Askeri “Bahisler Sovyet Hava Kuvvetleri 1933 te bir harp tehlikesinin önüne, geçtiler, bu hadise, bir memleketin havaca hazırlanması lüzumuna en canlı bir misaldir Geçen 1933 yılında, uzak şarkta, siyaset bölümü o kadar gerginleşmiş- ti, iki hiç kimse, içinde | 1934 yılının sulh ve sükü ğ ğini ümit etmezdi. Herkes, bir (Rus - | Japo) harbini, çekinilmesi mümkün ol! mıyan bir hâdise olarak kabul ediyor- du. Çünkü, Japonya artık kabına sığa- mıyordu. 1920 yılında — yani bundan © 14 yıl evvol ancak 36 — milyonluk bir nüfusa malik olan & Japonya, bugün 67 milyon olmuştur. 14 yıl içinde, bu memlekette on bir milyon insan artmış- © tr. Demekki her yıl bir milyon insan © artıyor. Bunun sebebi, Japonyanın bü- yük bir sanayi memleketi olarak vü- © cuda gelmesindedir. Dağlık ve verimi © az olan toprağı bu nüfusu besleyemi- yor. Orada bir kilometre murabbaı bir mıntakada 170 - 215 insan Hele ba; kişi bir kilometre murabbat mıştır. Toprağına sığmayan bu halk yayılmak, açılmak, yeni topraklar el- de etmek mecburiyeti karşısmdadır. Ve bu yüzden, (Kora)dan sonra (Çin) in çarkıma elat, (Mançori) yi aldı, (Çin Türkistanı) na kadar bile ilerlemek istedi ve Sovyet Rusyanın Uzak şarkın da onu tehdide kadar vardı. Geçen yıl, harp patlak vermek ü- zere idi. Sovyetler memleketi kadar ik bu yeni tehdit tenbel adımlarla tavazzuh ettir. kanın bir (Rus - Japon) silâhlı çatış sı halinde işe karışması çok şüphe- dünya hâkimiyetini ele geçirmek için | İesi rafa bırakılsın, böyle uzun uçuşlara karşı, muhtelif yerlerdeki Sovyet hava savma silâh ve vasıtalarının müdaha- le de işbu Japon hava teşebbür lerinin tesirlerinin sıfıra indirileceği aşikârdır. Halbuki Japonyaya karşı bir Sovyet hava saldırımı tün başka karak- ter arzediyör. Çünkü savaşın başla ması ile beraber havadan cesurane ya- pılacak saldırımlar kendi karşısmda veya yakın mesafede * Tokyo, Kobe, Oskat, Yokohama şehirleri gibi mühim hedefler bulacaklardır. Bu © şehirler biribirlerine pek yakın oldukları gibi Rus hava üssü olan (Velâdi Vostok) tan bunlara kadar gitme ve dönme an- de ve hemen savaşm £ başlangıcında manevi ve mühim bir tesir vücuda ge- tirmek mümkün olacaktır. Ve bu yüz- dendir, ki geçen yıl Japonyada hava- ya karşı korunma için tedbirler alm- mış, manevralar ve tatbikatlar yapıl- mış ve halk hava saldırımlarna karşı alıştırılmağa başlanmıştır. Japon İmparatorunun sarayı bile bugün Sovyet bombardıman uçkuları- nın tesirleri altındadır. Yani Japon paratorunun can: bile. İmparatorun hayatına karşı vaki olacak bir tehlike- nin, Japon milletinin iyatını ne derece sarsacağını Bolşevik. siyaset ve savaş başları pek âlâ takdir ediyorlar. Çünkü onlar Japon halkının psikoloji” sini iyi biliyorlar. İşte, Sovyet Rusya, memleketini sa- nayileştirmek, çabuk zamanda mem- leketi içinde uçkuculuk sanayini kur- mak, kendi malzemesile binlerce bom- bardıman ve av uçkusu imal eylemek İngiltereye fırsat vermiş olur. Tıpkı bir (Sovyet - Japon) harbine isteyen bir İngilterenin dahi Fransa- Avrupada bir Hegemonya kurma #ına fırsat vermiş olacağı gibi. 'aten İngilterenin Uzak şark ihti- Iitları karşısmdaki vaziyeti müphem ve sallantıcıdır. Uzakşark © vaziyeti 1910 - 14 teki Avrupa vaziyetini çok andırıyor. O zaman dahi, | Avrupayı tehdit eden imparatorluk Alamany Karşısında, İngiltere, sallantıcı vaziye- & ile bu harbi tahrik eylemişti. Bu de- fa da ayni müphem ve sallanıcı vaziye ti ile Uzakşarkta bir gürültüyü körük- lemektedir. Bu kavga, geçen yıl patla- dı ise, bunun başlıca sebebi, Japon a- dalarındaki Japon şehirlerinin hava: | “or önüne geçilmiş olduğu yoruz, Bunu, son günlerde o hemen bütün dünya askerlik âlemi tetkik eylemekte ve Sovyet Rusyanın Uzakşarkta Ka da ve denizdeki zayıflığının hava üstünlüğü ile kapatılmış olduğunu iti- raf eylemektedir. Malümdur, ki demir yolunun azlığından ve yaklığın fazla! lığmmdar dulaya Sörpailer em) ağ de i, ari Yalar kuvve bie | ordu toplamasma imkân yoktur. Sov. yet deniz kuvvetleri de, günümüzde, Ja. | pon deniz kuvvetlerile mukayese edi. lemiyecek kadar küçüktür. Binaena leyh bir (Sovyet - Japon) © savaşmın daha ilk safhasında (Vladivostok? ve <ivarındaki Rus kıyı mntakasının Ja- ponların eline geçmesi veyahut tehdit altına girmesi muhakkak sayılmakta- dır. Fakat iki memleketin hava kuv. vetleri ve oynıyacakları roller tetkik Gülses işin rengi derhal değişmekte- ir, Japon hava kuvevilerinin mühim ve hayati hedefleri yoktur, Sovyet As- ya topraklarında Kuznets ve Magnito- gorsk gibi sanayi şehirlerine veyahut Sovyet avrupasındaki sanayi mıntak. larına saldırım yapabilmeleri için lerce kilometrelik heva uçuşları yap- mağa mecburdurlar. Bu uçuşları yap #aktaki teknik imkânsızlıklar bir ta- sundaki yüksek lüzuma bu hâdise bü- yük bir misaldir. Biz, bundan büyük bir dere çıkaralım. Vatanımıza karşı gelecek en büyük belâ havadan ola- ilir ve Türk vatanınm müdafaası da CİNOĞLU masını istemektedir. (1) Tanık — Şahit, SAFİYE ve MÜZEYVEN H. - Biletler şimdiden Fiatlar: 200 1) Harik Hayat Muhterem Kadıköylüler Tarisi bir gün yaşamağa hazırlanınız ANKARA TÜRKİYENİN KALBİDİR - Herkesin görmesi lâzım Türkçe sözlü büyük itkılâp”filmi Bugün saat 2 matinesinden itibaren Kadıköy HALE Sinemasında başliyor SARAY S 15 Mayıs Salı akşamı saat 21 de SİNEMA ve İSTANBUL MUSİKİ SANATKARLARI CEMİYETİ HEYETİ SADİ beyler KEMAL NİYAZİ bey ve ARKADAŞLARI - OV. RİK BABA ve ARKADAŞLARI 30 kişilik saz heyeti Kaza Sigortalarınızı Galatada Ünyon Hanında Kâin ÜNYON SİGORTASINA yaptırmız. Türkiyede bilâfasıla icrayı muamele etmekte olan ÜNYON Kumpanyasına bir kere uğramadan Telefon : Beyoğlu 4. Mukavele! İnsanların en ihtiyarı Zaro Ağa- yı yüz altmış yaşında çocuk hasta- hanesine yatırdılar. Böbreklerini, mesanesini temizlediler, İstırabını dindirdiler. Zaro Ağa, dipdiri aya- ğa kalktı. Fakat bu kaçıncı hasta- haneye yatış? Bu kaçıncı tehlike atlatış?.. Bu kaçıncı ölümden kur- tuluş?., On altı yaşında çiçek gibi genç kızları, yirmi beşinde süğlün gibi delikanlıları, otuz beşinde aslan ya pılı erkekleri, hiç merhamet etme- den bir vuruşta