tamamladığı işin o gün çıkacak onu mahküma dikkatle baktı. Adamın yüzünde ne memnuniyet, nede heyecan vardı. Zâten taksilli, münevver mahpusların hepsi böyle aksi, kayd, soğuk kanlı olurlarâr. 299 numasalı mahküm doktor Ferid, iyi dikilmiş koyu gri elbisesi, çık Da: iki ay kalınca uzatmasın müsaade edilmiş kır saçları, du- daklarındaki lâkayd gülüşile or- lardan biriydi. Müdür izin kâğıdını uzatınca, nazik bir söz söylemeğe lüzum görmeden, sertçe sordu; — Bitti mi?, Beyelendsiz, efendimsiz lâkırd: işitmeğe alışık olmıyan müdür, bu kupkuru suali yadırgadı. — Tamam. — Teşekkür ederim. Allaha © Hmarladık. Dışarıda, sergardiyan, elinde İC bir deste anahtarla doktoru bekli- yorda. Doktor Ferid, direktör ©- dasından çıkınca, öne düştü.. Be- taber kapıcı odasına gittiler, 299 çıkıyor. Bekliyen var me?. — Yok. — Açın çıksın.. Kâğıtları ta- mam, Anahtar demir kapının kilidini gürültü ile açtı. Sergardiyan kapı” dan geçen mahkümun arkasından seslendi: — Geçmiş olsun.. Güle güle gi- Edin. f Doktor Ferid, durdu. Başımı «arkaya çevirdi. Sergardiyanı ve Wkapıcıyı gülerek selâmladı ve yü o rüdü. Fİ Kapıcı, kapıyı kilidlerken: EN — Gördünmü,dedi, gülüyor- du. Sergardiyan anahtarları cebine attı: — Güler onlar, kanları buz gi- BİL, Ama zeki adammış diyorla Setbestisine kavuşan mahküm, h İillerini cebine sokarak yaya kal 8 Klireminda ağır ağır ilerliyordu. gi İİ Bulutulu bir teşrinievvel günüy- Mü. Sokaklar öğle paydosunda E Biran kadın, erkek memurlarla #oluydu. Doktor Feride ilişen bir Şi aşina göz, kızgın bir demire Kapışıp çekilen bir parmak gibi ör'atle başka tarafa çevriliyor- AA. E.E M.R, E.M pe RAMVAYIN sabanlığın- da, o gün izinli olan gar yanlardan biri, yüzü kendisine İG te yabancı gelmiyen gri fötr gpkak adama dikkatle baktı ve İlimladı. | taniyacağım galiba?, T 5— Evet, sabık 299, Ah, doktor bey, sahih sizi" Üğdetiniz bugtn doluyordu. Çek j ün oldum., İyisiniz ya inşal- X. e Teşekkür ederim. — Affedersiniz, belki beni me dör Ke gâahnedeceksiniz ama, şimdi sayfa aşiyorsur üç senesin gayet memnunum, Kendim “yp hisse liyorum. ie Mİyarın küçük g açıldı; “Yeni, hiç bir nedamet, «rkıl ri hay 1â-) imzalayıp | ganlık duymuyorsunuz, öyle mi?, — Asli... Gardiyan söyliyecek söz bula- | madı, Hiç nedamet, vicdan azabı, utanç duymamak,. Nasıl olur?2... Hâlâ burnu bavada|,. Fakat ce: yet bu tavrı nasıl karşılayacak a- caba?. Yok olamaz.. Burnu pek İ çabuk sürtülecektir her halde, ... İ Mevküni bir iki günde anlar. Şim- di başka, daha yarım saat evvel çıkmış hapishaneden... Gardiyan yaşlı ve tecrübeli bir adamdı. Başmı salladı: — We yazık ki, halk kolay kolay unutmaz.. Ve affetmez, Aileniz var mi — Karım, bir kızım birde oğ- lum., — Onlar sizi nasıl karşılayacak- Sayfalık 2 lar?, — Bilmiyorum. Ne ehemmiyeti var?. — Dostlarmız ? Benim maksadım sizi biraz hazırlamak. İnsanları tanırımda... — Ölünciye kadar beni ve aile- mi geçindirmeğe kâfi şahet iradım var, Gardiyan doktoru selâmlayarak şekildi.. Üç sene bapis yattıktan sorira başı yukarıda çıkacak ka dar kuvvetli irade sahibi olmak feci, diye düşündü, hayal sukutu pek müthiş olur. NI RENKÖY civarında bir köşkün oturma odası. Daktor Feridin karısı elindeki tel- grafi, sanki bir akrep veya müthiş bir örümcekmiş gibi, parmakları An ucuyla âdeta ürkerek tutuyor»! du. Karşısında ayakta duran oğlu ve piyanoda Brams'ın varyasyon- larını birdenbire kesen kızı sapsa- rıydılar. — Bu gece, diyor. Genç kızın elleri tuşların Üze- rinden çekildi, iki yanma sarktı: — Bu gece mi? Ben bir ay son- ra zannediyordum. İşte bu da ha-| bamın her işi gibi, ani, habersiz. Ahmet, yeni yaktığı cıgarasın: içmeden söndürdü: den vakit bırakmadı? bir biçime sokmak icap düşünmedi mi?. — Ne yapacağız, anne?. — Ahmet gitsin, Nibatla Lema- na bu gece bize gelmemeleri için bir bahane uydursun, — Peki, fakat sonra? Ya bizim Benim ve bi- ettiğin le beraber oturursa? Nüveydenin nişanlandığımız; Gyor mu 7. — Son mektubumda yazdım zannediyorum. Nüveyde de piyano izkemlesin- kalkârak annesinin yanın işti... — Ne yapacaks O kadar birdenbire oldu ki bir şey bilmiyorum, Ahmet, yere düşen telgrafı al hn — Sabâhleyin vetİlmiş.. Ner: se gelecek.. Anne, çabuk git iz. Nişanllarimz gelivere ier., Ne düşüncesiz hareket Erenköyde meseleyi kimseni nden haberi yok mu?, in # emin dei'yine kula! iwnaz he İs. İçeri giren hizmetçi, kadının sözünü yarım bıraktı. ! babamızdan ILKAN mun dönüşü — Doktor Ferid geldi, efen- dim., Hizmetçinin açıp çekildiği ka- pınin eşiğinde doktör Ferid, gü“ lümsiyerek duruyordu, — Nasılsınız, bakalım? Nüvey- de, Ahmet, ne var ne yok, Bir müddet, anne, oğul ve kız, üçü de sustular. Sonra Nüveyde babasına doğru yürüdü. — Evvelden haber verebilirdi- niz, böyle birdenbire.. — Bilirsin, sürprizden hoşla- pıtim,. Hepiniz iyisiniz ya?. — İyiyir, siz?. — Ben de çok iyiyim.. Hapisha- ne hayatı çok gsıhhi! Kadın, uykuda yürüyormuş gi- bi sallanarak kocasına yaklaştı ve elini uzattı. Doktor Ferid, eli gör- memezliğe geldi; — Burası çok güzel! Yıkanabi- Ur miyim? Banyo hazır m:?. Ahmet, banyoyu göstermek ü- zere babasiyle beraber çıkınca ana kız biribirlerine baktılar. Kadm içini çekerek “Zavalir Ferid, di- ye mırıldandı. — Babama acımıyorum anne, as sınacak biri varsa, o da sizsiniz. Banyoya girmesine hizmetçiler ne diyecekler? Aman yarabbi, bu rada herkes siri dul olarak tanı- yor. — Bilmedikleri ne malüm, kı- zım? İnsanlar umumiyetle gös- terdiklerinden çok fazla bilirler. — Kimseden en küçük bir ima bile duymadık.. O müthiş işi yap-| teğı zaman bizi düşündü mü? Hâ- lâ da düşünmüyor. Nişanlıma ne tiyeceğim?. — Dur bakalım? İşte Ahmet eliyor.. ! Ahmet. asabi (o adımlarla içeri girdi, | — Banyoya girdi. Kahve isti-) yor. Ne gülünç vaziyet! Gelir gelmez banyoye giren bir adamın #şka kimse olamıya- cağını en aptal bir hizmetçi bile anlar.. Gayet memnun, hiç utanç duymuyor. Ben, çıkınca doğru di- şarı çıkar zannediyordum. Siz de, kardeşim de, hepimiz öyle zannet- tik. Nişenirma, Lecmana meseleyi nasıl açayım? Anne, derhal seya- hate çıkmasında israr edelim, Hiz- metçilere dayımız, deriz.. Kahve istedi, banyo da içecek. Anne,İ götürürmüsünüz? A, olmaz sahih dayımız diyeceğiz. — Ağabey, kahveyi götürünce her şeyi anlat. Burada nasıl ta- nuldığımızı, nişanlı, olduğumuzu. | bu vaziyete annemin tahammül e- demiyeceğini söyle... Ahmet, parmaklarını sık, siya | saçlarına dald rd:: — Söyleyeyim mi?, Annesi tasdik etti, | — Tabii. Nereye giderse vim de onu takip edeceğimi, yalnız durada kalmasının doğru olmadı Şını söyle, — Peki ama,si? hizmetciler henüz bir şey söylemeyin. Belk' 2 değil de, biz Onun parasiyle alınmış bir ev, de sil mi anne?. | — Öyle. Söyle ama, oğlum, sert | konuşma, evden çıkariz.. 79 Ahmet, “merak etmeyin,, diye homurdanarak çikti. IV ABIK 299 numaralı mah» küm, sıcak suyun içinde uzanarak cigarasını içiyordu, Kah- ve fincanmı oğlunun elinden aldı — Üç senedir bu dakikayı bek liyordum., Oğlum, Üç sene.. — Baba, size yi pişmiş bir fincan kahve tütün, sıcak su, işte dünya hatleri! Burada y tan sonra, insan ruhu ve vücudu m) saR tertemiz, İekesiz çrkar, — Baba. — Bir şey mi sö i yorsun |. — Biz iki buçuk senedir burada oturuyarız. — Hemen hemen im orada kaldığım kadar — İyi. İnsanlarla taksın, uğraşmıya Enstitüde iyi bir revkle ta yin edelim üzereyim. Ben.. ni şanlandım.. — Bu d « Genç evlenenleri takdir ederim. Nüveyde de nişanlı, — Yoksa &nnen de mi nişanlan dı?, — Bâbal. — Ne var oğlum, olabilirdi, Ür senel , yavaş ya ı kaybe a1 yüze bakarken, Ahmet ilk de- s'na acıdı, ia olarak baba Yelniz, şimdi olup ta yaptığınız ğru, yerinde bir hareke yaptığıma kani olmasam, eder miydim. müş bir genç | 1m. Kurtarmak biraz tehlikeliydi » kadar. Bundan şu netice çıkar; Hiç kimseyi kutarmak için mez, Nüfi kendini tehlikeye atma! değil mi, oğlum?. Delikanlı kıpkırmızı olmuştu . Nasıl söyleyecekti?, Hiç fırsat çk- muyordu. Babası devam etti, — Vicdanım rahat, temiz. O- nun için, kuyruğumu o bacakları- min arasına kıstırmağa hiç niye- tim yok.. Fincan: alır msm, Ab- met?, Ahmet fincanı aldı, Şimdi söy- leyemezse, artık bir daha hiç söy- leyemezdi. Bir solukta; — Baba, dedi, burada vâziyeti- Doğru mizi kimse bilmiyor, annemi del-| zannediyorlar. . Doktor Feridin lâkayd gü biç değişmedi- — Emin misiniz? , şü — Neden habersiz geldiniz, baba?, Karısı yatakta oturmaktadır. Yü- zü bembeyaz, gözleri dehşetle bü- üş. Ferid yatağın ayak ucun- | da, aç gözleri karısmda, gülümsü- yer... Kadının sesi boğuk: — Bu gece.. sana aşağıda ya“ tak hasırlattım.. Ferid... Sinirle- tim pek fena. Böyle birdenbire gelişin.. Alışırsam belki.. Olmaz m? — Zarar yok, hapishane İnsanı terbiye ediyor. Allah rahatlık ver- sin, ” ' Elektriği söndürerek (odadan çıkıyor. Bütün gece, üç kişi uyanık, bir kişi de uykuda. Uyanık olanlar; “Biraz kendine — Evet.. Nişanlım Leman hiç | acıridırsa, belki sevebileceğir.,, di- lenmiyor. Nihatta, Nüvey- denin nişanlar, bir şey bilmiyor, ye düşünüyorlar “Hiç bir şey his- setmiyor, Sadece, gayri insani bir — Nişanirlarınızm . isimleri gü- | egvistlik.. Yarın ne olâcak?. Bu- zel, .Gelinim Leman, damâdüm Ni-| rada kalabilecek miyiz”. Onunla İzd! Bana şu havluyu uzat oğlum!) berâber oturmağa nasl tahammül — Baba! — Biraz başımı Ma yıkayayım .. Şuraya koy havluyu. Ahmet, havluyu babasına ver- dikten sonra, koşarak banyodan çıktı ve ahnesinin yanına döndü. — Olmadı. Seyahate çikması- nı, buradan gitmesini istediğimizi bir türlü söyleyemedim. Ben şim- di nişanlıma gidiyorum. Bu gece bize gelmemelerini söyliyeceğim. Biraz sonra, beş altı köşk öte- de bir evin kapısını çalıyordu. — Keman hanım evde mi, — Burada, giyiniyor. — Yukarı çıkmıyacağım. : Bura da beklerim.. Portmantonun aynasının okü şısında söyleyeceği yalanı prova &derkeğ, Lemanm sesini duydu. — Neye çıkmıyorsun, Ahmet? - Mühim bir işim çıktı, canım, sana haber vermeğe..., — Biliyorum. Biliyorum. Eli ni o kadar sızma, .Baban buzün yıkmış. Dur, nefes alam'yorum. -- Demek biliyordun? Nihât ta mı? Niçin bana söylemedin?. — Sen neden söylemedin?. — Alçakça bir hareketti de on dan., — Bence gayet lüzumlu ve ye- 'indeydi. — Böyle şeye müsamaha eüile- ne olur sonra”. Arasıra, pek lüzumlu vak'a lar çıkabilir, .Muhakemeyi gaze telerğe taki; timdi, Demek bu zeze gelmiyeyim size? Aanef”kimn bilir ne kalâr sevinm — Şey, evet, çok, ta! v yarısı... Sabık 299 vumaralı mahkâm, dudaklarını" trasmda bir. ergara ile sobanın oturuyor, Cıgira bitin. serek ayağa kalkıyor. Yu- “arg'sın Ş ri karı gikârak karatl k bir odanın ktrik düğmesini çeviriyor .. eğeceğiz?. Gün ağardıktan sonra, uyanık- lar dalıyorlar ve uykuda olan uya- niyor. Rahat, yumuşak yatağın werdiği saadetle hâlâ gülümsiyor. Gözlerini açınca, iki tarafında ku- ru badanalı duvarlar ve kâpı tah- sında bir yuvarlak pencere ari- yor.. Yok.. Kalbi birden hızla çar- pıyor.. Serbest, evindel.. Çiçekli tüllerle örtülü geniş pencereler - den güneş ışığı geliyor. Ütülü keten çarşaflar, kâğrtlı duvarlar! Beyaz yağlı boyalı tavana diktiği gözlerinde derin bir memnuniyet okunuyor. vı ÖYLE devam edemez, anne, dört aydır her gü- nümüz bribirinden daha zehir! Bân de Nüveyde gibi çıkıp gide- ceğim bir gün.. Tahammül edil- mez.. Kızcağız, çabuk evlendi de kurtuldu.. Babam ne kadar değişti üç senedel. Evvelce böyle değil- di. Şimdi en büyük zevki, herke mahcup etmek, küçültmek, haka - ret etmek!., — Neler çektiğini düşün oğlum. Biraz mazur). — Niçin intikamını bizden alı- yor? Onun yüzünden ıstırap çek- mekten başka ne yaptık? Kendisi o kadar mes'ut ki, dünya umurun- &a değil! Geçen gece, Nüveytdeye gittiğimiz zaman, yabancı adamla» rın yanında mütemadiyen hapisha- en bahsetti, durdu.. Biz mese- ımuturmak istedikçe, o taze- or, Saski üç sene hapishanede değil de bir tetkik seyahatinde miş gibi mağrur. — tik geldiği gece biraz yakın- lik, biraz sevgi gösterseydik, bel- <i böyle olmıyacaktı, vu ABIK 299 numara, bi* öğ S3 vakti İç. Erenköyür doğru yürüyor. Bir bostatın ke narındı Küçük, ahşap bir evin kapısını vuruyor — Babanızm gözleri hâlâ gör orsa, ona kitap okumağa £“İ- (Devamı 15 üncüde) aş yep m emma ar Ey Meal lm İİ İĞSĞİŞİĞĞİŞLLĞĞG NE MN a ye m