9 Temmuz 1939 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

9 Temmuz 1939 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

RHABE k Yazan : RAHMI YAGIZ Muallım bır saat süren imtihanda ( Ş | :_ MuaHiminin telâş ve heyecanını hisseden genç ğüzbaşı öonun kaamandayı almasına meydan verme. ıien haşin Fekeri düzeltti, vrile nihayet verdi ve Nrkıç yüz metrelik düz uçuşta eski irtifama yük- Klayzer usta pilotün akrobasideki muvaffa- tine hayran olmuştu. Mecdi arka arkaya, 3-4 ğMo (1) daha yaptıktan sonra ters uçuşa koyuldu. ğlaydan üzerini böylece bir defa devretti, Tayya- ğgıs!ni düzeltirken başmı çevirdi. Arkasında duran; —heyecan, takdir, hayret, korku gibi müteaddid his. lerin müşterek tesiri altımnda kendisini Seyreden muallimine, Alman binbaşısı Klayzere baktı, | Bapsarı kesilen yüzü, iri mika camlı gözlük- Hıı'ln!n arkasmdan ışıklanan mavi gözleriyle Al- mm binbaşısı Mecdiye: — —— Yeter... Bu da kâfi... J Diye el hareketleri yapıyor; arada da hırçın / 4artalm harikulâde muvaffakıyetini bildiren işaret- ler yapmaktan kendisini alamıyordu. Bu fasıl da bitti; telsizle muhabere deneme- !eri meydana serilen işaretlerin manasını anlama hlimleri ve nihayet bomba atma egzersizleri ile im. “tihana son verildi, " Klayzer bir saat kadar süren bu imtihanda - adamakıllı yorulmuş, cok heyecanlı, hattâ korkulu dakikalar geçirmişti, Hırçm pilot, bomba yerine attığı sön kıtık dolu | torbayı da aşağı savurunca Klayzer imtihanın bit- / tiğinini, meyana inmesini bildirdi. Mecdi, ustaca bir alçalışla meydana indi. Köşeye serili (T) i- 0 garetinin ufki cizgisine basan tekerlekler hızla | dümdüz pistte koştular. Tayyare hareket ettiği noktaya geldi; durdu. Yüzbaşı Meedi bir sıçrayış- ha yere atladı. Fazıl ile diğer iki arkadaşı muvaf- — Takıyetle imtihan veren arkadaşlarınm yanma koöz- 'ğ,ıîar. Fazıl Mecdinin boynuna sarıldı, içten gelen — r sevinçle arkadaşmı kucakladı, öptü, heyecan- ,ğnı tıkanır gibi anlattı: — Tebrik ederim Mecdi, Harikulâde bir pilot- _-_Vı—.ın kardeşim. Biraz evvel seni seyrederken yal. aaız bizim değil, haşımızdaki Alman mütehassısla- | n da gerçek bir imrenişle ağızlarının suyu aktı... — ©aç defa yerlerinden sıçradılar, avuçlarını patlatır- | t !:a.ıma seni alkışladılar, . Mecdi arkadaşlarının tebriklerine kısa cümle- leı'le teşekkür etti, Fon Klayzer de tayyareden | atlamış, biraz evvel imtihan ettiği, muvaffakıye- | Hine hayran olduğu genç Türk kartalmı tebrike — koşmustu. Fazılın kolları Mecdinin boynundan çözülünce /— Klayzer yüzbaşınm elini tuttu, kuvvetle sıktı, bu —muvaffakıyette hoca olmak münasebetile kendinin .ıîo bir gurur ve iftihar hissesi bulunduğunu anla. hr bir tavırla söylendi: — — Beni tebrik ederim yüzbaşım, Kendi memle- ; .htimde de birçok talebe yetiştirdim. Şimdi Al- — man ordusunun hava kuvvetlerinde vazife alan ta- /| lebelerimin arasında vücutlariyle öğünülecek bir- ,gok istidatlar var. Fakat sen, bütün bunlarm ba. ımdı. bnlunuyorıun' Türk haya kuvvetleri senin Necdet oturduğu koltuğa biraz daha, | yorulmuş ve hatta korkmuştu gibi 10 pilot kazanırsa bu göklerde değil bir düş- man tayyaresi tek gölgesi hattâ yabancı bir kuşun bile kanatları boy gösteremez, Türk hayvacılığınm istikbali senin ve benzerin korkusuz kartalların el- leriyle dünya tayyareciliğine örnek tutulacak bir “inkişafa namzed bulunuyor. * Mecdi bütün bu takdirleri — mütevazı bir gururla karşıladı. İmtihan sırasını — savmak için kendisinin bıraktığı tayyareye binen arkadaşı Fa- zıla: — Haydi Fazıl, Tanrı başarıalr versin, Yüz ak. lığıyla dönmeni bekliyorum, Dedi, öteki arkadaşlarınım yanma çekildi, içi kürklü meşin başlığını, iri mika camlı gözlüklerini çıkardı. İmtihan turunu savmağa uğraşan Fazılı seyretti. Biraz sonra, tebrikler arasında Fazıl da muvaffakıyetle imtihanı bitirmiş, yere inmiş, arka- daşlariyle kucaklaşmışstı. O gün, son denemeyi de muvaffakryetle başa- ran & Türk tayyarecisi brövelerini aldılar. Fazılla Mecdi, yalnız kalınca kendi dairelerine gittiler. Akşam, kumandanın vereceği çaya hazır- lanacaklardı. Mecdi, yeni kostümlerini giyen arkadaşına ses- lendi: — Fazıl! — Ne var kardeşim! — Seninle buraya geldiğimiz gündenberi #ürtüp giden dostluğumuz, bugün, yeni tayin emrimizle müstakbel şeklini şüpheli btrakıyor, Fazıl arkadaşının bu sözlerinden bir şey anla. mamıştı. Düğmelerini iliklemeği bıraktı, Mecdiye döndü, sordu: — Ne demek istiyorsun Mecdi? Bir şey anla- madım. Öteki izah etti: — Arkadaşlığımız, diyorum: derin ve köklü- dür, Yanlız, Harbiye nezareti bizi — başka başka yerlere tayin edebilir. O takdirde yan yana bu- lunmamıza da imkân kalmaz, Halbuki seninle ne tasavvurlarımız vardı! Fazıl arkadaşınım sözünü kesti; — Canım o başka iş... Burada yakm ölüm teh. likesi karşısında böyle bir karar vermiştik. — Şimdi o devam etmiyecek mi? — Niçin etmesin, Andımızı tazelemeğe lüzum yok ya! Mecdi yerinden kalktı, “Ağır adımlarla arkada- şma yaklaştı. Elini Fazılın omuzuna koydu, ağır, bir önseziş tesiri altındaymış igbi ağdalı bir sesle izah etti: (Devamı var) (1) Tono, dümdüz uçarken tayyarenin uzun ufki mihveri etrafında dönmesidir: Bu dönüşte ka- natlar vapur uskuru gibi yere, göke amud vaziyet alırlar, hareket birkaç defa arka ackaya tekrarla- nabilir, *'Mğat ALT MNM Evvelâ o, p&g'ndmdeŞmitm - ya girdi. Daha sonra gelen kadıu oturmağa davranınca: — ÖOtürma, dedi. Kendisi oturdu. Kadın hiddetten köpürüyor, söy . lenip duruyordu: — Kolonel, binbaşıya şikâyet ede ceğim, Bana bu muameleniz nedir? Bana nasıl sen diye hitap edebili- yorsunuz? Haym, dişlerinin bir kısmını mey- dana çıkaran bir yüz buruşması ara- sında: — Pekâlâ, dedi, sonra istediğini yaparsın. Fatat şimdi suallerime ve- rilecek cevapların haricinde tek bir kelime söylersen seni, kendin — gibi kadınlara mahsus hastaneye gönde- ririm. Anlaşıldı mı? Bu sözler kâfi geldi. Liyân karşı aındakiler üzerinde tesir —yapmak manevrasının hiç muvaffak olmak ihtimali olmadığını anladı. Sustu tekrar eski haline dönmüş, polisler- den korkan kaldırım kadını olmuş- tu. — Sen Stifelin metresiydin. Öl- Jüğünü biliyor musun? Hiç müteessir olmuş görünmeden başile evet işareti yaptı: — Onu seviyor muydun? — Ne demezsiniz! Bana vesika aldıran odur. — Biraz evvel veya sonra olmüuş ne çıkar. Demek ondan nefret edi- yordun? Kadın endişelendi: —- Ben böyle bir şey söylemedim. Bu işi benim sırttma yüklemek ni- yetinde misiniz yoksa? Şimdiden korkmuş ve telâşlanmış tı.. Hayataki tecrübesi —ona daima lher şeyin fenasını hatırlatıyord;.