194 SERVETİFÜNUN No.1880—195 İşimiz bitmemiştir Yazan: Ahmet İhsan, Ordu Mebusu 351 numrolu İçtihet'te « İşimiz bitmemiştir » ser levhslı mekalenizi çok dikkatle ve zevkle okudum. Zaten yazdıklarınızı daima takip eylerim. Bu mekale, muharrirlerden Peyami Sefa Beye hitap eyleyor ve eski dostum Şâir İsmail Sefa merhumun oğlu ve gazetem günlük olarak zenelerce çıktığı zaman matbaamda bana imi edeu İlhami Sefa'nın kardeşi olan Peyami Sefa beyefendiye çok güze el hakikatler alekindik! istiyorsunuz. Makalenizin bir yerinde Servetifünundan ve benden dahi bahseyliyor- sunuz, bu beni ayrıca mütehassis eyledi ve gördümki Servetifünunda e yazdıklarım da sizin dikkatli gözlerinizden kaçmı Azizim Abdullah “Devdet Bey; müsaade ediniz de mekalenizin ser İevhasını değiştirelim; buraya “İşimiz bitmemiştir, değil, “İşe yeni başladık, yazalım. Ben bile yazıcılık, gazetecilik âleminde kırk dört senedir çalışıyorum. Yalnız ei en kolleksiyonu 72 cildile başlı başına ve yarım asırlık bir kütüphane yapmıştır. Böyle olduğu halde 5 manasile yükselme ve ilerleme çalışmasına yeni başladığıma inanmışım. Büyük Gazi köhne imparatorluğun enkazından Türkiye Cümhuriyetini kurdu. Etrefımızı saran, elimizi aya- ğımızı tutan, gözlerimizi kapayan bütün engeller ortadan kalktı ve bilhassa yeni heriler kabul olun- duktan sonradır ki Türklük ilerleme, garplılaşma ve yükselme haraketlerine başlamıştır ve Türklük kayb edilmiş zamanları kazanmak için çok çalışmağa, ama durmadan çalışmağa mecburdur. İşe yeni başladık, serlevhasını kabul edelim deyişimin sebebi budur azizim. Deyirmendere'den yazdığım “Köy Mektupları, arasında bir taneğinde anlattığım yaralının macerası acıklıdır, fakat bu o kadar değildir; köy mektuple- rımda &ırası geldikçe yazdım; meselâ İzmitten Kars- mursal'a gelinciye kada 60 kadar köy vardır, 50,000 den ziyade nüfus yaşar ve bunların bir tek doktoru bir eczahaneşi yoktur, ve daha acısı, bir fex ebesi yoktur. Sonra elli veya yüz amele işleten sınai mü- esseselerde bir doktor bnlunsun diye telâş eyleriz! Ben orada bir tifo mücadelesi gördüm; kuyulardan su içilmesin diye gelen sıhhi komisyon ne yaptı biliyor musunuz? Yerden yapma, bileziksiz kuyuların üstüne birer tahta koydu, tahtanın iki başına, yere yani toprağa iki karfiçe çaktı. Karfiçeden karfiçeye sicim bağladı ve sicimin ortasına koca kırmızı mühür bastı. Akşam üzeri tahtalar üzerinde sicimlerin yerinde yeller esiyordu ve köylüler bıyık altından gülerek: Doktorlar gündeliği doğrulttular ya! sen ona bak diyorlardı ! İşte szizim Abdullah Cevdet Bey! Cehle karşı muharebede muzaifer olduk! Şimdi palavracılarla yarım âlimlere karşı mücadelede kolları sıvamak ve böyle gülünç — mücadelesi yapanların kökünü ka- zımak lâzım Miksieniede hitap eylediğiniz genç ve ateşli mu- Abdullah Cevdet Beyefendiye harrir Peyami Sefa Beye gelince, o çok derin ve etraflı düşünür bir kalem sahibi olmek gerek ! (Son Posta) gazetesine geçen sene benim hakkımda parlak bir mekale yazmıştı!... Yevmi gazete gahifelerinde toza toprağa karışmasın diye muhatabınız beyin yüksek mekalesini aynen aşağıya nakleyliyorum. Gazetemizi okuyanlar bundan lâzımgelen manayı çıkarırlar ve ibret alırlar kanaatindeyim gözüm, İşte makale: Ahmet İhsan Bey ve Matbuat İsmini duymuşsunuzdur: Bir matbaacı Ahmet İhsan Bey vardır; bu zat, şahsi teşebbüsile, büyük ve moderu bir matbaa yapmıştır. Sayılı iş adamları- mız ârasında, Ahmet İhsan Beyin muvaffakiyeti gençler “e il bir örnek sani Buraya kadar münakaşaya değer bir nokta yo Fakat aynı matbaacı Ahmet yn Bey, Türk matbuatının mühim bir rüknü olarak geçinir, kendi- sini gazeteci zanneder ve ettirir, bununlada kalmaz, edebiyat âlemine de sokulmıya çalışır, tabii olduğu bir mecmuamn Edebiyatı Cedide zamanındaki mu- vaffakıyetinde edebi bir hissesi olduğu vehmine dü- şer, maruf «Serveti Fünun» edebiyntım, âdeta bir Ahmet İhsan edebiyatı gibi gösterinek cesaretini taşır. Ben büyük harbin ikinci senesinden, yani on beş genedenberi gazetelerde çalıştım. İçinde yazım çık- miıyan bir tek gazete yoktnr. Matbuat ailesile içli dışlıyım. Fakat on beş TİM bu Ahmet İhsan Beyi bir kerecik olsun hiç bir gazete idarehanesinde görmüş değilim. Babıâli yekığkiği inip çıktığını görenler bile nadirdir. Yevmi gazetecilikle bu zatın yakından ve uzaktan hiç bir alâkası yoktur. Ötedenberi çıkardığı «Serveti Fünun» mecmuasına gelince, Tevfik Fikretin, Mahmut Sadıkın ve eski, yeni bir çok edebiyatçıların ve muharrirlerin elinde kaynayıp soğuyan bu edebi çorbada da Ahmet İhsan Beyin bir tek kaşığını bulamazsınız! Bir konserve kutusu etiketi basmakla bir mecmua çıkarmak ara- sında, gaye itibarile hiç bir fark görmiyen bu mat- baacı, otuz senedenberi Türkiyede güzel bir mecmua bile ortaya koymuş değildir. Yanlış, eksik ve kötü tercüme ettiği bir kaç ro- man da, herhangi bir lise talebesinin tenkidine muka- vemet edemiyecek kadar çürük şeylerdir. Fakat bu matbaacı, nerede bir matbuat meselesi hatta bir Edebiyatı cedide bahsi açılırsa hemen 8öz alır, kendine bir devrin, bir zümrenin âdeta mümes&- sili süsünü verir, l&kırdıya karışır ve söyler. Tevfik Fikret Türkiyeye bir «<Rübabı şikeste» hediye etmiş- tir ve bu eser, elbette «Serveti Fünün» bağının mahsulüdür. Pakat Ahmet İhsan Bey, bu bağdan ikinci bir Deyirmendere bağı çıkarmıştır. Bu Deyirmendere bağının Türk edebiyatına nasıl bir mahsul hediye ettiğini bilmiyorum.