8 Şubat 1939 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 9

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Yoları f vesikaları veren? A.K. —8S3 — Yazan: İkimim ( Ü8 yukuatına — muhaliftim; — Ropen &. Gevahirciyan da — bunu biliyordu iH DTni işt; ” Bd pi “Vesinin kilise Ültümk idir. Ço- Bt snyı St Bi L 4 un i : ğ Killer) — ihbaratından mı n Üüi _ çI an Üz b%HaÇator ve Civan ' ;M er.m.;şlar_ (Kay bi ken ikinci tekli çi Şaşir” ee CKi gün -|ri bizce Alacacıyan Karabet .| findan tutulan ve esamisi Ropen — İşte Panosa verilen bu tezke- renin Kayseriden çıkarılmış oldu- ğu anlaşıldı ve ora nüfus memurlu- ğunda tahkikata başlandı. Şimdi bu nüfus tezkeresinin hamili aran- maktadır. Halbuki tezkere Panos- tadır. — Araya dursunlar dedim. Zaten kırk sekiz saat sonra hepimizi bir- den arayacaklar. . İkinci mesele Kayseri mutasartı- fimin elinde numaralı bir Hınçak defteri bulunduğu hakkındaki ha- berdir. Bu mühimdir. — Kayıt defterlerinden mi? diye sordum, D) — Evet. Eline nasıl geçtiğini bil- miyoruz. Yalnız casuslarımızdan bi- tara- Cevahirciyanın kalemile — yazılan defterin mutasarrıf elinde olduğunu söylemiştir. Defteri arattık. Alacacıyan bula:- madı. Ropen Cevahirciyandan bu cihetin sorulması gerektir. Çünkü bu hayatımıza taallük eder bir iştir. Ropen Cevahirciyanın biraz yüzü sarardı. Herkes gibi ben de ona dön- Dedim ki: — Buda mr hükümeti aldatmağa matuf bir desisedir Ropen? Bu adamı daima cesaret ve hazır cevaplığı kurtarmıştır. — Elbette dedi. Aksi takdirde i- .|hanet etmiş vaziyetteyim demektir. Bittabi birinci hedefin — mütaleası »| maküuldür. Yani bü işte bir gizli maksadım vardır. Defteri ben ver- medim. Bunu izah, ederim size. rüşelim. — Tomayan ayağa kalktı: — Üçüncü mesele bu işe bağlıdır mösyö Ropen, dedi. O mesele yalta hazırlığını kontrol ve tekrar müta- leadır. Fakat bu meseleyi müzakere den önce senin —temize — çıkman için bizi ikna edecek malümat ver- men gerektir. Ropen cevap verdi — Bü defterin yirminci numara- * | sında ben yazılıyım. İnsan bir şeyi ele verirken kendini de tehlikeye dü- şürür mü? — O halde nasıl mutasarrıfın eli- ne geçli? — Alacacıyan Karabetin evinde gizli taharriyat yaptılar. Hepimiz yerimizden sıçradık. He- pimiz birden ayni şeyi sorduk: — Demek hükümet herşeyi bili- yor ve bizden önce işe başladı? — İşe başladı ama, eline geçen defter sahtedir. İşte aslı. Ve Ropen Cevahirciyan iç cebin: den ikiye bükülmüş bir defter uzat- ti. Hakikaten aslı buydu. Biribiri- mize bakıştık. Bu vaziyetten hiçbir şey anlamamıştık, zaten sonuna ka- dar da anlayamadan yuyarlandık ya! 'Tomayan sordu: —- Demek sizin malümatınız var- dı bu taharriden! — Evet. : — Hiç bir vesika ellerine geçme- mesi daha iyi değil miydi. Tertibat alınamaz miydi? — Benim ismim olan bir vesikar nn hükümetin eline geçmesi mü- him bir delil demek değildir. Elbet- te bunun izahatı benden istenecek- tir. İşi bir müddet sürüncemede br rakmak için benim de düşündükle- rim var. ) Tomayan haykırdı: , — Yalan söylüyorsun Ropen! Tomayanın gözleri büyümüş, yü- zü morarmıştı. Bende bu çetin hâ- disenin sonunu bekliyordum. Mü- dahale etmeği doğru bulmadım. Ropenin burada cevabı mühim ola- fı ve: — Sen ne yaptığını, ne söylediği- ni bilmiyecek kadar kendinden geç- miş bir haldesin Tomayan, dedi. U- nutuyor musun ki bizim esami def- teri rumuzat üzerine — hazırlanmış- tır. Halbuki mutasarrılın — elindeki defterde sarih isimler yazılıdır. Bur nun sahteliğine buradan — hükmet- men gerekti. | (Devamı var) oe Bay bir halı tüccarıdır; o kırk beş yaşında kadar vardır. Karısı yirmi yedisini henüz doldurmuştur. Çok güzel bir kadmdır. Her ikisi de yatakta sabah kahvaltısını bek- liyorlar, Bay — Nen var? hep kımıldıyor ve ah çekiyorsun! Bayan — Rahatsızım, — Bir yerin mi ağırıyor? — Her tarafım ağırıyor. — Yazı geçirmek üzere gittiğimiz deniz kenarında tutulduğun ağrı - lar değil mi? — Evet. — ÜÖyleyse karıcığım. Hemen te- daviye başlamak lâzım. Sonra has- talık ilerliyecek. — Elbette, — Hah, öyleyse sana bir itiraf. ta bulunacağım, — Ne itirafı? ' — Dün bay Nuriye gittin — Nuri mi? Hangi Nuri? — Canım, vapurda — tanıştığımız genç doktor. — Anladım. Neye gittin? — Gelip seni tedavi etsin diye, — İstemem, — İstemez misin? — Eat'iyyen, — Sebheb? — Hiç... Bay Nurinin tedavisini istemem. goktormuş. — Belki... Fakat bana sormadan gidip onunla görüşmekte mana ne? — Bilseydim gitmezdim. Fakat bu sabâh gelecek, ' Ketd dader - — Evet. Neredeyse gelir... — Seni de şeytan alsm, önü da,.. — Rica ederim - karıcığım... İyi muamele et doktora... Ayıb holur._ — Pek de kolay bir şey değil. — Niçin? — Niçin olacak? Çoök genç bir a- dam, Hafifmeşreb. Dudaklarımnda da ima alaylı bir tebessüm var ki, hiç de hoşuma gitmiyor, — Gayet terbiyeli ve hazik bir — ö BO MŞ A Z . - SA K— | İi ÇE a Plân Yazan: — Ben dikkat etmedim. — Siz erkekler zaten neye dik- kat edersiniz? , — Tekrar ederim ki, bay — Nuri İçok değerli bir doöktoör, terbiyeli | bir genç. Hele bir kere seni tedavi- ye başlasın, eminim ki başka dök- tor istemiyeceksin. Dün kendisini gördüğüm zaman senden bahsetti. — Bönden mi bahsetti? ; — Yani hastalığından... — Hastalığımın ne olduğunu bil- mez ki!, l — Ben anlattım. Sonra, baha ge- nin tabiatım, ahlâkım hakkında öy- le şeyler söyledi ki! — Sözün kısası: demek şimdi ge- lecek. — Saat sekiz buçuğa doğru. — O halde hemen kalkalım... — Yok, yok... Doktor - seni iyice muayene için yatakta görmek isti. Yor. — Yatakta mı? Kabil değil. — Fakat... — Kabil değil.. — Manasızlık etme... Bütün dok- torlar. — Böyle genç doktorlar değil... — Gülünecek şeyler söylüyor- sun. — Hayır, hayır... Israr etme; u- tanırım, — Fakat, karıcığım bir doktor erkek değildir, doktorlarım cinsi yoktur. — Ricâ ederim, canımı sıkıyor- Bun... : * —.Nihayet ben de