hi 37 SERVETİFÜNUN Malevski, gordu: — Romantik bir tarzda mi? — Evet, Bayron tarzında! Genç Kont, mühmelâne: — Bence Hügo, Bayrona mireceahtır! Bürada bir münakaşa kapısı açılmak üzere iken, kiz satildi; — Aman, şimdi romantikler, klâsikler bahsi çi kacaktır. Bir oyun oynıyalım, daha iyi! Fırsatı ganimet bilen Luşin, köğtu: — «Füti» imi? — Hayır, «Teşbih oyuüüs, düha iyi! Bu oyunu, bizzat kız icat etmişti. Ortaya bir şeyin ismi atılır, berkes onu bir şeye benzetir, en zi- yade muvaffak olan mükâfatı ahır, Kiz, pencerenin yamna gitti. Güneş, yeni bat- mıştı. Gökte, çok yükseklerde uzunlamasına kirmizi bulutlar vardı. — Bu bulutlar neye benzeri Dedi ve başkalarını beklemeksizin, kendi hesab na kendi reyini verdi: — Benee onlar, Kleopatra ile Antovanı istikbale götüren altın kayığın erguvani yelkenlerine benzer. Aklınızda mi, Maydanof? Bu sahneyi geçenlerde ba- na siz en hurda noktülarmu kadar tafsil etmiştiniz. Biz, hepimiz, Hamletin Polonyusu gibi, bu bulut- ların benzese benzese, o yelkenlere benziyeceğine ve kimsenin daha iyi bir teşbili yapamıyacağına sami- miyetle karar verdik! Yekzebüan, yekmeal, yekeda olarak ve müttefikan! Kız, sordir; — O zaman Antovan keç yaşlarında idil Malevski: — Elbette genç bir şeydi! Dedi, Muydanof, tasdik etti: — Evet, gençti. haşin, bağırdı: — Hayır, kırkim geçmişti... Kaz, doktorun üzerine seri bir nazar atfederek: — Karkını geçkin!., Kırkını geçkindi, öyle mi! Dedi, Az sonra eve döndüm. Dudaklarımdan gene şu sözler dökülüyordu: — Seviyorl.. Acaba kimi! Günler geçiyordu. Kız, gittikce dal ziyade na ipleşiyor ve anlaşılmaz bir hale geliyordu, Bir kere, evlerine gittiğim züman, kendisini bir hasır sandalyeye olurmuş, başını bir masanın kenâ- rına dayamış buldum. Başım kaldırdı. Yüzü, gözü yaş içinde idi. Biraz seri bir tavurla olmakla beraber: — Ay, siz misiniz? Yanıma geliniz! Dedi. Kuzu gibi bir teslimiyetle gittim, İki elini başıma koydu. Saçımın birkaç telini birden bükmeğe başladı. — Amyor, canım yanıyor! ii. — Ay, ay! Cnn mı yamyor! Ya benim? Benim canım yanmıyormu? Dedi. Büktüğü tutam, çekip elinde kalınca: — Aman, ne yaptım? Zavallı Mösyö Viladimir! No. 1843— 158 Dedi, Yolduğu saçları düzeltti, bir halka yaptı; — Bunları madâlyonuma koyup üstümde fasiya- vağım, Dedi. Gözlerinde hâlâ yaşlar parlıyordu. — Bu suretle belki sizi de biraz müteselli etmiş olurum. Hadi, bugünlük Allâhaısmarladık! Dedi. Eve geldiğim zaman, babamla #ânüem arasında bir sahneye şahit oldum. Annemde, babamı sigaya çekmiş gibi bir hal vardı, Annem, babama karşi bir şeyler homurdanıyor, babam cevap vermekâizin soğuk ve nazik bir vaziyette süsüyordu. Bir aralık, çıktı, gitti, Annemin neden şikâyet ettiğini anlıy madım, Başım, bambaşka gailelerle dolu idi, Yaltız hatırlarım, ki bu sorgu, cevap faslı bitip babani çikdıktan sonra, annem beni odasına çağırttn ye çok büyük bir soğuklukla «Prenseslerse pek sık gidip geldiğimden şikâyet etti; kendisinin fikrince, onlar, her şeye müstait insanlardı. Kızın gözyaşları, beni deli, divâne etmişti. Hangi fikirde karar kılacağımı bilemiyordum; ben de ağla- mağa. hazırlandım. -Onaltı “yaşımda olmakla beraber hâlâ bir çocuk ruhn taşıyordum, Artık ne Malevski- yi, ne de ona bir kurdun kuzuya bakışı gibi buk- mağa başlamış olan Belovzorofu düşünecek halde değildim,-Ne bir şeyi, nede bir kimseyi düşünebili- yordum, Perişan bir zehinle tenha bir köşe, bucuk ariyordüm. En sevdiğim yer, harap limonluktu. Onun yüksek duvarına çıkıyor, bacaklarımı sarkıtarak bir çocuk gibi oturuyordum. Okadar metrnk, okadar mahzun — Devami var — Bolgar - Türk Dostluğu anladım, Hepsinin arzusu, devamlı bir sülhün te- minidir. Türk kadınları içinde fevkalöde nazik ve kibar Hanımlara tesadüf ettim ve bunların sade tavur ve hareketlerile bize karşı çok misafirperverlik ogöster- diklerini kaydetmeliyim. Esasen bu misafirperverlik yalnız Türk Hanımlarına değil, bütün Türk milletine has ve mümtaz bir alicenaplık. sıfatıdır. Gürdüğümüz hüsnü kabulden çok mütehassisiz, Beklediğimizden fazlasını yaptınız. Bize bunun mu- kabelesini yapabileceğimiz günü Sofyada sabırsızlıkla bekliyeceğiz. Bu seyhatle iki memleket arasındaki rabıtalar bir kat daha takviye edilmiştir. İkinci netice olarak ik- tisadi münasebetlerimizin daha geniş bir sahada in- kişafı için anlaşılmıştır. Şunu diyebilirim ki iki mem- İeketin refah ve saadeti ve gulhün temini için yeni ufuklar açılmıştır. Bu neticenin alınmasında Türki- yenin Sofya elçisi Tevfik Kâmil Beyefendinin büyük hizmetlerini takdir ile yadederim. AHMET İHSAN Matbaası Limitaf