l No. 2065 —380 UYANIŞ Her şeyde istiklâlimizi kazandı- gımız halde ! ' Ben, buna ait, gerek kendimden bazı örnekleri, gerekse derlitoplu düşünce kılığı verememiş, yasa ve türelerini koyamamış olmakla beraber inconcient gayri şuurlarından gelen buyruklarla bunu yapmıya üzener, yapan son yazıcılarımızın eserlerinden topladığım örnekleri de vereceğim.. ilerde... Esasen bu yazım da bir dere- ceye kadar bir delilidir, bunun. Böy- lece yerine getirmiş oluyorum, Bay Cahid'in örnek vermek arzusunu da. Evet, cümleyi teşkil eden keli- melerin, cümle parçalarının toplu sözler içinde ifa ettikleri vazife iti- barile yerleri değişmelidir. Eski gra- mer ve sentakscılara rağmen. Hiç şüphe yok ki yanlış ve fena yazıyoruz, evet. Fakat konuşmamız canlıdır. Zengindir lehçelerimiz, zengin. Lâkin mahalli farklar, halk ede- biyatları incelenerek tesbit edilmemiş olan bugünkü mevzu sarf ve nahvi- miz kifayetsizdir. Şu satırlar göstermez miki etki gramer taraftarlarile benim gibi dü- şünenler arasında sarf ve nahiv me- selesinde nazari değil esaslı, derin bir aynlık vardır. Yalnız bir noktada biz de ayni fikirdeyiz, Cahid Yalçınla. «Bir lisanın nahvi o lisanla ko- nuşan kimselerin zihinlerinin faaliyet tarzından ibarettir. Bugün gözlerimi- zin rengini, kafalarımızın biçimini nasıl değiştiremezsek, dilimizin nahvini de öyle değiştiremeyiz. Bütün fikri ve tuhi varlığımız dilimizdedir. Ve onun nabvindedir. Bu değiştiği gün benli- gimiz, hüviyetimiz ortadan kalkmıştır. Başka bir milletin ruhu bize temessül etmiştir. En medeni, en işlenmiş İisanlar- dan biri olan fransızca bütün o hay- sayın o Hüseyin ret verici vbzuhu ve mükemmeliyetile | beraber almanca kadar felsefe ve mabadüttabia lisanı olamıyor. Al manca da bu meziyetlerile beraber vuzuh ve zerafet hususunda ftansız- caya yetişemiyor. Onun için kendi- mizi yaratıldığımız gibi kabul edelim. Ve ancak tabii imkân hududları da- iresinde yapabileceğimiz islahatı dü- şünelim ki bir netice çıkarsa ancak bundan çıkar.» Burada ayni fikirdeyiz, Bay Ce hidle. Çünkü Bay Cahidin tezinden naklettiğimiz bu satırlar bizim müd- deamızın kontrtezi, zıddı değil, ta kendisi. Çünkü ve hattâ bu satırlar bütün diller hakkında itlakile söylenebilecek sözlerden. Onunla ayrılışımız bu nok- tada değil. Fakat Türkçenin tarihi araştırı- İp incelenecek olursa, bir de bugü- nün yazı dılı gözönüne alınırsa, son- ra yerli lehçelerle halk edebiyatları karşılaştırılırsa B. Hüseyin Cahidin bizçe doğru olmıyan iddiaları hilâ- fına şu sonuca varılmaz mı? <İştel Şu elimizde bizimdir de- nilen sarf ve nahiv bütün benliğimi zin, hüviyetimizin ifadesi olamaz.» Bütün benliğimizin, ifadesi olan sarf ve nahiv ancakor- taya çıkarılabilir: dediğim tetkikler yapıldıkan sonra. Bu kitaplarda başka milletlerin ruhu bize temsil ettirilmeğe çalışılmıştır. Hattâ bütün tabirlerine, mef- humlarına varınciya kadar. Kâh Ara- bın, kâh Acemin, kâh Frengin. Ve hem de yarımyamalak, bozuk düzen. Fakat gene de ettirilememiştir. Bu hususta benim yazılarımdan sonra o culture bakanlığının (açılmış bir anketi de vardır ki tedkike değer. İmdi, bizim hakiki, öz hüviye- mizi ortadan kaldıran, veya daha doğrusu öz hüviyetimizin belirmesine yıllarca zamandır engel olan geçmi- şin bu yanlışlarından Türkçülük ce- reyaniyle ilkönce yabancı kelimeleri, sonra yabancı kaideleri, sonra ya- bancı zihniyeti, körkörüne ve oldum- olasıya yabancı sevgisini ve Türk hüviyetimizin dilini yermek, beğenmemek âdetini, daha sonra yabancı sarf ve nahvini atarak kavuşmak yolunu tuttuk : ken- di benliğimize. Ve elbette kavuşacağız, yoruz buna. Buna tabii imkân hudutları için- de varacağız : dediğimiz incelemeleri bütünliyerek. Yeni dil hareketinden ve Bal- kan harbinden sonraki lisanı Türk- çülük, sadelik ve halkçılk cereyanın- danberi bu hareket ve cereyana mu- arız veya muhalif olanlara söyliye söyliye, yaza yaza dilimizde tüy bi- tren hakikat budur işte ! Biz bu hedefi bir an gözönün- den kaçırınıyoruz. Dilimizin tekâmülü lehine olan şu bitaraf müdafaada ve hakkı mü- dafaa yolunda umanm ki Hüseyin Cahid Yalçın da artık tamamen bi- zim safımıza gelir ve yer alır. Fa- kat mukabil bir düşüncesi varsa onu da açıkça yazar ve söyler. Bunu onun mücahit ve hakka tapan kaleminden bekleriz. Fikrimce gramer ve sentaks in- kılâbı Türkçülük hareketile başlıyan sadelik cereyanının, dil değişmesinin en tabii bir neticesidir. Hepimiz birleşmeliyiz: bu he- def ve gayede. Bu inkı'âbla biz çarklılıktan ta- mamen çıkmış olacağız. Bu inkılâb, yazı dilimize son- suz genişlikler, enginlikler getirecek. Hattâ kafamızın şeklini kesenkes tesbit ve tayin edecek: Gramer ve sentaks inkılâbile biz şasklılıktan biraz daha kurtulacak, hakiki garbcılık yo- luna girmiş, benliğimizi ve yaratıcılı- gımızı bulmuş olacağız. Dilimizin en kıvrak bir dil ol- duğu da bu tetkiklerden sonra böy- lece bilfiil ispat edilmiş olacak. Şaheserler bu hareketi takib ede- cek. Ve «bizde edebiyat artık bir müstehase> olmaktan kurtulacak. Bilmem üstada sunduğum bu ilk cevab, en kestirme yoldan hedele varabilmiş midir ? Şimdi muhterem Hüseyin Ca- hidindir, söz sırası ! Y. Saim Ozanoğlu