Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
gün Andr& Brünel beni öğle yemeğine davet et- O - Hişti; önce bir gazinoda aperatif içirdi; sonra yavaş yavaş, Pros- per'in hazırlıyacağı nefis yemek- lerden bahsederek evin yolunu tuttuk, Dostum, uşağını pek med- heder, onun için “Uşakların şahı: O dır,, derdi. La Brüyer sokağından geçer- ken, eski ve muhteşem bir apar- tıman önünde bir kalabalık gör- dük, Merak edip biz de yaklaştık; meğer bir tinayet olmuş. Hattâ iki cinayet. Bir kadın: — Bir miralayı öldürmüşler, dedi. miralayı da emirberini de... Brünel beni kapıya doöğru itip: — Haydi girelim, dedi. Kapının önünde duran polis memuru bize sert sert baktı ve: — Nereye gidiyorsunuz? diye sordu, Dostum öyle şeylere aldırış & den adamlardan değildi; soğuk- kanlılığını hiç bozmadan © da:; — Geldiler mi? diye sordu. Polis memuru bizi adliyeden zannedip hemen tavrını değiştir- miş, terbiyesini takınmıştı: — Geldiler, efendim, geldiler, dedi. — Birinci katta idi, değil mi? — Hayır, efendim, üçüncü kat- Memurun önünden geçip gir- dik, Sağımızda geniş bir merdiven - vardı; ta dipte de ağaçlı bir bah- Hemen merdi- başladık. Brü- çe görülüyordu. venden çıkmağa nel; — Âllah vere de yukarıda bir tanıdığa rasgelsek! diyordu. — Tarıdık olmasa da gene bizi kovdmazlar ya! dedim. — Vallahi orası belli olmaz .... Bilirsin ki bu zevat benim işe karışmamdan pek hoşlanmazlar.. Busefer'aksi bir adama çatarsak.. Yüukarı çıktık; yarı açık kapının önünde bir polis memuru duruyor- du. Brünel yine sükünla: — Şimdi içeride kimler var? . diye sordu . — Komiser var, müstantik Her- beray ile müfettiş Girard da bura- — Alâl Kapıdan daldık, Tam o sırada — müfettiş Girard sofadan geçiyor- du; Brüneli görünce;: — Siz nereden çıktınız? dedi, — Merak edip geldik, Kapının önünden geçiyorduk, vak'ayı duy- duk, bir yuükarı çıkalım #Sedik, Me- sele ne imiş?. — Buüundan bir saat evvel, bin- başı Luctien Lobjois'nm aşçısı Julie Lacogue, çarşıdan geldiği zaman efendisini odasında ölü bulmuş., Adamcağız kalbine bir kurşun yemiş. — Katil nerede? — — Bittabi kaçmış.. Bu köhne bi- ş naların duvarlari pek kalındır; pencereler de kapalı imiş; silâh seslerini duyan olmamış. Halbuki katil de kurşunu esfrgememiş; ta- bancasında ne var, ne yok boşalt- mış; yalnız duvarda Üç Kküurşun bulduk. — Biz aşağıda iken bir ölüden daha bahsediyorlardı. — Evet; binbaşmın emirber ne- feri Sebastien Copinet.. O zavallı da binbaşının yanında imiş; o da arkasından iki kurşun yemiş, Müfettiş bizi içeri odaya aldı; müstantik Herberay ile mahalle- nin komiseri de orada idiler. Brü: neli görünce hiç de kızmadılar; o- nu bilâkis memnuniyetle karşıladı- lar. Dostumun son muvaffakryet- leri her taraftan duyulmuş ve ken- disine âdeta resmi bir mevki te- min etmişti. Komiser bize işi kısa- ca anlattı: — Saat on bire çeyrek kala su- larında, kılığı kıyafeti şüpheyi da vet edebilecek bir adam gelip asa- gıda, kapıcı kadına binbaşı Lob- jcis'nımn hangi katta oturduğunt sormuş, kendisini görmek istedi: ğini söylemiş. Kapıcı kadın da onu ar'kı merdivenden çıkarmış... On dakika sonra çarşıdan dönen aşçı kadın evvelâ bir şey farket- memiş ama soönra emirberin orta- da olmadığını ve hiç bir taraftan bir sada çıkmadığını görünce me- rak etmiş. Bütün odaları dolaş- mış, nihayet gidip efendiisnin ka* pısına vurmuş., Yine cevap yok. Artık