18 Nisan 1929 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 16

18 Nisan 1929 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 16
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

316 UYANIŞ No. 1705—20 varmış. Ancak başkalarının beğenmeleri için sırtlarına giranbaha elbiseler geçirilen manken- lerin, bütcelerini tevzin maksadile erkek elle- rine müracaatları mutat ise de, bu erkekler, fazla zengin ve fazla âşık bulunca mankenliğe derhal veda ettikleri de muhakkak, ve man- kenlik, güzel ve şuh Paris kızı için bir an çalışılan bir merhaledir. gelince, bu kitap iki evvel ikmaline (Bize göre) ye kısma ayrılmıştır, ve ilk kıs- mında İstanbulda otu- ran Haşim beyin ve ikinci kısmında Parise giden Haşim beyin in- tibaları mevcuttur. (İk- tam )gazetesinin giran- baha mazhariyetini teş- kileden bu yuksek imza üstünde okuyup mestol- duğum nice fikrayi, ilk kisımda görmedim, ve ikinci “kısımda, buna mukabil, o atılanlardan çok zaif bir haylı şey okudum. Haşim bey, Avrupadan aldığı ilha- mları içinden hiç bir şey atılamıyaçak kadar kiy- metli, burada duyup düşundüklerini de tar- hu tasfiyesi elzem şeyler saymış ! Üstat küstahlı- gımı affetsin, bu bana memleketlerinin bir ba- har sabahı kadar inçe ve şiir dolu kızlarını istihkar ederek, Avru- pada pansıoncunun kerimesini, dükkancının kızını ve heyhat bazen de kaldırımdaki trotözu koluna takıp getirmekle iftihar eden züppe zihni- yetini hatırlattı. Şuphe yoktur ki, alel'ade bir muharrir, ancak yeni şeyler görmek sayesinde şayanı dikkat olabilir. Fakat Haşim bey için bu nasıl varit olabilir ki onun ruhunda serapa histen mürekkep bütün bir âlem yaşıyor, ve nitekim bizim sadece — eğer ele geçirebilirsek— parmak HiKÂYE : Zenci Dansöz İki sene evel bir roman okumuştum: ger kış gelirse» ltrde «şekispir»in şu satırları vardı: «Eger kış gelirse, yaz uzak degildir». Fakat ben — yaz ne derece yakın olursa Amerikada bir hayvanat bahçesinde Devekuşu üstünde seyran larımızın arasında homurdana homurdana ezip ölume verdiğimiz hakir mahluklar icin, türkcenin en nefis bir nesrini yazmağa muvaffak olmuş. İşte bunun ilk satırları: « Gece, uykumun en derin yerinde, keskin bir ısırılışla fırladım. Elektrik düğmesini çevir- dim. Karnı, patlayacak kadar taze kanla dolu bir tahta kurusu, odayı bir ânda dolduran göz kamaştırıcı zıya içinde, ne yapacağını, nereye ği gideceğeni, nasıl sak- W>— lanacağını bilmeyerek, j sırtında koca yükle X yakalanmış bir hırsız telâşile, beyaz örtülerin kıvrımları arasında ap- tal aptal kaçıyordu.» Sonra şu satırlar: « Uzanmış “yatan bır adam, bir tahta kurusu için nedir ? Muhakkak Himalaya silsilesi gibi korkunç bir girinti ve çıkıntı âlemi! Her kımılda- nışında bin tahta kuru- sunu ezip patlatmağa muktekir olan bu müt- hişşikârın burnu ucun- daki tatlı kan damlasını emmek için küçük haşerenin sılâhı nedir? Ezilirken parmağa bu- laştırdığı yalnız bir müstekreh koku zerresi! Ne müthiş cesaret! » Hayvanları anlayıp anlatmağa bütün bir ömür ve san'at vakfeden Buffonun ruhunu, bu nesrin kiskandırdığını düşünmek pek doğru olur. Ve eserde bu kadar güzel ve muvaffak daha başka nesirler çoktur. Yok, üstattan bir hak gibi isteyelim: Daha çok yazsın, ve yaz- dıklarını gazete yapraklarında kalmağa mah- küm etmesin, çünkü onun yazıları türk edebi- yatının pek değerli ve sihirli sahifelerindendir. Nahit Sırrı olsun — geçen bir yazdan sonra, hayatıma kış gelir gelmez, onu beklemeniş derhal Mısra doğru haraket etmiştim. « Kahire » de en güzel lenileri otellerden birine indiğimin ikinci akşamı, otelin bahçe- sinde oturuyordum. Akşamlar,« Kahire » bahçelerine ve kahire sokaklarına ne güzel geliyor bilseniz.. m

Bu sayıdan diğer sayfalar: