Ni No. 1693—8 rını dolaşıyordum. oUğradığım payıtahtlarda bizim sefarethanelere mektep arkadaşlarımdan olan tek tük genç kâtipleri görmek için uğra- mıştım . Sefarethanelerin ekseriya sefirleri de dahil olarak hemen kâfesi Türk değillerdi. Osmanlı imparatorluğunun her cins unsuru ile dolu idi. Ve hittabi Türklere, bir Türk gazetecisine kimse itibar göstermiyordu. Romada bir yalı komşusu- nün bulunması bana cesaret vermişti. Düşününüz ki sonradan Paşa olan ve bir çok sefirlik yapan Mahmut Nedim Bey bile benim sırf görmek ve gezmek için seyahata çıkmış olduuğma akıl erdirememişti ve ikide birde; — « 'Tuhaf şey; bizde de dünya değişiyor l» diyip durmuştu. 'Türkiye cumhuriyeti sefareti benim 38 sene evel gördüğüm ve hükümet malı olan nefis binadadır. İtalyanın vahdeti teşekkül eyleyip Savoya hanedanı İtalya kralı ilân olunduktan sonra İtalya hükümetine yazlık ikametgâk yapmak üzre Tarabyada bir bahçe ihda olunmuş ve İtalya hükümeti dahi mütekabil nezaket olmak üzre Roma şehrinde bir arsayı bize ver- mişlerdi. Bu arsa üzerine bina yapmakta ihıma- limizin devam eylediği bir devirde Roma büyük sefiri oln bir zat, arsa ile şimdiki Elçilik bina- sını mübadele etmiş ve devleti güzel, nefis ve zengin bir sefarethaneye sahip etmiştir. Benim Romaya geldiğim o eski tarihte ve sonraları Avrupada kendi malımız başka sefa- ret hanemiz yoktu; ancak Umumi harp zamanında Berlin, Viyana ve Soiyada birer bina mübayaa edilebilmiştir. O Paristeki selarethanemizi' bile Fransızlar bize iğreti olarak vermiştir; orada otururuz, fakat bina hükümetimizin değildir. Halbuki şimdi.. İmza merasiminde ve sonra ben hep bü eski şeyleri düşünüyordum: ne azim fark! Şimdi Türk sefarethanemizin erkânı hep Türk: işte müsteşar Vafi Bİ. sonra edebiyatımızın <Serveti Fünun» da yarattığı fecri âtinin kiymetli arka- daşlarından Saip bey başkâtip; Şairi âzam Ap- tülhak Hâmit Beyin torunu kâtip. Sefirimiz Süat Bİ. benim çok vefalı ve kıymetli mektep arkadaşımdır; onun dostluğiyle iftihar ederim; bu hakiki ilim ve beyneddüvel hukuk adamı tam manasile diplomattır. Romada çok mühim ve hürmetle sarılı bir mevkii var ki: her gelen Türkün kalbini gururla dolduruyor. Bu defaki Roma misafirliğini bir daha hiç UYANIŞ 115 ile çok nazik, Zeki Hınf.nin ve bütün unutiniyacağımı Sefir BH. ve malümatı olan refikaları sefaret erkânının hatırasını daima saklıyacağım. Hari inkılâbı hakkında konferans Romada matbuat erkânı.da son derece misa- firperver ve naziktir, yeni Türkiyenin doğuşu Türk hakkinda konuşurken bir konferans söyleyiniz dediler. Roma darülfünununa merbut (Institut Oriental) da kâ.saninin dördüncü günü Bunun da size gelecek ve yeni harfleri benden istediler, ve Franzızca bir müsahabe yaptını. mektubumda yazarım: yalnız şunu söyleyeyim ki lisan ve ilim ile alâkadar olan »atlarla, gazete- cilerle dolu olan salonda inkilâbımızın ve harf seferberliğinin parlak cereyanlarını derin bir alâka ve hakiki muhabbetle dinlediler, Ben de söz söylemekteki kusurlarımı, mevzuun yüksek- liğinden hisseylediğim sevinç ile farketmiyo- rdum. Ahmet İhsan Sik ; Kasımpatı ZELİHA» hanıma: Son baharda bize yalnız Kasımpatı bir hoş bakış... Neden diye sormayınız Bu içli hal, bu yalvarış! Garip kuşlar gibi mahzun; Bir acı var neş'esinde... Akşamaları uzun uzun 'Ditrer bahçe köşesinde. 3elki derdi azalırdı Bir dize koysı başını, Biraz teselli alırdı Silen olsa göz yaşını . Ne yapsın ağlamasın da, Gökler bulntla örtülü ... 3in bir hicran arasında Kalır mıya tahammülü ? Biliyor ki bugün yarın, Her şey kara karışacak. Zavallıcık — düşün — yarın Topraklara karışacak. Galip Naşit