dayanamamış, kapıyı itmiş.. Kamiser bize kendisini takip et- memizi işaret etti: — Her şey olduğu gibi duru- yor.. Gelip resim çıkaracak, izleri muayene edectek memurları bekli- yoruz. ' Girdiğimiz oda geniş bir çalışma odası idi. Binbaşı, çenesi göğsüne düşmüş, masası başında otürüyor- du. Ceketinin üzerinde kan leke- si olmasa, uyuduğuna hükmedile- Binbaşı Lobjois ellilik bir a- damdı; iri yarı, sağlam yapılı, ge- geçmezdi, dedi. Binbaşıya çok misafir gelir miydi?. — Hayır, hemen hiç gelen ol- mazdı.. Kendisi de işinden başka bir şey için bir yere gitmezdi. Me- lek gibi bir adamcağızdı, melek gibi... Kadıncağızım hıçkırıkları bir kat daha arttı: — Ya Sebastien'cik.. , Zavallı çocukçağız!.. O kadar iyi - anlaş- mıştık ki!, Onunla âdeta ana oğul gibi idik. .Daha çocuk gibi bir şeydi. Her gün bana türlü türlü oyunlar ederdi. Ama öyle insafsız- ca, can yakacak şeyler değil.. Şa- ka.. bakın yine ne hazırlamış.. Büfeyi gösterdi. Copinet, bir çöreğin ortasmna tahtadan bir Pen- guen kuşu koymuştu. Ben bunu başka bir yerde de görmüştüm: Bastille tarafında bir balozun ilân için yaptırdığı oyuncaklardan, . Kuş, iki kanadını sermiş, ağzını niş alınlr, koca kafalı.. Zavallırım dolma kalemi de hâlâ elinde ıdı.! Belli ki katil içeri girdiği zaman | o çalışryormuş, kendisini müdafaa ' için bir hareket bile yapamamış... Emirberin cesedi yerde, zabitin koltuğundan birkaç adım Gtede i- di. O da hiç şüphesiz ani bir sur rette kendini müdafaaya vakit bi- le kulamaksrtım öldürülmüştü. Brünc! eği'ip cesetiere baktık- tan sonra odayı inceden inceye tedkike başladı. Demin Girard'ın Emirber yere yuvarlanmıştı.. da söylediği gibi duvara, biribirin- den bir kaç santimetre ara İle, fiç : kurşun girmişti. Görünüşe naza- ran katil, kaprdan ateş etmişti. Dostum: — Bu işi kimin ve ne için ya- pacağına dair hiç bir şüphe var mı? dedi. Herberay eli ile mübhem bir hareket yaparak; — Daha yeni başladık, dedi.. Maamafih şu dosya oldukça ciddi bir ipucu teşkil edebilir. Bunu söylerken eli ile de masa- sının üzerindeki kâğıtları gösteri- yordu: — Anladığıma göre binbaşı, milli müdafaayı son derece alâka- | dar eden yeni bir icad hakkında raporunu yazmakla meşgüulmüş.. Zaten erkânıharbiyeye haber ver- dim; oradan da adam gönderme- lerini bekliyorum, nerede ise ge- lirler.. Bir ayak #Sesi var, belki onlardır. Gelenler erkânıharbiyenin gön- dereceği zabitler değil iz ara- mağa gelen polis memurları idi.. Odayı onlara bırakıp çıktık. Brü> nel sordu: — Binbaşı yalnız mı yaşıyor- müş? . — Evet, aşçı kadından öğrendi- ğimize göre kar sından ayrılmak üzere imiş; boşanma içiri mahke- meye müracaat etmiş. — Aşgı kadın hâlâ burada mı? — Zannederim mutfakta bu- lursunuz. İyi bir kadına benziyor ama maatteessüf ondan bir şey öZ- tenmek kabil değil. Julie Lacoğue her halde altmı- şını geçkin, bembeyaz, yusyuvar- |lak bir kadındı.. Bir iskemleye ©- turmuş, mendili gozdnde ağlıyor- du; — Bilseniz ne iyi adamdı.. Böy> le bir şey kimin aklından geçeri” ki!.. Brünel: — Her halde benim aklımdan | lâzimgelen tedbirleri aldık; akıri ei Hüşl l nş l H PS L . PERE |güler gibi bir karış açmış, tek ba- cığm.n üzerinde duruyordu. İti- raf edeyim vaziyetin hiç de alaya müsaid olmamasına rağmen ben de bunün karşısında — ciddiyetimi zor muhafaza edebildim. Kadın devam etti: — Dün akşam baloya gitmişti, ordan getirmiş olacak. C, t6 keyir- li, öyle neşeli çocuktu ki! Şimdi onu yerlere serilmiş görünce, Kadıncağız ağlamakfaân Boğur lacak gibi oluyordu.. Doğrusu ondan bir şey öğrenmenin kabil solmadığını biz de anladık, kendi halinde bıraktık.. Biz mutfaktan çıkarken müfettiş Girard da bizi a ramağa geliyormuş. — Erkânıharbiyeden adam gel- | di, dedi; binbaşının en eski arka" :daılarmdan kaymalkam d'Herson- | ville, Kağıtları kendişsine göster- “dik; son derece ehemmiyetli. şey- lermiş: tank hücumlarına — 'karşı bir müdafa silâhı... Ha! Sizden bir soracağım var; daha doğrusu.. Müefftişin çekindiği belliydi. Nihayet sözüne devam etti: — Mesele nazik bir şeye ben" ziyor; sizin de resmi bir emir &l- madan bu işe karışmanız doğru ol- |mıyacak; halbuki şimdilik öyle bir emir almak da kabil değil. Brünel bir reverans yaptı ve: — Yani, dedi, bizi kemali neza- ketle kapı dışarı ediyorsunuz. Pek âlâ! hemen gideriz; fakat siz de bu işin cereyanına dair bize arasırr ra malümat — lütfederseniz, — Vadediyorum .. Bu akşam size uğrarım., Gücenmediniz ya?, | — Bilâkis.. Zaten bizim karnı" miz acıkmıştı, koğulmasak bir tür- lü eve gidemiyecektik. Bittabi ros- to yanmış, patatesler de kurumuş- tu. Prosper bizi adamakıllı haşla- dı; biz de gülüştük. Yemek bittikten sonra dostur ma, son muvaffakıyetlerinin - bi- 'rmden bahseden yazımı okudüm ve neşri için kendisinden müsaade istedim, Brünel o yazının bir çok yerlerini tashih etti ve bilhassa tevazuuna yedirmediği — yerleri | kurşun kalemi ile çizdi. Bu iş bi- zi akşama kadar işgal etmişti. Saat yediye doğru Girard geldi ;onu gö rünce Brünel hemen sördüu; —- — Nas |1 bir şey buldunuz. mu? Girard yüzünü ekşiterek: — Bir değil, iki iz üzerindeyiz, ama zannederim ikisidinden bir netice çıkmıyacak. İlk hatırımıza igelen casusluk işinin aslı olmasrr na pek imkân yok. Katil bir yaban ct devlet hesabına çalışıyordu ize ne diye kâğıtları almasın?. Ben; — Beiki fotoğraflarını almıştır, dedim. — Hayır, olamaz. ÖOdada niha- yet on dakika kadar kalmış; işini . bu kadar çabuk bitiremezdi. | — Okumuştur. — Ona dâ imkân yok.. Yirmi vedi sayfa.. Hem de binbaşının sazısı öyle kolay lerden değil.. Maamafih biz yine işin Ki Bd ll G “Öz şü casusluk meselesinden başka sökülür şey- B öalşle — SAÇ MA l Cabadan ölüm!.. Bir günlük zabıta hikâyesi içinde bir casusluk varsa bile kati: lin hudutları geçmesine imkân yok. Faka to taraftan büyük bir şey ummuyoruz. — Ya bahsettiğiniz iki iz ne?, — Bir kere binbaşının karisı ... Biliyorsunuz ki ikisi de boşanmak için mahkemeye müracaat etmiş- ler. Madam Lobjois kecasını hiç sevmez, ondan nefret edermiş.. Bunun sebeplerini anlatmak şim- di hem uzun olur, hem de lüzüum: suz.. Kadın kaç defa kocasından intikam alacağını söyleyip onu tehdit etmiş.. Ama bakalım teh- ditlerini yerine getirecek insanlar dan mı? Hem gidip binbaşıyı, son- ra da emirberini öldürecek adam bulmak o kadar koölay mı? Brünel sordu: — Hani binbaşıyı bir adam sor- muş; hali kıyafeti şüpheyi davet eden bir adam.. Katilin o clduğüu muhakkak mı? Belki o da yukarı çıkınca binbaşı ile emirberi ölü bulmuş, kendisinden şüphe edil- mesin diye dönüp kaçmıştır . — Hayır. Çünkü saat on bire yirmi kala sularında, yani o ada- mın gelmesinden beş dakika evvel, birıbaşının ahbablarından biri te- lefon etmiş ve binbaşı kendisine cevap vermiş, Bizim şüphelendiği- miz adamın asıl katil olmaması için, cinayetin onun merdivenler- den çıktığı srrada işlenmiş oldu- ğunu farzetmek lâzım.. Siz de iti- raf edersiniz ki tesadüfün bu ka- darı da pek harikulâde olur. — Bence de öyle.. Ya bahsetti- ğiniz ikinci iz nedir?, — Bir de binbaşının küçük kar- deşi Robert Lobjois'den şüphele- niyoruz, — Doğrusu pek şirin aile| . — Babası öldüğü zaman binba- 'şe ânnesini yanına almış.. 