18 Nisan 1932 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 19

18 Nisan 1932 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 19
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

No. 1853— 168 Roman TFefrikası: 20 SERVETİFÜNUN ii 195 İLK AŞK b #iy,. day Kızım Hamiyete H.R. Hayvanları arkama alarak sahil boyunca bir ileri bir geri gidip geliyor ve durmayıp uçmak, havalan- mak öşteyen, mütemadiyen başını sallayarak yeri eşmeğe uğraşan, kişmeyen Elektrik'e meram anlat- mağa çalışıyordum. Ben bir an durur durmaz ön ayaklarından gâh birile gâh öbürile yeri kazmaya başliyor, kısa bir kişnemeyi müteakip benim atımın boynunu ısırmak istiyor, hülâsa yüz bula bula başa çıkmış bir mal olduğunu göşteriyordu. Babam dönmüyordu. Nehir boyunda münasebetsiz bir serinlik vardı. Yavaş yavaş ince bir yağmur serpintisi başlıyordu. Bıkılıyor ve sıkıldıkça babamın pelmediğini daha ziyade duyuyordum. Bu #ırada yanımda bir belediye çavuşu peyda oldu. — Baron cenapları, size zahmet olmasın, bırakın biraz da ben tutayım. Dedi. Aldırmadım. Sigara istedi. Hem ondan kur- tulmak, hem de sabırsızlığımı kısaltmak arzusu ile bâbamın gittiği yola doğru ilerledim. Dar sokağin nıhayetini bldum, köşeyi döndüm, dönmedim, dur- dum. Önümde, kırk adım kadar ileride ufak ahşap bir evin açık penceresinin önünde babam ayakta duruyordu. arkası bana dönüktü. Pencereye yaslan- miş içeriye doğru meyletmişti, Karşısında şu evceği- zin perdelerle saklı odasında koyu renkli esvap giy- miş bir kadın ona dönük oturmuş babamla konuşu- yordu. O kadın genç prenses idi! Hayretler içinde kaldım. Böyle bir şey hayalimden geçmezdi. İlk hareketim bir adım gerileyerek o s0 kakta kalmış olan hayvanların çekilmiş bulunmak üzre önüne atılmak oldu. Babam arkasına dönmekle halim harap olacağı fikri beynimde şimşek gibi çaktı. Fakat bir bis meraktan, hasetten, korkudan daha kuvvetli bir his beni tuttu. Bakmak, görmek, bir kelime duyabilmek için hayatımı verirdim. Bana öyle geldi ki, babam ondan şiddetle birşey istiyor, halbuki o reddediyordu. Belki bir an oldu genç kızı mükedder, ciddi, güzel ve nakabili ifade muhabbet, vefa ve fütur ifadeleri içinde olarak gür düğümü zannettim. Kelimeler bulamıyordum. Kelime ve inşa kuvvetim kifayet etmiyor. Gözleri önümde bir kaç şey şöyledi, ve ayni zamanda inkiyat ve inat ve mukavemet ifade eden bir surette gülümsedi. Bu gülümsemenin içinde o eski, o eski maşukamı aynen beldum. N Babam omuzlarını kaldırdı, şapkasını düzeltti, bu hareketler daima sabrının tükendiğine delâlet ederdi. Şu kelimeleri duydum; .eden ayrılmağa mecbursunuz.... Kız kalkındı, kolunu uzatmıştı. Ö ande, gözlerimin önünde, havsainsuz bir facia vukua geldi; Babam elinde tutup sık sık redingotuna değdirdiği kırbacı kaldırdı, ve dirseklerine kadar çıplak olan ve dünya değerinde olan kızın kolunun üstüne keskin bir darbe indi. Bağırmamak için kendimi zorla tuttum. Kız ye- rinden gir samit bir nazarla baktı, ve kırbacın kolunun üzerinde bıraktığı yeri öptü. Bu manzara karşısında babam kırbacı sokağa fırlatarak, evin üç beş ayaklı merdivenine atıldı ve eve daldı, Kız döndü ve iki eli ileriye atılı, başı arkaya mail, ei sallanarak pencereden uzaklaşa- rak ona doğru gitt Beni ürkme, e dehşet ve hayret istilâ etmişti. Hemen döndüm ve dar sokuktan çıktım ve sahile geldim, sersemlemiştim. Adiyen soğuk, halim ve itidal sahibi olan babam zaman zaman kudurma tabiati olduğunu bilirdim; lakat şahidi olduğum vak'ayı kabil değil ibata ede- miyor, ve bunun mâna va şümulünü anlayamayor- dum. Ömrüm oldukça kızın o hengâmedeki hareketini nazarını ve gülümsemesini unutamayacağımı derakap anladım. Bu ondan yepyeni bir levha idi ki, gayri münkaşım derecede kısa bir ande cereyau etmiş ol- masile beraber hafızamda ebediyen menkuştur, Aptat aptal nehre bakiyor ve gözümden yaşlar aktığını farketmiyordum. Onu dövüyorlar... Onu dövüyorlar... Onu dövü- yorlar... Diye düşündüm. Arkamdan bir 8e8: — Ver benim hayvanım... Diye bağırdı. Bir makine itaatile dizgini uzattım, Elektrik'in üstüne atladı. Orada üşünekte olan hay- van şahlandı ve birden üç metro kadar bir meğafe ileri atıldığını gördüm, Fakat babam üzerinde ken- disinin olduğunu göstererek ona anide meram ânlattı. Dikkat ettim, hem mehmuzunu kullanmış hem elile boynunu yamruklamıştı. — Ay kırbacım yok... Dedi. Kırbacın yaptığı cinayeti hatırlayarak tit- redim. Bir iki saniye sonra: Kırbaç elinizde idi, bir yere birakmış olacaksınız. Dedim. Cevap vermedi, dört nala uçmaya başladı. koştum, yetiştim.

Bu sayıdan diğer sayfalar: