No.1862—177 SERVETİFÜNUN 339 | ,. Einstein Nazariyesi Yazan : Bülent Nuri — Geçen nüshadan devam — İşte, bu zamandadır ki, bize uzak bir yıldızdan gelen ziyanın yolu üzerinde rasladığı diğer bir yıldız civarında inhiraf ettiğini görebilmek mümkündür. Fil- hakika, bu inhiraf çok cüz'idir ve görebilmek demekle 'gözle müşahede imkânı bulabilmeği değil, lâkin he- sapla bu hadiseyi anlamağı kastediyoruz. Newtoncuların dedikleri gibi bütün izafet nazari- yesi bir yüz milyonda bir için vazedilmiştir. Lâkin ne şerefli netice ki insan kabiliyetinin büyüklük ve miktar içinde bulabileceği küçük, çok küçük incelik ve hataların teşhirini taşıyor; ne ulu bir galibiyet ki zafer destanlarında câzibei arziye ve ziya mefhumlarının bir imtizacını gösleriyor. isi Cazibei arziye ve “gravitation,, hakikatı halde bir- birinden ayrılmıyan mefhumlardır. Gravitation'a maruz bulunmayan sahalarda ziya hemen hemen hattı musta- kim üzere intişar eder. Yalnız, pek alâ biliriz ki cazibeli arziye ve gravitalion yüksek tevettürlü ceryan daire- lerinin onbeş santimden insanı çeken kablolarına pek benzemez. Bilâkis süratle bu iki mefhum arasında çok mühim bir alâka ve irtibat mevcuttur. Şöyle ki, bir apartmanın üst katından asansörle inerken ayaklarımız yerden kesilecek gibi olur. Asansörün sürati ziyadeleş- tikçe bittim sıkletimiz azalır, nihayet öyle bir zaman gelir ki kan beynimize hücum eder ve vücudumuzda deverana imkân bulamaz. Einstein cazibei arziyeye yeni bir renk vermiştir. Bu tegayyür, klâsik hendeseden ayrı olan bir hendese dahilinde doğmuş hassas ve dâhi bir talâkkinin eseridir. Hepimiz biliriz: mektepte ilk defa hendeseye baş- ladığımız zaman hutut, zaviye gibi tarifler yapıldıktan sonra hem garip, garip olduğu kadar da alâkabahş bir dâvâ görülür: iki müvazi hat asla birbirini kesmez. Denilebilir ki, bugün kafalara bambaşka bir nur döken izafet prensipi, Newton-Einstein kavgası, kâinat namütenahi mi istifhamı hep menşeleri itibariyle bu dâvâya merbuttur. Yeni hendese mevcut olmasaydı Einstein keşiflerini yapamıyacaktı, eski hendese olma- saydı yeni hendese doğamıyacak ve Euclide'in yuka- rıda zikrettiğimiz meşhur dâvâsı olmasaydı eski hen- dese mevcut olmıyacaktı. Demek oluyor ki (gravita- ton) un yeni tefsirini bitirmeden evvel Euclide hen- , desesi ile Riemann hendesesi arasındaki farkları gör- mek iyi olacaktır. Euclide hendesesi mektepte okuduğumuz hende- sedir. Riemann hendesesine gelince, bu hendese Euc- lide'inkindeki gibi şekilleri satıhlar üzerinde değil küreler vI üzerinde mütalea eder. Ve bu sebeptendir ki Riemann ve Lobatchewski hendeselerinde müvazi hatlar yoktur. İşte iki hendesi arasındaki esas fark budur. Riemann hendesesi Einstein'in hesaplarını yaptığı hendesedir. Newton-Einstein... Pekçok (kimseler bu iki de- haya muarız rakipler gibi bakmışlardır. Biz, bilâkis bunları birbirini itmam eden varlıklar halinde görü- yorüz. Newton'un kudretli bir hamle halinde ilme destek yaptığı kanunları, Einstein'in insani cehitlerin en efdal ve en şahanesi olan ispatları yıkmış değil, bilâkis ona daha kuvvetli bir temel inşa etmiştir. Newton ve Einstein nazariyeleri tamamen ayrı esaslara istinat ettikleri halde nasıl oluyor da böyle âdeta aynı diyebileceğimiz neticelere varıyorlar ? Bu sual varit oldukta ilk hatıra gelecek cihet iki nazariyenin şümul ve tatbik sahası ve hesaplardaki mütabakat derecesi olmalıdır. Newton kanunları, beşer zekâsının builk büyük zaferi, küçük mesafelerin birbirinden ayırdığı seyyarelere tatbik edilirken ve uzak mesafede kâin yıldızlar için vaki olacak ölçülerde hata göste- rirken Einstein kavanini her defasında muhkem ve emin adetler veriyor. Netice itibariyle, Einstein'in izafet kanunlarınını vazederken kullandığı hendese ile klâsik hendese ara- sındaki farkı şöyle göreceğiz. Euclide hendesesi küçük mikyasta kabili tatbiktir ve üstelik, Poincarö'nin de- diği gibi sadedir, basittir ve gözlerimizle âzâmızın hissettikleri eşya şekillerine uygun resimler üzerine müessestir, Cazibeli arziye kanunu mevcut tabiat kanunlarınm en umumisi ve en esrarlısıdır. Bu kanun, maddeyi teşkil eden atomlara, elektronlara, fotonlara şamil olduğu gibi büyük manzumei şemsiyelere ve bizden dokuz yüz bin ziya senesi mesafede kâin bulunan Androm&de kâinatını vücuda getiren seyyarelere de aittir. Zira, orada da ziya vardır. Ziya ise birer siklete mâlik bulunan zerrelerden teşekkül eder. Şu halde madde vardır. Madde olunca kudret te mevcuttur, kitle de, atalet te... bunlar olunca tabii gravitation de... Ziya karanlığı tenvir ettiği kadar bütün tabiat sırlarının da membaıdır. Filhakika, bu hususu Muham- met Kur'anın “Fekâne kabı kavseyni ev edna, âye- tinde on üc asır evel kayıt ve işaret eylemışti. Din, insanlara ilim vadisinde elde edilebilecek hakikatlerin taharrisini talim ediyordu. “a ği