No. 1699 - 14 Onlara Kalbimde yeni bir ilham sesile, Acı senelerin tecrübesile Geçiyorum hayat dikenliğinden. Fazla incelikle ey benliğinden Gürur duyan biraz hain güzeller! Yorgun rebabımda çırpınan teller — Hatta ötüşürken kuşlar baharda, Çiçekler açarken yeşil dallarda — Usandı hicranlı nağmelerinden. Bir tufan akardı sanki derinden: Bu ölüni sıyhalı valışi ahengin Fusunu altında, gönüller, engin, Hummalı bir deniz, siyalı bir sema Görürdü gelseler ufuklarıma. Bazı bir sararmış yıldız eşimdi. Fakat o maziye düşmanım şimdi, Haykırdım :— Ey çocuk matemden uyan! Artık ne şikâyet, ne kin, ne isyan, Ne de bir hicran ki ta kalbi deler! Dinleyin, ey güzel, şen karieler! Geçince fırtına uğultuları, Marmaranın kıvrak, çapkın suları Nasıl sahilleri öpüp okşarsa, Sabah rüzgârında ne beste varsa, Veni bir rebabın mateme küskün İpekten telleri üstünde bugün Onlardan daha şuh, daha neşeli Nağmeler arıyor şairin eli, 1919 İlk buse “Ölgün, sonük renklerin damla damla ufukta Eridiği bir akşam, iki çılgın sevdalı İlk buseyi içtiler tenha bir körulukta. Kadın genç aşığının kollarında edalı # Bir baygınlık içinde inliyordu derinden, İkisi de sarhoştu bu ilk buselerinden. Ağaçlardan döküldü birkaç sararmış yaprak, Bu yaramaz gençleri gören bir bülbül, şakrak Bir ötüşle nağmeler uyandırdı sulardan. UYANIŞ 223 Örgüler Saat iplik iplik sesler örüyor, Odamda tül gibi titriyor süküt. Şimdi camlarda ay rüya görüyor, Bir yeşil gül gibi titriyor süküt, Bu ruha serpilen koku içinde Hıçkırsam sönecek bu gül sesimden. Eriyip bu yeşil uyku içinde Suküta ben örsem tül, nefesimden. Ey bahar uykusu, ışıklı perden Serperken yüzüme çiçek gölgeler, Yıldızlar mavimsi sedei göklerden 'Toz gibi yumuşak bir süküt eler. Saatler geçince, penceremden ay Sıyırır yavaşça son yaprağını. Silinir rüyamda gördüğüm saray, Gün sürer gözüme gül dudağını. Dalarım o zaman ben derin derin Camlarda sabahın garipliğine, Herbiri bu ipek saniyelerin Fecirden renk alır son ipliğine... 1 928 ——-o-—— Sobamı yakarken Vavaş yavaş sıcaklık yayılırken odaya Niçin düşünüyorum bu anda geçen kışı? O kış nasıl özlerdim ah ağlıya ağlıya Bir sevgili, bir anne, bir hemşire bakışı? Nasıl hicran içinde geçerdi ömrüm, günüm, Gençliğin son ümidi, son hayali peşinde, Allahım, bazı bana saadet geldi ölüm, Hislerim tutuşurken kalbimin ateşinde. Dışarda, lâpa lâpa, sessizce kar yağarken, Ben yabancı bir evde yaşıyordum münzevi. Etrafımda bazı gün gülen, söyliyen varken, Yine şenlendirmezdi benim kahkaham evi. Yine ben, hayalile doğmıyan bir seherin, Gömülü yaşıyordüm kalbimin mezarında. Kalbim her akşam üstü sızlayıp derin derin: — Bugün de geçti, derdim, böyle geçer yarın da! İşte hep düne kadar yuvası yok bir kuştum; Fakat unutmalıyım artık o günleri ben, Mademki özlediğim saadete kavuştum, Silinmeli o mazi kalbimden, hayalimden... Halit Fahri Çağıltısı duyuldu yakındaki pınarın. #Aşık dedi: — Sevgilim, bu ilk busemiz yarın Bin bestekâr yaratır. bülbüller, kumrulardan!