NO. 1716—31 UYANIŞ 493 türmek ve çalmak için kendisini çılgın ve ımu- kavemeti muhâl bir arzu istila ediyordu. Aşk- sız, sefil inzivasında pek ziyâde iztirap ve gad- dar bir işkance azabı çekiyordu. Vicdanını ezen babalık şefkatinden, arzudan, kıskançlıktan ve tabiatın bütün mahlukata bahşetmiş olduğu yavrularını sevmek ihtiyacından dilhun oluyordu. Nihayet ümitsiz bir: teşebbüsü icra etmek istedi. Bir gün, Mansu parkına girer gibi, onun yanına yaklaşarak yolun ortasına dikildi, bitkin ve raşeden dudakları kımildayarak : — Beni tanımadınız mı?... dedi... Kadın gözlerini kaldırmış ve ona dikkatli dikkatli bakmıştı. Fakat ansızın, öyle bir te- vahhuş nidası çıkardı ki derhal iki çocuğunun ellerinden yakalayarak, onlrı adeta arkasından sürükler gibi kaçtı. Fransova ağlamak için evine dönmüştü. Gene aylar geçti. Artık onu göremüyor, ge- ce gündüz iztırap çekiyor, pederlik muhabbeti onu Zzaiflatıyor ve adeta gemiriyordu. Oğlunu deraguş etmek için ölmeğe razıydı. Kendini öl- dürecek ve bu suretle bütün tehlikelere meydan okumuş, bütün cesaretlere o teşebbüsetmiş ve bütün işlerini ikmaletmiş olacaktı. Ona mektup yazdı. Cevap vermedi. Yirmi mektuptan sonra, onun rikkatini celbetmek için ümitetmenin faidesiz olduğunu anladı. O vakit ümitsiz son bir karar verdi, ve lâzımgelen bir rovelver kurşununu kalbine gömmeğe hazır- landı. Zevcine bir kaç kelimeden ibaret bir kâğıt gönderdi : Mösyö, İsmim sizin için bir korku mevzuu olmalı- dır. Fakat ben o kadar sefilimki ve o kadar azap çektim ki, artık sizden başka ümidim kal- mamıştır. Sizden, yalnız on dakikalık bir mü- lâkat talep ediyorum. Bilvesile hürmetlerim. Ertesi gün cevap aldı: Mösyö, Sizi Salı günü saat beşte bekliyorum. * * Fransova “İesiye, merdiveni çıkarken her basamakta tevakkuf ediyor, kalbi goğsünde bir hayvanın dört nala koşması gibi ağır ye şedit bir gürültü ile çarpıyor, ve artık kuvvetli te- netfüs edemiyordu. Düşmemek için merdivenin parımaklığını yakalamıştı. Üçüncü kata helince kapıyı çaldı. Bir hizmetçi kadın açtı. — Mösyö (Flamel) i görebilirmiyim?.. dedi — Buradadır efendim.. Buyurunuz.. 'Temiz ve sade bir salona girdi. Yalnizdı. Bir felaket ve yahut tehlike karşısında gibi şaş- kın Şaşkın bekliyordu. Bir kapı açıldı. Mevzun kametli, metin, biraz şişman, siyah redingotlu bir adam göründü. Elile bir sandalyayı gösterdi Fransova 'Tesiye oturmuş ve kesik kesik solu- yarak, hafif bir sesle: — Mösyö... Mösyö... İsmimi tanıdığınızı bilmiyorum... Eğer... biliyarsanız.. Diyebildi. Mösyö Flamel sözünü kesti: — Faydasızdır... Mösyö... Biliyorum.. Zev- cem bana, sizden bahsetti. Mösyö Flamelin ciddi olmayı seven bir adam sedası ve orta halli namuslu bir adam azemeti vardı. Fransova 'Üesiye sözüne devamederek: — O hâlde Mösyö...İşte ben mahcubiyetim- den, azap ve elemden ölüyorum ... Bir defa... Yalnız bir defaya mahsusolmak üzere, çocu- gumu... Sevmek... Deraguşetmek istiyorum. Mösyö Flamel derhal kalkarak zili çalınış- tı. Hizmetçi kadın içeri girince; — Bana (Lui) yi getiriniz... dedi. Kadın çıkmıştı. Karşı karşıya dilsiz gibi hiç bir şey söylemeden öylece intizar içinde kaldılar. Birden bire, on yaşında küçük bir erkek çocuk, salona acele acele girerek pederi zannet- tiği adamın yanına koşmuş, fakat, odada bir yabancının mevcüt bulunduğunu görünce, mah- cup bir tavırla durmuştu. Mösyö Flamel çocu- gun alnından öptü ve sonra: Haydi yavrum... Şimdi Mosyöyü kucakla.. dedi.. Çoçuk bu meçhul adama bakarak sevimli bir tavurla yanına yaklaştı. Fransova 'Tesiye ayağa kalkmış, şapkasının yere düşmesine ehemmiyet vermeyerek oğluna dikkatli dikkatli bakıyor ve bu esnada Mösyö Flamel, berayı ne- zaket dönmüş, pencereden sokağı seyrediyordu. Çocuk, mütehayyir beklerken, şapkayı yer- den aldı ve yabancıya iade etti. O vakit Fran- sova küçüğü kollarıyla yakalayarak gözleriden, yanaklarından, ağzından, saçlarından, yüzünün her tarafından delicesine öpmeğe ve okşamağa başladı. Bu buse tufanından ürken çocuk, her sani- ye kendisine teveccüheden bu adamın obur du. daklarını küçücük elllerile uzaklaştırıyor ve ba- şini çevirmiş, onlardan saklanacak bir yer arı- yordu. Fransova 'Desiye, çacuğu kuvvetli bir hare- ketle yere birakarak: — Elveda.. Elveda... diye bağırdı ve bir hırsız gibi kaçtı. Nakıli Ferit Namık