m mr HİKÂYE: GECEKUŞLARI — Başı 279 uncu sayıfada — Arâdan yıllar geçti... Özcan- nın kocası alışverişte alıp yü- rümüştü. Günlerce başının etini yiyen karısının isteğini yerine getirmek üzere Modada eski oturdukları köşke yakın bir ev satın aldı. Engin adlı taşbebek gibi güzel bir kızları vardı. Yeni yetişenler bu pembe gü- lün arkası sıra koşuyorsa da kızcağızın hiç sevişmek düşün- cesi yoktu. Annesi kızılsaçlı çocuğuna uzun uzun öğütler verirdi. Liseyi bitirmek üzere bulunan Bayan okadar ince du- yuşlu derin görüşlüydü ki her yüzüne bakan içli bir gönlü olduğunu anlamakta güçlük çek- SP UYANIŞ raştığı iki şeyi vardı. Okumak, yazmak... «Aranızda yirminci yüzyılda böyle insanlar da bulu- nur mu ?> diye bir çokları kuş- kulanırsa da; tek tük buluna- bileceğine inansınler. Çünkü onlar da kalmıyacak olursa; şimdi adları düşüncelerden sili- nen stemiz yüreklilik, iyilik» ozaman kitapladanda silinir... Yarbay Turgut, yıllarca A- nadolunun "birçok kentlerinde dolaştıktan sonra, artık İstan- bula atanıldı. Her gittiği yerde peşinde sürüklediği saygı değer karısıyla beraber Modadaki köş- lerine döndüler. Almanyada kimya okuyan oğullarından baş- ka yeryüzünde bir tek dikili filizleri yoktu. Bu çalışkan genç, yaşıtları henüz liselerde sürü- nürken ora üniversitesini bitir» 287 kim anne ve babatinın İstanbü: la yerleşmelerinden birkaç gün sonra, o da yolaçıkmıştı, Artık yaşını başını alnsış olan bu şen yuvanın iısları eski kiracıları Özcanla yeniden tanıştılar. Es- kiden daha çok birbirine bağ- lanan bu iki yuvanın gecekuş- ları, » Özcan ile Turgut - yılların yıprattığı yorgun gözlerle bir- birlerine bakarlar ve için için gülerlerdi.. Artık ne Yarbayda sevecek gönül, ne de Özcanda sevilecek yüz kalmıştı.. «Hekiyi canlandırmak |» Hele ihtiyarlar için bu ne değeri bulunmaz bir iştir ! İki şen yuvanın genç ve güzel filizleri, Engin ile Son» gur birbirlerine karşı yakınlık duymağa başlamışlardı. Arka- daşları (Osokulmamazlığı Ooyü- zünden okulda yaban giyiğidiye çağırıyorlardı. Fakat o yabani mezdi, Bayanın uzun gün uğ- — Büyük bir felâketi size anlatmak bana çok zor ve çok ağır gelecek, diye söze başladı. Hizmetçi bir korku nidası çıkarmıştı. Ağzı bir karış açılarak: — Madam Nadejda, bunu menetmişti, di- yordu. Mur, kısa bir pozdan sonra sözüne deva- -metti : — Size bütün hakikali söylemem icabediyor... Babanız vafat etmiştirr Genç kız, hiç bir hareket yapmadı. — Ve cenaze merasimi yapılalı sekiz gün oluyor. Matriyona, teessüründen 'Tatyananın Karşı- sında çıplak bacaklarımı uzatımıştı. Mur, Tatya- nanın vukuu melhuz hezeyanlarından; garişuuri bir ümitsizlikten doğacak haykırişlarından veya- hut gizli bir ıstırabın vücut üzerindeki tesirle- rinden korkarak, cansıkıntısıyla vaziyeti bekli- — Teşekkür ederim, dedi. Bu sükünet Mura, tesir etmiş ve gayritabii gibi gelmişti. Genç kızın bütün hatlarını ve vücudünü tetkik ederken onun emsalsiz güzelli- gini takdir ediyordu; ondaki her bir halin bü- tün varlığına güzel bir ahenk verdiğini görü- yordu. Halbuki Mur, Nadejda Sergievnanın mek üzere bulunuyordu. Nete- sanılan yürek okadar alışkın ve çebresi gibi gözyaşlarıyla bozulmuş bir çehre, derhal tahribolunacak bir güzelliğin izlerini gö- receğini zannediyordu. Hazin ve ağır vazifeşini nihayete kadar yap- ması lâzımdı : — Anneniz bu acı haberi size bizzat vere- bilmesi için kendisinde kuvvet bulamadı. Bu çetin vazifeyi niçin üzerime aldığımı şimdi an- İyorsunuz, değil mi? Mamafilı, belki maltima- tıniz vardır "Tatyana elini kaldırmışt. Mur susarak, tah- ta işkemlesi üzerinde büzülmüş, taşkın göğsüne memnuniyetle bakan ve tüyleri kabarmış bir “kuşu andıran Matriyonaya ikrahla bakıyordu, — Siz de annem gibi ayni kelimeleri kul- lanıyorsunuz... Ne yazık!., Mur, derhal sesinin tonunu değiştirdi : — Ben buraya sırf annenizin hizmetini ifa için değil, zihnimi daima işyaleden bir kadının aşkı için geldim. Bu kadın artık yaşamıyor; fakal bir nevi çılgınlık beni, her yerde, her zaman onu aramağa sevkediyor. “Tatyana, Lorettanın gözlerini andıran ba- kışlarını Mura doğru çevirmişti. Bu gözler bi- rer harikaydı. Meçbulün derinliğinden gelen bu en aziz hatira onun bütün benliğini sarsi- yordu. — Bitmedi —