Hamlet'i Muhsin Ertuğrul oynar- ken görmediğime çok üzülmüştüm; bu gez o dramın yeniden oynaya- cağmı duyunca iki türlü sevinmiş- tim: hem o yüce erdem ürgüdünü türkçe olarak dinlemek, hemde Muhsin Ertuğrul'un Hamlet'i ne yolda anladığını öğrenmek tatrm- larını bir arada bulacağımı ummuş- tum. Öyle olmadı: Muhsin yerini Talât'a bırakmış. . Talât sungusuz bir aktör değil dir; işinde günden güne ilerlediği görülüyor. Bundan önce Cürüm ve ceza'nın Raskolnikof'unu bir yeri aksatmadan oynadı. Ancak Shakes Raskoli 'una benzemez (Dos- toyevski'nin demiyorum, çünkü ti- yatroda oynanan Cürüm ve cezd'da romandaki Raskolnikof'un içi de- gil, yalnız görünüşü vardır.) De- mek istiyorum ki Talât bize Dani- markalı tiğini gösteremedi. Kötü mü oynadı? O da değil: oynamadı. Çünkü oynamak, hele Hamlet'i oy- namak, söylenen sözlerin dan bir anlam ileri sürmektir; Ham- leti oynıyan aktör, İngiliz ozanının yarattığı kişide neler görüyor, bizi bunu anlatacaktır. Talât Hamlet'i düşünmüş, onun içine girmeğe uğ- raşmış mıdır? bilmiyorum. Ancak gördük ki büsbütün dışarıdan oy- nıyor; o ayrı, Tiğin Hamlet ayrı ili kişi oluyor, kaynaşmıyorlar. Bir gez olsun karşımızdakinin Ta- lât olduğunu unutmuyor, Hamlet'i gördüğümüzü sanmıyoruz. Bunu geçelim. Aktörler için söz söylemek istemiyorum; çünkü çok uzun olur. Oyunun bütününe bakı- Imca, iyidir demeğe borçluyuz. Bir- kaç yer, hele üçüncü akt bekliye. bileceğimizden üstündü. Niçin ü- çüncü akt, kralm karşısında oyna- nan oyundan ürküp kaçması, Ophe- lia'nın deliliği gibi yerler, birin- ci aktta sürün gözükmesi gibilerin den iyi oynanıyor? Çünkü birinci: ler dışsal işleridir; ikinciler ise içi gösterir. Biz sür gözüktüğü, Ham- Tet'e olanların iç yüzünü anlattığı Horatio ile Marcellus andiçmeğe çağırdığı yerde Hamlet'in, arkadaş. arınm içlerinde geçenleri, onların Ürpermelerizi Sili ez Bu- na bir dekasırga £ sesini yan sılıyan Oo makinenin © gürültü. sünü Okatm, damn belki ana damarrolanbir yer kar. makarışık, melodramatik bir oyun oluyor. Öy'eki Muhsin Ertuğrul sür için çok iyi, çok çekici bir oy bulmuş. Önn göstermiyor. (Bunu ilk kendi- si ei deniyor, yoksa önce de dene- miş mi? bilmiyorum), Sürün gözük- memesi, yalnız sesinm işitilmesi bir buluştur; Çünkü onun gerçek olmayıp ta ancak Hamlet ile arka- daşlarının içerlerinde sezdikleri bir duygu olduğunu anlatmağa yai- dım eder, Ancak Muhsin Ertuğrul un bu buluşu yetmez; aktörlerin de bunu anlamaları, hemde anlata- cak güçte olmaları gerektir. Doğ. rusunu söyleyim: oyunu gördüğün! gün Muhsin'in yaptığını doğru bul- mamıştım, sonradan düşündüm, ne demek istediğini . anladım. Sonra- dan düşündüm... Öyleki bunu bana örlerin gerekti. Bunun içindir ki aktörlerimiz o güce gelin- ciyedek, Hamlet oynanırken sürün, bir gölge gibi olsun . gösterilmesi daha iyi olur sanıyorum. Bir kaç yıl sonra Hamlet'i yine görürüz; © gez kısaltılmadan, bir yeri kesil- Milli tefrika: 50 kasından zorla itiliyormüş gibi bu- na da girdi. Umumi müdür önünde- ki para yığının çoktan itmiş bulu- nuyordu. Hemen kâğıtlarını açtı. Refika hanım sevinçle ellerini çır- arak bağırdı: P” Kareruva! Beşincikâğıtta maçanım a308U... Rüstem bey; — Yandım! — diye homurdan- Ar —dört tane kızla para kaybediyo rum, Ne uğursuzluk! Umumi müdür zaferinden emin, iki elini uzatmış, paraları çekmeğe hazırlanmıştı. Hanımefendi alaylı ılaylr gülümsedi: — Pek acele ediyorsunu efen- Him... şunları bir saysanız... Hata Oylar, kişiler İ “ Hamlet,, meden, Shakespeare'in elinden çık- tığı, daha doğrusu bugün bizim e limize geçtiği gibi oynanmasını di- lemek bilmem yersiz midir. Hamlet acunsal saverdem usta - işlerinin belki en güzeli değildir; belki Shakespeare'in dramlar için- de bile en güzeli değildir. Ancak | o, bayık olarak, hepsinin gö çekenidir, çünkü - gizlerin; ne idiği iyice kavranamıyan erdem ürgüd- lerinin güzelliği vardır. Tiğin Ham- Jet nedir? deli midir? uslu mudur? bunun üzerine çok söz söylenir, Dra mın anlamı nedir? ne göstermek ister? Satl Hamlet gibi düşünmeği gölgeli düşünceler çıkaran, bu yüz- den de bir doğruyu bulmak için çök kimseyi yakan (Polonius'un oldü- rülmesi, Ophelia'nn çıldırması), düzeni bozan bir adam mı göster- mek ister? Bunun üzerine de çok söz söylenmiştir, daha da söylene- cektir. Bence Hamlet kişinin değil, bir ülkenin dramıdır. “Danimarka ül. | kesinde bir çürüklük var. Bu söz | bence o dramda, “Olmak mı? ol- zlüdür. öldürülmesi bu çürüklük için ko. | nulmuş bir umdur. Sür, bu çürük- lüğü duyanlara gözükür, duyma. yanlar ise onu göremez (kraliç, görmediği gibi.) Görenler o çürük- | İüğü ortadan kaldrrmağa uğraşır. | lar; ancak, değişim © çağr olduğu | için, kuru ile birlikte yaş ta yanar, kraldan başka iyi bir kız olan Op. helia da ölür; Laertes te çürüklüğü | göremediği, onunla birleştiği içi | ölür. Ancak O Hamletinde öl | mesi gerektir; çünkü o çürüklüğü | kaldırmak için olanı yıkan, yürek | lere korku, acı salan gücün umu- dur. Onun gerine düzenin, sevincin umu olan Fortinbras gelecektir. Ka. ra Tiğin ölüp yerine Ak Tiğin do. gar. Hamlet yeni düzene doğru gır pınma, Fortinbras ise yeni düzenin kendisidir. İ Bugün Hamlet'i böyle anlıyoruz, ber sağ onda yeni, kendine göre bir İ lam bulur. Hepsi değişir, çünkü | hepimiz geçiciyiz; Tiğin Hamlet i- lerimize kulak asma- dan Helsingoer'de babasının sürü ile, Yorick'in kafatası ile konuşur, | günkü o, kalıcıdır. | Nurullah ATAÇ Anlam — mânâ, Bayık — Şüphesiz, Erdem — Sanat, Oy — fikir, Sungu — iştidat; Sungulu — doud, Sür — tayf, hayalet, Tatım — Zevk, Tiğin — prin- €e, Um — rerz, Timsal, Ürgüd — eser, mamaya olma el TEPEBAŞINDA ŞEHİR : TİYATROSU | Kersnbut Belli Bu akşam ŞehirTiyatrosu mii a in 5 perde | W. ŞEKSPER Eski Fratısız Tiyatrosunda Şehir Tiyatrösü Operet kısın Müeilifi: Nazmi Şehap etmemişim değil mi? Hepsinin gözleri kırmızı çoha ü- zerine pırlantalı parmakların seri bir hareketle yaydığı kâğıtlara di- kilmişti. Bir saniye sonra her ağız- dan bir başka heyecanla, hayret i- fade eden bir ses çıkıyordu: — m fileş mein — Olur şey değil... — Vallahi bu olmaz... — Ne şans! Ne şans! i kâğıt tam zamanmda gelmişti. Koca göbekli alnmdaki terleri silerek: — Restimiz ne kadar dr hanıme- fendi? —dedi — mii bir uçuruma düşmekten rtulmuş gibi bir sevi kalkan ablak yüzlü pena cele acele saydı: MİLLİYET CUMART. BIR TELEFON KAFIDIR m Sigortasız Bırakmayınız — Ne yapalım?.. vereceğiz. “a. lahantur — alâhotör,, oynayordum. Rüstem bey hemen bir çek dol- durdu. İmzalarken elleri geri geri gidiyordu. Ticaret nezareti umumi müdürü- nün yüzü mosmor kesilmişti, Tit. reyen ellerile gözlüğünü düzelterek doğruldu; — Ben.. — dedi — Kavımla oy- nayordum. Önümde dört bin lira- dan fazla para vardı. Hattâ şöyle böyle dört bin sekiz yüz lira kadar dır zannederim... Ve kendisinden iki metre öteye uzaklaşan Refika hanıma ezgin ez- gin bakarak; Artık bana müsaade edersiniz... değil mi efendim? Bu şansızlıktan sonra oyunun pek zevki kalmaz. — Ben de ayni fikirdeyim. . — Bende Hani hakları da yok değildi. Ha- nrmefendi bir kalemde on dört bin lira kazanmıştı. Ablak yüzlü, bur. nunu çekerek; — Bu masaya kara örtü örtmeli.. — diye söylendi — hepimizin ke- KANUNEVVEL : 1934 (Öz dilimizle: | Ekmek ve katık — Öz türkçe bizim katığımız değil, ekmeğimizdir. Bunu kafamıza iyice yerleştirme- diyiz. İnsanlar, katıksız yaşayabi- iirler. Ekmek bulamazl'ırsa aç ka- larlar. Onu, bir çokları, katık sanı- yorlar, Yanlış... Çok yanlış... O bi- zim kafamız içindeki boşluğu doyu- racak olan başlıca azığımızdır. Öz türkçeye, kendine yaraşan yeri vermeliyiz. Dilimizi biz ister- sek,.yüz milyon insanın konuşaca- #t bir dil yapabiliriz. o Ancak bu- nun için, ilk önce onu benimsemek , dil işini bir varlık işi olarak ele al- mak ister. Yoksa; gelici geçici, süreksiz bir akıntı yerine koyarsak, kendimize ederiz. Denilecek ki: — lananıyoruz. Öz dil, bizi do- yaran ekmektir. Ancak, nerede ba- nun katığı? Ben de size karşılık olarak de- rim ki; Açlıktan ölüm sarsıntıları geçi- ren bir adam, eline bir somun ek- mek verseniz, katığını arar mı? İlkin, karnını doyurmağı düşü- nür, Ancak, açlığını , giderdikten sonradır ki, katık o aramağı düsü- nür, Biz de bugüne kadar karm de Zilse de beyni aç bir adama benzi- yorduk. Önümüze Türk fırınında Pişirilmiş arık o mayalı bir ekmek uzattılar: — Al, bunu ye!.. Açlı; ider... dediler, * ln Bir elimize ekmeği alıp öteki eli mizi katık aramak için uzatırsak, © ekmeği veren bize ne der? Türk dilinde kendi hamurumüzu bulduk. Şimdilik bu bize yetmeli. dir. Ekmeği yiyelim, katığını ara. mayı daha sonraya bırakalım. M. Salâhaddin GÜNGÖR Bugünkü program İSTANBUL 1730 Üniversiteden nakil, lakilâp dersleri, Sayın Receb C. H. F. Genel yazgan. 18 Fransızca, 18,30 Jimnastik; Bayan Azâde, 18,50 Plaksı Dans musikisi, 19,30 Dünya haberleri. 1940 Plak: Karışık musiki. 20 Maarif Vekâ- leti namma konlersas, 2030 Müzik sole — Bay Nejat, 2050 Spor konuşması: Bay Ep rek Şefik. 21,15 Anadolu Ajansı, Borsalar, hestrası, 22 Radyo sar ve tam- 833 Ke BÜKREĞŞ, 3ölam. 13 - 15 Gündüz meşriyatı. 18: Romen mrusi- sikisi, 194 Haberler. 18,15: Komesrin devamı. 20; Konlerana, 20,20: 2045: Konferune, ZU Romen operas azasudan Lya Popun şar kıları, — Sözler. 