yere seren Azrail, bu asırlar görmüş ihtiyar kurdun nedense kılına dokunamıyor. Dün aramızda bunu konuşuyor- duk. Birisi sordu: — Zaro Ağa, acaba daha kaç se- ne yaşar dersiniz?.. — Doktorlar, yirmi beş otuz sene için garanti etmişler... Ümitsizlikle başını salladı: — Yok, yok... Ben bu sefer, ih- tiyarı fena gördüm!.. — Aldırma... Kart ağaç, kolay kolay eğilmez. Birisi atıldı: — Zaro Ağa daha çok seneler yaşıyacak!.. Sorduk: — Nereden biliyorsun? Güldi — Azraille mukavelesi bitmedi. Nasıl olur? M. SALAHADDİN TEŞEKKUR Zevcim Refik Böyin vefatı münaesbe- tile gerek bizzat gerek mektup ve telg- rofla kederlerime iştirak lütfunda bulu- İ nan bütün arkadaşlarıma, talebelerime, büyüklerime, Dam Dösyon Fransız, Hayskul İngiliz kız mektebi müdürle rile cenaze merasimine en samimi suret- te iştir Kolej mücsesesine ve merhumun tale- belerine şükranlarımı ayrr ayrı arz et- meye tecssürüm mani olduğundan muh- tere m gazetenizi delöletini rica ederim efendim. Refikası: Fahamet ( 16614“) İNEMASI TANBURİ REFİK ve KEMANİ lerimizde satılmaktadı - 100 - 75 kuruş ta ve Otomobil sigorta vaptırmayınız. 4888 2470 — Anne, doğru değil, değil mi? Kadın, oğlunun perişan çehresi- ne baktı: — Nedir İrfan, bu doğru olma- yan şey? — Babamdan ayrılıp Hikmet - Beyle evlenecekmişin. Olur mu ar neciğim böyle şey? Kadı, birden bire ihtiyarlamış görünen daha on böş yaşındaki oğ-! lunun yüzüne bir kere daha dikkat- le baktı ve müteheyyiç oldu. Çocuk ağlamıyordu. Fakat kadın oğlunu |! şimdiye kadar bu derece mahzun görmemişti. İstiyordu ki çocuk a; lasın. Dünkü mini mini İrfan gibi ağlasın. — Yavrum, dedi, hani sen Hik- met beyi seviyordun. Keşki onun oğlu olsam, diyordun. İrfan, ben her şeyden evvel seni düşünüyo- rum, zannediyordum ki... Zavallı kadm zannediyordu altı sene teehhürle hem kendisinin, hem de oğlunun saadetini temin e- decek. Hikmet Beyin karısının ö müştü. Bu, doğru idi. Boşanmak, izdivaçlarının daha ilk aylarında şirretliği, sadakatsizli ği kabalığı ile geçinemiyeceğini an ladığı bir kocadan ve gençliğinde ilk sevdiği Hikmet Be- ye varmak... Yani on beş sene sü- ren ağır bir esaretten kurtulmak... Zaten İrfan da bu ilk aşkın gayri meşru da sayılsa mahsulü değil mi idi? Hikmet Bey de tekrar kendi oğlu na kıvuşmak intizarı ve sabırsızlı- ğı içinde yanıyordu. On beş sene Hikmet Bey yavrusunu bir başka- sma, gençliğinde sevdiği Şefikann şimdiki kocasına terketmiş vaziyet- te idi. İrfanın annesi on beş sene koca- sina karşı bu müthiş yalanı sakla. mış, durmuştu. On beş sene hakiki baba memnu cennete uzaktan ba- karken, Şefika hanım da kocasma hakikati saklamak mecburiyetinde kalmıştı. İrfan da Şefikanın koca- sı bü yalan oyunun içinde Naci Be- yi kendi hakiki babası zannediyor- du. On beş sene Hikmet Bey bir is- kandala yol açmamak, vaziyetini ve servetini gözetmek ( noktasın- dan karısmı bırakmamıştı. Fakat şimdi öyle değildi. Karısı ölmüştü. Kendisi serbestti, zengindi. Şimdi yeni bir aile ocağı kurarak, her şe- yi tabii vaziyetine için Hikmet Beyin bir