194 SERVETİFÜNUN İntibalar: No. 185$—168 © ŞEKER BAYRAMI 6 Her bayram dolup dolup taşan yerler, bu sene, bembeyaz bir örtü altında, tenha ve sessizdi! Ramazanda tütünsüzlükten kafaları dumanlanan- larla, başta çocuklar olmak üzere gk ve cici elbise- lere kavuşmaya can atanların dört gözle bekledikleri Şeker bayramı soğuk ve karlı bir hava içinde, neş'esiz geçti, Bekçiniz kapıya iğ Cümlenize selâm iz Darılmayın iki indik Bahşış almıya geldi... Yenicami direk ister, ! Söylemiye yürek ister Benim karnım toktur amma, Arkadaşım börek ister... Bekçi baba, her mâninin &onunda yeni taraşlı çenesini sıvazlıyarak aralanan kapıya yaklaşıyor. Ülcilerini giymiş bir küçüğün, kim olduğu |belirsiz bir elin, yaşlı babaların, hizmetçi kızların, ağırbaşlı uğakların uzattıkları bayram bahışışını alıyor. Cebine yerleştirirken, Ramazandan ârta kalmış bir neg'enin gesine verdiği kuvvetle teşekkür ediyor ve tok- mağı davula patlatacak derecede kuvvetle indiren davulcunun, yekâhenk mânileri arasında, öteki kapr lara doğru ilerliyor: Size geldim, size geldim; İnci, mercan dize geldim A benim devletli beyim: Arzu ettim size geldim.., Her bayram dolup dolup taşan bayram yerleri, şimdi ginek avlamak için üzerlerine beyaz birer örtü çekerek, pusuya sinmiş avcıları andırıyorlar.. İşte, size bir bayram yeri ki; atlıkarıncalardan, galıncaklanlan, dönmedolaplardan eser yok. Meydanın ortasında birkaç güvercin, dört, beş yolcu... Sağdaki dükkânın önünde bir leblebici çö- melmiş. Onun yanında da ihtiyar bir niyetçi. Köşe deki saçağın altında bu soğuk havadaki bayramın tadını çıkarmıya uğraşan dört çocuk: «Hırsızlık, polislik» oynamak için ebe #eçiyorlar.. Ve; iki adımda bir karşılaştığımız çacuk taşıyan otomobiller, üzeri dermeçatma örtülüyermiş boş bir arsada, yahut uzun zamandır, müşteri bekliyen köhne ve küf kokulu bir dükkândan peoydahlanan tiyatro taslakları, bu boşluğu doldurmıya çabalıyorlar.. — Bak, edepsiz herife, hele, Ben elimi öper öp- mez senin saka kızının cebine o cânım ipekli mendili yerleştireyim de, sen evinde oturup saatlerce bekliyen nur topu evlâdıma zırnık bile vermiyesin, ha?. Rica ederim, bu ne hayasızlıktır, efendim! Tramvayın sahanlığında, yanındakine dert yanan gözlüklü ihtiyarın, bu işe hayli içerlediği besbelliydi: — Hem efendim, —diyordu.— dalgınlık falan da değii, Ben oğlan sıkı sıkı tenbih etmiştim. «Cebine bir şey yerleştirilmeden kılını kıpırdatma!s demiştim. Fakat ne çare ki ne o öküz herif, ne de karısı hiç mi, hiç aldırmamışlar, bile.. — Aman efendim.. Telâş buyurmayınız.. Böyle kendini bilmez kimselere yüz vermek doğru değildir, zatey.. Hem, bilir misiniz?,, «Kenarın dilberi ne kadar nazik olsa nazenin olamaz!» diye bir söz vardır. Ne doğru.. İhtiyar, tramvay Beyazıda gelinciye kadar «retiki gefikin ile uzun uzadıya «müdavelei efkâr»a girişti. Ve nihsyet unutulmuş olması ihtimaline karşı çocu- gun bir bahane ile, bilmukabele hediye vermek nezâketini esirgiyen ahbabın evine, tekrar izamına karar verildi! İtinalı örtünmesine rağmen başörtüsünün ken rından saçının beyaz telleri görünen orta yaşlı, tıknaz kadın, kaldırımın üzerine boylu boyuna uzanmış, tepiniyordu.. Etrafında toplananlar elindeki şemsiye ile, bir yere hediye götürdüğü anlaşılan şeker pake- tini almak istedikçe bir feryattır, koparıyorda. An- laşılan ayağı kayar kaymaz bir yere tutunamadan yuvarlanmış, canı fena halde acımıştı, Bir, iki kişi kağını yerden kaldırmıya çalıştılar. Fakat ne müm- kün? Öteki derhal feryadı bastı: — İstemesecem, istemem... Dokunmayın, bans! Tam bu sırada kar yığını üzerinde iyice yerleş- miye çabalanır görünen kadını bir babayiğit bir hamlede çekip yerden kaldırdı. Kadın, bu sarsıntı ile büsbütün sersemledi. Babayiğitin gözleri, vücu- dünün kar üzerinde oyduğu acaip şekle kaydı: — Boya bosa..... Her nedense yarım bıraktığı cümleyi işiten kadın kızdı. Gözlerini bu babayiğit adama çevirerek, şöyle mirildandı: — Boyun bosun devrilsin, inşalinhi....... Safiye Rana