaş! Biz de fazlasını iddia etmedikti ki... Sen bir sürü şahlanmış küfür sonunda dönüp dolaşıp bizim sözümüzü tas- dik ediyorsun. Yalnız geriye kalan bizim artık manen ölü bir nesil ol- duğumuzu iddia etmendir ki işte bunu ispattan acizsin. Çünkü meselâ bu satırları yazan daha dün «Hayale» diye onbir tabloluk bir manzume piyes neşretti ve <Aydabir? in say- faları, reddettiğin dünkü hececilerin her nüshasında güzel birer şiirini neşredip . durmaktadır. Şimdi Allah için söyle, manevi ölüler böyle mi olurlar ? Şu dakikada «Kurun>daki edebi mülâkatın iki sayı devam eden sü- tunları elimin altında... Bu satırlara ayrı ayrı cevab vermek, insanı bir sürü manasızlığa cevab vermek mec- buriyetine katlanmıya sevkeder. Ben ise bu yazıda simdilik bunu yapmak istemiyorum. Çünkü «Uyanış ın say- faları «Kurun>un sayfaları kadar ede- biyat dedikoduları için hesabsız açık değildir, Hem sonra bundan ne fayda hasıl olacaktır ki... Ortada megaloman bir iddia ile dünü hem kabul, hem reddeden birkaç gencin yanlış fikir- ler dolu edebiyat vazifelerini tashih- ten başka işimiz mi kalmadı? Ga- zete ve mecmua sütunlarını böyle vazifelerin hatalarını birer birer çize- cek ve gösterecek bir kürsü yapmak bizden uzak! (Maamafih, biz, yani sizin de itiraf ettiğiniz üzere, hecenin dünkü kıymetleri, sizleri topyekün inkâr etmiş değilizdir. Yalnız diyoruz ki, elinizdeki saz henüz bizim sazı- mızdan başka bir ses çıkarmıyor, kültürünüz bizden ileriye gitmiş de- gildir ve meydanda eser olarak da bir “Gönülden sesler» , bir <Binnaz», bir <Suda halkalar? ve saire aya- ında eseriniz yoktur. Sadece milli mevzuların bir edebiyat kıymeti olduğunu sizin iddianız gibi kabul etsek bile, bu mevzular etrafında da ağabeylerinizin tâ Balkan harbinden- beri yazıp neşrettiği pek çok eserleri olduğunu size hatırlatmak lâzım mı? Halbuki, bir eserin milli vasfına 14- yık olması yalnız bu mevzulara temas etmekle de bitmez. Milli eserin vasfı, aradan yıllar geçtikten sonrada ha- tırlanabilmektedir.. Vatanın taşından, toprağından, denizinden, güneşinden, çiçeğinden, kadınından, hasılı her- hangi şeyinden bahsederim de eserim milli olabilir; yahut şedece harbden ve zaferden bahsederim de gene milli olmuyabilir. Yani samimiyet ve haki- ki heyecandır san'atin asil sesi!.. Yoksa büyük büyük sözler söylemek ve büyük idealleri destek yaparak iddi- asını ileriye sürmek vakur bir genc- liğe yakışır hallerden değildir. Hele «Ölü arkasından söylenmeyi küçük- lük sayanlardan affımı dilerim, daya- namadım, ne yapayım? > tarzında satırlar karalıyan gencin esprisine a- cımaktan başka elimden bir şey gele- mez. Bu ne kötü nevhagerlik ! Hele Paris'te kim bilir hangi tuhafiyeci ma- ğazasının camekânındaki kravatlara bakarak yeşille Bursa'nın köşesini, karada Erciyaş'ın karasın, sanda uzun yaylânın güzünü, beyazda Er- zurum'un karlarını sayıklıyan arka- daşı şairin samimiyetine de ben ina- namam. Genç şair, bunu ne kadar milli diye ortaya sürse de böyle çapraşık ilhama gösteriş der geçerim. Sonra kendini tarif eden şu mısralara bakın :

Bu sayıdan diğer sayfalar: