B ÜTÜN geçmiş asırlar ve mil- leşmiş (gibi, tikacı dükkânında buluşmuşlar- dı. Kırmızı topraktan Obir Etrüsk vasosu on üçüncü Lui devrine sit, üzeri hayvan ve çiçek (o desenlerile işlemeli ağır bir masanın üstündey. di; on beşine Luinin © sarayından mermer bir düşes kuğu gibi mevzun ve ince ayaklarını abanoz bir masa" nın altıma doğru uzatmıştı. Raflar da, kırmızı ve mavi çiçekli, yaldız” hı Japon tabakları, mineli sürür ka" bartmalarla yanyanaydı.Kapağı a" çık kutulardan, gümüş pırıltılı çin i- pekleri sarkıyor muhtelif devirlere ait portreler, yıpranmış çerçeveleri- nini içinden hüzünle gülümsüyorlar dı. Dükkânın sahibi, binbir çeşit eş- yanın arasmdaki azapiı geçitlerde, pardesüsünün eteklerinin bir şeye çarpmasına ellerile mani olarak ve dirseklerimin hareketini gözliyerek dikkatle beni takip ediyordu. Antkadırın garip bir yüzü var dı: Dizkapağ: gibi parlak ve kuru kafatası beyaz bir saç halesile çev rilmişti, Gözleri baykuş (gözü gibi biribirine yakın ve tekerlekti. — Bügün ne almak arzu ediyor sunuz, elendim, silâh koleksiyonu" nuz için şu Malaya satırını tavsiye ederim, Kanın kolayca akıtılmasını temin eden oyuklara bakın. Ya bu kılıcı nasıl buluyorsunuz? — Hayır, silâh koleksiyonuma i- lâve edecek bir şey değil, Yazı ma samın Üzerindeki kâğıtları yerlerin- © de tutacak bir heykel felan gibi bir “ şey arıyorum Fakat her yazıhane nin üstündeki cam ve dronz figür” lere benzemesin, Antikacı önüme birçok (biblolar dizdi. Porselen bir canavarla Mek- sikalıların bir ilâhını temsil eden fildişi bir figürden hangisini sepe- ceğimi düşünürken, ilk bakışta es. ki bir Venils heykeline ait olduğunu sandığım bir ayak gözüme çarptı. Yuvarlak hatlarının üstü pini pr rildi, altında çok kalmış mer merl yanık kızıl rengindeydi. - Bu ayağı beğendim. Dedim, Antikaci, müstehzi bir gü © İümseme ile yüzüme bakarak, ayağı iyice tetkik edebilmem için elinde evirip çeviriyordu. Beğendiğim ayağı elime alınca. » hafifliğire hayret ettim: Bu ne mer mer, ne de madendi, etten bir ayak © tı. Yakından muayene edince, mum yalanmış ayağın üzerindeki (sargı izleri, hattâ cildin nesci bile görüle“ biliyordu, Kehribar gibi (şeffaf ve! biçimli tırmaklı ayak (o parmakları gayet inceydi, tabanında bir iki çiz" giden Laşka hiçbir pürüz bulunma" vs, sahibinin çıplak olarak O yere basmadığını, yumuşak kaplan deri k lerinin üzerinde gezindiğini gösteri- yordu. ... NTİKACI, baykuş gözü gibi biribirine yakın ve tekerlek — gözlerini bana dikmiş, sinsi sinsi gülüyordu: — Prenses Hermontisin ayağını © istiyorsunuz, öyle mi? Değişik bir ç fikir, artistik bir buluş doğrusu! Kâğıt baskısı yapmak için canlı bir prenses almak da nereden akimi, za geldi? İhtiyar Firavuna, iç içe © Uç tabutun içine koyup üstüne de ” granitten koskoca bir dağ Yyaptır- dığı kızmm mumyusının ayağının, asırlardan sonra bir yazihanenir üzerinde duracağını bir söyilyen öl. saydı, kimbilir nekadar hayret e. der ve kızardı. — Bu mumya parçası için na is- tiyorsunuz? — Tabi gayet yüksek bir fiat taleb edeceğim. Hele ayağın diğeri de bende olsaydı, sizden en az beş yüz frank isterdim, Bir firavun kı, zının ayağından daha nadir ne bu, Tanabilir? — Şüphesiz bu alelâde bir eşya değil, fakat flatı söylemediniz? Si- ze şunu da haber vereyim ki, bü. tün servetim beş altından ibarettir. Beş altından bir kuruş fazla vere. mem, Sözüme inanmazannız ceble- rimi, evimin en gizli çekmelerini arayın... — Prenses Hermontis'in ayağı. na beş altın, öyle mi? Pek az, pek az! Tarihi bir ayak! Eb, ne yapa. hım, al, Kısmet sizinmiş, Sargdarı da bedava veririm, Beş altini, belinden sarkan bir torbaya attı, Kendi kendine miril- danır gibi tekrarlıyordu: — Prenses oHermontisin ayağı kâğıtlarınızın uçmasına mâni ola « cak... Kader, kader! Sonra bana döndü, balık kılçığı boğazma saplanmış bir kedinin bay kırişı gibi boğuk bir sesle; — İhtiyar firavun hiş memnun olmiyacak, deği, kızım: pek sever. di zavallıcık... Pek düşkündü. Kapmın eşiğinde gülerek: — Sanki onun munurıymışsın gi bi konuşuyorsun, Yaşlı olduğunu görüyorum ama herhalde Musırın ehramlar devrinde dünyada yok . tun! Dedim ve çıktım. UDIĞIM biblodan gayet memnun bir halde, eve git, tim. Yeni malımdan mümkün ol - Biraz sonra uykuya dalâm, Bir kaç saat sonra her gey şeffafiye- tini kaybetti, Nisyan ve hiçlik ağır dalgalariyle üzerime (çökerek beni uyuşturdular, Fakat, yavaş yavaş dimağımm karanlığı aydınlanmağa O başindı: Ruhumun gözleri açılmıştı. Uykuda olduğumu gayet garib bir tarzda ( müdrik olmasam kendimi uyanık zannedecektim. Heyecan içinde, & çimi titreten bir bissi kablelvuku ile pek acaib ohidiselerin cereyan etmek üzere olduğunu seziyordum. Zamk kokusu kesiflenmişti . Hafif bir baş ağrısını, bilinmiyen ilâhların, istikbalimizin ve prenses Hermontisin şerefine içtiğimiz bir iki kadeh şampanyaya atfediyor- (dum. “ax ERDENİN açılmasını bek- Jiyen bir tiyatro seyircisi gibi odamın içine göz gezdiriyor, her şeyin yerinde olup olmadığını tetkik ediyordum. Lâmba, yuvar. lak kıriştal fenusunun altında ya* nıyor, perdeler tembelce (yere doğru sarkıyordu, Sulu boya re- simler duvarlarda diziliydi. Bü - tön eşyada sakin bir uyku vardı. Bir kaç dakika sonra bu sakin görünüş değişir gibi o)du: Ocak - taki odunlar” çatırdadı ve birden mavi bir alev sütunu yükseldi. Tesadüfen, prenses Hermonti. sin ayğını koyduğum masaya ili. şen gözlerim hayretle açıldı: Mumyanın ayağı, Mört bin se nelik bir ayağa yakışacak tarzda uslu usulu duracağı yerde, masa. nın üzerinde asabi, âdeta ihtilâçlı hareketlerle çırpmıyor, ürkmüş bir kurbağa gibi kâğıtların © üs“ tünde sıçrıyordu .Sanki birdenbi. | re elektriklenmiş gibiydi. Bir cey- İlân ayağı katlar sert olan küçük topuğun çıkardığı tok sesi iyice ; duyuyordum. « Aldığım bibloya karşı hoşnut. suzluk duymağa başlamıştım. Bâcükma bir ayağın sıçramasını | kesilip aygır dişleriyle parlatılır. | binlerce eli myanın miş bir mumyaya ait olduğu ilk bakışta anlaşılan, kırmızık, siyah. lı, eski Misir yazılariyle işlemeli ii bir etek.. sö” ÜYALARA mahsus sür atli zaman ve mekân de. ğiştirme imkânı ile, birden kendi” mi tekrar antikacı (o dükkânmda gördüm. İhtiyar antikacı, baykur gözü gibi biribirine yakm ve te. kerlek gözlerini bana dikerek: — İhtiyar Fravun memnün ok mıyacak, diyordu, kızını pek Se. verdi zavllicik, pek düşkündü . Hödisenin en garip tarafı, ya tağımın perdelerinin arasından çi. kan genç Mısırlı kızın ayakların dan birinin bileğinden kesik olu- şuydu. Genç kız, topallayarak, ayağın üzerinde kurbağa gibi sıçradığ masaya yaklaştı ve kenarma tutu. narak durdu. Gözlerinin inci gib! parlayan yaşlarla idolduğunu gör düm. Gözlerini yaşartan düşünceleri gayet iyi anlamıştım: o Masamm üstündeki ayak onundu. Mısırlı kız, ayağma hazin hazin baktı. İki üç defa, hemen tutacak muş gibi elini uzattı, muvaffak 6. lamâdı. O zâman, prenses ile âya ğı arasmda pek garip bir muhave- re başaldı. Otuz asır evvel Mısır. nedense ben de pek iyi anlıyor dum. Prenses Hermontis, kıristal çan ilar gibi ihtizazlı, yumuşak bir ses- le konuşuyordu: ğım, sen benden daima kaçarım ama, benim sana ne iyi baktığı su mermerinden o yapılmış leğen. lerde kokulu sularla yıkadım. To- puğunu hurma ağaçlarının yağına batırılmış sünger taşiyle yumuşak. İtem, Tırnakların altr makaslarla da konuşulan Jisanı, o gece, ; her — Ey benim sevgili küçük aya) mı hiç hatırlamıyor musun? Seni | ii ISA, fakat pek şairane, ve ve kahramanca söyledi. İ ğim nutuk bitince, güzel Mısırlı kız, biraz Hayret ve derin bir min | nettarlık ifadesiyle yüzüme bak. tn. Gözleri koyu mavi ışıklarla patladı. Kurbağalar gibi sıçraması du. tarak sükünetle teslim olan ayağı" nı aldı, yeni iskarpinini prova © İden bir kadın gibi itina ile sağ a. yağına taktı. Sonra topallığının igeçtiğine kendisini inandırmak için odada bir kaç adım dolaştı. — Ah, babam ne sevinecek, di yordu, topal kaldığımdan dolayı o kadar müteessir idi ki., Doğdu. m günden itibaren, bütün teba- seferber ederek beni tâ kr yamet gününe kadar olduğum gi. İvi muhafaza edecek muazzam ve muhkem bir mezar (oyaptırttığı halde bu felâkete uğramamı onu benden çok betbaht etmişti. Ge- tin benimle beraber, babamı “gö” den dolayı #izi pek iyi karşılaya. caktır, addederek kabul ettim. Bana şark vari bir eda veren iri çiçekli bir ropdöşambr giyerek, prensesi ta- &ibe hazır olduğumu söyledim .. | “” OLA çıkmadan evvel genç kız Oo boynundaki küçük yeşil mabudu çikararak masanm jüstüne bıraktı, gülümsedi: ! — Küğıtlarmızın uçmasma mâ“ ini olacak bir şey lâzım, değil mi? Yılan derisi gibi soğuk ve yu. jsenşak eliyel elimden tuttu, yola e a iki i | dir aalsiy20 vag 3 “Bir okhuzıyla, solda ve sağda hee kapırdadığı kürşüni bir boşluktan geçtik. İ his Bir an sadece denizi ve İyüzünü gördük. gök- Birkaç dakika sonra uzaktan dikili taşlar belirmeğe başladı Esfenksl bekçilik ettikleri eh râmlar ülkesine gelmiştik, İ İ Prenses, beni pembe renkli bir i granit dağına doğru götürdü, bir şule yakarak önüme düştü. Kayalarm içinde, duvarları inlerce sene uğraş» duğu kadar çabuk İstifade etmek | pek gayri tabii bularak ürktüm. İğr Genin için, bütün Misirk kızla. Uracak kadar muğlak resimlerle, arzusile, ilâhi prenses Hermonli- sin ayağın, masamın Üzerindeki, okunamıyacak hale gelinceye kadar silinip yazılmış gilrler, henüz baş- lanmış veya yarım kalmış makale. ler, posta kutusuna atılacak yerde İ Birden, yatağımm perdelerinin | kımıldadığını gördüm. 