x İ * i aa İr larıı “Elenceli bir hayat sürüyor- İş İ eVi *Yon şefi Mehmet Ali “bey,le Tü üi kök '!ı—'.ay kadar İstanbulda bile bulun: ı’:tu_ çan_mini işitince elindeki Steşin kenarına koydu ve bitişik o.| daya koştu. Oradaki aynada yüzü- hün baresetten kıpkırmızı kesilmiş' yaz dumanlar salıvererek fırtına gi- Olduğu Kzan çalardı. Oradan Beydereye Ttan lâzımdı. Metine mahrus binadan çıkınca a- ilerledi, Itu? Mürekkenli dag'-ân ben yarattım!,, diyen bir eda ken Mekle iktifa etti. ko Fözeteler iki günlük, mecmualar ise teğnl'enisi bir haftalıktı. Fakat bü- M lapa | h”*îiğiıma açık bir sahada kurulmuş. 'Fîı%tISI ufkkun mavi rengini karart- SN üktaydı. Zaynebin kalbi çılgınca — çarpmağa ba.ş'adl- Öğle treninin geçişi onun İdi, Trenin yaklaşışı onda dajmaı Hahiyetini ve sebebini tahlil edeme diği © Tede Ş *€ esrafından birinden satın ala- l ) Ek bir hat fabrikayı istasyona bağ Nüfuzj (| e'—'bbüaı Ti el erden $ kspresin bu & ıw en sonra ekspr j Patddan sabahları kalkarak — öğle te, | Beyderede iki dakika duran | h%mdaki fabrikalarına gidiyorlardı. Kö bin Unun n A S'aşokta“ hayal kuruyor, yüksek ha ha b Keklikzadele.tin geçirdikleri h myğ;adar mesuttular? Şık - elbiseler bit bi ,__î?ı'on şefi hayatını gardaki sa- "î-îî;îştu- Karısını da garip bir cid Vlm ç viyordu. Dünya ahvaline —-’ vi A SAÇ ÂPİk n , Jf"ıı llllîh "«i l“v!—-'ıı' —ı_:_ ze'!mep. öğle trenini haber veren|bin büsbütün hoşuna gitmiyor da Tarak dışarı fırladı. Âcelesi manasızdı. Çünkü sinyal, En Çakırca istasyonundan geçtiği üt için on iki dakika daha za- Zcî'nep. ıstasren memüurunuün ika. arını yovaşlattı ve gar binası- önünde duran kocasına doğru İstasyon şefinde, kırmızı kasketi, etinin mendil cebinden dışarı çık kalemi'» “küçük vardı. Karısı yanından lâkaydane: — Ne yar ne yok bakalım? de- geçer- Zeym,:—; “ Hayırlar! İsiye cevap verdiği sırada büyük. € bir tahta kutunun içine birkaç Olata ile fıstık, gazete ve mzemua Ydu. Fıstık ve çikolatalar bayat, bunlara rağmen ara sıra yolcu- .sAn müşteri çıkan oluyordu. Üçük istasyon binası, gözün ala- . İleride büyük bir ormanın ka- .O gün, İıergün ayni saatte, — tren ' laştığı zamanlar olduğu — gibi üdelik hayatının biricik hâdisesi bir heyecan uyandırırdı. Ekspresin Çakırca yerine Beyde- durmasını — Keklikzadelere İçlü idiler. Bu aile ormanı Bey . bir kereste fabrikası kurmuştu. taydı. Zengin ve hiç şüphesiz U öolan Keklikzadeler uzun ter iyetsiz kaza merkezinde dur- temin etmişlerdi. Haydar- » o aileden birinin indiği sık * Sörülüyordu. Zeynebi ve istas- ». Sefini selâmlıyorlar, sonra oto- illerine atlıyarak ormanın yanı diz%ep doğma büyüme Beydereli Dünyada bildiği yer ancak bü nüfuslu kasabadan ibaretti. dışında bildiklerini, — istas- Sattığı gazete ve mecmualar- Fenmişti. * : YAt düşünüyordu. Onlar kimbilir - Yorlar, pencerelerden savururca: Bara harcıyorlar ve Allah bi- F ç Kat biliyordu ki insanı haya- OYurmaz. İşte bu sebebledir ki ü Misti. Kocası mühim bir me- du, koskoca bir istasyon şefiy” Beydereli değildi, hattâ bir- Ü N " İar muntazam işler bir şekle | unutmasımdan korkardı! İşte tren göründü. Lokomotif be nu görerek pürtelâş yatak ©- bi gara girdi. O kadar aceleci görü- dasrıa geçti, kasabanın pazarından 'nüyordu ki Zeynep, her zaman, hir öÜdiür vedi buçuk kuruşluk — krem, Ve Yirmi kuruşluk pudradan sürüne Tek tuvaletini yaptı. Önlüğünü ç an için onun Beyderede duracağını Yarışın sonuna gelen bir beygir gibi soluya rak tren nihayet durdu. Pencereler- de yolcular göründü. Nekinist lokomotiften atlayarak be .klarmmım uyuşukluğunu — gider. mek için avaklarını yere — vurdüu. Birkaç yolcu trenden indi. İnce zarif bir kadın trenin bir w cundan öbür ucuna acele acele gi- diyordu. Ne katdar da şıktı, Zeynep onun koyu gri seyahat kostümüne. göz hizasına gelen kismına — yeşil bir tüy konulmuş mahruti şekildeki şapkasma hayran oldu. — Beydere ahalisi bu şekildeki giyinişe kahka- halarla gülerlerdi ama Zeynep tren deki kadma baktıkça gülmek değil. kerdi halini düşünerek ağlamak ar. züsü düymaktaydı. Derin bir ciddi- yetle onun kılığımı hafızasına nak- şetti. Ertesi günü pazara giderken eski şapkasına çamaşır ütüsile ayni şekli vermeğe çalışacaktı. Yolculardan biri yanına yaklaşa- tak sordu: — Bira var mı? — Hayır, maalesef yok. Karı kocanın gayeleri istasyonda bir büfe kurabilmekti. Bu işe lüzu- mu olan sermayeyi temin edebilseler biraz para kazanacaklar, u sayede istedikleri gibi giyinebilecekler, çat- lak sesli gramofonlarının yerine bir radyo makinesi alabileceklerdi. ». Zeynep bu gavenin tahakkukunu tahayyüle başladığı gamanlar. kendi şık elbiseler içinde trene atlayarak seyahate çıktığını gözlerinin önünde canlandırırdı. Fakat ne çare ki bu iş paraya tabidi. Halbuki onlar ka- zarnçlarile ayın şonunu zor buluyor. lardı. Bira istiyen yolcu, trene — döndü. Posta çantası teslim edilmişti. Ma- kinist lokomotife atladı. — İstasyon şefi çanı, tren şefi düdüğünü çaldı. Çeviren: F, K. Olduğu yerde ve mahzun — duran Zeynebin önünden vagonlar evvelâ yavaş yavaş, sonra gittikçe — hızla. narak geçtiler. Birinci —mevki bir kompartimanın penceresinden ba- kan bir adammn gözleri biran Zeyne- bz takıldı. Genç kadın — gülümsedi. Tren istasyonun ilerisindeki virâjı zıvrildı, gözden kayboldu. Kocası, Zeynebin yanıma yaklay tt — Öğle yemeğine ne var? Kadın, sinirliydi ve sebebini ken- verdi: — Bilmem! Kocasının sorusu da manasızdi. Yemekte ne olacağını hergünkü gi bi biliyordu, lâf olsun diye sormuş- tu. — İyi birşeyler hazırla, — canım cacık istiyor. dedi. Ben — çalışmağa gidiyorum. Büröya girdi, kasketini çiviye as ti ve ceketini çıkarıp kollarını sıvı yarak masa başına geçti. Zeynep, dalgın dalgın — raylara bir defa daha baktı. Sonra eve dö. nüp yarıda bıraktığı ütüsüne devam. etti. Saat 8,30 da, akşam yemeğini mü treninin işlerile- meşgul olur, Zey- nep bulaşık yıkar, gazete okur, sebebini bilmeksizin ikide bir içini çeker, nihayet yatak odasına geçer- di. Ö zaman birkaç dakika pencere önünde durarak ne olduğunu tayin edemediği meçhül bir şey beklerdi. 'Bazan kendi 'kendisine sorârdı: Ne istiyordu? Ne bekliyordu? İstasyon şefinin evinde her iş saatlere — göre tanzim edilmişti. Kederleri yoktu, Zeynep ertesi gününün buğününün ıyni olacağından emindi." O halde içini burgulayan bu üzüntünün sebebi ne olsa gerekti; buna cevap, veremiyordu. (Devamı var) dist de bilmiyordu. ÂAksı bir cevap Akşam Postası e (Baş tarafı dünkü sayımızda); Lebip her hafta böyle imzasız hir Baç mektup alırdı, hattâ, hunlardan bir kısmı hakaret ederdi, Fakat şu la yazılmıştı; $ergüzeşte. atılmağa değerdi, şayet yazan kadın - çirkin, budala ve bayağı ise kaçmaktan da- ha kolay ne vardı? Perşembe gecesi saat bire doğrü balonun, verileceği, salona girer - ken, Lebhibin büyük merdivende ilk tesadüf ettiği adam Macitti. Tenor: — Kimi beklediğimi kabil değil bilemezsiniz. Bayan Fitneti bekli- yorum! dedi. — Fitneti mi? Bacakları değil mi?. — Galiba kırık değilmiş,. Biraz yaralanmakla geçiştirmiş, ne ya - payım, geçen gün tesadüf ettim... Öldüğünü zanettiğim eski muhab - Bet azıcık ateşlendi. Bir mektup, yazdımdı; cevap verdi. Bu akşam Ja burada barışacağız. Zayallı ka- dın.. Ne kadar geviniyor bhilseniz? kırık — Siz de ne kadar sıkılıyorsu. nuz, değil mi?, — Hayır... Eskisi kadar değil... Bir müddet sonra Lebip 22 nu. maralr locanın kapsıni çalryordu . 'Kapıyı maskeli bir kadımn — açtı... 'Tozlu koridordan geçmiş olan genç muharrir, locadaki lâtif esans kokusundan derin bir — ferahlık !duych. Kadın — Tam vaktinide geldi- niz, teşekkür ederim. Lebib — Tam vaktinde geldim, çünkü merak içindeyim. (Mektu- bu göstererek) bana bu mektubu siz mi yazdınız? Yoksa ahbapları. nızdan biri mi?. | Kadın — Muhaberatımı — tevdi ödecek kadar itimat gösterebile. tçeğim bir ahbabım yoktur. Mektu bu ben kendim yazdım. — Pek tedbirlisiniz. — İcabına göre, meselâ bu ak- şam tedhirsiz olmağa müstaidim!. — Dikkat ediniz. .Burada her de a i türlü adam var.. ir Daş |sündüğünüz gibi değil.. Korkma - mektup pek sarih ve. kati bir lisan. | yınız.. —- Siz beni tanıyorsunuz.. Ben sizi tanımadığım halde bile kork. muyorum. Sesiniz çok lâtik. — Gü- zel bir ses de hiçe nisbetle gene bir şeydir. — Güzel sesler hoşunuza gider mir. — Çok, hele şarkı söylerseniz!.. — Şarkı söylemem. Yahut artık söylemiyorum, İnsanın. bazan öyr "e halleri olur ki ağzını açmak iste- mez, değil mi?, — Bilmem.. Öyle olsa gerek, söyleyiniz. rica ederim, saçlarınız siyah mı?, — Hayır.. — Garip.. Ben muhayyilemde size siyah saçlar, mat bir renk, in. ce, fakat sert dudaklar, düz bir burun vermiştim... O halde sarı gmı?. — Hayır... — Rica ederim, hiç olmazsa ol- lerinizi gösteriniz.. (Kadın, eldivenlerini çıkarır; iki minimini, beyaz, menekşe renk tırnaklı el meyidana çıkar.) Lebip — Bunlar genç eli, gü zel, ince, zeki eller.. Ya kokuları!. (Ellerden birini dudaklarına yak- laştırır; yavaş yavas dirseğe ka. dar çıkarak öper.) İstirham ede- tim söyleyiniz, saçlarınız sarı mı? — Ruh mütehassısı beyefendi, anlayınız bakayım.. Yüzüm de ge- simin renginldedir !, — ©O halde âteşin! (Kadımmn ter.) Kadın — Hayır.. Sizi buraya bunun için çağırmadım.. Beni bir şaniye Tahatça dinleyemez misi - 'DİZ?. — Söyleyeceğiniz şeye göre... — Size zekânızdan, iktidarımız- dan bahsedeceğim.. — Memnuniyetle dinleyebilece- ğim bir mevzu... — Siz sevdiğim yegâne muhar- rirsiniz. Şimdi size en çok hangi eserinizi sevdiğinizi soracağım. Be — Oh, bilirim, fakat sizin idü-nim sevdiğim kitabınızı siz ide se- yüzündeki maskeyi kaldırmak is-| viyorsanız o kadar Lebip — (Safiyetle) bilmem .. “Aşkım ve Istırabım,, yüksekçe | şe bir eserimdir. — Ya “Gönül ferman dinle- mezi.,,? — O'da iyi.. — İşte ben bu kitabınıza peres. tiş ediyorum.. Ruhları arkanızdan büyük bir kuvvetle çekip götürü- — yorsunuz.. — (Memnun): İmanla, aşkla yazılmış bir kitap. Takdirleriniz benim için pek kıymetlidir, hanım” — efendi.. memnun ölar — Kadın (kalkarak) — İşte size — serbestsiniz.. — Beni böyle kapı dışarı etme- ğe mi lâyık görüyorsunuz? — Öyle Tâzım.. çinize itaat edeceğim.. — Elimden daha güzel bir yeri- ni öpünüz, işte.... (Maskesini yüzünden kaldıra * |bunu söylemek istiyördüm. Artık — rak muharrire taze ve güzel birz — yanak uzatır.) f —- ÂAh yarabbi bu ne güzellik! (Kadının yalnız elini, yanağını — değil, beyaz dişli güzel ağzını da — 'hararetle öper.) Kadın — Ne yapıyorsunuz?. . . * . “ . ga ederim, ismini söyle, düşün, sen Lebip — İsminizi söyleyiniz, Ti — * söylemesen bile öğreneceğim, Ar. kanı bırakmıyacağım. Söyle, söy. k' ” Kadın — Beni gece yınındm— beri bekliyen ve bir saattenberi lo Macide sorunuz.. â £ * çanın önünde dolaşan arkadaşınız — Lebip — Bayan Fitnet ha?i — Siz, siz demek.. — Evet, vak'anın kahramanı ©- : lan kadın. Şimdi beni her veçhile, kelimenin tam mânasiyle tanıdık. itan sonra, gidiniz.. — Bilâkis sizi tanıdığım için — gitmiyeceğim.. (Kadını locanın ön tarafına ve aydınlığa doğru çe. (Lütfen sayfayı çeviriniz)' — SUOT I PLÂNŞ 12 p g die (kurze, kniefreie) " e kravat (fiyonga) Hose (Knuiehöse) d kol h der Wadenstrumpf (das e pantalon îîî;'he“'- Haforlağeke | f kasket (mektebli I der Şehuh — (Kinder, Ha sechuh, Halbsehuh) T. F: le cöstüme marin & la blouse de marin 6. a RKIZ ÇOCUĞU İÇİN AS- W irtE 'et el BILI TULUM e la cravate (le neeud) b askılar d la manche c külot e le pantalon d konçlu çorap f la casguette Td'ecolier) 6. F: a chemise da jour pour | les fillette avec les bre. || telles b les bretelles e la culotte d la chaussette olngue 6. İ: a the with the shoulder straps b © tha drawers (the knickers) blouse) collar) (girl's) ehemise 7. İ: the şailor suit & the blouse (the şajlör b the çollar (the sailor c the tie (the knot) d the sleeve © the trousers f the cap (the gehool d the stocking SuD) Te Z Matrosenanzug 6. ÂA: a das Taghemd (für zz Mâdechen) mit den Trâ- & die Bluse (Matrosen, gern b bluse) c das Beinkleid (die Hose) d der Kniestrumpf “İyi tavla oynardı. Zeyne. kragen) b der Kragen (Matrosen- e der Sehlipsa (Knoten) *, BAHRİYELİ ELBİSESİ 4 e r l n gemici ceketi e© die Hose b gemici yakası £ die Mütze (ı.%h!lleı'T ” N —a n a Ka Plânş 12