No. 1729—44 Dedi. Ben geniş bir nefes almıştım, İstinaf müddei umumisi Cemal Bey dahi Saraya intisabına rağmen Adliyenin insaflı ve temiz adamlarından idi. * * # Cemal Bey merhum Saraya çağırıldı; Adliye Nazırına aldığı emri söyledi; müstantik kete geldi; men'i muhakeme kararı verdiler; karar Saraya tebliğ olundu; biz artık kurtul- inuştuk degil mi? Halbuki işin gülünç ve acıklı tarafı bundan sonra belirdi. hara- Başkâtip “Tahsin Paşanın inizasile Adliyeye gelen bir cevapta: «Servetifünun sahibile,muharrirlerinin neden dolayı (o ımuhakemelerinin UYANIŞ 713 akdem olduğunu ben hakipayi hümayununa yazdım. Sen müsterih ol ! Ben ağlıyordum; üç gün evvelisi Sarayda o mahut Sefir Paşanın sözlerini dinlerken ihtiyar- sız gülmüştüm; şimdi sevincimden gülmek lâ- sımdı, fakat gözlerimden yaş akiyordu. * * » Artık iş sür'atle yürüdü; Dahiliye müsteşar- lığının emrile matbuat müdürü Hıfzı Bey mer- humdan gazetenin tekrar intişarına dair müsaade geldi ve bana başkitabete gideceksiniz dediler. Başkâtip Tahsin Paşaya koştom.. Abdülhamidin bu ruhsuz, renksiz adamı beni huzuruna kabul etti; ve şu sözleri söyledi : — Gazetenizin tekrar mennolduğunun hakipayi şahaneye arzı ferman bu- yurulmüştur»? deniliyordu. Abdülhamit belki<men'i muhakeme» nin Adliye li- sanile ne demek olduğunu bilmiyordu? Acaba bu gibi zalimlere ve cehaletlere otomatik surette alet olan «Serkâtibi hazrerti şehriya- ri» Tahsin Paşa «men'i muhakeme» nin ne demek olduğunu bilmez miydi? Bu mümkün müydü? Men'i muhakeme kara- rını Dahilyeye tebliğ ettirip gazetenin açilmasına bir çare aramak için Adliyeye gitmiştim, orada insaflı bir zattan bu haberi alınca donup kalmıştım, Adliye koridorunda mahzun mahzun dolaşıyordum... Bir patırdı oldü; Nazır Paşa geliyor dediler; Abdür- rahman Paşa Sadaret işlerini görüp Babıâliden Adliyeye avdet ediyordu; ben de etekleyip der- dimi söylemek üzre duruyordum. Paşa bekliyen- lerin kim olduklarını — gözleri uzıkdan iyi görmediği için — yanındaki mühürdara s9ruyor- du; mühürdar benim de kim olduğumu söyle- miş olacak ki zamanın Adliye Nazırı ve Sadaret vekili olan Abdürrahman Paşa durdu; etraftı yığılı olan kalabalığa ehhemmiyet veamedi. Vakıa o gün Paşanın oğluna «balâ» rütbesi tevcih olunduğundan koridorlar en çok tebrikçi- ler ile doluydu, bana hitap eyledi: — Baksana oğlum; ben namı şahaneye icrayi adleylerim. «men'imuhakeme»nin beraete Mabeyinci ARİF BEY merhum intişarına buyuruldu . müsaade ihsan 3adema bu gibi! «dilhahı âliye» muva- fik olmiyan Şeyler yazmı- yacağınıza dair bir senet vereceksiniz | Dedi. Tahsin Paşanın yanınaf girmeden Arif Beyi görmüştüm. © bana bu «senet» işini çıtlatmıştı. Hazırlanmış olan senedi imzaladım. Senet “sadakat vejubudiyet » şanına mu- vafık surette makaleler yazilacağına dair bir tah- riri yemin suretiydi. Ba- biâlideki sansür gazeteler- den her istediğini çizip çıkarırken bu senet kadar komik ve manasız şey olamıyacağını söylemek fazladır değel mi ? Servetifünun kırk günden ziyade bir tatilden sonra*22 teşrinisani 1317-1901» tarihinde tekrar çıktı. 1891den beri yaşayan Servetifünun Abdül- hamit vaktında ilk defa iradei seniye ile bu tatile uğramıştı. Bir de İstanbulun işgali üzerine müt- telik devletlerin emrile, harp zamanında çıkardı- gımız «Le Soir» gazetesile beraber kapatılmıştı. Birinci tatilden, şimdi canlarına rahmet okuduğum Abdürrahman Paşa ve Mehmet Arif Bey gazeteyi kurtarmıştı; Serveifünun ile matbaamız ikinci tevakkuf ve tatilden büyük halâskâr gazi hazret- lerinin Milli mücadelede zaferile kendini kur- tardı, 1924 'Teşrinievvelinde yeniden hayat buldu. Ahmet İhsan