416 SERVETİFÜNUN İstanbula geldiğim zaman ilk işim senelerdenberi görmediğim arkadaşım Hidayeti siyaret etmek oldu, Onunla arkadaşlığımız tanan mektep sıralarından başlar. Geleceğim gilnü kendisine söylememiştim. Büyükderede o vapurdan çıktıktan sonra bir ara- baya atladım. Arabacya Hidayetin mektupla bildir- diği Bahçeköydeki inzivagâlının adresini verdim.. Araba aşıldığı bozuk yolda lüstik bir top gibi aphyarak ilerledi... Yazın ilk günleri idi... İlk günleri idi yazın... Btradta taze biv yeşillik ve keskin bir kolu vardı... Bir köşeyi döndükten sonra bir çitin kenarında sarsılarak dürüük: — Arabadalın öteye gitmez, Beyim. Şu patikadan ön dakika kadar gidin... ileride köşkü göreceksiniz... Hidayeti köşkün van tarafında bir ağaç altında kitap okurken buldum.. Biribirini çok seven iki kak bin onsizn biribirine kavuşmasından hasıl olan se- vinçle karışık şaşkınlık gittikten sonra ayrı yaşadığı- mız senelere dair ozun uzun konuştuk. Akaşam tistü kalkmak istediğim zaman Hidayet: — Vallâhi olmaz, dedi.. Otel köşelerinde nasıl birakırım seni... hem bilsen öyle iyi bir zamanda ge) din ki. Muhakkak halletmek mevburiyetinde kaldığım bir mesele vr... Yemekten sonra küğkün taraçasında istirahat edi- yordulk. Hidayet elime bir zarf uzattı. — Bu mesele hakkında şimdi muhakkak bir ka- tar vermek meçbüriyetindeyim; fakat nekadar mü- tereddidimi, bilsen... Zarfın arkasında «Zevceniz kelimeleri vardı. — Peki, dedim, bu meselede tereddüt edilecek ne vgrij.. Zevcenizden vwektüp! Mutlaka cevap yazacaksınız. — Başını salladı. Yanındaki, paketten bir sigara ve- eh; — Mesele, dedi. Hiç de bildiğin gibi değil. Hiç de bildiğin gibi değil... Zevcemden üç senedenberi ayrı yaşıyordum. Ne oturduğu yeri bilirim, he gezdiği... ve ba uzun müd- det yarlında işte ancak şan mektubu aldım... Meseleyi oldukça esrarlı bir şekle soktuğunu gö- tünde - — Bak, dedi, anlatayım. Bundan tam beş sene evvel «....» köyüne tayin edildiğimi bilirsin. Semiba tarafından BEnsEmummu> HİKÂYE <<GESENRMENENENE Ben Onu Seviyorum ! SESESEDESDEZEEEEEEEEUSNEEEN>> Ulyay» <<NEB No. 1841—150 Burüst buğlar, bühçeler içinde âdeta vönnet yu- vası gibi bir köyceğizilir... 2 Burunda vasifelerimiz pek erken biltiği için her okşam arkadaşlarla berâber hayvanlarımızı hazırlar; bahçeler arasından köyün permeğe giderdik. Burası köyün ve çivarının en güzel biridir... Yolun bir tarafı yeşil ağaçlarla kaplı yük- sek bir düğdı. Bir tarafında da ufak Şşeliâleleri, zevk okşayıcı bir şarıltı ile akan dere uzanırdı. Bu- nun arkusında geniş bir tarla ta nfka kndar devam eler akşamları güneş bu tarlanın başakları urasına girerdi Daha gün çekilmeden dağlardan sis tabakam bütün köyü bir raya diyarına beuzetirdi. Bir gün köyden buraya gelirken tarla içinde bir köylü kız görmüştüm. Başındaki örtüyü çıkarmış; bacaklarını diz kapuklarına kadar sıvumiş, dere ke- narında yıkanıyordu. Beni görünce köylü kızlar gibi şaşırmadı. Flattâ, ben uzun saçlarımı çerçevelediği yüzünde BİR TEBESSÜM BİLE GÖRDÜM... BİR TEBESSÜM BİLE GÖRDÜM... dişina doğru yerlerinden inen hafif bir Aradan çok geçmedi; Bu kışla tanıştım ve 0 vakit köyün kulaklarını dolduruenk derecede velveleli bir hayata malik olduğunu anladım... Hattâ tanışmazdan evvel ismini köylü gençlerden beri de işitmiştim... Fakat seni temin ederim ki onu gördüğüm 4 man isminin Semiha olduğunu bilmiyordum... Çok geçmeden pek samimi olduk. Bana hayatını bütün gizli şeylerini anlattı. Ben bunları zaten evvelde başkalarından dinlemiştim... (Fakat onun ikrarı ken» disinin saf ve hüsnüniyet salibi olduğunu göste riyorndu, — Benimle, dedi, evlenmek ister misinf... Artık bu hayattan bıktım. Beni düştüğüm bu kaldırım köşelerinden kaldir; bunu senden rica edi- yorum. Artık bu hayattan vaz Bunları söyledikten sonra dizlerimin sesini ka- panarak hüngür, hüngür ağladı. Bu hal karşısında benim de kalbim harekete geldi ve izdivaç için ken- disine söz verdim. Aradan çok geçmedi; İstanbula geldik ve bili- yorsun, ki burada evlendik... Gözyaşları içinde verdiği sözlere iki sene sadık kaldı, Fakat nihayet günün birinde kaçtı. Birçok uri dım, ne yaptığım, nerölerde olduğumu: