a av ga , öfkelerle karşılanır, belki de konferansını alsarın Kahire şehrinde çıkan yarısı tükçe, yarısı apça yarı-haftalık «Muhadenet> gazetesinin arapça indim, « «<Mikyasülmedeniye» başlığı altında bir yazı okudum. Pek gözüme çarpan mevzuunu çok değerli ve düşünçeme çok uygun buldum. Bunda yazıcı, «çok iyi danseden, çok güzel giyi- nen, herkesle görüşme yollarını pek iyi bilen, gslon bilgili bir kimse ile, bu dış ve gösteriş kılıklarında ondan haylı geri, ancak yüreği, duygusu ve düşün- cesi daha geniş ve ince bir kimseyi ölçecek olursak, medeniyetçe birinciyi bundan daha ileri bulamayız.» diyor ve «bazı yazıcılara göre: medeni âlemin bu günkü görüşünce medeniyet ölçüsünün <höşgörüş ve Fransızlarla İngilizlerin stoldrens» kelimesile snlat- tıkları «başkalarının düşüncelerine, yaptıklarına karşı duymamarlık, görmemezlik, kızmamazlık»tan ibaret olduğunu söylüyor. Düşüncesini > açık anlatmak için bu yazıcı bir örnek gösteriyo İ ngilizce ve ani kendi öz dili gibi bileni“ bir — tanınmış bir İtalyan yazıcısı Londraya gitmiş; orada en yüksek bilgi ve sıra adamlarile görüşmüş. Bunlar, kendisinden, kendi seçeceği bir mevzu üzerine bir konferans vermesini istemişler. O da kabul etmiş ve «İngilizlerin huyları, âdetleri» hakkınde bir konferans vermeği peylemiş. Konferansın peylendiği gün, Londranın en yüksek kimselerinden büyük bir toplantı olmuş, İtalyan yazı- öd .ocinın konferansını dinlemiye başlamışlar. © Burada, bu yazıcının, İngilizlerin âdetlerini, huy- İarını öğeceği, onlara yüksek değer vereceği hatıra gelir. Halbuki iş tabantabana tersine olmuş!... İtalyav yazıcı, İngilizlerin huylarını, âdetlerini öyle bir kötü- lemiş ki, o kadar olur!... Bir saatten fazla süren bu kouferansı, İngilizler, kendilerini hırpalayan bu İtalyan yazıcıya karşı hiç kükremiyerek, kızmayarak, sessiz sessiz ve bütün kulak kesilerek güzel güzel dinlemişler... Makaleyi yazan diyor ki: «Eğer bu yazıcı, Pariste Fransızlara, yahut Romada kendi yurttaşlarına bu yoldr bir konferans vermiş olsaydı mutlaka ıslıklarla, sonuna kadar götüremezdi, susturulurdu. Fakat Londradaki konferansında bunların hiç biri olmadı; toplananlar, “bütün ağırbaşlılıklarile, sessizce sedasızca oturdular, dinlediler. Buna karşı, ola ola ertesi gün, bundan bahseden TAYMİS gazetesi, şu sözleri yazdı: «... ken- disinin hiç anlamadığı bir mevzudan, onu pek derin ve (en ince köşelerine kadar bilenlerin karşanıda bahseden bu adamın şu cesaretine şaştık kaldık.> Gerek İtalyan yazıcısının bu konferansın: dinliyen o ağırbaşlı İngilizlerin gösterdikleri serinkanlılık, gerek İngiliz düşünce ve duygusunun aynası olan TAYMİS gazetesinin çok ince ve kibarca karşılığı, Daimi yüksek bir medeniyetin parlak örneğidir. “ Buraya bir örnek te ben eklemek isterim. Ne No.1900 —215 yapayım ki benim de em hadise yine iki İngiliz arasında geç Bir yabancı mak bulunuyordum. Bu ha» diseyi orada işittim; Resmi bir dairenin iki memure, © dairenin bir odasında çalışırken nasılsa aralarında bir bozuşma başgösterir; iş kavgaya dayanır. Odada kendilerinden başka kimse bulunmaz. Bunlar yumruk yumruğa tutuşurlar. O sırada dairenin odacı$ı kapıyı açar içeri girmek ister. Onu gören döğüşenlerin ber ikisi de hemen tavrı değiştirirler ve gülüşerek, sanki şakala- şıyorlarmış gibi, — > ben nasıl yumruk atarım, göri... yır yumruk öyle atılmaz, asıl yumruk böyle döle, Mi kah kah kah.... diyerek, giren odacıya kavga ettiklerini sertlirmek istemezler. Şu kadar ki ferasetli odacı işin farkına varır, ses çıkarmaz amme, gördüğünü de dışarıda söylemekten geri kalmaz. İşte bu da sağlam ve engin bir terbiyenin güzel örneğidir Böyle resmi dairede yumruklaşacak kadar gerginleşen sinirlerin, birdenbire givörlilip yatıştırılması, pek te kolay bir iş değildir. Bunun için pek esaslı ve küçükten başlamış bir alışkınlık ve istidat gerektir. Bu görenekleri başka milletlerde de bulabiliriz. Yalnız sayıca pek azdır. Zaten İngilişlerin #nğulk. kahlılığı meşhurdur. Buradan anlaşılır ki : sinirleri gevşek olanlar, bü serinkanlılığı, ağırbaşlılığı yapamazlar ve kendi dü- şüncelerine, yapışlarına, zevklerine uymayan gözleri kendilerine karşı geliş sayarlar ve ona bütün giiylü- rile saldırırlar. i Eğer şöyle bir dikkatle bakacak olursak görürüz ki; en çok bu saldırışlar, bilgisizlikten bilgiye, değpi sizlikten değerliliğe karşı olur ki bu da, kötü huyun, çekememezliğin, us eksikliğinip bir izidir. Fenalıktan hoşlananlar; derin ve öz düsünmeyen- der, doğruyu bulamazlar. Böyle olanlar, bir kirprasiılm. sözlerine değil, kendisine bakarlar ve bilgisizliğini ileri sürerek slçaltmağa kalkışırlar. Çünkü aml wişje riue karşılık vermekten âciz bulunurlar, Bazıları da medeniyetin ölçüsünü «nazikliksip görürler. Bu da doğrudur; çünkü naziklik, #wriukanli: lıktan, geniş görüşten aynlmaz. Denilebilir ki: bayağı adamlar, serinkanlılıktafı, hoşgörüşten hiç hoşlanmazlar, Şurasını da unutmamalı ki: medeniyetin Ein gu serinkanlılık, yalana, yaltaklığa, ikiyüzlülüğü; kötü düşüncelere karşı gözyummak demek değildir. Serinkanlılar, bunlara karşı baziklikle ve kimsenin benliğini incitmeksizin, kimseyi girelinmeksisin, seli söyler, iğriyi anlatırlar. İşte öz medeni adam, bu türlüsüne denir. Bu adam, ister dana etmeyi, salon âdabını, güzel giyin- meyi bilsin, isterse bilmesin. A. Seni