No. 1705 - 20 « Lüdvik »in yüzüne baktım; sapsarı kesil- mişti. O dakika vücudunun, belkide kalbinin duyduğu arzuyu, elbette anlamıştım. Filhakika, tanışmak uzun sürmedi. Temsil- den sonra, tiyatronun kapısından, üçümüz be- raber çıkıyorduk. O, diama burada bulunmazmış. « Kahire »yi hiç sevmezmiş.. Bir çok yerlerde dolaştığını söylüyordu. oViyanada bulunmuş; Berlinde, Londurada, Bürükselde, Nivyorkta, hatta bir aralik « Moskova» ya bile gitmiş. Arkadaşımla onu, otele indirdikten sonra tabii ayrıldım. gecenin çok güzel geçtiğini, sonra Lüdvik anlattı bana. Bende sordum : — Geceniz belki iyi geçti. Fakat seviyor- musun ? — Çok, dedi, ümitettiğinden daha çok. Size şunu da söyleyim ki Şiyalı inci, arkadaşı mın yanında daima beni görmekten haz etmiyordu. Bunu şiddetle anladığım zaman, meseleyi derhal açtım: — Hayır, diyordu ILüdvik, sizin vehminiz. Haraketlerinizi çok kibar bulduğum defalarca söyledi bana.. Düşündüğünüz şey sizin vehmi- her nedense nizdir. Sonra ilâve etti: — Velevki, sizdön haz etmesin. Ben sizi, Mısırdan gidinceye kadar katiyyen bırakmam. Arkadaşımı seviyordum; kaldım yanında. Zanedersem başınızı ağırtmaya başladım; Fakat merak etmeyiniz, hikâyemin sonlarına geliyorum. Eğersize küçük bir yardımda buluna- bilirsem, kendimi bahtiyar sayacağım. » O zaman, — Fakat, Garsonu çağırdım. Bira istedi. Mısır gecesinin, obaşlangıç zamanlarındaki harikulade parlaklığında, az evel gördüğüm zenci kadın bir Râhibe kadat sessiz ve sakit duruyordu. dedim, siz hiç bir şey içmediniz. Baktım, gelen — «Tanıştıktan on gün sonraydı ki,sabahleyin otele geldiğim zaman, onları sevinç içinde bul- dum. Afrikanın ortalarına doğru bir seyahat yapmayı akıllarına komuşlar; buna karar da vermişler. Lüdvikin oneş'esini beraber, dedim ki; — Bu seyahat çok yorucudur. Zevkli olmasına rağmen, tehlikeleri var. Ormanlar içinden ge- çmek lâzım. Halbuki yollar emin değil. Mi Sonra kanımda kanı olan Zenci dansöze döndüm: kırmak — istememekle UYANIŞ 319 — Siz bir kadınsınız; vücudunuz çok incedir, Yollarda daima tehlikerin saklı olduğunu bilmeli siniz... Zaman gelecek ki, valışi hayvanlara karşı koymak iktiza edecek. Müdafa, belki de ölümle neticelenecektir. Her hâlde ben taraftar değilim. Fakat arkadaşım israr ediyordu; Siyah icinin gözlerinde ise parçalayan bir ışık gördüğümü de ilave etmek isterim. Size evelcede söylemiştim. İşim yoktu; boştum. Böyle bir seyahata, çok sevdigim Lüd- vik kuvvetle istedikten sonra, şüphesiz iştrak edecektim. Nitekim, hiç de söylenecek mikdarda olmayan bir para mukabilinde, kabul ettim. Onu, başkalarının vesadetine bırakmayacaktım. İlk zamanların çok güzel geçtiğini teslim ediyorum; bilhassa, onların saadetiyle bahtiyar- dım. Fakat, müşkil günler gelmekte, gecikmedi. «Kongo» nun küçükken yaşadığım çukur hav- zası, gıranıt ve kumlu tepeleri, rutubetli havası, arkadaşımın sıhatını şiddetle sarsmıştı. Bir ara- lık hastalandı da. Bereket versin ki bu zamanlar, «Kongo» üzerindeki, «Leopold vil» denilen şehirde idik, tedavi o kadar zor olmadı. Bununla beraber nazarı dikkatımı celbeden bir şey vardı: Zenci dansözün vücudunda hiç rahatsızlık görmüyordum. Bunu, ilk vakıtlar, kendisinin şiddetle istediği bir seyahatta, sev- diği Romen erkeğine azap vermemek için yap- mış olduğunu zannediyordum; aynı zamanda memleketiydi de... Elbette onun vücuduna zarar verecek bir şey bulmayacaktı. Fakat sonraları, düşüncemde aldandığımı içten içe anladım. O yalnız buranın rutubetli hava- sından müteessir olmiyor; gidilecek emniyetli yolları o kadar inceden inceye biliyordu ki... havasında Siyah inci hakkında, ilk şuphe kıvılcımı, işte bundan olmamıştı. » Birayı bir hamlede şiddetle içti, ve dâvametti: beynime damlayan başka şey — « Seyahatımiz hakkında fazla söylemek O roman olacak kadar Yalnız şunu da söylemeden, istemiyorum. uzun, vak'alı, caziptir. geçmeyeceğim. Bir gece müthiş bir ölüm tehli- kesi atlattık. Daha doğrusunu söylemek lâzım gelirse, geceden yahut gündüzden hangisinin olduğunu bilmiyorum. Seksen, Doksan metre metre irtifaındaki ağaçların, on beş, yirmi met- reden itibaren sımsıkı sarıldığı bir orman içine girmiştik. Çadırımız bir taneydi; ortasından per- deyle ayırmıştık; ben, daha ziyade, dışarda yatardım.