'Zaten karısı ile aralarının açılması da bu yüzden olmuş ya! Kocakarı bun: dan iki ay evvel ölmüş.. Bir fab- rika işletmekte —olan — Robert Lobjois, işleri pek iyi gitmediği için, annesinden kalacak mirası bekliyormuş.. Fakat kadının u- mulduğu kadar parası çıkmamış.. Oğullarından gizli bir takım borsa işlerine girmiş, orada hayli para kaybetmiş. Robert Lobjois bunla- ra pek innanmamış ve kocakarının, bütün parayı büyük oğluna bıtrak- tığına, onun da gizlediğine kani imiş. Binbaşının huyu, ahlâkı hak- kında söylenenlere bakılırsa hiç te öyle bir şey yapacak, kardeşini | mirastan mahrüum etmeğe kalka- cak adam değil.. — Demek kardeşinin intikam almağa kalkmış olmasından şüp- he ediliyor. — Pek te inmkânsız bir şey de- ğil. Şurasımnı da söyliyeyim ki binbaşı kin tutar adam olmadığın- dan servetini kardeşine bırakmış; hi çolmazsa onun tarafından idare edilecek, Bir müddet sessizce cigaralarır mızı içtik; sonra Brünel: — Olabilir, dedi. Fakat bu iş ister karısının, ister kardeşinin ba- şı altından çıkmış olsun, cinayet bir üçüncü şahıs, bir vekil tara- fndan işlenilmiştir. Çünkü kaprer- ya müracaat eden adamın, bin- başının kardeşi olmadığı mühâak- kak; karısının erkek — kıyaletine girip gelmiş olması da pek gülünç bir tasavvur olur, değil mi?, Fa- kat ,Girard, ben de size itiraf e- deyim ki öyle *vekâleten katle be- nim pek aklım ermez. İmkânsız- dır demiyorum, fakat herhalde pek nadirdir. Onu ancak son bir ihti- mâl olarak derpiş etmeli. — Bütün bunlar benim de ak- İnadan geçmedi değil. Fakat bu ihtimalleri bertaraf eder, elimiz- bir şey kalmaz kiona da benim pek akl m ermiyor. Bana öyle ge- liyor ki biz tahkikatı iyi idare et- Hi ee ç UÜ— OÖndan ben de eminim: | bir ortak bulmuş, işlerini hayli yo- nız ne yapardınız?. — Tamamiyle sizin hareket et- Hğiniz gibi hareket ederdim. Artık söylenecek bir şey kalma- mıştı. Müfettiş Girard, Brünelin o akşam yemeği yemek teklifini kabul ett, Yemek vaktine kadar da spordan bahsettik . *HH G İRARD ertesi gün gözük- medi ama daha ertesi gün sabahleyin erkenden geldi; ben de o sabah tesadüferi Brünelde idim. Müfettişin canı 'pek sıkkındı; ha- linden tahkikatın ilerlemediğini anladık. Zaten kendııı de hemen itiraf etti: ! * — İlerlemek şöyle durıun, ge- riliyoruz. Casusluk meselesinin ar- tık müdafaa edilir tarafı kalmadı; öteki ihtimallerden de hiç bir şey çıkmadı. — Madam Lobjois ne yapıyor- müş, — Hiç, kocaya varmak için bo- şanmağı bekliyor. Eski kocasını artık umur etmiyor. Ne kini kal- mış, ne de nefreti. — Ya fabrikatör?. — O adamcağız da meyusiyet- le ne dediğini bilememiş bir ada- ma benziyor, Kardeşinin öldüdü- rüldüğünü duyunca son" derece keder etti ve onün hakkında söy” lediklerine nedamet getirdi. Hiç de kötü bir adama benzemiyor. Müjfettiş bir tabanca uzatarak... Ben kederini samimi buldum .. Zaten bir hâftadan beri de kendine luna koymuş,. . — Netice?, — Bu günlerde yeni ip ucu bu-| lamazsak mesele