14 Nisan 1932 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 6

14 Nisan 1932 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

310 SERVETİFÜNUN N0.1861 —176 Bugünü Arıyoruz! Yazan: Muslih Ferit Kafalarımızda dönen dolaşan batıp çıkan fikirler var. Yılların öğrettiği tatlı, acı bilgiler, kendi ken- dine doğuvermiş serseri telâkkiler, çok ham, terbiye görmemiş arzular içimizde kayniyor. Görüşlerimiz bu birbirini tutmayan ruhi enkazın izbeleri arasında gezinen bir ııktır. Cansız, Atıl ve östikbalden ürken bir Aalin içinde mahpus itiyatlar emrediyor, ve budals korkuların yığım isyan edecek kudret bula- mıyor, ve ancak itaat edecek kadar kudretlidir. Düşünmekten, meçhulü kurcalamaktan çekinen, kendisinden başka şeylerin arasında kendi mevkiini tayin edemiyen insan her an ayrı bir vehmin onu bir az daha miskinleştiren darbesile güirüklenir, kal- bindeki hareketle- karşısındaki hareketin ne demek olduğunu, ne istediğini, ne yapabileceğini dinlemez ve duymaz. Vicdanın kapısında bekleşen hakikatlerin velvelesi karşısında şaşırır ve susar, bu adam gün- lerini kullaumadığı için, kıymete kıymet vermediği için yapacağını düşünemediği için düşündüğünü ya- pamadığı için zavallıdır, alçaktır, hayatın yüzkarası ve cemiyetin ölü doğmuş çocuğudur. Böyle miskin ve bunak tereddütlere lânet ediyoruz. Hakikatten kaçmak istiyenleri hakikat kahredecektir. Rugün yaşamaya lâyık olan insan; şüpheleri, tanakuzları kör nesillerin dimağına bırakmış düşünce dakikala- rının içinde bütün bir mazinin arayarak yornlduğu mesut manayı bulmuştur. İnkârlarile ıstırapları ba- şından kovmuş imanlariyle zengin bir saadet dünya- sını yanına çağırmıştır. Muhayyilenin vehimlere, hayaletlere sığınmak ihtiyecı yerine bugün bize rehberlik eden arzu sevginin hakikatini ve hakikat sevgisini tam manasile duymak ihtiyacıdır. Dün ferdi ve zümrevi hareketler rekabet teşebbüslerinden iba- ret kalıyor, ruhlar yükgelişin zevkini duyabilmek için birbirinden uzaklaşmak istiyordu, bugün bizi yük- selten ve mesut eden kuvvet, bizi birbirimize yak- iaştıran ve bağlıyan kuvvettir. Bugün rekabet dev- rinin hotgâm hak mefhumu kafalarımızda barınamaz, “bize sevgi ve tesanüt devrinin vazife mefhumu |!ö- mandır. “Bitrafına ve içine bakıp ta karmakarışık, öebepsiz netiöşsiz bir hayat akıntısı görenler için varlığın, yaşayımn ve zevkin hakiki manzarasını tanıtacak bir tek gehber vardır. O da vazifedir, hadiselerin bunaltıcı hargaşalığından korkan ve susan zekâlara vazifenin Adını fısıldayınız, hemen karşılarında ve kalplerinde Yilyarlanan manasız keşmekeş ışıklı bir manzara halinde parlayacak, kat'i muayyeniyetlerin tenazur ve intiz&munı ifade edecektir. Ancak vazife- nin yol gösterdiği ruh tabiatın ve cemiyetin ve ru- hun iptizamını sez&bilecek yalnış, fena ve çirkin #lemden kurtularak doğru, iyi ve güzel âleme kavu- şacuktır. Vazife kaşını çatan tehditkâr bir mecburiyet değil sevginin elle tutulur bir hale geçişi, sevginin sevgileri doğuruşudur, sevginin inandırıcı ışığı bize hakikati bu istikamette gösteriyor, bize vuzuh ve faaliyet telkin ediyor. Müşevveş ve renksiz telâkki- leri kökünden söküp atmak uzun asırların yabancı ülkelerin kaçakçılık ederek kafamıza soktuğu saçma düşünce ve düşünjişleri yenmek insani tekâmülün emrettiği ilk vazifedir. Dünkü insanların düşühee ve bilgilerile kendimize bakarsak tarihin derinliklezinde gebeririz. Bugünkü intanların düşünce ve bilgilerile tarihe bakarsak, tarih bizim yanımıza gelir, canlanır ve ezeli hayatının kudretini önümüze yığar. Sözlerin sustuğu yerde hareketler söyler, istiyen, düşünen ve yapan dünya, yaratıcı bir bgünle dolar. İşte biz bü- dün nefretlerimiz Oye 'arzularımızla düşünüyoruz, ruhumuzun bü tasnifleri içinde bugümü arıyoruü, Bugünün kalbinde sadece mazinin yaptığı ruh değil istikbali yapan «uh vardır. Fikirlerimizin tenet İüs ettiği hava gizli saadet imkânlarile doludur. Tembelliğin, Okorkaklığın, düşütcesizliğin önünde ketum bir karanlık olan hayat, seven, istiyen, düşü- nen ve yapan kahraman kuvvetlere bütün sırlarını döker, onları ışıklarıyla alkışlıyarak kendi manasını anisür, ve der ki; «Bu tath mana, cesur, hür ve ışıklı düşünüşlerin mtükâfatıdır. İnsan kudretinin düşü- nüşünden doğan bu mükâfat daha yeni ve muazzam düşünüşleri doğuracaktır. Tarihe hâkim olan hüküm- darlar uzvi nesiller değil fikir hanedanı ve hakikat sülâlesidir. Her ânı düşünerek yaşayımz yalnız ya- pılması içinizde size peygamberlik eden kuvvete göre lâzım olan şeyleri düsününüz. Yalnız düşünüle- bilen ve düşünülmesi lâzım olan şeyleri. yapınız. Saatlerinizi, günlerinizi oyalıyan, ömrünüzü didik didik eden düşüncesiz meşguliyetleri bırakınız, sizide asırların mezarlığını dolduran hep bir örnek ölülerin kalıbına dökmek istiyorlar. Siz o eski itiyatlarını kırarak esaretten kurtulunuz. Milyarlarca ölünün denediği ve içinde yokolduğu tarihi külçe 8izin için de tuzaklar hazırlamaktadır. İnsanları alık ve miskin yapan akıntıya kapılmayınız, düşününüz ve etrafı- nizda ve içinizdeki &lemi keşfediniz, düşününüz düşününüz.» Biz bütün düşünebilenler, hayatın ağzından bu inandırıcı sözleri dinliyoruz. İnsaniyet mefhumunu tamamlıyan Türklük ve Türklüğün manasını filen tefisr eden bugünkü Türk zekâf ve fikri bir hayata atılmıştır. Müphem, an'anevi ölçüleri kırmış, mantıki miyarlara tutunmuştur. Biz birbirinden haberi ol- mayan beferrüat ve tafsilâtı gözümüzden silerek varlığımızın manevi panoramasına bakıyoruz. Arzu: lar ve şikâyetlerle düşünerek lâkaydilere lânet ederek milli sevginin coşkunluğu içinde yaşıyoruz ve şurada burada, dünlerin, yarınların arasında bugünü arıyoruz!

Bu sayıdan diğer sayfalar: