416 SERVETİFÜNUN No, 1841—136 Duşin, filhakika gülmeğe başladı. Kiz da hemiğneyi azar azar sokuyor, hen gülüyordu. Bu esnada, kız onun o boşuna başka taraflara çevirmek istediği gözlerine nazarım dikmiş bulunuyordu. Kızla Kont Malevski arasındaki münasebete pek akıl erdiremiyordüm, Kont güzel, söz; solibet bilir, zeki bir adamdı; fakat, üzerinde onaltı yaşıma rağ» men benim bile gözümden kaçmıyak yapma, müp- heni bir hal verdi. Bunu Zinaydanın görmemesini anlamıyordum. Fakat, belki de kız farketmişti de, bunlar, kendisinde fena bir tesir bırakmamıştı. Yanlış sevkolunmuş bir terbiye, gelip gidenlerin çokluğu, garip itiyatlar, atnesinin hemen daima bazır ve pnzır olması, evde hâkim olan zarreb ve tertipsizlik, bunların hepsi ve bunlardan evvel, ki zi haiz olduğu tam bir gerbesti, etrafındakilere fi ikiyeti hakkındaki kanaati, kendisinde inee elemek ihtiyacını bertaraf eden bir istiğna husule getirmişti. Meselâ, Vonilali gelipte «Şeker kalmadı!s dediği, yahut ortada minasibetsiz bir dedikodu döndüğü, yahut da davetliler arasında bir nizi çıktığı zaman, küpelerini sallıyarak «Mesele değilis der, kendine hiç dert etmeden geçerdi. Kont, bir tilki hilekârliğile sallana sallana kızın oturduğu koltuğun urkasına yanaşıvak ve sureta bir ihtiram vaziyeti alarak kulağına tebessiimlerle bir şeyler fısıldamağa başladığı zaman, kan başını Siğ- rardı. Halbuki, kız, bu esnada kollarımı göğsünde kavuginrur, onü bakar ve tebessümle mukabele ederdi. Bir gün Zinaydaya bü Kontu kabul etmekte ne zevk bulduğunu sordum. Şöyle dedi; — Küçük, zarif öyle bir bıyıkları var, ki... bunü #ix anlıyamaz&ınız! Başka bir dafa dü şunu söyledi; — Onu sevdiğimi mi zannediyorsunuz? Hayır; kendilerine yukarıdan nşağıya doğru bakübilmek mecburiyetinde olduğum kimseleri gevelnemi. öyle biri lâzımdir, ki bana karşı galip gelsin, beni kırsın, geçirsin. Fakat, Allâha hamdederim, ki bu kabiliyette birine tesadil etmem imkâm da yok. Kimsenin pençesine düşmiyeteğim, Hayır, İayıri,.. — Şuhalde hiç sevmiyeceksiniz, demek olüyor! — Ya &izi? Ben sizi sevmiyor muyum Dedi ve eldiveninin uoile burnuma vurdu, Evet, bu kız benimle eğleniyordu, aliy ediyordu. Kendisini üç hafta, hemen mütemadiyen, her gün gördüm. Beni ne hallere sokmadı. ©, bize seyrek geliyor, ben de bundan müteessif ölmuyordum. Bizde bir Prenses halini alıyor ve ben mümkün olduğu kadar yanında bulunmuyordum. Annem, Zinaydayı pek höş görmediğinden ve bizi tetkik ettiğinden hissiyatımın meydana çıkivermes sinden korkuyordum. Babamdan okadar ürkmüyordum, O, benim mev- © cudiyetimden haberdar görünmüyor, Zinayda ile üz konuşuyor, fakat havaiyat yerine, bahsi, ciddi 76 minlerde dolaşlırıyordu. Çalışmayı, okumayı bırakmıştım. Hattâ, civardaki gezintilerime de nihayet vermiştim. Ark ata da binmiyordum. Ayağı iple bağlanmış çığırikan kuşlar gibi, ayni dairenin, ruhumun melikesine me'va olan o <Beyt-ül. Kuds» ün etrafında dönüp dolaşıyor. dum. Kabil olsaydı, o hülde ilelebet bu tavafı mev- kuf kalmak isterdim. Annem söyleniyor, bazan Zinayda da ağır dav- ramıyordu. Ö zaman, ya odama kapanıyor, yahut bahçemizin en büyük bir köşesine çekiliyordum. Ba- gan bahçeden, harap bir halde olan taştan, yüksek limonluğun o duvarından tirmamp üstüne çıkarak, ayaklarımı aşağı sallandırır, saatlerce sokağa bakar,.. görmeden bakardım. Btrafında beyas kelebekler sessizce dolaşıyor. lardı, Cesur bir serçe, yanıbaşında iltisak kuvvetini « kısmen kaybetmiş kırmızı bir tuğlanın üzerine ko- nüyor ve kuyruğunu gererek, bülün vücndile fasıla siz zıplıya gıplıya dönüyor ve ciyıldiyorda. Kargir lar emniyetsiz bir halde karşımda cıplak bir kayın ağacının ta tepesine binerek, igrenç seslerile söyleşi- yorlar, güneşin ziyaları her tarafı yıkayor, Don mi naslırını. çamları, sankin ve muttarit bir hülde aks- ediyordu, Ben, hep ayaklarım sarkık olürüyor, bakı- yor, dinliyordum. Bütün meveudiyetime tozatlardan mürekkep tarifi kabil olüuyan hisler hücum ediyor, bunların içinde gam, sevinç, istikbal endişesi, emel ler, hayat korkusu hep dahil bulunuyomlu Fakül, ben bütün bunlara ehemmiyel, vermiyordum. İçimde neler tahiâmmur ettiğini tayin edemiyordum ve bu ruhi halete bir isim vermek lâzimizelse, en basiti <Zinaydar demekten ibaröt olacaktı. — Devamı var — Akıllanan hasis — 406 ame sayfadan mabast — Bu tek kelime messir Örmin üzerinde öyle bir tesir yaplı ve önü öyle mahçup etti ki, birdenbire hayatım değiştirmek ve vo zamana kadar vaki olan hareketinden büsbütün başka bir yol twtmak kara rim verdi. Biraz bozulmuş bir halde: — Bvet, Mösyü, diye cevap verdi, evet, cömertlik tablosu yalıracağım ve hem öyle güzel yaptıracağım ki ne siz, me başka bir kimse, uekadar fazilet sahili olursa Ölsün, bâdemü onu ne görmediğini ne de tanımadığım benim yi güme vurumıyacık! Filhakika, hareketini ve duygularını okadar de- giştirdi ki, o günden sonra, zamamudaki Cenovalı- larin en cömeri ve namusin Adamı ve yerek yaban- clları gerek kendi hemşerilerini en iyi kabul eden lerinden birisi oldu. Gelecek nüshamızda : «Fodetal Reserve Bank» ve «Bangue de cö» altın mahzenleri Dünya altınlarını gizliyen gelik kaleler. Fran- akıllara, dehşet verici Bülent Nuri AHMET İHSAN Matbaası Limited.