gs 258 UYANIŞ Di! ve Edebiyat meselesi: Hüseyin 2056 sayılı «yanıp» daki «Di limize dair» olan açık mektuba ni- hayet Hüseyin Cahid Yalçın cevap vermiş bulunuyorlar: « 7 Gün» ün 15linci sayısında. Dikkatle okudum: Üstadın ce- vabını. Ve her cümlesi üzerinde durarak düşündüm, dikkatle. Üstadın son yazısını 145 sayılı «7 Gün>de çıkan ilk yazısıyla, Birinci Dil Kurtayı zabıtlarındaki tezile, ve gene orada itirazlara verdiği ce- vapla karşılaştırdım. Kariin takdirini de kolaylaştırmak için. Ve ileride, münakaşada anlaşamamazlığa açık kapı bırakılmış olmasın diye. Sonra bir daha gözden geçirdim : Bir zaman aralarında yaşadığım taş- ralı uyanık gencin sorgularını. Endi- şeli hayalini karşımda bularak. Dilimizin mazidenberi gelen, ne- silden nesile, yazıcıdan yazıcıya dev- olunan sonsuz zenginliği, culture hazineleri, dil ve edebiyatımızın müs- takbel tekâmülü nanına harekete ge- gerek şu satırları konuşulan mesele- nin ruhunu biraz daha tavzih sada- dında yazmağı muvafık buldum: Üs- tadın son yazısına derhal mukabe- leden önce. Nesrimizin o tekâmülü üzerinde son 25 senelik mesai gözönüne alı- narak konuşulursa üstadın bu fikri- nin daha derin tedkik ve tenkide değer bir kıymeti olduğu anlaşılır. Üstad tezinin sonunde düşünce- lerini hulâsa ederken 4 sayı altında demişlerdi ki : «Türkçemizin nahvinde, bünye- sinde bir kabiliyetsizlik yoktur. Ku- sur kelimelerdedir.> Bu iddiayı şu sorguyla kazşıla- mak yerinde olurdu sanırım : « Türkçemizin diyorsunuz. Han- gi Türkçenin, lâtfen izah buyurulur No. 2066—380 Cahid Yalçına Cevabım mu? Konuşma dili olan mı? Yazı dili olan mı? Yazı dili ise hangi yazı dili? Tanzimattan önceki mi? Sonraki mi? Bilhassa Edebiyat Cedide lisanı mı? Yoksa yeni lisan mı? Hangisi? Konuşma dili ise selikası bozul- muş olan münevverlerin konuşması mı? Yoksa halkın canlı dili mi? İlkönce bu sorguye cevap veril- melidir. Sonra tez hulâsasının 3 nu. marası altında « İürkçe sarf ve na- hiv yazılmalıdır.» Ve itirazlara verilen cevabın 80- nunda : «Sarf ve nahiv yeniden yapıl masın, demedim, Yapılsın, dedim» buyurmuşlardı. Eğer bugünkü yazı dili olan Türkçenin - Bay Hüseyin Cahid Yal. çının iddiasına göre - sarfi ve nahvi bünyesinde bir kabiliyetsizlik yoksa ve bu sarf ve nahiv bugüne kadar tesbit edilmiş ise yeniden ne lüzum kalır? Sarf ve nahiv yazmağa... Na- file zahmet değilmidir? Yani «Zâten o sarf ve nahiv yazılmıştır » Demk istiyorlarsa açık- ça söyliyelim ki biz bu fikirde değiliz, Biz bu fikri yadırgarız. Kesenkes. Bizim istediğimiz bu değildir. Bizim kanaatimiz : «Halkın konuşması, mahalli Leh- ce ve şiveler, dilin asırlar içinde ge- çirdiği tekâmül, en eski kitaplardan, zabıtlardan, eserlerden başlıyarak bu- güne kadar incelenmiş değildir.» Cümlesinde toplanır. Yerli konuşma ayrılıkları, bütün bunlarda sarf ve nahiv bakımından sezilen genişlik, derinlik, kıvraklık, bunların İstanbul Ulehçesiyle olan farkları ve dünkü sarf ve nahivci- lerden hiç birinin yapmağa üzenme- diği incelemeler yapılarak aydınla- tılmalıdır. Yazan : Y. Saim Ozanoğlu İşin enteressan ciheti budur. Ve bu hiç biri tabirinde Bay Hüseyin Cahid ve yazdığı sarf ve nahiv ki- taplan da vardır. Yani muhtsrem Hüseyin Cahid Yalçın da sarf ve nahiv bakımından yanlış bir yolda yürüyerek original dilimizi, dil ve edebiyatımızı kendi sonsuz kabiliyet- leri ve muhiti, lisanı inkişafları için- de tedkik etmemiştir. Halbuki bizim gibi düşünenlerin iddiasi, bizim fikrimiz bunu yaparak yaratmaktır. Yoksa taklitçilik değil. Ben bir görüşümü açıkça yazdım. «Cumhuriyet» gazetesinin 29-1-1935 tarihli sayısında, kendilerine sunarak. Ve gene «Uyanış» mecmuasının 16-1-1936 tarihli sayısında açık bir mektupla teyid ettim. Teyid ettiğim bu tezi muhterem Bay Hüseyin Cahid, 47 Gün» deki Lisan meselesine dair? başlıklı ya- zlarile karşılamış bulunuyorlar, bir dereceye kadar. O satırlara hazır cevabım var. Lâkin ben de meselenin ruhunu tavzih sadedinde şunu ileri sürüyo- rum, ilk olarak: Dilimizi bugünkü medeniyet ih- tiyaclarına uydurmak isterken kusurun yalnız kelimelerde olmadığı şu satır- lardan bir kere daha sanırım ki an- laşılmıştır. Öyle değil mi? Yanlış olan düşünce üstadın kendi tezlerinin 3 işareti altındaki satırlarda matbu olarak bulunuyor. Hakikaten bugünkü bozuk dü- zen yazı dilimizin nahvinden şikâyet etmemiye imkân mı vardır ? Çünkü yanlış ve fena yazıyoruz. Ve yanlış yazarak eski bir alışkanlığımızı de- vam ettiriyoruz. Yani konuşurken doğru ve güzel söylediğimiz halde yazı dilinde yanlış yazmak itiyadımız. Bu esaretten dilimizi kurtarmıya niçin teşebbüs etmiyoruz ?