kapanacak. Doğ- rusu pek kötü.. Halk yine polisin bir iş beceremediğinden bahsedip duracak, Bu sabahki gazeteleri o- kudunuz mu? Bakın ne ağır şeyler söylüyorlar. Halbuki biz elimiz- den geleni yaptık; geçen akşam siz de bizim bu işde iyi çalıştğımızı tasdik etmiştiniz ya|l — Hâlâ da o kanaatteyim; si- zin yerinizde ben de başka bir şey yapamazdım; her halde şimdiye kadar, Müfettiş kaşlarını çattı: — Bu şimdiye kadar ne de- mek? Dostum bu suale doğrudan doğ- ruya cevab vermedi; sadece: — Artık bu işe benim de karış- mama müsaade eder misiniz? Bir itiraz eden clmaz yar. — Peki, siz de uğraşın, kimse ses çıkarmaz, — O halde bugün öğleden son- ra yine buyurun, belki size takip edilecek bir yol gösterebilirim. Fazla israr. etmekle Brünelden bir şey koparamıyacağımızı anla- dığımız için sustuk ve o gün öfğ- leden sonrayı beklemeğe karar verdik. Birer fincan kahve içtik-|' ten sonra biz de gıkıp işlerimize gittik. O günü pek uzun bulduğumuzul| ten söylemeğe bilmem hacet var mı? Akşam üzeri hemen Brünele koştum. Girarda da yoldı rastgel- dim, beraber gittik. Brünel' 'de eve daha yeni dönmüş, Bizi çalış- | | ma odasında bekliyormuş. Yüzü- | miş.. ne baktım, neler düşündüğüni anlamağa çalıştım ama bir şey se- zemedim. Müfettiş, selâm verir hatır sormağı bile düşünmeden : şey büldünüz müu?. rCcpın:t, adı da, surâtf | ramağa başladık. | yakalayıp dl!'“ VÜ Dostum, bulduğu şey B” w. miyetli değilmiş i“’l — Evet, dedi, ka*i”“'% resini öğrendm. Biz şaşirıp âdeta hiddetlenmişti. savurdu. Brünel devâM — Adı Roger Loupiol te sokağında Dağlar W numaralı odada oturü) kinci katta... Ben: — Siz gerçekten © adamsınız doğrüsu! Brünel; bi | — Hayır, dedi; 'b““d' küulâdelik yok. Bu sabah” tamamiyle aydınl laylaşmıştı. Girard: | — Hasıl? dedi; b ö bah iş büsbütün kM ' mez bir hale gelrm!d | — Evet, bir i:a“*m_ıı Fakat bir taraftan hiç ” madığı için diğer w'“'ı mide kapı açılmış cluy” kü unutmayalım ki bu bir değil, iki cephesi tahkikata girişse İ bucak bulurdunuz; Y ed kat, yani binbaşı Lob 3& miş farzedip bir Ü ' — Binbaşı Lobjois " | bir tecavüze u tahkikata ne lüzum * mıyorum. K — Neden tahkikatâ * masın? Emirber Copiâ“ müş yal.. Biz, igm di büyük bir hata işledi hataya düşmemeğe d tu; o. hata yüzündef / hatalara daha düştük: » iki ölü vardı: biri, mün | ç Bit gayet ı:nhhim M .- binbaşı, Löbjois;. öî""jî Te B gülmek arzusu veref Bu iki ölü kargıııın'ilr mühim adamı ö! istemiş, Öte lrllîı sl söyliyey im vurmuş olduğuml hemen blnbaşmm Akd binbaşının cabadın ması aklımıza gelm? “Bu sabah Girardı | hiç bir netice vermt” ken benim — bu ihti geldi. Şöyle d ;î:,f Lobjois'nin — öldür bir sebep yokmuş: © emirberin öldürü vardı. “Bu yeni tahkiı“t ğim neticeye götüfdü' bir tahkikat; anlatay'”' — basit bulacaksınız. “Emirberin, katlindti işler gördüğünü arâ' bah büyük bir şey :“' ne imkân yoktuı disinin pnmdı gün evvel ne yGP lâzımdı.., “Birdenbire gu düğümüz tahta pen_l“'# tırıma geldi; aşçı e şam baloya git getirmiş... “Hani Pengum var, âdını elbette * sunuzdur. Doğrü Kendisiyle ilk ko"“! sondan bütün — istt” rendim. “Kendiı!neı b'h kim glduğunu hemen ınin Ö hâdiseye ubebiî“ akşam hep bir h'u'w adında bir kızla dâ7” gece yarısına da bittabi o akşam d' muş.. Biraz sonrâ gaya başlamış, — Siz bizim yerimizde olsayd:- | ö B n TU lTi K Wi gı CÜK e CAY GN & d "4 l AŞ VP — Ne oldu bakalım? dedi; bir