21,45: Caxbamd. 22/45: Rad yo orkasirmar. 223 Kh VARŞOVA, 1345 m. 1S: Piya Sor yet İstasyonlarından makil, 20: Plâk. Çingilin sarkıları.) — Konferanı, Haberler. Zi: Hafif musik. 21,45: Haberler. 22: Popüler senfonik orkestra konseri, 22.45: Edebiyat Zi: Rek- lmlı konser. 2035: Dans musikisi, 606 Kh. BELGRAT,47m 173 “Tras (operası * piâk ila) 194Sı Sözler, 20,15: Haberler, 20,30: Mi Şürler. 18,06: Dile kaman kı 18,36: Plâk. — Amele neşri; ca çocuk meşriyatı. 20,50; Po, ri. 2055: Bratislaradan naki, 22: Haberler. 23,30: Karışık musiki Seni bir gece altr yaşmdaki mini mini kızınla o büyük, kölne evde, kığılcımlı bir mangalla ısınanıyan soğuk bir oda da kederlerinle, acılarınla baş başa bira- kap, smokinimi giyerek traş olup çık - tm. Beyoğlunda verilen bir baloya koş- tum. Kadım.. Sen benim kafama denk, ru - huma ahenk olamıyan bir talihsizdin. Tanrı nasıl esirgemiş te benim karşıma bir parça okumuş, yazmış bir genç kiz çıkarmamış, seni, bir yabancıdan çocu- ğu olan bir dul kadını bana arkadaş yap- dim. O gece de ayni hislerle sizi soğuk odanızda yapyalnız bıraktım. Beyoğluna çıktığım zaman saat dokuz İ buçukta. Elektriklerle parlayan bol aşık- lı caddede biraz dolaştım, Hattâ bir ara- İrk bir birahaneye girerek biraz içmek istedim. Beyaz örtülü masadan aldığım ilk kadehi boşalttığım (zaman beynim özlerimin önünde bir tablo yarattı: kırık karyolalı bir oda. Ayaklarına yamalı çoraplar giyinmiş bir &na kız... Gazı di- binde kaldığı için fazlaca kısılmış bir lâm banın az ışığında, içinde kırmızı yıldıze lar gibi kığılcımlar titreşen bir manga» lan başında ellerini oğuşturup titriyor. lar. Bu ana kızın belki de karmları iyi doymamıştır. Belki de bunun için fazla üşüyorlar. Ihtimal ki evlerinin erkeği bi- ricik dert ortakları yanlarında olmadığı için böyle acı acı düşünüyorlar. Bir ara- bk kadın, koynundan çıkardığı mendili yüzüne götürdü. e Ve siyah gözlerinde simsiyah yanan bir ateşten beyaz bir 7 elik Garsonun tazelediği bardağı kaldır - dım. Bir hamlede içtim. Bu, soğuk ve sefil oda benim yuvam, ba acılar içinde teselbisiz titreşen, susak ana ile çocuğu, benim karım ile kızımdı. Bon ne yapıyordum? Kaderin elleri - #ne tutuşturduğu bu iki biçarı donmüş ak kış gecesinde silkeseyip tarakmış ve terketmiştim. Bu iki zayıf ve esmer el, bu solgun çehreler, bu yalvaran gözler benden şefkat ve acımak dilemiyorlar ma idi? Ah... hodbin, içindeki arzuları, kahırla ölmüş insanların eteğini çiğner gibi diş- lerinin arasında dolaştıran içi paslı, küf- lü adam... şimdi... İki bardağı üst üste kafama diktim. Ve gazinedan çıkıp baloya koştum. Çift- ler, mes'ut ve gözlerinden neşe fışkıran iftler birbirlerine sarılmış dönüyorlar dı. Kendimi bir koltuğa attım. Ahbap- lardan biri aşinalık eti: — Evet öyle oldu efendim. Aceleye neden kendine çevirdin alçak... Cazbamt, ağır, hüzünlü, bir tangoya başlamıştı. Bu sefer yeşiller giyinmiş, or- ta yaşlı bir hanımın önünde eğildim. Caz ROMA-NAPOLİ.BARI 18: Orkestra. 18,55: Sözler ve plâk. Zi: Yu. | panislan için porgram (Barklen.) 21,109 Plâk. 2145: Piyes, 23; Keman konseri. 24; Son he: | benler, 24,10 Dana maunikisi. bile, siz ufak bir emekle fitre ve zekâlınızı Tayyare Şubesine verebilirsiniz. Ulusal işlerde ne- lerden çekinilir ki ?... vd ayi Hanımefendi bittabi gayet mem- nundu. Ve artık Calibe ile istediği gibi başbaşa kalabileceği için Naz- mi de neşeli neşeli ayağa kalkmıştı. Refika hanım, gözlerini banknot yığınından a; Birdenbi re sinirli bir kahkaha att: — Ne tuhaf ! — dedi — eskiden erkekler kadınlarm şansına oynar- lardı. Şimdiki gençler ise hanımla- ra maskotluk yapıyorlar. Nazmi bu taşm altında kalmak istemedi. Refika hanımı büsbütün çileden çıkartan bir tavırla cevap verdi: — Ama hamsmefendi.... Bu da- ha doğru olsa gerek. Faraza bakı- nız o gözlüklü bey rest verip kalktı. Halbuki yanmda maskotluk edebi- lecek kadmlarm en güzeli vardı. “Hanımefendi bu sırada kazandı- ğı paraları iki yığma ayırmış bulu- nuyordu; — Vazgeç — gevezelikten deşu oynayaca- ğımı söylemiştim. Ne kazandıysak Telefon * yarısı senin, yarısı benim. İstersen bu iki kümeden birini al... İstersen sayalım, yarısını alırsın... — Aman hanımefendiciğim.. . — Amanı zamanı yok, Ya alır sın... Ya hepsini yırtarım. Refika hanımda âni bir değişik- lik olmuştu. Gence yaklaşarak; — İnat etme arslanım... al... — dedi — binlerce lirayı yırttıracak- sın hanımefendiye?.. Aaa... Val... lahi yazık. Hem ben size bir fikir vereyim mi? Şu iki çeki siz almız Nazmi Bey, bu kadar parayı taş manız müşkül olur. — O zaman da hanımefendinin hakkı bana geçer... Çeklerin yekü- nu sekiz bin lira tutuyor. — Olsun varsm. Beş yüz liranm da adı ms olur. Ve çekleri kıvırıp Nazminin faz- la ifirazma meydan vermeden men- dil cebine soktu. Hanımefendi ba mak ik arkadaş arıyordu! iğin rdu: Ci Siz OHanmefendi! gek mez misiniz? Yasiz Necdet Bey.. siz demi çekiniyorsu E vallahi i eli, fırtınalı rüzgârlar uğuldayan bu s0- | . oya İttihadı Milli Türk Sigorta Şirketi Herik ve hayat üzerine sigorta muameleleri icra i Sigortaları halk için müsait şeraiti havidir Merkezi idaresi : Galatada Ünyon Hanında Acentası bulunmayan şehirlerde acenta aranmaktadır. Şişme bir düdüğü ağzıma al başlayan bir valsi oynamak döndük: il ki i ei t Gözünürle görmedem inana- mıyacağınık... Sinemanın keşfindenberi yapı" lan em muazzam harikalar v9 44887. 956 Kâğrtlar her zaman böyle > maz ki efendim... Hem Nazmi yanımdan kalktı. Artık neden kor” kuyorsunuz? Refika hanım şimdi için forant di, İSİ ali Nami yalama Gfazla kah madı; sıvışıverdi. Calibeyi bulmak için dört beş ka" ranlık odanm kapılarını elektriklerini yakıp söndürmek lâ” kütüphanede, 1€ dan birinde kızı bulâmaymca; — Herhalde... — dedi — yatmı$ olacak.. Kızdırmayalım * yavruyu: Dar bir merdivenden yalmın ö- — katma çıktı. Kapisi yarı * çık bip odali Görüşü gi Tahmininde aldanmamışti -” elbisesini çıkarmadan yatağına zü koyun e Acar yumuş i i Oda, asri zerindeki mav' ipek abajurlu küçük lâmbanın 7 yıf ışığıle yaz loştu. iie lâmbanın düğmesini çevirdi. Son"? yi h (Bitmedi)