No. 2086—38) UYANIŞ ramaz yavrusile uğraşan genc bayan köşkün dışında olup bi- tenleri bilmiyordu. Esmer yüzbaşı gün batarken köşke girince, aşağı katta otu- ran Özcanla karşılaşmıştı. Ka- ranlık basıncıya kadar oracıkta konuştuktan sonra, usulca tara- çaya çıkmışlardı. Bütün bu olanlardan hiç bi- risini anlamıyan temiz yürekli karısının iri Zapa gözlerine u- zun uzun baktı re Br ügliş yalvarmıştı da onun yerine nöbet bekledim. Ne yapayım karısı doğuracak- mış... diye kekeledi. Kadınca- Kızın parlak gözlerinden bu sözlere inanmadığı belliydi. — Bu zamandan sonra Se- limiyeden buraya boşuna yo- rulmuşsunuz. Geceyi orada ge çirmeliydiniz. yle ama sizi kuşkulan- dırnamak düşüncesile geldim. Bayan bu geç kalma işinin arkasını daha fazla kurcalamadı. Kocasına arkasını döndü ve u- yuyakaldı. “Durgud bütün geceyi düşün» ceyle geçirdi. Bir damla uyku girmiyen gözlerini tavandaki yağlıboya çiçeklerden ayıramadı. Alt katta oturan hoppa kadının gönlünü nasıl çaldığına şaşıyor- du. Karısının ay ışığında par- layan göğsüne baktıkça utanı- yordu. Bu yıldız kadar derin, ince yapılı kadını da severek almıştı. Hemde ne uzun ve ateşli bir sevişmeden sonra... Külelinin son yılında iken onu Kandilli Kız Lisesine giderken görmüştü. Arkasına düştü. Her nasıl olduysa iyi bir yüzle kar- şılandı. Ve sırma takınciyadek onunla sevişmesi günden güne artmıştı. Kılıç kuşandığının haf- tasına nişanlandılar. Mutlu gün- ler su gibi akar, derler. Demek attık ışık yüzlü kadına olan bağ- İılığı gevşemiye başlamıştı. Ü- zerine başkasını sevmekle yap- tığı özürün bağışlanmaz oldu- gunu biliyordu. Fakat gittiği yoldan geri dönmek de elinde değildi. Küçük yavrusunun s0- luklarını işittikçe yüreği büs- bütün burkulmıya başladı. Gön- lünü Özcanın elinden kurtarmak için birkaç gün eve uğrama» mayı düşündü. Tan zamanı kimseye görünmeden köşkten çıkıp işinin ru pr” Öğle- den sofra kar — Bölüğümde Bizi türes miştir. Kimseyi dışarı bırakmı- yorlar. Bu gidişle bir kaç gün eve gelemiyeceğim. Sakin üzül- me yavrum. Diye telefon etti. O günü okadar sıkıntı içinde geçmişti ki; düşünceden önüne geleni tersliyor. Bölüğündeki erler o- nun bu hırçınlığına şaşırıyorlar. dı. Çünkü bundan önce o kim- seyi incitmezdi. Herkesi sever, herkes de onu sayardı. Ertesi gün sular kararacağına yakın bir kadının kendisini aradığını bildirdiler. Çeri anneleri oğul- larını görmek için sık sık ona gelirlerdi. Gene böylelerinden birisi sandı. Masa üstünde kara- ladığı yazıyı bir yana fırlattı. Hızla yerinden kalkıp dışarı çıktı. Çakıltaşlariyle döşenmiş yollardan yıldırım gibi geçti. Asık bir yüzle kışlanın büyük kapısına doğru ilerledi. Önün- de duran genç kadını görmedi. Nöbetçi kulübesine doğru iler- ledi. Sert olarak: — Beni bekliyen kim?... Erin göstermesine zaman bırakmadan Bayan 8eslendi : — Turgut!... Serbay tanıdığı ince sözün yükü altında ezilerek döndü. — Özcan!... Genç Bayanın ince ellerini öyle sıkıca kavradı ki, yüreğin- deki sarsıntın onu da titretti- Bini sezmişti. Uzan uzun ko nuşmadan birbirlerinin yüzleri- ne bakıştılar. İkiside gülümsü- 279 yordu. Daha doğrusu gülemi- yordu. Gönüllerinde yıkılan acılar taşlaştyor gibiydi. — Niçin dün gece gelme- diniz ? böyle mi sözleşmiştik ? .. Yüzbaşı artık sorguları kar- şılıksız bırakmağa alışmıştı. Neden sonra : — İşlerimiz çok olduğu için gelemedim, diyebilmişti. Ağır ağır koyulaşan gölgelerle yer karanlık olmağa başlamıştı. Çok geçmeden doğan ay onlara büs- bütün yeryüzünü unutturdu. De- niz kıyısına doğru yaklaştılar. Sevgi uykusundan gece yarısi- na doğru ayılabilmişlerdi. Tur- gut 1ssız yollardan Özcanı evi- ne kadar götürdü; kendisi ters- yüzüne kışlaya dönmüştü. Bü- tün başvurduğu işler sona ere- miyordu. Onunla birlikte geç- miyen hiç bir yaz gecesi yok» tu. Karısı küçük çocuğiyle dört duvar arasına kapanınıştı. İki adim ötede ne olduğunu bilmi- yordu. Genç Bayan bütün sev- gisini canından ileri tuttuğu yavrusuna vermişti. Özlü bir Türk annesinden de bundan başka ne beklenebili? Eşsiz yaz gecelerinin sonu büyük bir acıyla bitmişti. Ko misyoncu kış günleri İstanbul. daki işinden Modaya kadar ge- lemiyeceğini ileri sürerek ya» ramaz karısını zorla yüzbaşıdan ayırmıştı. Şimdi Özcana o duy- gulu günlerden kalan biricik Armağan göğen gözlü, altın perçemli bir yavruydu. 'Turgut- tan alamadığı bütün hıncını yu» mak çocuğun kollarından, ba- caklarından alıyordu... İstanbu- Ja taşındıktan sonra üç dört kez Selimiyeye gelip Turgudu aramıştı, Bir gün yüzbaşının Karsa gönderildiğini öğrendi. Ağlıya sızlıya döndü. Bu za- mandan sonra birdaha sevmek- ten sevilmekten elini ; — Sonu 947 inci sayı