Fikir zeki Halkın Okuma ihtiyacı Eser sahibi tanmmış muharrir. ler, gazete ve mecmualar sık sık Anadolunun bir köşesinden, içli ve yalvarıcı satırlarla insanın göz lerini yaşartan mektuplar alırlar. Ekseriya okuma odalarının idare- sini ellerine almşı genç muallim- ler tarafından yazılan bu mektup- larda evvelâ kitap ve gazete teda- riki için hiç bir gelirleri olmadı. ğından şikâyet ettikten sonra, duy dukları sonsuz okuma ve öğretme ihtiyaçlarma karşılık olmak üzere neşriyst, gazele ve mevkuteler- den okuma odalarına hediye &- dilmesi rica edilir. Cümhuriyetin onuncu yılı mü- nasebetiyle neşredilen Fırka reh- berinde okuma odaları sayısınm bin yedi yüz şu kadar olduğunu öğrenmekle sevinmiştik. Fakat u- nutmıyalım ki, bu odalardan he- men hepsi denilebilecek kadar büyük bir ekseriyeti hiç bir yer- den gelirleri olmıyan, hiç bir yar- dım görmiyen, ve sermayeleri sa- dece şuradan, buradan derlenmiş, çoğu faydasız bir kaç ki taptan (oibare: (o müesseselerdir. Bu okuma (o odalarmı idare vazifesini üzerlerine alan mu- allimlerinse maaşları şahsi ihti- yaçlarına ancak kâfi gelebildiği için bu ülkülü gençler kendilerine kalan biricik vasıtaya müracaat etmek mecburiyetinde kalıyorlar; Muharrirlerin, gazete ve mecmu- a patronlarınm hamiyet ve saha- vetlerini rica ediyorlar. Fakat geçird iz buhran dev rinde bir gazeteni nın, bir kitabın ne kadar maddi zorluklar, ne kadar sarsıntılar ve mahrumiyetler içinde çıktığı göz önünde tutulursa bu müracaatlar- dan ekserisinin isaf edilememesini mazur görmek lâzımdır. Ancak kazançları bol, balleri temin edilmiş işlerden hayır müessese leri için yardım istenebilir. Mat- buat âlemimiz için bu hal henüz güzel bir hayalden başka bir şey değildir. Bir.çok kazalarımızda, hattâ bazı vilâyetlerimizde yeni çıkan kitpları, metmuaları bulmağa im kân yoktur. Buraların halkı mem- leketin kültür hayatında, sanat ve fikir âleminde olup bitenden ta- mamen habersiz yaşarlar. Memle kete okuma zevkini aşılamak, ve kitap ve mecmua ihtiyacını yay raak için evvelâ bu nevi fikir mah- sullerinin memleketin her köşesin de görülmesi imkânmı temin et- mek lâzımdır. Şehir ve kasabala- rımizın zenginleri maalesef kütüp hanelere teberruda bulunmak âde tinde değillerdir. Şu halde bayile- rin getirtemediği kütüphane ve okuma odalarının kendi vasıtala- riyle temin edemedikleri şeyi de ancak devlet tşkilâtı yapabile- cektir Maarif Vekâletinin bu mühim işle alâkadar olması, kütüphane ve okuma odalarına eser, gazete ve mecmua temin etmesi hem kü- gük kasabalarımız halkınm bilgi seviyesini yükseltecek, hem de ki- top ve mecmua satışınada yar. dım etmek suretiyle sanat ve fi- , bir mecmua- | K LAK MERE DAF Bakkalın mahallesi... Uzun bir boyu, Vilhelmi kıs- kandıracak bir azametle yukarı kıvırık bıyıkları vardı. Potinlerini gıcırdata gıcırdata önümüzden geçti. Bu kadar çalımlı bir adama az rastgelinirdi. Yanımdakine sordum: — Kim bu? — Tanımıyor musun, dedi, ma hallenin bakkalı. Ve anlatmağa başladı: — Bütün mahalle kendisine az çok borçludur. Kiminden yüz, ki- minden yüz elli, kiminden üç yüz lira alacağı var. Öyle başka bak- kallar gibi para için müşterilerini sıkboğaz etmez. Yalnız, arası pek uzarsa küçük bir mektupla haber gönderir. Mektuplarının, gayet nazikâne bir lisanla (oyazılmasma çok dikkat ettiği için müşterileri gücenmezler. Kendisine hürmet etmedik kim se yoktur. Mahallenin en kalantur adamları ile senli benli konuşur. Başı sıkılan soluğu onün dük- kânında alır. Vaktiyle ihtiyar dul ları maaşlarını kırmak, ev yaptı. ranlara, rehin mukabili borç pa- ra vermek gibi işler de yapardı. Son zmanlarda yalnız bakkallık- la meşğul oluyor. Fakat altın ba- basıdır ha... İstemiş olsa, şu koca mahalleyi satm alabi Burada sözünü kesti: — O halde sen yanlış söyledin.. Mahallenin bakkalı dememeli i- din.. — Ya, ne demeli idim? — Bakkalın mahallesi, daha yakışık alırdı. M. SALÂHATTIN desen Bugünkü Program İSTANBUL £» 1730 Gramelen, 1845 Orkestra. 2130 Amadılu Ajansi, Boran haberi, Sant ayarı, ANKARA, 1538'm. 1230 - 1330: Gramefem. 18: Orkestra 1845: Alaturın saz. 20: Ajanı haberleri VARŞOVA, MI m. 146: Salon orküstrem. 17251 Müsahaba, 10: Senfonik konser ; BUDAPEŞTE, 850 m. 17: Çocuk masalları. 18,05 Madra Lili Merke te SM : İLANO - le musikisi, haberler, 20 Pik, müsahabe, » © ZİAS Kore konseri, 2250 ta, 2338 Dame asildei, - NAPOLİ - BARİ « 18, Haberler, 19 müsahabs, van muzanniye EL Müsahabe, 21,20 Konservai nile konser telif opere parcaları bime Ljubica tara. 15: Müsahahe. — kir hayatını himaye etmiş olacak- tır. Halk terbiyesi için ciddi teşeb- büslerden biri de bu olacaktır. Yaşar NABİ 13g5: Bora haberleri. — Plâk. — Haberler— 3: Sibin ke, ası (karışık msi” MILLIYET SALI 12 KANUNUEVVFL Sinek ve örümcek Zavallıyı gece yarısı evinden, yata- ğından kaldırarak karakola götürdü ler, Komiser Muhsini görünce: — Ha dedi, Geldiniz mi? Gerçi sizi rar hatsiz ellik amma !üzumlu bır mcso le için malümatmıza müracaat edece iz. Yer gösterdi: — Suallerime lütfen cevap veri- niz, Öksürdü: Haziranın on beşinci gecesi! Saat 7 ile 8 arasında nerede bulundu ğunuzu söyliyebilir misiniz? Muhsin düşündü: Hatırlıyamıyorum Komiser Bey, — Hele biraz zorlayınız kendini ri. Muhsin düşündü: ün değil, Benim için için dün mak kabil değildir. Hafızam çok da- ğmık ve perişandır. —o halde biz hatırlatalım. Hazi- bet etmiş olmak için ertesi gün yani on beşini günü “Sarı ik” lokantar — Ya. Dedi. Bizim Sisa dü- Zünü o güne mi tesadüf ediyor? Komiser sert ve kati: — Eveti,, Sustular, Muhsin bekledi. Biraz sonra: — Peki ne olacak — Şimdi göreceksiniz efendim. Komiser çaldı. İçeri giren bir memura: — Maznunları getiriniz; dedi. Beklediler. Kapı açıldı ve içeri dört adam girdi. Komiser gelenleri göstererek: — Bunları tanıyor'müsunüz? De di. — Hayır! Komiser maznunlara döndü! — Siz bu zatı tanıyor musunuz? — Hayır! Komiser Muhsine döndü: — Cidden hafızanız bozuk, Zira bu adamları mutlaka tanıyacaksınız. — Mümkün değil. sıl olur, o gün saat yediyi nb bir adam yaklaştı at sekizde burasını terketmiş . Dedi. İyi hatırlayınız. Bir az tehditkâr, biraz küstahça böyle bir ihtarda bulundu. — Ha evet, evet, fakat miçim oldu- Muhsin hayret içinde... — Ay, o da ayni adam mıydı? — Evet, fakat yine bu parayı verirken “acaba niçin” diye düşün- mediniz, değil mi? — Hayır! Buraya gelince komiser ayağa kalktı ve elini masaya şiddetle vura- rak: — Artık yeter, Israrmız boşadır, dedi. Zira biz her şeyi öğrenmiş bu- lunuyoruz. Muhsin sustu. Komiser devam etti ve ayakta du- ran maznunlardan uzun boylusunu göstererek: — İşte size düğünü terketmenizi sizden tramvayda para istiyen de bu adamdır ve siz onu pek iyi tanıyor, ve çok ta güzel hatırlıyor sunuz. Yalnız gözünüz önüne dai- ma bir tabanca namlusu geliyor ve inkürr tercih ediyorsunuz. Muhsin kekel — Evet, dedi! Komiser döndü, ayaktaki uzun boylu maznuna: — Görüyorsun ya, dedi, polis ya” ve ayaktaki uzun boylu maznunu göste: 1933 Viyana opereti | Viyana Operet trupu bugün öğleden enpva sahrimizde bulunacak ve Fran- | sız tiyatrosunda, yarın sabahtan itiba. | ren, repetisyonlurına başlıyacaktır. Terasillerin, her noktai nazardan em- | Salsz vunüs ıçın orkestrası, diğer bü» | tün teferrüatı, her şeyine kadar göz- den geçirilecektir. İlk temsil “Havay çiçe Abraham tarafından yazı telenen bu operetle beraber bir çok yeni fokstrot, tango ve şimi havaları- nın Gudakıarda, orkesirasarda, gramo- fonlarda tekrar (edileceğine şüphe yoktur, Rousska, Lise Francki gibi kusursuz vücutlu dansözler, tenor Hochner, ko- mik Strassberg ve bir kafile güzel dans kızları temsili bihakkin o canlandıra- caklardır. Satie tarafından veri batı modern cihazlarla Viyana trupunun reportuvarma da- hil bulunan piyeslerin hemen | hepsi yenidir ve biribirinden daha heyecan- dirler. Trupun vereceği Viyana galaları mevsin harikulâde birer sanat hadisesi olacaklardır. Yerler için gi- şeye müracaat etmelidir. Cuma matin> leri saat 15,30 da, pazar matineleri de saat 16,30 da başlıyacaktı nınıza geldiği azman cebinin kena rmdan gösterdiği tabancasında kor- şun yoktu. Ertesi gün tramvaydaki ünüz de — ki, bu tesadüf de- ğildir. Ne ise — İkinci rastlayışınız- da sizden aldığı beş lira ile tabanca- sına kurşun tedarik etti. Muhsin sabrı tükenmiş ve asabi- yetle sordu: — Peki bütün bu işlerle benim ne alâkam var? Komiser devam etti; — Bu para ile tedarik ettiği kur- şunları bu adam beş cinayette kullan mış bulunuyor. — Fakat ben bu parayı ona cina- yet yapım diye vermedim. — Malüm. Fakat asıl sizi alâka- dar eden cihet bu gece bu adamın si zin evden çıkarken yakalanmış olma | — Ne? Benim Evimden mi? Eh, fakat siz fazla oluyorsunuz. Bu dam benim evime girmemiştir. Komiser sükünetle: — Evet efendim, henüz bilmiyor- sunuz da onun için. odasındaki dolabı aça» rak Muhsine bazı eşyalar gösterdi: tanıyor o musunuz 7 Muhsin hayretle: — Evet benim elbiselerim. Komiser nezaketle: — Affedersiniz efendim, sizi ge- 6e yarısı rahatsız ettik. Eve gitti; zaman gardrobunuzu boşalı öl a oşalmış göre- Muhsin eve döndüğü zaman gar- drobunu boşalmış gördü. Ertesi gün eşyaları inde ik ne gelen memurdan bu hi e istedi, fakat muvaffak olama İn. Bu Muhsinin hikâyesidir. Eygala- rı eve getiren memur Muhsinin iste» diği tafsilâtı verseydi, yeci de SESLİ ve SESSİZ sinemanın keşfedildiği günden beri yapılan, görülen en muazzam ve hakkında bütün cihan matbuztını müt- tefik, KİNG DÜNYANIN 8 irci harikası i mini vefdiği KONG Hayret, dehşet ve harika filmi İPEKFİLM studyosunda Türkçeye çevrilmiştir. Önümüzdeki perşembe günü matinelerden itibaren: İPEK ve ELHAMRA Sinemalarında Aym zamanda Fransızca nüshası yarın gece büyük sinema müsameresi olarak MELEK Sinemasında Fiyatlarda Zam Yoktur. Davet Kin-Kong filmi bugün saat 10,30 da Melek sinemasında Matbuat erkânına hususi olarak gösterileceğinden şehrimizin sinema ve film şirketleri müdir va ailelerile serbest dühuliyeleri olan dostlarımızın teşriflerini rica ederiz. (10944) İttihadı Milli Türk Sigorta Şirketi Harik ve hayat üzerine sigorta muamelesi icra eyleriz Sigortaları halk için müsait şeraiti havidir Merkezi idaresi » Galatada Ünyon Hanında Acentası bulunmayan şehirlerde acenta aranmaktadır. Tel. Beyoğlu : amansız hayal esinde muvat birinci şarlı Çetin ve mücadel fakiyetin 9 ukavemetli sinirlere malik deği gilseniz ural Brom komprimelerinden alınız maa 28 naçrl re reçel ISTANBUL BELEDİYESİ TİYATROSU Bu akşam Saat 21 de BEKARLAR Yazan L. Fulda Jakil edenler Na- bi M. Kemal 4 Perde İ Muaılım ve talebeye tenzilât vardır TEŞEKKÜR refikam ve kerimemiz Rebin Hanımın irtihali dolayisile, lütfen cena- 20 merasiminde hâzir bulunan ve tazi- yetleri vukubulan zevatı kirama derin teessürümüz hasebile ayrı ayrı ifasından aciz bulunduğumuz teşekkürat ve hür- imetlerimizin lütfen muhterem gazeteniz. vasıtasile arzu tebliğini rica ederiz efen düm. Nafia Vekâleti sabık o müdiri umumi muavini Nafiz Ziya Avukat Mustafa A- rif ve silesi, (10929) size bunu anlatabili, Yalnız şu kadarını sizinle birliket anlamak güç değildir ki, bu adam ve arkadaşları Muhsin gibi sinek tabi- atli, saf ve korkak adamların örüm- cekleridir. SEM 4887. 907. Gmail Daima güzel ve şeytani caribesile ANNY ONDRA Yarın akşam 2 METİSTİK Sinemasında MATMAZEL HOFFMANN Yeni ve eğlenceli filminde seyircileri teshir edecekir. (10945) Yeni neşriyat Katil buse ve kanlı macera Ibrahim Hilmi kütüpahnesi, meşhöf romancımız Hüseyin Rahmi Beyin en seçilmiş hikâyelerini güzel bir | cilt halinde bir araya toplayarak (Katil buse) ismi altında neşretmiştir. Bundan manda, tayini kütüphane Nazım Beyin (İki kanlı macera) is minde Klod Farer ve İvan Turgenef ten tercüme ettiği bir eserini neşret” miştir. Tavsiye ederiz, Jililliyet m İRK ABONE ÜCRETLERİ 3 kiye için Hariç için - LK. KIR ÇİÇEĞİ BURHAN CAHİT: Unilâp Ve o bir masal gibi ahlatıyor: — Senin tabii haberin yok. Bu- gün seni babama göstermek için çağırdık. Çünkü babam İstanbula pek inmez. İnse de vesile bulup Re- şit Beyin yazıhanesine gitmeyi doğ- ru bulmaz, Onun için buraya davet ettim. — Yaramaz. Yemekten evvel, sen çiçeklere bakarken babamla görüştüm. Seni çok beğenmiş. Hele konuşman pek hoşuna gitmiş.. Bana artık meseleyi açabilirsin, dedi. Şimdi anlat baka- | lum, ağabeyime varmıyacak mısın! | Bu nazik, ince kızm gözlerime bakıp öyle bir cevap bekleyişi var- dı ki!.. — Söylesene Çiçek. musun. Yüzüm yanıyor, avuçlarım terli- yor.. Aklımdan hep Kadri Beyin yemekten evvel beni söyleti; İstemiyor- Komanı) Onun altın başmı avuçlarımın içine aldım. Dudaklarıma doğru çektim, — Benim ince ruhlu kardeşim. Dedim. Daha bir şeyler söyliyecektim. Fakat o kadar heyecan içindeyim ki bütün söyliyeceklerim kuruyan boğazımda kaldı ve dilimin ifade edemediği hisleri ellerim, kollarım ve dudaklarım © anlattı. (Narinji göğsüme çektim, Öptüm, öptüm. Sinirlerim gerilmiş gibiydi. Yıl- lardanberi içimde biriken arzular, tehassürler, aile sevgisi bir anda mantarı çekilmiş bir içki gibi kö- pürüp taşmıştı. Kemiklerime ka- dar yayılan heyecanı dilim ifade edemiyordu. Kafamm içinde fırıl fırıl dönen düşünceleri anlatamı- yordum. Buhran içindeydim. İçim- deki heyecan taşacak bir menfez arıyordu. Bunu bulamayınca sinir- rümde bu kadar ağladığımı bilmi- yorum. (Narin)in gilin sazlâıi” gökyüş- larımla yıkandı. İçimi çeke çeke, kana kana, doya doya, sevine sevi- ne ağladım. Çok şükür başımı başına koyup hicranlarımı, tehassürlerimi, acr- larımı anlayacak candan bir sevgi- li bulmuştum. Narin, hiç ses (o çıkarmadan bu fırtınanın geçmesini bekledi. Has- sas kız geçirdiğim heyecana hür- met eder gibi yüzümü, gözümü ok- şıyor, bir kelime söylemeden beni yalnız ellerinin sıcak, yumuşak sev- gisile teskin etmeğe çalışıyordu. Hınçkarıklarım dindiği, gözyaş- larım kuruduğu anda © onun tatlı bir musikiye benziyen sesini duy- dum: kardeşim. Sen mes'ut olmağa lâyıksın. ... Narin beni odasına çıkardı. Yü- imü yıkadı. Bir öz kar- le meşgul etti, O gün artık bu meseleyi konuş- madık. Akşam üzeri iki kardeş beni oto- mobille Beyoğluna getirmeğe ka- rar verdiler, Ayrılırken doktor Kad Otomobilde eski dostlar gibi şa- kalaştık, gülüştük. Pangaltıda Su- at Bey pastacıya indi. Biz otomo- bilde kaldık. O zaman Narin cuma günü gene erken gelmemi, babasile raber bu meseleyi görüşüp son kararı vereceklerini söyledi. Suat Bey henüz pastacıdan çık- mıştı ki Narin acele acele ilâve et- ti: — Verilecek karar nişan gününü tayin etmekten ibaret, çünkü o gün den sonra yazıhanede çalışmıya- caksın. — Reşit Beye haber vereyim mi? — Tabii! Suat Bey muhaverenin son kıs- mını işitmişti. Gülerek ilâve etti: — Tabii ya! Beni apartımana kadar getirdi- ler. imi Bey yaptırdığı şeker pake- İki kardeş gözden kaybolunca- ya kadar beni selâmladılar, Mer- divenleri yıldırım gibi çıktım. Ka- pıyı açan madamın Oo boynuna bir çılgın gibi atladım ve haykırdım. — Madam, madamcığım, kur« tuldum. Kurtuldum artık!, aşırmıştı. Sü Ça İki satırla anlattım, Benim çılgınca sevincimi haklı den inceye istintak edişi seçiyor. — Ve Narin cevap bekliyor. lerim (o katılaştı ve gözlerimden ri Bey alnımdan öptü. Cuma günü yaşlar boşandı. On yedi yıllık öm.) tekrar bekliyeceğini söyl buldu. Tarik etti. şekkirim. Hı nında gösterdiği şefkatini unuta- mam. —Tabit çalışmıyacağım. Dedim, — Ya Reşit Bey. — Ona teşekkür edeceğim ve &- püp ayrılacağım. — Bırakacak mı? — Niçin, ben hayatım için iste- diğim gibi karar veremez miyim. — Ona şüphe yok. Fakat Reşit Bey de seninle (© meşgul olmuyor mu? — Tabii oluyor. Ona çok müte- lele hastalığım zama- Madam düşünüyordu. Bir (şey söylemek istiyordu, nihayet mırıl- danır gibi, şeytani bir Fransız esp- risi ile: — Fakat çocuğum, dedi. Reşit Beyin senin hakkında düşüncesi başka olsa gerek. — Ne gibi? — Sen onun yanında yalnız bir daktilö olarak mı bulunuyorsun. — Başka ne olabilirim. — Halbuki biz aranızda daha hususi bir vaziyet vardır zannedi- yorduk. Madama karşı ilk defa ağır bir laik dankabıla in gibi görünen bu kadın birdenbire mü yüzümden anlayan madam ric” at eder gibi göründü: — Belki yanlış anlattım kızım, dedi. Reşit Bey sana bir daktilö- dan çok fazla ehemmiyet verdiği için bu vaziyeti herkes böyle telâk- ki edebilirdi. Ona hak verdim: — Olabilir madam, Fakat Reşit Beyin gösterdiği alâka kimsesiz bir kız olduğumu bildiği içindir. Emi- nim ki Reşit Bey & mes'ut olmamı ister, Madam bahsi kapatmak ister gi“ bi neşeli görünerek: — Tabii, tabii, dedi. Ona şüphe mi var, İçimdeki sevinç o kadar kuvvet- li idi ki zevkimi kaçırır gibi ortaya atılan bu bahsi unutuverdim. Odamda yalnız kaldığım zaman yıllardanberi kafamın içinde bur- gu gibi dönen yalnızlık, kimsesiz- lik, yetimlik acılarından sıyrılmış gibiydim. Bir zindan o azabından kurtulmuş gibi kendimi yüzükoyun yatağıma attım. Başımı yastıkların i | arasına soktum. Kalbim bir tazyik- ten kurtulmuş gibi rahat rahat çar- pıyor. Gözlerimin önünde yalıda