kızacağımı. Se- ni tedavi ettirmek istiyorum. Elim- den gelen her şeyi yapıyorum. Te- şekkür yerine böyle şeyler söylü - yorsun,.. Sana rica ederim, müsa. ade et de doktor Nuri istediği gibi seni yatakta muayene etsin. — Pek âlâ, Fakat sen de burada duracaksın. — Ciddi mi söylüyorsun? — Şüphesiz. Durmaz misın? Hikâyeci — Duürmak isterim. Fakat, itiraf et ki kabil değil. — Bir koca için bunda fevkalâ- delik görmüyorum. — Beni niçin gülünç mevkie dü- şürmek istiyorsun? Sonra Nuri be- ni kıskanç zannederek neler demez? Hem böyle bir şeyden şüphe etti- ğimi göstermek doğru mu? Karısını doktorla beş dakika yalnız bıraka- mıyan adammm halini düşün. Dok - torlar namuslarından şüphe edildi mi pek kızarlar. Onların yerinde ol- sam ben de kızarım, — Senin gibi adam görmedim za- ten.. — Niçin? — Niçin olacak? Beni iki dakika için bile sokağa yalnız çıkartmıya, cak kadar kıskanç olduğun halde, şimdi böyle yarı çıplak bir vaziyet. te, bir erkekle başbaşa bırakıyor- BUN. .. — Evet, kıskanemm; bunu itiraf ederim, Fakat çok şükür ki ahmak değilim, Şimdi eğer senin arzu et tiğin gibi doktorun muayenesi c8- nasntda yanınızda durursam kâi « nat benimle alay eder. ' (Kapı çalmır) Bayan — Kapı çalmıyor. Bay — Doktor Nuri geldi. Ben karşılıyarağım. Rica ederim müna- sebetsizlik etme. Bayan — Zorla güzellik - bun& derler. Bütün bunlara senin hatı: rin için katlanıyorum, Bayan yalnız kalır. On dakika sonra kapı açılır. Bay içeri girmiye- rek konuşur: İ — Doktorcuğum, işte hastamız, Ârzu ettiğiniz gibi muayene ediniz, (Kapı kapanır. Bayın ayak gürül. tüsü uzaklaşır.) Doktor — Ah, sevgilim! Bayan — Sevgili doktor... Plânı ne iyi tretip ettik değil mi? — Evet.., Hakikaten pek mükem- mel... Hikâyeci 272 Konuşmuyorlardı.. Bu süküt - lİarı tâ Tereviz vadisinde yol almıya başladıkları zamana ka- dar devam etti. Bu sırada Bambo: — Müuhterem zabit efendi, de- di, Size kalben ebedi bir şükran- la bağlıyım.. Bunu zaman geçtik- çe daha iyi anlıyorum. Haydut istihza dou bir sesle cevap verdi: — Teşekkür ederim.. Fakat dünyada ebedi bir şey mevcut değildir. Hattâ kilise- prensleri- nin teşekkürleri bile... Bambo bu istihzadan bir şey anlamamıştı.. Devam etti. — Size ayni zamanda derin bir hürmet ve muhabbetle bağlıyım. Bu arada bana Rolan Kandiya- nodan da bahsedeceğinizi sanı- yorum, — Evet.. Benden Rolanın affe- dip etmediğini soruyordunuz.. Bambo sarsıldı. — Maamafih kendisini pek çabuk toplayarak sordu: — Rolan Kandiyanoö dostları- nızdan olacaktır değil mi?. — Evet,, Bir kaplanla bir cey- lânmm dostlukları gibi.. Eğer si- zin de ona benim kadar düşman olduğunuzu farzetmemiş oölsay- dım, sizin zındanda çürümenizde hiç bir mahzur görmez ve sizi kurtarmak teşebüsünde bulun: KAHRAMAN HAYDUD şunuzun ne iyi bilemezsiniz. Fakat bu defa Bambo ceva mazdım. Böyle açıkça konuştu- ğum için beni mazur görünüz kardinal cenapları. — Söyleyiniz.. İstediğiniz