işareti kâfidi. Böyle bir yuvada hakiki ana, baba ve oğul ve hâlâ eski ateşini muha- faza eden bir aşk birleşmiş olacak- tı, İrfanın bu O mahzun hali karşı- sında Şefika titredi: — Yavrum, dedi, pek dalgınsın, ne düşünüyorsun? Çocuk yavaş yavaş söyledi: — Anne... Ben dünyada babam- dan bir yere ayrılamam. Kadın, yaralanmış bir kaplan gibi yerinden sıçradı: — Ne dedin yavrum: .e — Anne... Ben babamdan ayrıla mam. Başka bir adamın evine gi- demem. — İrfancığım, başka adam dedi- ikmet Bey mi ni sen Hil Milliyet'in edebi tefrikası: 75 KANLISIR Neşide; güldü, güldü, güldü. Bu sefer de gülmekten nemlenen göz- lerini, gözlerime dikti ve utangaç bir sokuluşla başını omuzuna da- yadı: — Sevi; , Hüsrev Amca! Ne kızdım, ne sinirlendim, ne titredim, ne de telâşlandım: — İşte ben, asıl bundan korku - yordum, Neşide! ” — Sevmek, korkunç bir şey mi? — Bunu sorduğun; dehşetini bil- medi; in farkında değilsin ya. Kimi seviyorsun? diye sormıya cesaretim yoktu. Neşide, başını kaldırmiştı? — Ben, korkmuyorum! — Öyle... a — Kimi sevdiğimi niçin surmu- yorsun? Cevap vermiyorum. — Niçin sormuyorsun? — Fikrimi mi almak istiyorsan? ni Ca“ « Benim | & Yazan: Mamut YESARİ Neşide, önüne bakıyordu: n, Sırrı Nevres'i seviyorum, Hüsrev Amca! Kalbime o anda bir ok -mış olsaydı, beni belki bu öldüremezdi. - Geçirdi sarsın tıyı Neşide de hissetmişti: — Ne oldun, Hüsrev Amca? — Bir de soruyorsun, öyle mi? Neşide, suçlu bir çocuk gibi boy- nunu çarpıtmıştı: —Beni ayıplıyorsun, değil mi? Bu itirafım, sana karşı saygısızlık, onu biliyorum... Fakat ne yapa- yım? Ben, gizli iş sevmem. Açık kalpli bir kızım. Sır saklıyamam. İçimde ne varsa, muhakkak söyle- meliyim, Kafam o kadar karışıktı ki, ala- cağımVaziyeti kararlaştıramıyor - dum: — Neye, bir şey söylemiyorsun. Hüsrev Amca? SE. hürmetsiz! ime gücendin mi? Beynimin içinde, mütemadiyen saplan- kadar zine ayrı darbeler vuruyordu: — Seni ayıplamıyorum, Neşi - de... İtirazmı saygısızlık addetmi- yorum. Bilâkis samimiyetinin ho- şuma gidiyor. Gizli işleri, ben de sevmem. Çünkü bunda, saklanan bir ayıp, bir günah kokusu var. Yalnız, lüzumundan' Fazla açık kalplisin. Kalbine kolay giriyor - lar. Senin, daha ihtiyatlı olmanı isterdim. İhtiyat, mümkün, muhte- mel, mutasavver, hattâ meçhul teh likelere karşı bir riperdir. Sen, mu harebeyi açıkta kabul ediyorsun. O, efsanevi kahramanlık devirleri geçti. İnsanlar palayı, kılıcı attı - lar, şimdi tüfenk mehzilinden de kaçıyorlar. Şimdi kendini en iyi koruyabilen en büyük kahraman addedilir. Biraz da'tır saklama - lısm. Bu kadar açık ve temiz kalp- i ndıramazsın, kızım. Sen, kadar, hiç bir sırrın olmadığını iddia et; onlar, gene inanmazlar ve nihayet icat ederler. Lâkin bu sefer, senin aley- hinedir. 