« Siyahlı kadın » dan bir parça: SERVETİFÜNUN No. 1900— 215 Gece içinde sesler... Şimalden esen soğuk rüzgârın altında kamçılanan ağaçlar büklüm büklüm dal kollarile göklere yalvaran mezarlık hayaletleri gibi, korkulu hışırtılarla, sağa sola şallanıyorlar. Havagazı lâmbalarının yer yer kesilen mavi, tit- rek aydındıkları altında ıslak ve kaygan kaldırımlar uzun, karanlık sütünlar halinde eni, boyu belirsiz sütünler halinde uzanıyorlar. Kajdırımların üzerinde ve yolun iki tarafında uzanan ağaçların yaprakları kalmamıştır. Arasıra yolun ortasından geçen otomobillerin bol ışıklı, rahat kadifeleri arasında uzanmış müsterih vücutlar kaldırımdaki hayvan bir hırsla kudurtuyor. Kaldırımlar üzerindeki, ağaçların gölgelerine 81- gınmış; hsvagazı lambalarının kısık ışıklarının 8yi latamadığı karanlık köşelerine sokulmuş tektük in- ganların garip ve korkulu hareketleri seziliyor. Gören bir gözün gördükleri çoktur. vralara bürünmüş bir insan kalıntısı, bir duvar dibinde uyumağa hazırlanıyor. Yanında bir köpek te yağmurun iıslatınadığı bir toprak parçası arıyor, Çünkü o da yanındaki insan karikatörü gibi yağmurdan kornnmağa muhtaçtır. Buralarda neler olur? Kaldırım üstünde sesler, hele rüzgârlı ve yağmurlu gecelerde, çok çabuk ve çok uzaklara akteder. Bu akşam da böyledir. Kadın iskarpinlerinin tahta topuklarının hafif sesi acele atılan adımlarla, gittikçe yaklaşıyor. Bu adımların taşıdığı vücudun gölgesi, e kal- dırımların ıslak ve kaygan yüzü üzerine düştü. Lâm baların tam altında ufalan ve keskinleşen gölgesi aydınlıktan uzaklaştıkça uzuyor, azalıyor ve siyahlığı belirsiz bir hale geliyor. Nihayet, bu kadının, siyah mantosuna bürünmüş ince vücudu, karanlıklar içinde belirdi, büyüdü, hatları iyice belirdi: Bu siyah mantolu kadın, mavi ışıklı havagazı Iâmbalarının altına gelince durdu. Vücudunun güzel hatları, dişi çizgileri aydınlık içinde parladı. Gözleri bir sinema artistinin özeneceği uzun kirpikleri altın- dan, siyah elmaslar gibi ışıldadı. Bu ince vücut bir. denbire, gelişi, kaynagı tanınmayan bir korku ile örperdi. Arkadan, geldiği taraftan, kuvvetli adımların, büyük ayaklı bir erkeğin ayak sesleri, gecenin ses8iz- liği içinde daire daire genişliyere berraklaştı. Yazan: Hasan Refik Bu siyah mantolu kadın arkasından koşan bir erkek tarafından takip ediliyor. Kadın ışığın altından uzaklaşmadı; önüne ve arkasına baktı. Havadan, yerden, sağdan, soldan, önden nereden olursa olsun bir yardım beklediği anlaşılıyor, Siyah elmas gözleri pek yakın bir korku- ürkekliği ile parlıyor. Adımlar yaklaştı, oyak sesleri iyice yaklaştı. Ka- ranlık içinden iriyarı bir adam, (siyah peltolu, elleri cebinde korkunç bir heyulâ gibi, tank gibi bir adam belirdi. Havagazı lâmbasının altında ürkek bir ceylan gibi bekleyen kadının yanına yaklaştı. Bir elini ce- binden seri bir hareketle çıkardı. Bir mâden cisim parladı. Bir tabanca namlışının siyah mantolu kadının kav.roık saçları arasına kömülmesile bu kıvırcık gaçların arasından bir şimşek çıkması bir lâhza bile sürmedi. Kuru bir sea... Bu tabanca patlaması ile siyah mantolu kadının; — Ah!,.. diyerek yere yuvarlanması arasında bir saniye bile geçmiyecekti. Eğer: İnsan ile köpek dizdire, ayni dnvar dibinde uyu- mağa asalardı... Arkadan bir beyula gibi gelen erkek cebinden çıkardığı tabancayı siyah mantolu kadının kıvırcık saçlı şakağına götürdüğü bir anda yusyuvarlak, birli bir tahancanın üzerine umulmayan bir kuv- vetle indi; ve namlının ağzından kurşun çikarken namlı çoktan şakaktan fırlamış, barıtın alevi siyah mantolu kadının alnını ve büklelerini yakıp kavur- muştu. Gece içinde: Bir tabanca patladı... bir kadın çığlığı... kaba bir erkek küfrü.... çatlak bir sesiu mukabil küfürü... Uzaklardan acı acı polis düdükleri, ve çok seri ayak sesleri duyuluyor. Siyah mantolu kadın, baygın bir halde, duvara dayanmıştır. Siyak paltolu erkek, geldiği taraftan çikan lâmbaları söndürülmüş, bir otomobile atlayıp uzaklaşmıştır. Çıplak ayaklı serseri, gece içinde, çok- tan kaybolmuştur. Kaldırımlar üzerinde koşuşau polislerin düğmeleri ve kayışlarının maden kısımları, karanlıklarda, ateş böcekleri gibi, parılpanı! yanıor.