ı. Haym lâfı uzatmağa lümm görme- — Çok sinirlisin, dedi. Belki öy- le, belki değil! Eğer Stifelin parala- rınt alanın sen olmadığını bize isbat edersen hayır... Haydi söyle baka- lım. Liyan, rahat bir neles alarak: — Öğrenmek — istediğiniz buy muydu! Evet, para bende... Fa- kat bu benim hakkım. Çünkü elim- de onun vasiyetnamesi var. Çantasını açarak çıkardığı bir kâ- Zıdı uzattı, Haym alıp yüksek ses- le okudu: “Beni artık görmiyeceksin. Üzül- me. Damda bacanın sağ köşesindeki 'tuğlanın altında 40 bin mark var | dır; senindir, al.,, “Siifel, Mektubun metni ve imza daktik — İ8 — mrmakinesinde merkez kumandanlığı: nınm resmi başlıklı bir kâğıdına ya: zılmiştı. Harflerin çoğu çok hafit belli belirsiz çıkmıştı. Haym, ter- icümanın evinde bulunan yazı mâ kinesinin getirilmesini emrettikleri sonra Liyana döndü: — Çok güzel, dedi. Kâğıtta note: mühründen başka eksik — yok. Bu masalı kime yutturmak istiyorsun” Bizi budala mı sandın! Kadın bağırdı: — Ne? Kâğıdı elimden almak mı istiyorsunuz? Buna hakkınız yok. Kâğıdımı bana verin. İsterim, o be- nim! Artık kendisine hâkim — değildi. Bağırıp çağırıyordu. Haym masa- fın üzerine vurduğu bir — kırbaçle onu teskin etti: — İyi kalbli ve âlicenab — Stifel sana aşkmın bu vesikasını ne zar man verdi: — Kapımın aralığından içeri at- mıştı. Evime geldiğinizin ertesi gü nü buldum. — Yani 13 mayısta.. İmkânı yok. Stifel 11-12 mayıs gecesi öldü- rüldü. Senin verdiğin — isimle vasi yetnamesi de zaten 11 mayıs tarih- li.. 12:13 mayıs gecesi biz hepimiz senin odanın önünde idik, kâğıd ol- sa idi görürdük. Yalanını iyi tertip edememiğsin kızım.: Liyan düşündü. Biraz sonra göz- leri parladı, hatırlamıştı. Hemen i- zahata girişti: ! Kâğıt kapının aralığmdan çok hızla atılmış ve gardrobun — altına kadar kaymıştı. Liyan odasını li mayıs günü öğleden sonra ve 13 ma yıs sabahı toplamıştı. “Vasiyetna- meyi işte bu ikinci ortalık - tola- yışında,bulmustu, Binaenaleyh Sti- gecesi gardrobun altında gormenm olabilirdi. Haym: — Pekâlâ, dedi, şimdilik bu iza- hat kâfi. Sen biraz dışarı çık. Şmit Stifelin biraz evvel getirilen daktilo makinesile, “vasiyetname,, metnini yazdı ve aslı ile mukayese etti. Her iki metinde de — harflar vardı. Mektuplar ayni makine - ile yazılmıştı. Makinenin kordelâsı yar kında değiştirildiğini anlatacak kar dar yeni değildi, fakat vasiyetname- deki harflerin iyi çıkmamış olması: nı izah edecek kadar eski de sayıla- mazdı. Tuşlara son derece yavaş vu” sulmuş olacaktı. Şmit buna — şaştı 'âkin büyük bir ehemmiyet verme- li. Arkadaşının omuzundan, kâğr Ja bâkan Haym mırıldandı: Tel kâğıdı 11,12-mayıs.gecesi <atmış| - Liyan ve polisler-de- 12-13 - mayıs)-: Çeviren: , Fethi KARDEŞ — Garip, değil mi? — Hayır, bılâkis çok vazih... Bu makineyi ne zaman müsadere etti- diz? — 12-13 mayıs gecesi... Sizi yat- mağa gönderdikten sonra Stifelin sinde bıraktığımız nöbetçileri — de- fiştirmek üzere oraya gitmiştim. Âs- serlerle Stifelin defterlerini, kıymet- İi eşyasını ve bu arada bilmem ne- den yazı makinesini buraya gönder- dim. — Farkında olmadan — çok mü- kemmel bir tedbir almışsınız. Şimdi bu sayede Liyanın 12 mayıstâ Sti- felin L1 mayıs gecesi öldürüldüğün- den haberi olduğuna dair elimizde kati bir delil var. :Bu kâğıdı makinede Liyanın yaz- dığı mühakkak, Ondan başka kimin menfaati olabilir ki? Liyan bu kâğıdı biz onun evini araştırdıktan sonra yazsaydı şimdi ukışmca başka türlü — konuşur ve “siz gelince ben bir şeyler olduğtun- dJan şüphelendim, Bunun — üze-ine 3tifelden kalan paraların ergeç mey dJana çıkacağını düşünerek — bunu miras gibi göstermeğe — çalıştım.., derdi. Makineyi müsadere etmekle onuün bu ricat kapısını kapamış ol- dunuz. “Vasiyetname,,yi onun 12 mayıs gecesi saat ondan evvel yaz- dığına hiç şüphe yok. Stifelin — öl- düğünü nereden bildiğini bize söyle- mesi İâzım... . — Tabit soylemelı Soralım Kadını çağırdılar. Birinci mülâzim sert bir tavırla sordu: — Masalını şöyle böyle uydur muşsun ama bir hatası var: Stitel intihar etmedi. Onu öldürdüler. Bu- nu seri bildiğin gibi ben de biliyor rum. Benim bildiğime ihtimal ver- miyordun değil mi? Gördün mü ya, işte şimdi mahvoldun! Kadın itiraz etti: — Ben onun intihar ettiğini söy: lemedim ki! Böyle bir harekette bu: dlunacağını hiç sanmam. Ben onun kaçtığına ihtimal veriyordum. — Kurnazlık yetişir. Stifeli öldürmekle itham ediyorum. Onu 11-12 mayıs gecesi Valde Ka- nala attın ve ertesi günü bü sahte vasiyetnameyi onün daktilo maki- nesinde yazdın. Mâksadın 'da âşıki nın biriktirdiği paral';mn üctüne konmaktı. : " — 'Yemin ederim ki ben öldürme- dim. Yemin ederim; (Devamı var) Güle yalvardım.. Bir çiçek açacak.. Yal- — gömüldü. Altın ışıklı başını güzel bir yas | tığa dayadı. Sigarasının ucunda biriken beyaz külü silktikten sonra masalına baş- - “İnsanların aşka inandığı, para, istik- ğ bal, rahat düşüncelerinin zihinlerde yer — tutmadığı; sevişen çiftlerin yeşillikler a - * — rasında serbestçe dolaşmaktan başka bir — düşüncesi olmadığı; bir-tek sevgilinin ar- | kasından ölünceye kadar vefalı âşıkların — gözyaşlarından inciler işlendiği zamanlar — da ülkesi yer yüzünün bir ucundan öbür bi |— raklara sahip bir hükümdarın bir kızı ucuna kadar uzanan, uçsuz, bucaksız top- varmış.. Şafaklardan güzel, çiçeklerden | harin, kuşlardan şakrak, bahardan neşeli | bir kız.. Kızın güzelliği diyar diyar duyul- muş, gençler prensesin güzelliğine vurul- — müş, rahatlarını bırakmışlar, güzel pren. — rın oturduğu büyük şehre gelmişler. Gü - — lardan şakrak, bahardan neşeli kızın bir i sesin sarayınım pencereleri önünde ümit- sizlikten ölmeği saadet sayarak hükümda- ( zel prenses alçak gönüllü bir kızmış.. Sa- mymın kapısı zengin, fakir herkese açı- h bütün ziyaretçiler sofrasında yer bu- - Tur, srecfisinde vakrıt geçirirmis, Fakat bu < şafaklardan güzel, çiçeklerden narin, kuş- 'Jmmru varmış, aşkı anlamazmış, herkesle e Vi MASAL Ç OCUKLARI HABERIN AŞ K AMLE- dek S RROSM-AN ; konuşur, her yüze güler, her yaraya mer. hem olmak ister, fakat sevgiyi, insanır ölü meo ve saadete götüren bu ateşten zinci - rin göğsü üzerinde yayılışını hissetmez - BÜN . et “Gönüle gem vurulmaz, aşk ferman din lemez. Şehrin bir köşesinde oturan fakir bir bahçıvanın on sekiz yaşmdaki oğ'lu prensese vurulmuş, sararıp solmuş, ye - mekten içmekten kesilmiş, her gün sabah- tan akşama kadar sarayın önünde dolaşır her gece akşamdan sabaha kadar gözleri- ni sevgilisinin penceresinden sızan ışığa diker duru:muş. “Yaz, delikanlının derisini tunca boya mış, kış vücudu üzerinde şerha şerha ya. ralar açmış, o; fırtına dememiş, . bora dememiş, yıldırım demanış, bu yollarda dolaşmış... “Günün birinde... “Rüzgârların ufuklarla boğuştuğu, ka- Nakleden : ra kışın kudurup çoştuğu bir kış günün - de, bizim âşık yer yüzürün kardan kefe- ni üzerinde, kardan daha renksiz yüzünde binbir ıztırap #'adezi taşıyarak — dolaşıp dururken bir pencere açılmış, prenses go rünmüş, delikanlıya seslenmiş: “— Yarın ön sekiz yaşına giriyorum. Babam büyük bir ziyafet veriyor, yer yü- zünün her tarafından gelecek binlerce misafir bana kıymetli hediyeler getire - cek, sıcak iklimlerin kokuları, Çinin ipek. leri, Afrikarım fil dişleri, derin denizler- den çıkarılmış ışık yüzü görmemiş inci- ler, kara taşların çatlayan göğsünden fır- layen elmas'a', siyah cariyeler, beyaz e - sirler. yar:a coşkun bir ırmak gibi önüm- den akacar. Seni de bu ziyafete davet e- diyor, senden de bir hediye istiyorum. Eğer beni seviyorsan yarın bana ateş renkli bir gül geti-irsin. r “Delikanlı çılgın gibi koşmuş bahçesine MUZAFFER ESEN çıplak dallı ağaçların arasında dolaşmış, uluyan rüzgâtlarım ir sükün anında göz. yaşını kKâtarak sesine bLir gül fidanına yal- varmış.; “— 'Necolur Bana; bir gül ver.. — Ateş renkli ulacık bir gül... Sevgilime götüre- yim. Sevgime inandırayım. “Fidan dayanamamış, meyus yalvarışıma cevap vermiş: “— Sana istediğin gülü veririm. Fakat bir şartla... kenlerime kalbini dayasın, Bana ıstırabın dan inliyerek kanını versin,. — Bülbülün kalbinden damla damla sızan kan dalla- Tımın boşluklarında dolaşsın.. Ben © kan- la gülümü boyıyayım.. Sonra kopar gülü, sevgiline götür.,, ş “Delikanlı koşmuş bülbüle, göam yaş İr, sesi telâşlı yalyarmış: “ —.. Sen Âşıksım güle.. Aşık olan halden anlar... Sevgilim benden bir gül — istedi... âşıkın Git bülbülü bul.. Gelsin, di- - nız istiyor ki oraya gidesin, dalın üzerin- de tatlr seşinle aşk nağmeleri terennüm e- desin.. Yalvarırım sana., Oraya gidelim.. Fidanın dediği olsun, istediğim gülü ver- sin., Onu oradan alayım.. Sevgilime götü- reyim.. Sevgime inandırayım. “Bülbül peki demiş, doğru fidanın üze- — — rine uçmuş. Bir dala konmuş, başlamış ötmeye.. | “Bülbül öttükçe fidan yeşillenmiş, to- murcuklanmış, bir tomurcuk — üzerinde ben.ceyaz bir gül açmış,.. “Delikanlı yalvarmış: “ — Sevgilim benden ateş renkli bir gül istedi.. Bu beyaz gulu ona nasıl götüre- yim. "Fıdan bülbüle: *— Göğsünü dikenlerime daya.. Gü £ boyıyayım, demiş. . “Bülbül göğsünü davamış.. 'ıa çeke çe ke, inleye inleye ötmeğe başlamış.. Bülbül inlerken gül vavaş yavaş penbeleşirmi:.. “Ara sıra, fidan bülbüle: *— Biraz daha dayan, kanını bir dah: ! versin, yoksa gül penbe kalacak, âsık ge- : ne muradına ermiyecek.. “Devamı var) ÜÖY l

Bu sayıdan diğer sayfalar: