3 Ekim 1929 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 10

3 Ekim 1929 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

716 UYANIŞ No.1729— 44 İçtimai görüşler: İçtimai eserler « Com«edin » gazetesi muharrirlerinden Max Fran- tel, meşhur fransız muharrirlerden Jean Vignaud ile bir mülâkat . Bu zatin sözleri arasında en çok nazarı dikkatimi şu fıkra celbetti « Bizimkinden (Fransa'dan) başka bir memleketten bahsedilir edilmez, hemen beynelmileliyetçi olmakla ittiham edilirsiniz. Dikkat ediniz ki bizde büyük içti- mai bir muharrir yoktur. Ediplerimiz bazı mevzular- la iktifa ediyorlar. Çoğu, bir hayli senedenberi, ayni şişenin içinde daima ayni şurubu çalkalıyor. Artık bu, mideleri bulandırmağa başladı. v. 8» Bu cümleleri daha ağır tabirlerle kendi muharrir- lerimiz, ediplerimiz hakkında da söyliyebiliriz. Edip- lerimiz ekseriyetle fransızcadan feyzalırlar; hemen hepsi azçok bir fransız muharririn mukallididir. Hem ne taklit! Orada kıymetli bir muharrir olabilmek için iyi bir kültür lâzımdır. Kafa iyi yuğurulmuş olmalıdır. En kıymetli fransız edipleri mutlaka « hu- manitö » sini yapmıştır, ve umumi irfanı haylice kuvvetlidir. Gene öyle iken onlar, cihanşümul eser- ler yazmakta öteki Avrupa milletlerinden aşağı bulunuyorlar Tercümeleri neşrolunan Fransız romanlarını bir gözden geçiriniz. Hangisi bugünün umumi ceryan larını tasvir eder? Romanlarında bütün içtimai hare- ketlerile asrının cemiyetini tasvir eden Emile Zola bile bizde Assomoir, Nana, Hakikat, birde Teröze Raguin gibi üç dört romanile yaşıyabiliyor. İngiliz- lerin, bütün insanlığa âit bir şairi olan meşhur Shakespeare'ini Macbeth, Hamlet gibi iki eserinin ter- cümesile biraz tanıyoruz. Halbuki türkçe daha birçok eserleri,kıymetlerini oldukça muhafaza ve ifade edecek kadar kuvvetlenmemiştir. Tercümeler asıllarındaki ru- hun binde birini bile arzetmiyor. Bunları asıllarından okuyabilenler, tercümelerini görmek bile istemiyorlar. Her ne hal ise. Kendimizden ——ğ.—. m muvafık buluyorum. Yeni türk yazımız yol almağa başladı başlıyalı muhrrirlerimiz eski elilakiaı kaybettiler. İtiraf etmelidir ki hâlâ yazılarım alıştık- ları eski yazı ile yazıyorlar; hatta gazete baş mu- harrirleri bile! Bunları yeni yazıya nakleden daktilo- lar olmasa, vay hallerine! Bereket versin, iyi müret- tipler, eski yazı eki yazılan müsveddeleri yeni harf- lerle dizebiliyorlar! mu velütluklarını bir tarafa bıraka- lum; bilhassa intihap ettikleri mevzulara bakalım; Vi- yanalı profesör Freud, psikanalizi ortaya attı da bize de hikâye ve roman mevzuları çıktı. Fakat hakikatte Freud'ü anladığmızda da süphem var. Çünkü freu- dism, psikologiya denilen ilme istinat eder. İyi bir psi- koloğ olmak için, nakadar çok şey bilmek lâzım. O- nun için İreudism bizim hikâyelerimizde, şiirlerimizde, acemice bir pornografiye tereddi ediyor. Bizde bir Paul Bourget olmak iddiası var; lâkin bir Paul Bour- get irfanının milyonda biri yok! Şu halde, doğrudan doğruya bize, türk cemiyetine taallâk eden meseleler ne güne duruyor? Memleket derin bir içtimai inkilâp içindedir. Biz olan ve ol makta bulunan bütün şeylere karşı kayıtsız bir seyirci gibi duruyoruz. nkilâbımız bizi dünyevi bir âlemin içine atmıştır; buna karşı muharirlerimiz, dar bir milliyetçilikle bize temcit pilâvı yedirmeğe çalışıyorlar. İsmi hatırımda kalmamış, bir Kanadalı muharrir, Kanada köylerinde geçen pek basit bir aile hadisesini anlattığı için, bü- tün Fransa'ca gürültülü alkışlarla karşılanıyor Biz köylülerimizin, esnafımızın, işçilerimizin haya- tını biraz alıcı göZüyle tetkik edebilirsek, ortaya ne orijinal mevzulu eserler koyarız. Bir istihalenin ıstırapları içinde kıvranıyoruz. Bir halden diğer bir hale geçmenin bir gömlek değiştir- mekten—insanlar için—çok farkı vardır.İstihale, tabii olduğu zaman bile, pek mudil bir iştir. Nerde kaldı ki içtimai bir istihale basit ve kolay bir şey olsun. Muharrirlerimiz, kayıtsız, endişesiz, ve istihale işinin güçlük ıstırabından habersiz, bize sade bir sürü hiç veriyorlar. Acaba bu zamanda vazifeleri bu mudur ? Daha sonra, birkaç senedir memleketin bazı kı- sımlarını kasıp kavuran kuraklık, hasıl ettiği içtimai fecialar itibarile, edebi bir tetkike değmez mi? Dev- letin tehvine çalıştığı bin bir vaziyet önünde, muhar- rirlerimiz neden sakit kalıyorlar? Aşk, ihtiras v.s. öyle mevzulardır ki ancak egois- tleri muvakkaten zevkyap eder. Hem hiç dikkat ettiniz mi? Bizde, garp eserlerinde okuduğumuz, sine- ma sahnelerinde seyrettiğimiz derin aşklar yoktur. Şövalöresk aşktan bahsetmiye ise hiç meydan yoktur. Müvazenesi bozulmuş bir cemiyet içinde, mütevazin bir cemiyetin fertlerinde görünen hususiyetler elbette olamaz. Binaen'aleyh, birgün şu geçirdiğimiz istihaleyi, içinde çırpındığımız iktisadi buhranları mutalâa et- mek istiyecek bir müverrih, ortada kendini tenvir edecek hiçbir yazılı vesikaya tesadüf edemiyecektir. Başka bir yerde de söyledim: Bir milletin edebi- yat tarihi, asıl içtimai ve medeni tarihidir. Bugün bir milletin pek uzak mazilerden nasıl geldiğini ve nasıl tekâmül ettiğini anlamak için, bir yüksek me- deniyei omerhalesini gösteren edebiyat tarihinden başka halk edebiyat eserlerini, folk-lore'unu araştırı- yorlar. Çünkü bir milletin tarihi fertlerin hayatından ve icraatından değil, içtimai adamların—dahilerle kahramanlar—hayat ve icraatından, nihayet bütün halkın anonim ve şifahi eserlerinden mürekkeptir. Elhasıl biz artık marazi aşklardan, kocasına ihanet eden kadınlardan, freudism'den, pornografiden biraz ayrılmalı ve tam manasile içtimai ve kevni eserler meydana getirmiye çalışmalıyız. Âlemşümul eserler, ancak orijinal veya kevni ve insani olan eserlerdir. Dünyalara isimlerini tanıtanlar, işte böyle mev- zular bulan ve böyle tipler yaratanlardır. Kâzım Nami

Bu sayıdan diğer sayfalar: