A İT No.1872—187 SERVETİFÜNUN 75 Sonra teşekkür ederek Hasanın alnından öpmüştü. O akşam Hasan orada yemek yedi, Ve geç vakit ayrılırken ertesi gün için sözleştiler. O geceyi Hasan nykusuz geçirdi. Ertesi gün seherde çiftçilerin yanık şarkılarını işittiği zaman içinde sığmayan bir üzüntü duydu. Onun gönlüne şakrak kahkahalar akmıştı. Gittikçe kabaran bir neşe içini serıyordu. Daha hır- çın bahar rüzgârlarına açılmayan; içine daha çiğ sinmeyen bir gül koncası gibi tatlı, şen günler ya- şamağa hazırlanıyordu. Oyaların durgunluğuna, sis- lerinden sıyrılmayan uzak dağlara, güneş sökmeyen yeşil bahçelere dalgın baktı. Şen kuş cıvıltılarnı derin, derin dinledi. Saat ona doğru çiftlik işlerini taksim ettikten sonra, Galip efendiye gitmek için yola koyuldu. O gün dağdaki harap ve metrük manastırı gezdirecek ve yıkık taşlar arasında kalmış yosunlu, kocaman çatlak kilise çanını Muazzez'e gösterecekti. Galip efendiye gittiği zaman bu emellerinin hepsi yıkıldı. Dün gece yarısındanberi Muazzez şiddetli bir hümma içinde kıvranıyordu. İhtiyar amcası ne yapacağını şaşırmış dörtdönüyordu. Köyde doktor yoktu. Hasan kederli çiftliğe döndü. Saatta bir, biri- sini koşturuyor, hastadan haber sorduruyordu. Akşamı zor etti. Gece yarısı Hasanı istettiler, Hastanın odasına girdiği zaman içinde ağır bir ezgi duydu. Muazzez ortada üstüste konmuş dört şilteli bir yatakta yatı- yordu. Etrafında ihtiyar başörtülü kadınlar vardı, Gözleri siyah haleli, rengi balmumu gibi saridi. Hasanı görür görmez kurumuş gözleri parladı, elini uzattı yorgun bir sesle: hayatımı kurtardığından sana mütegek kirim, Seni görmeden gitmek istemedim. Bu sabah şafakla beraber amcam beni İstanbula götürüyor. İyi olur olmaz geni görmeğe geleceğim. Dedi. Hasan birşey söylemiyordu, bir hıçkırık boğazını tıkamış gibi idi. Nasırlı büyük avucu içinde ateş gibi yanan Muazzezin elini sıkıyordu. Şafak Söker- ken hastayı götüren arabayı istasyona kadar etili Ayrılırken, Muazzez: — Geleceğim..... geleceğim beni bekle diyordu. Hasan, bacasından siyah dumanlarını s&vura sayura uzaklaşan tireni gördüğü zaman içinden çok ince bir şeyin kopup ayrıldığını duydu. Günler, aylar geçti. Hasan her akşam tozlu yol- ların kıyısındaki taşlara oturuyor, bekliyordu, Her akşam aynı yeknasaklıkla gıcırdayan kağnı arabala- mnı; yorgun çiftçilerin köye inişlerini, toz kaldıran sürüleri uzun ve nihayetsiz seyredip bekledi. Yolları sarı yapraklar doldurdu, kudurmuş rüzgârlar esti, çıplak dallar çiçeklerle bezendi fakat jhiç birşey tozlu aşi boşluğunu doldurmadı. Hep aynı gittçi şarkı Yanik bağrım kanadı İçinden zehir aktı. Hazin ve yorgun, yükseldi. Hasanın içinde şimdi bunlar yer buluyordu. Her akşam sönen ufuklardan inen geceye bu kederli şarkılar karıştı. Tevfik Fuat Nesir Muhayyel hayatım Yaz geceleri....... Mavi göklerinde sarı ayile, pırıldayan, titreşen yıldızlarile, dağlardan alıp taşıdığı bin bir çiçeğin kokusile dolu baygın rüzgârlarile, knrşuni yumuşak bulutlarile, ber türlü hayat kasırgasından uzak, ılık, kurşuni yaz geceleri., İztiraplarımı eriten, hayatımı yıkıyan, beni din- lendiren geceler.. İnsanlardan, düşünce ve hislerimden, benim için artık birer iztirap olmak istidadını gösteren hatıra- larımdan, benliğimden geçerek size sığındım geceler..... Ufuklara süzülen kurşuni bulutlarında ne büyük ne tatlı bir sükün var... Her gece, odamın balko- nunda, hângi gece, o, kurşuni yığınlara kendimi vereceğimi düşünürüm.. Ve gene düşünürüm ki, oraya çıkmak, o kurşuni yumuşaklıklara gömülmek için insanın her türlü hatıradan uzak, gölgesiz bir hayatı ve hiç bir ihtiras kasırgasının esmediği temiz, gölgesiz bir kalbi olmalıdır... Beni en çok muhayyel hayatıma yaklaştıran, bu rüyalı geceleri yaşarken, başımı kollarımın arasına alıp ağlamak isterim.. Öyle hissederim ki, hayatımın bütün kirlerini yıkayacak, bin türlü aşk ve ihtirasla kızıllaşan kal- bimi, beyazlatacak hep bu sicak göz yaşlarıdır.. Hayatımdaki, kalbimdeki gölgeleri eritecek bu yaşlar kirpiklerimden süzülmek için ne bekliyorlar!. # #w Kirpiklerimin ucuna dizilen aAiyab pırıltılarını soruyorsun?.. Onlar, benim gözyaşlarım.. En kuytu köşesine kadar havatımın kirlerini yı- kıyan göz yaşlarım. Ağlıyorum, ağlıyorum........ Onlar ne içinmi siyah?..... Bin türlü ihtiras peşinde, sürüklenerek, yıpranan, çürüyen hayatımı, temizleyen bu yaşlara, başka hangi renk kendini verirdi... Görmüyormusun, benliği nasıl bu yaşlarda eriyorf... Daima siyah mıf...... Hayır, hayatım gibi, kalbim gibi onlar da beyaz- lanacak: Ilık yaz geceleri, kurşuni gökte pırıldayan yıldızlar kadar parlak, onlar kadar temiz, onlar kadar beyaz. Akacaklar. Ellerimde tuttuğum küçük beyaz şeymit, Onu tanımadın mı?f.... Ne tuhaf sana ne yabancı değil mif Onu sen tanıyamazsın, onu sen hiç bu kadar temiz ve gölgesiz görmedin.. Tanımakmı istiyorsun? 'Tanıman için, onun gene egki kızıl rengine bürü- nüp, bin türlü ihtiras içinde kıvranıp, sürüklenmesi lâzım...... Dinle, işte söylüyorum: Bu benim, kirpiklerimden süzülen yaşlarla yikâ- — Devamı 78 iuci sabifada —