gi- bi söyleyiniz.. Bende bu konuşu- bir tesir yaptığır nı, beni ne kadar sevindirdiğini — Teşekkür ederim.. O halde açık' konuşalım. .Bana sizi kur- tardığım için teşekkür etmeme- lisiniz. Çünkü bana kalsaydı, söylediğim gibi sizi kurtarmaz- dım.. Bü sır£ Rolâna olan düş- manlığımdan ileri geldi. * kendisine şimdiye kadar bir kaç darbe indirmiş bulunuyorum.. Gerçi sizin de iştiraki- nizle son ve kat'i darbeyi indir- mek azmindeyim. p verdi: — Çok güzel ama, kendisiyle ittifak edeceğim zatın daha adı- nr bile bilemiyorum. — Bunu size söylediğimi sanı- yorum,. Ben general Altiyerinin daha pek çok bir kaç saat kadar bir şey.. On- dan evvel de hayduttum. yanında bir zabitim.. Fakat bu memüriyette beni kabul edeli olmadı. Hemen Bambo hayretle Sandrigoyu süzdü.. Sandrigo devam etti : — Görüyoörüm ki hayret etti- niz.. Venedikte bu hususta sizi KAFHRAMAN HAYDUD rum. Siz bundan sonra bizimle berabersiniz. İki haydüt başlarını önlerine eğerek teşekkür ettiler. Sandrigo yanındaki muayini- nin kulağına ; — Bu iki haylazı gözden ka. çırmamak lâzım.. Daha ilk İşa. rette.. Merhamet etmeden.. Sonra yüksek sesle ilâve etti: — Şimdi aramıya başlayın. Bu emir, haydütlar üzerinde iyi bir tesir yaptı.. Hepsinin yü- zü gülmüştü. Derhal meş'aleler yakıldı. .Mağaranın her yerinde işliyen kazma sesleri duyuldu. Sandrigoö da elinde bir meş'ale ile mağaranın karanlıklarına dal- dr,, Sağlam bir surette kapatılmış bir kapı önünde durdu.. Kulağını" kapıya dayayarak içerisini diriledi.. Hiç bir ses işit. miyordu. Düşündü: — Yoksa öldü mü?, Kapıyı açarak içeriye girdi .. Meşalenin kırmızı alevi zında. danı aydınlatmıştı.. Zındanın bir köşesinde, param parça elbiseli, gözleri korkudan -büyümüş, zayıf, çelimsiz bir a- damın büzülüp oturduğunu gör- dü: Bu Bamboydu, Bir elinde hançer; bir elinde meş'aleyle içeriye giren bir ada. mr görünce, mırıldanımıya ve 269 büzülmiye başlamıştı. — Beni öldürecek misiniz?, O.. Görüyorum ki beni öldüre. cek, boğacak, . Sandrigo <evap verdi: — Müsterih ol. Bambo bunu işitmedi.. O yal- — vararâk devam ediyordu: — Kâfi değil mi bana verilen ceza, çektirilen azap. Gerçi be- nim cürmüm de pek müthişti.. Bunu itiraf ederim. Fakat ben de kâfi derecede çektim. — Artık ödeştik sayılabiliriz. Rolana ta- rafımdan yalvarınız, rica ediniz. O benim gibi değildir. Ben ne kadar alçaksam, o, okadâr âli- cenaptır.. Nidametimi tekrar e“ diyorum. Kardinal dizleri üstüne çök- müş, yerlerde sürünüyordu... Göğsünü yuümrukluyordu . R Sandrigo, derin bir hayret içinde onu süzdükten sonra ken- di kendine: — İşte azap ve işkence yapıl- mıya lâyık biradam! Bu adam her şeyi yapabilir. Ne korkunç ne müstekreh adam yarabbi.. E- ğer Foskariye behemehal kendi- sini getireceğimi vâad etmemiş olsaydım onun burada çürüyüp gitmesini tercih ederdim , “Birdenbire sert ve yüksek bir sesle: — Haydi bakalım mösyö kar- |

Bu sayıdan diğer sayfalar: