806 UYANIŞ No. 1734—49 bir süzgünlük, gülecek, yahut o hislerile incin- mek hevesinde. Muhtara baktım. Oda şaşkın. Kabalık yap- madığım halde soğuk duruşum canını sıkmış olacak. — Lâkin bu kadın beni niçin tanısın? Bakişiyoruz! Ne oluyor bu Muhtara? Demin çok şaşkın şimdi neden yılışsın? Ne yapacağımı bilemiyorum? Pısırık bir adam olmadığım halde söz Söyleyecek kelime bulamamak ta ne fena? Muhtar gülüyor. — Bravo zekâna. Halbuki senin hafızan hepimizden kuvvetliydi. 'Tanimayor musun? İstemeden, bu- dalaca, sersem gibi: — Yo.. Dedim. Yalnız (o benim zekâm Oo hakikaten şeytanidir. Hafıza- ma gelince, bir dos- ye, birdefterden de kuvvetli. Fakat bu içimin yarasını nasıl anla- tmalı? İçimde bir yara varsa, o kana- mış yerden çıkan bir sesin tazyikin- den çok müteellimim, hıçkrımak ihtiya - cindayım. Bu kadın, tuhaf ; hatıralarım, ana, yanıbaşımda bir şeyler mirılda- nıyor. Söz, isim, daha bilmem ne hikâye (o anlatmak ister gibi, yanımda re 31 teşrinievvelin perşembe günü verildi. Hüseyin Rahmi B ile Halit Fahri B.in okuduğu şiirleri musiki ve Darülbedayi'in bir perdelik seven bir bir mırıltı: Güzel Sarn'atlar Birliğinde fan bizi buldu. İrfan : — Sizi rahatsız ettim, diyor. Biz utanma- mızdan cevap veremedik. O sebepten kameri- yeye yaklaşamadı. Yanımdaki siyah gözlü kiz, kalkiyor. Ne garip hatıralar! — Gel, ağabey; niçin rahatsız olalım; diyor, Biz elele. Kameriyeden çıkıyoruz. O gündenberi kaç sene var? Muhtar bana bu hatıralarla oğraşirken, galiba: — Otur, demişti. Farkına varmadim mı? Sonra, Oo gene, gençliğimin gömül- düğü o yeşil ka- meriyenin, o tenha mezarlığın oyanın- dan bir ses geliyor. İrfanın sesi: — Bravo. Bra- l.. Ali, bu vahşi kızı senin kadar kimse avutamıyor. İrfan oOneş'eli. Güya boynuma atı- lacak. Uzaktantren, havuzdan kurbağa sesleri, o vakıt gülüşüyoruz. Şimdi bu aziz gecelerin bu andeki hissiyatını o kıza söyliyemem. Ara- mızda bir dost, .in bir konferasnı elimi tutan, öpen, çocuk « Foto Vakit» Edebiyatçılarla Darülbedayi artistleri bir arada Geçen sene olduğu gibi bu senede Güzel San'atlar Birliğinde ilk müsame- temsili takip etti. Davetliler müsamereden memnuniyetle ayrıldılar. — Bak, dikkat et. Bakıyorum. Kadın sakin. Ben oturacak bir yer arıyorum. Bastonumu söz olsun diye, ar- kamdaki çamın bir dalına taktım.Çam ıslak. Üze- rimize yağmur taneleri serpiyor. Şimdi böyle bir akşamın hüznünden müteessir, büsbütün uyanı- gım. Lâkin Muhtar daha evvel kımıldadı. — Canım, Rebia bu.. Allah, Allah, İrfanın kardeşi...... Seneler ! Sanki ıhlamurlar gene çiçekte. Tatlı bir koku! Yaz gecesi, mehtap altında; evvelâ mehtapla sarılmıştık, sonra gölgelere çekildikti. Geceyarisına doğru kameriyeye giriyoruz. İr- Ahmet İhsan Matbaası Limitet Şirketi var. Muhtara: — Tanımaz mıyım hiç? Çocukluk arkadaşım. Amma (derin bir sizı ile:) seneler var. Unutkanlık. (Rebiaya:) Şereflendim. (ve sanki bu arada sözü değiştirmeğe çok ihtiyacım var gibi Muhtara dönerek:) İrfan gelinmez mi daha? Muhtar sustu. İkisi yalnız bakıştılar, kadı- nın boynu büküldü. Tren derin püfürtülerle soluyarak, beni Haydarpaşaya getirirken gençliğimin en tatlı geçen çağını, ben, otenha kompartımanda son- baharın soluk, yağmurlu kırlarına karşı bir başı ma için için duydum. Hakkı Tahsin Mes'ni müdürü: MAHMUT SADIK