202 Yaz Yaz ortasında SERVETİFÜNUN No,1880—195 BİR KIŞ HİKAYESİ Dışarda fırtına vardı. O geneki gibi hiç kış olmamıştı. Yirmi gündenberi yağan kar kö- yün basık li evlerinin damlarına kadar yükselm Yiyecek ve veni birşey yoktu, yollar da kapanmıştı. Köyün ka ratslık kahvesinde toplanan ihti- yarlar, hava bir iki gün daha bö- yle devam ettiği takdirde herke- sin açlıktan öleceğini söyliyorlardı. Rüzgâr geceleri derenin. geçtiği uçurumda yaralı bir hayvan gibi homurdanıyor, ve bazan ağacı şid- detinden devirivordu. Hüseyin ağa, ellilik karısı Zey- nep ve yetişmiş oğlu İbrahimle bu köyde oturuyorlardı. ? İşleri bu sene kışın ansızın bastırmasından pek fena gidiyordu. Odun kesmek için ormana gitmek değil âdeta dışarı çıkmak bir me- sele olmuştu. Evlerini köyden ge- çenler için âdeta bir otel haline koymuşlardı. Fakat bu havalarda buralardan kim geçerdi. Horçları müthiş art- mıştı. Belki iki gün sonra mülte- zimler kapıya dayanacaktı. Dışarda fırtına vardı. Berbat, tipili bir akşamdı, Karı koca sarı ışıklı lambanın birbirini gösterecek kadar aydınlattığı “ oturmuş düşünüyorlardı. İbra her zamanki yine kalin hangi arkadaşından borç alarak bir esrarhaneye, girmişti. Veya es- rar çekilen bir arkadaşın evine. Karı koca konuşmuyorlardı. Bir aralık kapı çalındı. İkisi de başlarını kaldırdılar, ve göz göze bakıştılar. — Acaba kimdi* İbrahim olamazdı, O, hem da- ha gelmezdi, hem de anahtarı var- dı onun. — Sakın mültezimler olmasın * Kapı bir kere daha ve hızlı hızlı çalındı. Sonra dışardan birisi : — Burada kimse yok mu" dedi. O vakit Hüseyin ağa «Geç kalmış bir yolcu olmalı.» diyerek kalktı. Zeynep hanım başörtüsünü çenesinin <ında iliştirdikten son- ra, sönmesin diye bir elini üstüne tutarak lambayı aldı, dışarı çıktılar. Hüseyin ağa kapıyı açtı. Yolcu: Otel burası değil mi $ Dondum yahul. diyordu. Beraber yukarı çıktılar. Zeynep hanım lambayı masanın üstüne bıraktıktan sonra yemek hazırla- mak için dışarı çıktı. Hüseyin ağa ile yolcu içerde yalnız kaldılar. Dışarda fırtına vardı. Yemekten sonra yolcu: Bana odamı gösterir misiniz, dedi. Çok yorgunum, yatayım. Üçü beraber çıktılar. Hüseyin ağa bir kapı iterek içeri girdi. — Burası oğlumun odası, Obu gece yok. Siz burada yatarsınız. Burası daha sıcak olur. Zeynep hanım masanın üstüne küçük bir lamba bıraktı. İkisi de — Hayırlı geceler olsun. diyerek çekildiler. Onlar gittikten sonra yolcu ev- velâ kapıya baktı. Kilidi yoktu onun. Odada bir masa ile köşede otları çıkmış bir kanape, onun yar nında da bir yatak vardı. Fakat yolcu yatamaz ve uyu- yamazdı. Kapının kilidi olmayınca yol cular yatamaz ve uyuyamaz. Bu daima böyledir. Kanapeye oturarak sabahı bek- Temeyç karar verdi. Dışarda fırtına vardı. Yukardan indikleri zaman Zey»- nep hanım: — Gözümle gördüm, diyordu. Deste deste banknotlar, yeleğinin iç cebine koydu. Hüseyin ağa: — Evet dedi. Ben görmedim ama, ne olduğu ylizünden belli, Sonra birden suatular. Adeta dilleri tutulmuştu. Bu sessizliği yine Zeynep hanım bozdu: — Ne yapacağız! — Öyle.. — Kaçta! — İkide iyi değil mi? — Öyle ise şimdi yatalım, o vakit kalkarız. Yapacakları şeyin ne olduğunu bir kere bile söylemeden böylece kararlaştırdılar. Yatakta artık zen- gin olâcaklarını düşünerek daldılar. Dışarda fırtına vardı. ” Kalktıları zaman rüzgârın gk gıltışından başka birşey işidilmiyor ve pençereler mütemadiyen sarsı- lıyordu. Hüseyin ağa duvardaki saate baktı; üçe geliyordu. Yavaş yayaş lâmbanın durduğu masaya doğru ilerledi. Oradaki bir şeye uzanırken eli titriyordu. Odadan çıkarken sendeler gibi oldu. Onun böyle şeyler elinden gelmezdi. Şimdiye kadar bir tavuk bile kes- menjişti.. Fakat ne olursa olsun artık bu hayattan kurtulmak lâ: zımdı, Karısı ona cesaret verecek bazı sözler söyledi. Merdiven ba gına geldiler. Zeynep hanım orada lâmbayı yukarı kaldırdı ve durdu. Hüseyin ağa eski merdivenleri gıcırdatmamaya çalışarak yavaş yavaş çıktı. Hemen orada olan ve aralık düran yolcunun kapısını yavaşça İtti.. Heyecan içinde idi, titriyordu. — Nasıl? — Mükemmel. — Ses çıkarmadı mı — Hayır. -- Paraları aldın mı? — Sabahleyin.. — Üstün kan olmuş. — Temizleriz. — Ve odaya girdiler. Dışarda fırtına vardı. Saatler o kadar uzun sürdü ki.. Sonra beyaz ve dar ufuklar yavaş yavaş genişlemeğe başladı. ,