No. 2065—380 benekli başörtüsünden taşan sarı saçlarını dağı- tıyordu. Bu sabah gene dalgındı. Ahmedin pı- nar başına geleceğini biliyordu. Fakat daha yo- lun yarısına gelmemişti ki Ahmedi karşısında buldu. Buna hiç şaşmadı. Her zamanki gülüm- seyişile ilk lâf olarak: — Ahmed, dedi. Bu akşam sana değirmene geleceğim. Ahmed şaşırmıştı : — Çıldırdın mı, Gülsüm? Gülsüm güldü; — Neden çıldıracağım. Senin oturduğun yeri görmek istiyorum, hem seninle güzel bir gece geçiririz. İstemiyor musun yoksa? — Peki ama.. ya kocan?., — Hay koca aptal hay! Bunu düşünmedim mi sanıyorsun? Kocam iki akşam için komşu köye düyüne gitti. — Peki ama... Gülsümün dudaklarından tebessüm kayboldu, sert ve Âmirane bir sesle: — Bana bak Ahmed, dedi, İstemiyorsan söyle. Fakat ben aklıma bir şey koydum mu, onu yaparım. Bu akşam değirmene geleceğim, dediğim olacak. Köyün camiinde akşam ezanı okunurken, Gülsüm de tenhalaşan çarşıdan hızla geçerek değirmenin yoluna saptı. Tanınmamak için bs- şındaki benekli başörtüyü değiştirmiş, üstüne başka bir manto giymişti. Fakat herkes onu yürüyüşünden tanıyordu. Hattâ kahvenin önün- den geçerken, camı kırık pencerenin yanında oturan kır sakallı muhtar yanındakini dürterek Gülsümü göstermiş ve: < Aşifte gene gidiyor * diye söylenmişti. Değirmene vardığı zaman Ahmed onu ka- pının önünde bekliyordu. Konuşmadan içeri girdiler. Değirmenin kanatları şuursuz bir ha- reket, mağmum bir gıcırtı ile dönüyor, içerisi- ni çarkların gürültüsü kaplıyordu. Gıcırdayan merdivenlerden çıktılar. Sağda çarklar, solda ambar vazifesini gören bir oda vardı. Ahme- din odasına gitmek için yukarıya çıkan merdi- venleri tırmandılar. Burası tavanı basık bir yerdi. Bütün köyü gören büyük bir penceresi vardı. Düvarların sıvaları döküktü. Köşede ya- tak ve oturacak yer vazifesini gören bir sedir, ilerde ayakları kırık bir saç mangal duruyor- du. Duvarda ise şişesi isten simsiyah olmuş bir lâmba esilıydı. Ahmed cebinden çıkardığı kibritle Iâmbeayı yaktı. Odanın içini titrek, de- nuk bir ziya kapladı. Sonra döndü, sedirin ü- zerine uzanan Gülsüme doğru ilerledi. UYANIŞ Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorlar- dı, derinden derine gelen bir sesle uyandılar. Aşağıda kapı vuruluyordu. Gülsüm Ahmedin kollarından sıyrılarak doğruldu: — Kim acaba Ahmed? — Bilmem ki Gülsüm, kimsenin geldiği almazdı! Bu sırada aşağıda kapının .şiddetle açıldığı ve biraz sonrada merdivenlerde gayri inuntazam ayak sesleri duyuldu: — Sakın kocam olmasın?... Bütün cesaret hislerine ağır bir dehşetin kâbusu cöktü. Evet bu olabilirdi. Gelirken onu kahveden görmüş ve tanımış olabilirlerdi. Bel- ki kocası da herhangi bir sebeple düyüne git- mekten vazgeçmiş ve Gülsümü evde bulama- yınca burada olduğunu haber almıştı. Ayak sesleri şimdi daha yakından aksediyordu. Ah- med duvardan lâmbayı aldı. İkisinin de kalbi heyecandan şiddetle çarpıyordu. Onlar böyle mütereddit dururlarken kapı ardına kadar açıldı ve gözleri dönük, saçı başı darmadağınık Zeytinci Zade göründü. Deli gi- biydi. Gözlerini önündeki şüphe sisini dağıt- mak için uğuşturdu. Evet işte karısı yorgani bir tarafa fırlatmış, yarı çıplak bir halde sedi- rin üzerinde korkn içinde titriyerek duruyordu; ve işte rakibi, Kıskançlığın verdiği hırsla Ah- medin üstüne atıldı. Birkaç dakikalık bir te- reddüt devresinden sonra bu hücum o kadar ani olmuştu ki, Ahmedin lâmba elinden düştü ve zifiri karanlıkta kaldılar. Zeytinci Zadenin parmakları hasmının boğazına geçmişti. Ahmed bütün ağırlığı ile üstüne abanan vücudden ve çer- çevesi gittikçe daralan parmaklardan kurtul- mak istiyor, tepiniyor, çırpınıyor, anlaşılmaz bir şeyler mırıldanıyordu. Bir aralik hasmının öldürücü tazyikinden kurtuldu, kaçmak istedi. Fakat daha şiddetli bir atılışla Zeytinci Zade onu tekrar yakalamıştı. Bu sefer Ahmed bütün mevcudiyetine hâkim olan parmaklardan kur- tulamadı. Zeytinci Zade, şakaklarından terler akarak doğruldu. Yerde pelte gibi yatan vü- cudü kaldırdı, hiddet ve kininin verdiği kuvvetle onu pencereden dışarı fırlattı. Kanat lar, üzerlerine gelen vücudün ağırlığını çekemi- yerek kırıldılar ve cesetle beraber yere düştüler, Zeytinci Zade bu sefer Gülsüme saldıtmak istedi, odanın karanlığı içinde beyhude olarak onu aradı, Fakat bulamadı. O günden sonra bir daha Gülsümü gören olmamıştı! 1919 Nahid - Nail