5 Neşide, korkak korkak gözlerini kırptı: — Sana söylemekle fena mı ettim. — Bana söylemekle çok iyi ettin, Fakat rına, daha ihti Sesimin burkulmağa o başladı. ğını hissediyordum: — Seni ayıplamıyorum, tabia - tin kanunları, hükmünü icra ede- cektir. Buna, hiç bir kuvvet karşı duramaz. Ruhundaki bu inkişaf, belki biraz erken oldu. Lâkin, se - nin bunda hiç bir kabahatin yok. Limonluklarda, mevsimsiz, turfan da yetiştirilen fidanlar vardır; suni bahar havası, hattâ sun'i güneşle, onda, tabiatin mevut inkişaf anım- dan evvel çiçek açtırır, meyve ver dirtirler. Neşide , anlamamış gibi yüzü - me bakı; y — Yani ben, iğfal edildim, onu mu söylemek istiyorsun? — Ayni ruhu, ayni esası, birçok kelimeler ifade edebiliriz. Bunla - rı geçelim. Artık teferrüata itiraz Yalnız... etmiyorum, edemem di Göğsümü yarmak, ki ateşten eli çekip koparmak rum. Boğazımda, yakıcı bir tıka - nıklık var. — Neye sustun; Hüsrev amca? Kollarımı açtım, uzun uzun bak- Um: — Yalnız, intihabını beğenme - dim. "Neşidenin yüzü, fertma topla - in havalar gibi birden karısıver- met Beyi çok severdim, çok iyi a- | dam olduğunu söyler, dururdun. O da bilsen seni ne kadar seviyor. — Evet ânne, doğru.. Ben met Beyin fena adam olduğunu söy lemedim ki... Bilmezsin ben onu ne kadar severim. Fakat babamdan nasıl ayrılırım? Oh beş sene yalanın kadıma bir zaaf gel, — İyi söyledin ya oğlum, dedi, baban, baban.. Daha fazlan söyliyemedi. Ah, ne olurdu,şu on beş yaşmdaki çocu ğa hakikati anlatsa da, asıl kendi babasına kavuşacağını söyliyebilse. Kan kanı çeker derler, neden | çekmiyor? On beş sene evvel bu baba, ba- balık mes'uliyetinden çekinmisti. On beş sene evvel bu ana çocuğu hakiki babasına götürmek cesare- tini bulamamıştı. İkisi de yanlış yoldan gitmişlerdi. Şefika hanım biraz daha cesaret- lendi: — İrfan yavrum, dedi, belki an- ladın. Ayıp bir şey yapmıyoruz. Annen eğer ayrılmak istiyorsa bu, onun hakkıdır. Çünkü.. | Fakat bu çocuğa dünyanın en sert adamına, dünyanın en iyi kalp- li adamını tercih etmek lâzımgel- diğini nasıl anlatması? acaba her şeyi İrfana anlatsa mı? gene: vrum İrfan, dedi, san ar- tık bir çok oldun. Sana çok anlatacak şeylerim var. Annen gö- rüyorsuri ki bu evde hiçt te mes'ut olmadı. Kocamın halini bilirsin. Bir gün olsun senin istikbalinle meşgul oldu mu? Eve gelmez, ne sana ba- kar, ne bana... İrfan isyankâr bir vaziyet aldı ve saklıyan Şefika © hanı aran BE am, am di. İrfan gözlerinin ucuna yaş birik miş bir halde söyledi: — Anne, dedi, babam... için. ne diyeyim babam.. Ben senin gizli gizli ağladığını gördüm. Se- nin ıstırap çektiğini anladıkça içim parçalandı. Fakat yapamam anne, babamdan ayrılamam. Başka biri- nin evinde oturmam.. Şefika hanım çocuğunun göster- diği bu ısrar ve muhabbete isyan — İrfan, dedi, sen o adamı bu kadar sevme... O bu sevgiye lâyık adam değildir. Kalbimin alev alev yanmasına rağmen kahkahalarla . gülmemek için kendimi güç tuttum. Sırrı, fe- na bir adam mı? Ono, fena demek ISTANBUL: 18,30: Pik maşriyatı. 18: Ruşen Ferit ki hakkında musahale, 1928 19301 Alaturka eşriyatı Ruşan Bey ve arkadaşlari ea haberleri, 21,25: Bedri hanımın iştirâkile radyo orkestrask 18,15: Tagannili orkestra konseri, 19: Muhtelif. 1940: Piya seri, 20: Musahabe. 20,25; Hafif mesi habe 221 Almanca neşriyat, 20,05. haveç, E, 580 19,15: Neşeli 0: parçal Pertis sigan takimi 1,15: Dans musükind. 30 1, Saranın — Son haberler, operet İerin parçal Müteakiben plâk konseri, RELGRAT, Tm. 20: Plük. 29,20; Reklam. 2030: ene! kanseri: 2,0: Karışık Plâk, 21: neşriyat | Bugün matine saat 18.30 te ve suare saat Zi de i FRANSIZ TİYATROSUNDA Attik Varyete ve Revü Heyeti temsillerine devam edecektir. Yarım ak şam aaat 21 de tekmil programın teb- dili münasebetile Büyük Gala. IHTIRA İLANI “ Devvar mermiler için mihaniki teeb* hürlü üpa” hakkında. istihsal olunan 23 Mayıs 1932 tarih ve 1364 numaralı ihtira beratı bu defa mevki file konmak üzere ahere devrüferağ veya icar edile- ğinden talip olanların Galata'da | Çinili Rıhtım Hanında, Robert Ferri'ye müra- cnatları ilân olunur. (16618) Yiliyet Asrın wmdesi “MİLLİYET ” tir. ABONE ÜCRETLERİ : Türkiye için Hariç için LK. LK geçen nüshalar 10 kuruştur — Gazete ve matbaaya ait işler için müdiriyete mira” cnat edilir. Gazetemiz ilânların mes'eliye- Uni kabul etmez, — Anne, ben on beş senedir ona alıştım. Sen beni daha küçükken © zaklara, çok uzaklara götürmeliy” din. Şefika urmaşt. i z daha genç olsaydı.. Yavrus İlana alıp ta uzaklara, zaklara | i E Mademki o zaman © bu cesaret gösterememişti, şimdi ne kadar #* cı da olsa evde kalmaktan başk? çare görmiyordu. Çocuk, annesine o dakika yapt” ğı zulümden bihaber, bütün bir 4 adeti son hükmünü ver di: — Ânne, istersen sen git. Be” bir yere gitmem. EM — nr şar hanım ne yapacağı Ne olurdu, şimdi ön beş Ben, bütün ciddiyetimle deva ettim: z mai ine Sırrı Nevres, şık, ki * bar, zarif bir gençtir. Naziktir, biyelidir. Giyinmesini, konuşmas” nı bilir. Meclisinden sıkılmaz. Be ki, benim daha henüz keşfedem? * bile bir iltifat yerine sese Fakat Neşideye nasıl anlatmalı? em RE uğlarğmıya - — Tahmin edemiyeceğin kadar fena? Neşide, inanmıyan ve şaka din - leyen bir tavırla bakıyordu: — Ne itibarla fena? — Ne itibarla değil ki.. Madem ki bana kalbini açtın. Ben de açık- ça konuşacağım. Evvelâ bana ino- mıp inanmadığını söyle. m Sana, inanırım, Hüsrev am - ca Neşidenin elini tultum, okşa - um: — Söyliyeceklerim , belki seni üzecektir. Fakat ileride daha faz - İs üzülmemek için buna taham - mül etmelisin... Sana doğru ve bi- taraf olduğumu anlatmak, göster - mek için, Sırrı Nevresin meziyetle rini inkâr etmiyeceğim. Neşide, bir an şaka etmekte ol - luğumu Zannetti, yüzü güldü: diğim, başka meziyetleri de va” dır. Yalnız şunu biliyorum ki i Nevres yalancıdır. ? Neşide, şakrak bir kahkaha att” — Bütün insanlar, yalancıdıf — Sırrı Nevres, kumarbazdıf. z Neşidenin tavrı değişiverdi, e ö — Bunda galiba yanılıyor” Hüsrev amca! Sırre Nevres, Pp?” ile kumar oynamaz. Omuzlarımı kaldırdım: |, — O, burada, sizlere gösteri!” in gösleri; n? için gösleriş yapsı ya — Demek ki programlı, edi yorsun, kızım! — Müdafaa değil, doğruyu — O, maksatsız hareket celi adam. Genç kız, davasından. emin M£ lüyorum. bazulü* dei Neşide, gayet ciddi idi: b düşü” — Maalesef, fena müdafaa tavırla göğsünü geriyordu: ör Yavaş yavaş sinirlerim vordu: