No.1900—215 AŞ SERVETİFÜNUN Mr: sandalyalardan birisine oturmuş, ayak ayak üstüne atmış, ellerini dizinin üzerinde kilitlemiş, kisa fista- nmdan bacaklarını gösteriyordu. Gelen geçen erkek- ler bakıyor, o ehemmiyet vermiyor. Lâkayt ve hare- ketsiz duran kız kimseye ehemmiyet vermiyor idi. Fakat bu tavrın bir gösteriş olduğu aşikör idi. Sonra birdenbire kalktı, bir erkek gibi hızlı adımlarla yürümeğe başladı: — Cakacı kız! Bâri gürel birşey olsaydın! Bü kız hakikatte güzel miydif,. Hayır. Onun gehresi de tavrı gibi göriptir. Güzelişmek, gö- şel görünmek için hiç itinası yok. Padra, kırmızılık kullanmıyor, saçları kafasına yapışmış gibi. Son dere- ce bir sadelik var, Bunlar da hesaplı şeyler. O kendi kendisine mutlaka şöyle söylüyor: «güzel olsam ol- masam da gene bana bakarlar!» Vakıa çatık çehresi, keskin bakışı, tabiatten sürmeli yeşil gözleri, soluk zengi, koyu öiyah saçları ile bu kız daha ilk görüşte dikkati davet eyliyordu. Böyle olduğu halde aksayı- yi bu garip kızı sevmiyotlardı. ları kız salonda dansederken yolcuların Zen, onnn üzerinden ayrılmıyordu; sair matmazeller bir yandan «boston» dansı yaparken kıskançlıkla &smer güzeli kızı çekiştiriyorlardı. Kızların anaları birer köşeye oturup aralarında şöyle söylüyorlar: — Canım sen de; okadar zengin olmasaydı bu kadar terbiyesizlik edemezdi! Doğrusunu ararsanız kızın terbiyesizliginden ziyte de renginliğine kızıyorlar, fakat bunu açık söyliye- miyorlardı. Nikolay ailesinin yemek masasında bazı niünakaşa edildiği hissolunur; o zaman herkes sesi keser, otarafa kulak kabartır ve derler: «görüyor musunuz, anasına babasına ne bet cevaplar veriyor» bu gibi vak'alar hemen her yemekte tekralıyordu. Matmazel Nikolayın üvey babasını sevmediği ve ondan âdeta sıkıldığı ve utandığı aşikâr idi. Vâkıa eski posta memuru gururlu hali ve kıvırcık şaçlarile hiç te sevilecek bir kimse değildi. Hülâsa kız üvey babasını asia çekemiyordu. Onun için sofraya otur- dukları gibi kız herifi göz hapsine olıyor; bir kusur işlemesini bekliyordu. Eski postacı usule uymayan bir kabalık yapınca kız ya gözlerini açarak, yahut ksürerek, bazan validesine dönüp; — Anne, pek ayıp oluyor, ona söylesene... İhtamnpı yapıyordu. Kız üvey babasını daima «0 «onâ» diye yadeder ve başka ünvan veremezdi. Barda, yahut salonda eski postacı söze karışmak ister ve hele ingilizce söylemeğe kalkarsa kız sinirli bir surette güler ve onun ilk yanlış ve kusurlu telâf- #uznnu derhal tashih ederdi. O zaman bazır bulu- nanlar sıkılırlar, hatta bir kaç vak'asında kıza nasi- hat de verdiler: — İyi yapmıyorsunuz; bu muamelenizden vslide- niz müteessir oluyor. Kız şu cevabı verdi: — Müteessir olursa ne yapayım! Kız anasını hiç sevmez diyorlardı. Sevmeyor değil idi, üvey babasını fena halde kıskanıyordu. Muharebe s#enelerini Fransada geçirip Hindiçiniye avdet ettiği zaman annesini değişmiş bulunca kız çok kederlenmiş idi. Kadın evlâdını gene seviyor amma arada yeni i bir adam vardı ve onunla meşgul idi. İşte kızı bu sıkıyordu, hem okadar sıkıyordu ki bir aralık ölmek istedi. Fakat hiçbir zaman kederini ve gözyaşlarını göstermedi. Matmazel Nikolay deruni hissiyatını saklar, kimseye sezdirmek istemez, bunu kibrine ve szametine yediremezdi. Kendine acındırmağı sev- mezdi, o kendisine acınacak yerde kendisine nefret edilmesine razi idi. Onun için lâkırdı sırası gelince: — Ben hiç kimseyi sevmem. Hatta kendimi bile sevmem! der idi. Ve belki de yalan söylemiyordu. Onun ateşli fhtreti uğradığı darbe il çok yaralanmıştı ve dudaklarını bukerek ilâve ederdi: — Ben asla bir kimseyi sevmiyeceğim! Genç yaşta olanlar, her yeni gelecek günün belki başka bir istikbal hazırlayacağını düşünmeden; «dai» m4! asla!» kelimelerini pek sik kullanırlar. Matmazel Nikolay dahi böyle idi ve etrafını ihata eden huşu- metten müteessir olacak yerde keyif duyardı. Onunla meşgul olsunlar; amma iyi söylerlermiş yahut çekiş- tirirlermiş, onun umuru değildi, iş ki kendisi ile meşgul olgunlar! Kızı en çok hiddetlendiren herkesin lâkayıt kalması idi. Nazara çarpmamağa ve âlemi kendiyile meşgul görmemeğe tahammül edemezdi. Onun için başkalarını kendile işagel için türlü çılgın hareketleri icradan çekinmezdi. Kız kimseyi gevmediği için birbirlerini geven başkalarının sevdasını saçma bulurdu. Saygondaki arkadaşlarının delikanlılarla olan aşıkdaşlığına istihza ile güler; vapurda bir erkek ile bir kadın sik dans ettiler mi yahut sık sık gezdiler mi derhal onları bozacak hareketler yapar yahut söylerdi. Sarı saçlı zabit hareketimizdenberi geçen iki gün zarfında bu acaip kızı iyice anladım sanıyordu: — Avuca sığmaz bir yumurcak! Diye hükmünü vermiş idi. Kızın kendisine sataş- tığı günün akşamı onu dansa davet etti; vapur mg- kinistlerinden genç bir zabiti kıza takdim etti, «ik danseder oldular. Kız delikanlılarla konuşuyor, dans diyor, fakat daha ilk dakikasında ihtarını yapmıştı: — Bak göyleyeyim, aşk ve sevdadan sılkılırım. Sakın korte yapmiya kalkmayın! Bu delikanlılarda öyle âşıklık emelleri yoktu. Sarışın zabit sevdada sabırsızlık gösterecek yerde beklemeği makul buluyor; arkadaşı olan makinist ise zaten mahçup ve terbiyeli çocuk olduğu için pek uslu duruyor ve arkadaşına rakabet etmeği ak- lından geçirmiyordu. Kızla dans edenler biraz cüret gösterecek olsalar Matmazel Nikolay öyle soğuk bir nazar fırlatıyordu ki en cesur olanların cesareti kırılıyordu. Matmazel Nikolay kendine karşı meyil gösterenleri , ya böyle soğuk bakışla yahut gürültülü kahkaha ile şaşırtırdı.; Vapurda akşam dansları hepimizi feğlendiriyordu. Dans zamanlarında şunun bunu arasında rabıtaların ve muâşikaların kurulduğunu görüyorduk. Meselâ Aksayişârka giden bir bahriye zabiti #güzel Mısırlı kızdan ayrılmaz olmuştu. Çinli bir banker, kırmızı saçlı bir İngiliz kızına sokulmuş 'dans öğreniyordu. Fakat bunların arasında en ziyade merakımızı mucip