800 UYANIŞ 1625 te bu taşların memletten çıkarılmasına karşı çok hassas olan şehir sakinleri maalesef bu kiymetli esetlerin tamamen harap olmasına göz yummuşlardır. Bu harabiye sebep olarak yalnız lâkaydi gösterilemez; bu hususta hareketi arzların ve fırtınaların da tesiri dokunmuştur. Hafriyat esnasında bulunan eserler en ziyade güzellikleri ve mevzuları itibariyle şayanı tetkiktir. Bunlardan biride Ay İlâ- hesinin başıdır. Bu: heykelin Roma İmperatorluğu zamanında yapıldığı zannediliyor,Fakat Romalıların yaptıkları diğer heykeltraşi eserleri gibi Yunan san'atının tesiri altında kalmış değildir, başlı başına orijinal bir şaheserdir. Heykelin çehresine san'atkâr çok güzel bir canlılık ve melânko- lik bir tip verebilmiştir.Ayni zamanda çok şayanı dikkattirki heykelin yalnız sol tarafında iki boynuz vardır. Bu suretle beykeltraş eserinde bir ilâheyi canlandiracak vasıfları temsil ettirmiştir. Bu heykelin keşfedilen tarafı yalnız başı değildir; ayni zaman- da meş'ale tutan bir elide bulunmuştur. Bu suretle eserin hey'eti umumiyesi hakkında bir fikir edinmek kabil olabildi! Yani Ay İlâhesi; gözleri semaya çevrilmiş, başında küçük iki tane boynuz taşıyan ve elinde bir meş'ale tutan bir kadın timsali gibi farzolun- maktadır. Diğer timsallere ait pek küçük parçalara malikiz. Bunlardan «Periler» e ait bir parça vardırki buda «Periler ve Pegasus» tim- salinindir.Bir de At başı bulunmuştur ki Pegasus'e ait olduğu tahmin ediltnektedir. Bu harabenin içindeki asarı tarihiyenin daha çok zaman yaşayamıyacağı maalesef anlaşılmaktadır. Bu kadar zamanın mururuna rağmen bu nefis eserlerin muha- faza edilebilmesinde türk halkının güzel şeylere karşı duyduğu ananavi muhabbetin büyük bir tesiri dokunmuştur. olan sütun başlıklarınm istinat ten sütunların Çok güzel birer san'at eseri ettiği divar kolaylıkla kabili tahriptir. Bu sebep: mühim bir kısmı zayi olmuş, yalnız başlıklar kalmıştır. Bu hafriyat ve arap Ane nn bulunan kıymetli taş işle- rinden sarfı nazar, YALDIZLI KAPI nın mimari noktai nazar- dan eşkâlı umumiyesini zahire ral Tedricen kapanmağa yüz tutmuş olan bu, muzaffer alayların geçtiği, geçit Şarki Roma İm- pratorluğunun en yüksek eserlerinden biridir. Bu Kapının umu- mi olarak üç tane geçidi vardı, ortadaki en büyüklerini teşkil edi- yordu. Daha sonraları, Justinianus'un zamanında her an muha- sara edilmek tehlikesine maruz bir şehrin surları üzerinde bu kadar geniş bir geçidin mâvcudiyeti nazarı dikkati celbetti, ve üç geçidi de mustatil bir şekle ifrağ ettiler. Bu suretle bu muazzam methal küçülmüş oldu. Bir müddet sonra onuncu ve ya onbirinci asırlarda soldaki methal büsbütün kapatıldı. Merkezdeki ise sağ- daki kadar küçültüldü, bu ameliyatın neticesinde ayni genişlikte iki geçit kaldı. Nihayet ihtimal ki buda fazla tehlikeli göründü, ve büsbütün istimalden hariç bırakıldı, yalnız yaya gidenleri mah- sus. ufacık, muhkem kapılarla kapanabilen bir methal birakıldı. Türk ordusu Surlar önünde göründüğü zaman surların diğer bütün methalleri gibi YALDIZLI KAPI da eski şevket ve azame- tine veda ederek, ufak bir delikten maida her tarafı tuğla ile örüldü. Türklerin bu methal önündeki muannidane hucümlerinin neti- cesi olarak kalmiş olan bir miğfer bulunmuştur ki üzerinde XV inci asrın tarihini taşıyan ve İtalyan fabrikaları tarafından yapılmış olan bu başlık çok kiymetli bir şeydir. Bu miğfer Contarini'nin kumandası altında Bizans'a muavetene koşan Venedikli askerlerden birine aittir. Venedikliler muhasara esnasında YALDIZLI KAPI yı müdafaa etmişlerdi. Türkler zamanında büyük adamlara mahpes hizmetini gören YALDIZLI KAPI, Yedi kule ismini almıştı. zaman Türkiyenin muharebe ettiği devletin sefirlerleri hapsedildi. Bu hapishanenin dıvarları üzerinde mahpusların hak- ketikleri yazılar el'an görülmektedir. Burada yedi sene hapsedilen Venedikli Bahriye kumandanının kazdığı bir kitabe bugün tama- men okunmaktadır. 26,X,929 NO. 1734— 49 — 797 inci sahilenin devami — Şimdi uykudan uyanır gibiyim. Bu uzun süren uyku, istemediğim halde beni mahmur- lığıla sarmış, hatta, istiyemeyordum. Başımda garip bir uyuşukluk var. Aklıma İrfan geldi unuttuğuma da pişman olmuştum. — Ben kabamı yım? Diyordum. İrfanı vefasızlığımdan utanmamak için, şimi çevirerek soruyorum. — İrfan nasıl? Muhtar bana kısaca cevap verdi: — Nereye gideceksin? — Kadıköy, ya sen? — Kızıltoprağa. Malümya (oturduk. Az tebessümle) bizim köşk orada. Gel, beraber gi- delim, seni ( Biyıklarını kıvırır) bizimkine de Çocuklarımı da gör. İstersen sormadığıma üzüldüm. sualimi, ba- taktim edeyim. kalırsın. Vapur kalabalık. Gelip gidenlerle meşgul oluyorum. Hele söylenenleri dinlemek te hoş. Benim zevkime gider. Vapurda işte bunun için hemen hiç kunuşmadık . —- Kizıltoprağa en kolay yol şimdi bu otu- büsler. Ben 'Tirenle gitmiyorüm. — Evet. — Amma, ben otomobili (Kli bıyıklarında) tere ederim. Seslendi : Pist! Temiz bir şoför. Lüks otomobil. Kapısını açıyor. Girdik... Kızıltopraktayiz. Yollar tenha. Yerler çamur. Gittigimiz yol bataklıktan fark- sız. Şimdi, hatırlıyorum, köşk işte bu! Bravo diyorum; (kendikendime:) hiç bo- zulmamış. Boyası da aynı. Yaklaştıkça fark edil- di: O bildiğim tarhlar, hâlâ, o solmayan çam ağaçları. Kapıdan girdik. İşte benim çok sev- diğim ıhlamurlar şurada. Muhtar bir şeyler söylemek istiyor. Ben kendi halimdeyim . — Kameriye üstündeki kış sarmaşıkları. 'Tuhaf! Hep aynı, yerli yerinde. Bir köpek havladı. Elindeki küçük bir ra- ket bir kız çocuğu bize koşuyor. Arkasında otzunda bir kadın: — Taktim ederim, Mektep arkadaşım, Ali Muhsin... — Tanırım, efendim . * Neden? Tanımasının sebebi ne? Bu kadın kim? Niçin beni tanıyacakmış? Sanki onu ev- velce gördüm mü? Fakat kadının gözlerinde tuhaf bir bakış var. Sarhoşluktan yeni ayılmış — Sonu 806 inci sahifede —