Pep A şğ71 1 mmm aa No, 1805—170 SERVETİFÜNUN 243 — Pek malizun ve dalgın bakiyorsunuz; ne var? Ben bit Süsle bir «hiçls dedim. Çünkü bü- tün gilininden gecenleri yanımdakine anlatacık Halde değildim. O da, benim söyliyeceklerimi kavrıyamazdı. Fakat Karasu boğazı'ndan Ahu dağlarına doğru uzanıp giden çıplak tepelerin bende uyandırdığı hisleri yasmazsam bir noksan işlemiş olacağımı biliyorum ve işte onları tekrarlıyorum : İstanbul'a doğru giden katarım sol tarafına tesadüf eden bu çıplak tepeleri benim gözlerim 1960 senesinde oldüğu gibi görüyordu. Ben oradan yokolmuş olan vüksek çam ağaçlarını sanki yeniden seyreyliyorum; bu çam ağaçları ileri- lere doğru dalla ziyade sıklaşarak tanı bir orman oluyordu. Karası böğüzmü ve deresinin iki kıyısında tektük su hizarları vardı; biçme talı- taların üzunluğuna, çok dik olarak kurulmasile damları yapılmış olan su hizarlarının eirafında binlerce. kisa cam kütükleri yığılı durüyordu “we onlardan bir çöklarını yüklemiş olan manda arabaları tepelerden doğru tekerlekleri gıcirda- tarak iniyordu. İşte tam $1 sene evvel ben bunları görerek, o tarihte ticaretine iştirak ey- emiş olduğum Ahırkapı kereste fabrikası ko- mandit şirketinin müdürü sıfalile bir akşam İstanbul'dan gelmiş ve Karasu istasyonunda tirenden inmiş idim. oİptidai su İrizarlarında bizim hesabimiza çıralı çamdan çiğdene ve İia- tl bictiren memurumuz Ölanes'in ark'sına düşüp, gene şirketimize dahil bulunan merhum Aayar'lı Mustafa Pş, min istasyon arkasında yaptırmış olduğu iki odalı eve verleşmiştim, Biz işi büyütüyorduk ; Bilerik mütasarrilığını Omüracsat ederek Ahudağı ormanlarından çam kesmek üzere mü- saade alniiş idik. Bu müsaade müzayede ile olmuştu; biz dağlardan inecek kütükleri iptidai su hizarlarında tek testere ile çarpık curpuk bicecek yerde ağaçları, orman idaresinin tıbiri vechile *güyri mimuls olarak kütük halinde vagonlarla Haydarpaşa'ya indirek, oradan > Ahırkapı'da sahildeki fabrikamıza taşıyıp on iki testereli modern. hizarlarda bicecek idik: hesap- Jarımtzı yakmıştıkı bu muamelede şirketimize hayli kârlar çıkacak idi. Şimendifer idaresi de bir senede en a7 yüz vagon kütük taşırsak bize saldığı ücretlerin yüzde virmisini geri verecekti. Sade buna muvaffak olsak mühim bir yekün tutuyordu Benim Karasu'ya gelişim, orman idaresile © imzaladığımız kereste kesmek omukavelesinin db ahkâmınt, kanuna göre, yapmak için idi, Yani fennen kesilmesine imüsaade olunacak ağaçlara fen memurları Geceyi Pş, nın gok sade, fakat sevimli köy odasında geçirdim: halta sabahleyin karşı yamacta bir keklik avı da yapmıştım. Kırmızı keklik sürü- İeri, kümesten kurtulan tavuklar gibi önümüzden kalkıyordu; avcısı bulunmadığı için kekliği bol olan, bu verde ben, bir saat içinde bütün iişenk- lerimi bitirmiştim; yanımdaki köylünün sirtin- daki canta keklik dolmuştu. Hatta Ayaz'li Mustafa Pş. bunları görünec şöyle demişti: — Çantada keklik olan Ahudağı'n daki kü- tükleri çiğdene yapmadan siz daha şimdiden çantanızı hakiki keklik doldurdumuz... hayra alâmmettir! Öğleden sonra atlara bindik. Darbı Damga memuru, orman mühendisi de yanımızda idi ve hep birden, biraz sonra köklere baş vermiş olan çam ormanına daldık. Ve biz muttasıl yurüyor- duk, eiğerlerim çirah çam kokularile tatlı neles alıyordu, Eylül ayının sıcak bir günü olduğu halde orman içinde serin serin “ilerliyordul. Atlı yürüyüş altı saatten ziyade sürdü. Cebim- deki barometre istasyondan beri 700 metre, ya- ni denizden beri 1240 metreden siyade yüksel- diğimizi gösteriyordu; fakat gökyüzünü, güneşi göremiyordük. Nihayet hep ormanlık giden patika yolun bir kenarında, çağlıyanlı bir Sü kiyisna Kı rulmuş bir köye geldik, Geceyi burada geçire- cektikdik ve ben ertesi sabâh « Darbı Damga olacak sanıyordum. Ne iptidai köy idi. Burada kulübelerin pen- ceresinde çam yokln; pencerelere yağlı kâğıt yapışık idi. Kahvemizi tatlılaştırmaık için bal koymiğa mecbur olmuştuk, şeker bü köye sade bayramları gelirmiş! Ekmek saç üstünde pişiri- “Darbu Danığıs yapacaklardı. len Yürük pidesi idi: burada yediğin keçi südünden peynir, tize manda kaymağı, ve tere- yağının lezzeti hâlâ damağımdadır. Sabah oldu; ben hazımım. Memtrları bul- dum. Mahut Ohanes yanlarında idi. Aramızda şu muhavere oldu: — Gidiyor miyiz? — Nereve? — Nereyesi var mı? Kesilecek dalgalamağa | ağaçları Ohanes gülerek beni dışarı çıkardı; biröğ. ilerideki ağaçların bazıları üstünde «Ds Dam- gosı var idi, onları gösterdi ve; — İştel Karasıi'da dostum Ayaz'lı Mustafa