'Tek ayaklı İbir insan odada gezinmesini ar ditan bir gürültü oluyordu. Bir anda her tarafımın ateş gibi İtin kıskâandıkları en süslü, renkli, burunları yukarı kıvrık pabuçlar seçerd. ş$ parmağında k | metli yüzükler takilıydı. Temt İbir ayağın bile şikâyet etmiyde i kadar hafif bir vücud taşiyordua. yazihanemâds unutulmuş mektub . olup sonra buz kesildiğini itiraf; larm Üstüne koydum. Ayağm o | ederim. Korkunç bir rüzgâr sır. karmakarışık kâğrt yığınının üze - rinde duruşu bana fevkalâde cazib göründü, Onun verdiği keyifle tek başıma, evde oluramadım. Ancak bir firavun kızmm ayağma sahib olan bir insana yakışan vakar ve ciddiyeti takmarak sokağa çıktım. Benim gibi hakiki bir Misir mum yasnın ayağına malik olmıyan zs- vali insanları pek hakir görüyor. dum. Her akilli adamın vazifesi masasının Üzerinde bir mumya a. yağı bulundurmakmış gibi geliyor. du, Neyse ki sandetim! paylaşacak bir iki dosta rasgeldim, onlarla be- raber Yemek yedim ve prenses Hermontisin şerefine içlik. Gece eve döndüğüm zaman, içti. ğim birkaç bardak şarabla dima, | ğm hafifçe bulanmıştı. Odama gi- rince burnuma garib bir koku çarptı. Odanm sıcaklığı, prensesin cesedini (o mumyalaştıranların kul landıkları zamk, zift ve soda kokü. larını meydana (çıkarmıştı. Hem | tatlı, hem de keskin bir kokuydu bu. Dört bin senenin İzale edeme, diği koku! Mısırın rüyası ebediyetti. Koku- larında bile granit dayanıklılığı vardı, ma ürpertiler veriyordu. Dimdik olan saçlarımın Üstünde, gecelik takkem muhakkak bir iki ayak bo- yu sıçramıştır. Yatak perdeleri ağır açıldı; te. hayyül edebileceğimiz en acayip mahlüku karşımda gördüm. Koyu kahverengi tenli bir genç kizdı. En halis Mısır güzeli tipin- deydi; Bem biçimi çekik göz. leri, mavi pırıltılı simsiyah saçla - Tı, son derece muntazam, yunani denilebilecek kadar kusursuz bir bumu vardı. Dudakları Afrika i yeriilerini andıracak kadar etli ve elmacık kemikleri çıkık olmasay. dr, eski Korent” medeniyetinden kalma bir bronz heykel zannedile | bilirdi, Bu iki bariz vasfı, Nil kı. | yılarında yaşamış olan etki Misir iskına mensup okluğuna şüphe | bırakmıyordu. İnce kollarında ma” deni ve boncuktan bir çok bilezik. İler vardı. Saçı ince örgüler halin de omuzlarına doğru uzanıyordu. Göğsünde, yedi uçlu bir kamç' taşıyan küçük, yeşil, belki İziz'i temsil eden bir mabut takılıydı . Esvalına gelince, o hepsinden Ayak, şikâyetli ve acı bir sesi: İ cevap verdi; — Benim artık size ait olmadı. ğımı pek iyi para ile şatıklım. İhtiyar antikac” kendisiyle evlenmeğe razı olmadı. Eruz için size gârâz olmuştu, İn tikamınr aldı. Tep mezarlarınmn dibinde sizin tabutunuzu açan ara” bı o göndermişti. Sizi topal bıra kıp, yer altında, dünyadan çoktan kalkmış milletlerin toplantısına iştirak etmenize mâni olmaktı maksızlı.. Ve işte nihayet bei $i *1. Ben artık sizin olamam. Fidyel necat olarak verebileceğiniz be; altınınız var mı?. — Heyhat, elmaslarım, yüzük lerim, altın ve gümüş dolu Kesele. rim hep çalındı. Prenses sıçradı, O zâman ber de söze karıştım: — Prenses, dedim, ben kimse nin ayağını haksız yere zaptet istemem. Antikacıya verdiğim b altımı ödyemeşeniz bile, ayağınız! size memnuniyetle o hediye © derim. Sizin gibi zarif bir prense- sin benim yüzümden topal kalma garipti.. Zift ile biribirine yap'ş. | sını tasavvur etmek bile beni mü. mış ve bandları kenüz çözülme *İtecssir eder, Hi gliflerle süslü bitmez tü kenmez . koridorlaşdan geçerek, dört köşe büyük odalara girdik .. Odaların ortasındaki boşluklardan daha “derinlere iniliyordu. Du- varlarda kartal ve yılan resimleri, ancak ölülerin bütün bir ebediyet te tetkik edebilecekleri kâdar gi rift granit efsaneleri vardı. İ Nihayet, kendimizi, gözle bu- dutları tayin. edilemiyecek kadar uzun ve geniş bir salonda bulduk. Isi taralı muazzam sütunların a“ rasından meş'alelerin sarı alevleri görülüyordu. Gözlerim, yarı karanlığa alıştı- ğı için etrafı iyice seçebiliyordum. Yeraltı milletlerinin kralları tabt- lara kurulmuşlardı. Buruşuk yüz. ü ihtiyar adamlar, bembeyaz s8” Sakışh gözleriyle aralarına giren yabancıyı tetkik ediyorladı. Her hükümdürm arkasında tebadsı ve İ oyasarlar ölan timsaklar, yilan - ilac, kuşlar, kediler sıralânmışlar” dı. Kimi miyavlıyor, kimi kanat- (larını gırpıyor, kini de korkunç ibir gülüşle kocaman çenelerini bi- İ zibirinden ayırıyordu. Prenses, tanıdığı mumyaları na- sikâne selâmlıyârak beni, babas olan Pravunun” önüne kadar gö- ,türdü. Sevinçle ellerini çırparak : — Ayağımı buldum.. diye hay- Ikırdı, Ayağımı m. Bu kibar adam ayağımı bana bağışladı. Fravunun arkasmda sıralanmış olan tebaası, siyah, bronz ve bakır rün. Bana ayağımı iade ettiğiniz) Bu teklifi gayet tabii ve makul| *İ karşımda gördüm: Kolumda raflar», Fsfenkelerin gibi sabit! Âyağı renkli ahali hep bir ağından hi” kırdılar; — Prensei Hermontis ayağı" budu . — Prenses, Hermontis ayağ” buldu, Fravun, memnuniyetle gül” siyerek bana baktı: Rüyaların her şey mümkün e lan kudretinden cesaret aifÜ Prenses Hermontis ile evlenmii i istediğimi — söyledim, Fravum, 6” rip arzumu gözlerini hayretle » şarak dinledikten sonra soytlsi — Nereden geliyorsun? g siyadasın?. , — Frans zım ve yirmi yedi İf zındayım, muhterem Fravun!- Bütün mumyalar bir ağ” tekrarladılar.. ; — Yirmi yedi yaşında ve et sari prenses Hermontis il# lenmek istiyor. ”.. Y ÂLNIZ, prenses Tier” a gülmedi. Belki ( m, mumyaların alay edecekii kadar garip bulmamıştı, belki 9 beni seviyortlu. İhtiyar Fravu” — Hiç olmazra, iki bin s7“ olsaydın kızımı sana mem” yetle , verirdim, dedi, fakat Hİ. nızdaki yaş farkı pek büyük Hem de, bizim kızlarımızın ve ları da kendileri gibi ebadiyci€ ya dar dayanıklı olmalıdırlar. si artık kendinizi muhafâza eti (7) sulünü bile bilmiyorsunuz. dei asr evvel ölenler şimdi bir #* toz oldular. Bak benim ee ne sert, kemiklerim çelik gibi ye lam!,, Kıyamet gününe kadan yâtımdaki yüzümü ve vücul””. mahalaza edeceğim. Kızım montiş de bir bronz heykelde gil ha çok dayanacaktır. O zari giri tin tozlarınızın son zerresini & hi rüzgâr dağıtmış isen buki, biz hepimiz öyle ku Mei yiz ki... Parmaklarımın ku' hissediyor musun ?, Ae g Kolumu o kadar şiddetli ki uyandım ve arkadaşım kerek beni uyandırmağa çalış” du: b — Seni ebedi uykucu Vakit öğleyi geçti. Vaadini g5 tun mu, sergiye gidecekti ” Davetiye nerelle?. k Mâsamın üstündeki yap 1 arasında dâvetiyeyi ararken. gece evvel mumyanın ö koyduğum yerde Prensös He tisin boynundaki küçük yet“ du görünce ne kadar hây”* tlğimi tasavvur edebilirsini” NN nı Dün ve Yarın Tercüme külli Satış yeri: | VAKIT KİTAPEVİ 1410 kitaplık birinci #€" Numara Ey i 1 Safo ı00 2 Aile Çemberi 1) 3 Ticaret, Banka, Borsa 7/5 4 Devlet ve İbtilâi * gp 5 Sosyalizm 6 3. Rasin külliyatı 7 İşçi smufı ibeilli o gg 8 Ruhi hayatta lâşv” 100 9 Isfahana doğru (5 10 :1, Resin külliyat 7 ni Bu serinin fiyatı 795 ur, Hepsini alanlara skonto yapılır, 26 peşin alındıktan sonrs 4 lirası ayda birer lir# mek Üzere dört taksit? ayi il