No.1900—215 direktörünü en ziyade ertistler alâkadar sceği oyunlar, kostümler, dekorlar onu u. Meselâ Meksikadan bahsolunsa, o rı gördüm, bilirim demez; «Meksikada Peti Dük ini verdik» der. Şehir isimleri, şehir manzaraları onuu hatıralarını uyandırmaz. Tiyatro müdürünü şimdi Hindiçiniye celbedeu şey oradaki tiyatroya verilen resmi tahsisat idi; söylüyordu: Bütün yolculuk masrafını veriyorlar, bana onbin Hindiçini kuruşu kalıyor; ve satışı bana olmak üzre yüz de bilet veriyorlar... Bundan &lâ iş mi olur? Tiyatro müdürü sade bunları düşünüyor; etrafın güzelliği, seyahatin tatları ona göre hiç idi. Meselâ Misina boğazına yaklaştığımız zaman o ülvi manza- rayı seyreyleyecek yerde bara indi. Kendi sahne müdürünü aramıya gitti, giderken dedi ki; — Mesina boğazı çok güzeldir; bir defa Mısıra gidiyorduk, orada «Sirano» piyesi verecek idik, memed gordüm. Güzeldir. Keşke oyle bir perdem kdr giderken başka yolcular güverteye doluyor idi. Herkes boğazı seyretmek istiyordu. Kısa boylu şişman herif elinde bir fotograf makinesi ile gelmişti: — Btromboli yanardağını Çıkaramadım. Burada mutlaka birkaç klişe çekmeliyim! Herkesin dürbünü elinde idi, güneş gözleri kamaş- tırıyordu. Daha yarım saat evvel dumanlar içinde bir çizgi gibi görünen İtalya sahili meydana çıkıyor, iyi seçiliyordu. Derken «Kalabrpın küzel ovaşını ve çıplak dağlarını küçük ve beyaz evlerini seyreyliyor- duk. Sahili takip eden ufak bir şimendifer çocuk oyuncağı gibi yürüyor, bir tünele giriyor, tekrar çıkıyor; yamaçlarda yosun gibi yeşillikler var, bunlar bağlar idi. Yamaçların üzerlerinde eski zeytin ağaç- ları oralara süs veriyordu. Daima yalnız gezen mâ- dam söyleniyordu: -—— Aman ne güzel, ne hoş! Bir genç bahriye zabiti başı açık küpeşte kens- rında duruyor, yolculara nagigâne malümat veriyor- du. Sanki Mesina boğazı onun malikânesi idi, köy- lerin isimlerine varıncaya kadar anlatıyordu. Kalabr sahilini, uzakta henüz gözle görülmeyen bir noktayı işaret etti: — Billal Dedi. Herkesin gözü açıldı; Silla bukadar ufak bir yerde mi idi? Dikkatle bakıyorlar; görünen kaya- lar hep birbirini andırdığı için .farkolunmuyordu. Sonra bir yolcu sordu: — Şarpit nerede! Zabit bizi sol tarafa, Sicilya sahili tarafına çekti; — işle, ş hs. Gözle aramaktayız; Şarpiti bulamıyoruz, Dürbün- lerle bakıyoruz, nafile; denizin sathında hiçbir alâmet yok. O meşhur girdaptan denizde hiçbir eser mevcut değil, bahrive zabiti bizim tehalük ve teaccübümüze şaşıyor, diyordu: — Değilmi? Meşhur girdap böyle ehemmiyetsiz. olduktan sonra eski zamanın <Ülissi büyük tehlike geçirmiş sayılmıyacak... s#Üliss Herhalde sahilin birtarafından bir tarafına geçerken denizleri iyi tanıdığı için boğulmak tehlikesi görmemiş, zabit devam eyleyor — Tarihin bahseylediği girdap akıntısı şimali garbiden cenubu şarkiye akar. Onun için tarihi ka dimde «Şarpit»ten kurtulmak isteyince... Burada bir kahkaha savruldu, pervasız bir se8 ilâve etti: — Şarpitten kurtulmak isteyince Sillaya düşmüş demek... Bu kahkahayı saçları kesik kız atmıştı. Herkes ona sertçe bakıyordu, o, aldırmıyordu. Ve zabite hitap ederek:” — Demek bize Yunani kadim «Odise>sini naki- ediyorsunuz, ne tuhaf nutük! Sözlerini söyledi ve bir daha arkasını dönmeden sramızdan çekilip gitti. Zabit hiç cevap vermemişti. Xoleu madamlardan bir tanesi dedi ki: — Madmazel Nikolay daima böyledir; hiç pervası ve terbiyesi yoktur, veba gibi belâdır! Bir diğer kadın zabite rica eyledi: — Devam ediniz efendim; söylediklerinizi çok zevkle dinleyoruz. Zabit — Hayır, artık söyleyecek birşey kalmadı, hem boğaza giriyoruz, seyretmek daha keyiflidir. Etna yanardağından çıkan dumanlar altında bu- lunan Sicilya adasının sahilleri yavaş yavaş açılıyordu. Beyaz evlerden müteşekkel yığınlar, uzun kışlalar, deniz kıyısındaki gümrük dairelerini liman ve rıh- temın esmer renkli binaları görülüyordu. Uzakta bir çok gözlü, uzun bir köprü; servi ağaçları sltında güzel saytiyeler, ve sonra bağlar, zeytinlikler, bun- ların hepsi daimi tehditi altında bulunduğu yanar- dağın bulutlara karışan dumanları içinde duruyor. Mesina kasabası gözden kayboldu; bir haylı zaman, karşı yakayı kalabr tarafını takip eyledik; tekrar yeşil renkli bir başka sahil; bir fener, ve nihayet boğazdan çıktık. Dağlar üzerinde tektük ağaçlar var, ağaç! oraya çıkıp yiyecek arayan karakeçilere benziyor. Deniz tekrar dalgalandı; vapur cins bir atın boynunu uzatıp yola göğüs vermesi gibi dalgalarla çarpışıyor ve yürüyordu. » . # Sarışın babriyeli zabit birkaç defa Madmazel Nikolay'ın önünden geçti, kız görmemezliğe geliyor- du. Zabit te kıza şöyle yan bakıyor, dikkat etmiyor gibi davranıyordu ve yürürken söyleniyordu: — Şu vapurda memur ve sabit olacak yerde keşke ben de bir yolen olsaydım. o zaman ne yapa cağımı bilirdim! Genç zabit, gençliğe mahşuz gurur ve cür'etle bir gün bununda kabil olacağından emindi. Kız