ve vetikaları veren: AK. —$3— vukuatına veVahirciyan da bunu ya disi birin l — İşte Panosa verilen bu tezke- renin Kayseriden çıkarılmış oldu- Gu anlaşıldı ve ora nüfus me iu” ğunda tahkikata başlandı. Şimdi bu nüfus tezkeresinin hamili aran- maktadır. Ialbuki tezkere Panos- 1 | tadır. — Araya dursunlar dedim, Zaten » | kirk sekiz saat sonra hepimizi bir iki- |den arayacaklar. . İkinci mesele Kayseri mutasarrr fnn elinde numaralı bir o Hınçak * İdefteri bulunduğu hakkındaki ha berdir. Bu mühimdir, — Kayıt defterlerinden mi? diye » | sordum. , — Evet. Eline nasıl geçtiğini bil iyoruz. Yalnız casuslarımızdan bi» r İri bizce Alacacıyan Karabet tara ,/ fından tutulan ve esamisi o Ropen Cevahirciyanın kâlemile yazılan defterin mutasarrıl #linde olduğuzu söyl i Defteri arattık. Alacacıyan bula” | madı. Ropen Cevahirciyandan bu cihetin sorulması gerektir. Çünkü ür | bu hayatımıza taallâk eder bir iştir. İ Ropen Cevahirciyanın biraz o yüzü sarardı. Herkes gibi ben de ona dön- » İdüm. Dedim ki: — Buda mr hükümeli aldatmağa - İmatuf bir desisedir Ropen? İ Bü adamı daima cesaret ve hazır ır | cevaplığı kurtarmıştır. — Elbette dedi, Aksi takdirde i , | hanet etmiş vaziyetleyim demektir. i Bittabi birinci hedefin o mütalcası » | makuldür. Yani bu işte bir gizli r | maksadım vardır. Defteri ben ver- medim. Bunu izah , ederim size idi yan ayağa kali i hai ğ iş Ae çüncü mesele bu işe bağlıdır ilde | Mösyö Ropen, dedi. O mesele yin Beard ve, hazırlığını kontrol ve tekrar a a Bü dir. Fakat bu meseleyi müzâkere ; ai İçin bir başka Yere| temize o çıkman Mey, Etine, “eğil Sâraydan | isin bizi ikna edecek maldmat ver- muhaliftim ; ralta| Yazan: Ikimim Ropen biliyordu ele ve en kendini de tehlikeye dü” şürür mü — O halde nasıl mutasarrıfın eli ne geçli? İ — Alâcacıyan Karabetin evinde gizli taharriyat yaptılar. yerimizden sıçradık, He- 1iz birden ayni şeyi sorduk; — Demek hükümet herşeyi bili- yor ve bizden önce işe başladı? — İşe başladı ama, eline çeçen defter sahtedir. İşte aslı, Ve Ropen Cevahirciyan iç cebin şe bükülmüş bir defter uzat- tı. Hakikaten aslı buydu. Biribiri” mize bakıştık. Bu vaziyetten hiçbir şey arlamamıştık, zaten sonuna ka- dar da anlayamadan yuvarlandık ya! Tomayan sordu: —- Demek sizin malümüatınız var dı bu taharriden! — Evet, — Hiç bir vesika ellerine geçme mesi daha iyi değil miydi. Tertibat alınamaz mıydı? — Benim ismim olan bir vesika” öm hükümetin eline geçmesi mü" him bir delil demek değildir. Elbet- te bunun izahatı benden istenecek- tir, İşi bir müddet sürüncemede bı- rak için benim de düşündükle” rim Var. / Tomayan haykırdı: , — Yalan söylüyorsun Ropeni “Tomayanın gözleri büyümüş, yü- 3ü murarmıştı. Ben'de bu çetin hü“ dizenin sonunu bekliyordum. Mü- dahale etmeği doğru bulmadım. Ropenin burada cevabı mühim ola- “oğan Gran yağa TA UYE iği nden geç” İni bilmiyecek kadar ken İ miş bir haldesin Tomay: nutuyor musun ki bizim veri rumuzat üzerine (o hazirlarmış- nutasarrıfın elindeki Bay bir halı tüccarıdır; o kırk beş yaşinda kadar vardır. Karısı yirmi yedisini henüz doldurmuştur. Çok güzel bir kadmdır. Her ikisi de yatakta sabah kahvaltısını bek- liyorlar, Bay — Nen var? hep kımıldıyor ve ah çekiyorsun! Bayan — Rahatsızım, — Bir yerin mi ağırıyor? — Her tarafım ağırıyor. — Yazı geçirmek üzere gittiğimiz deniz kenarmda tutulduğun ağrt - lar değil mi? — Evet, — Öyleyse karıcığım. Hemen te- daviye başlamak lâzım, Sonra kas. talık ilerliyecek, — Elbette, — Hah, öyleyse sana bir itiraf, ta bulunacağım, — Ne itirafı? — Dün bay Nuriye gittin — Nuri mi? Hangi Nur? — Canım, vapurda tanıştığımız genç doktor, — Anladım. Neye gittin? — Gelip seni tedavi etsin diye, — İstemem. — İstemez misin? — Kat'iyyen. — Sebeb? — Hiç... Bay Narinin tedavisini istemem, — Güy»t terbiyeli ve hazik bir doktormuş. — Belki... Fakat bana sormadan idip onunla görüşmekte mana ne? — Bilseydim gitmezdim. Fakat Pu sabah geleöek, — Bu enbah'mı? ** — Evet, Neredeyse gelir... — Seni de şeytan alsın, onu da — Rica ederim karıcığım... İ muamele et dektora... Ayıb olur, pa — Pek de kolay bir şey değil, — Niçin? Hikâyeci — Durmak isterim. Fakat, itiraf et ki kabil değil. — Bir koca için bunda fevkalâ- delik görmüyorum. — Beni niçin gülünç mevkie dü- şürmek istiyorsun? Sonra Nuri be. ni kıskanç zannederek neler demez? Hem böyle bir şeyden şüphe etii- ğimi göstermek doğru mu? Karısını doktorla beş dakika yalnız bıraka. mıyan adamın halini düşün. Dok - torlar namuslarından şüpke edildi mi pek kızarlar. Onların yerinde ol- sam ben de kızarım, — Senin gibi adam görmedim za- ten... — Niçin? — Niçin olucak? Beni iki dakika için bile sokağa yalnız çıkartmıya, sak kadar kıskanç olduğun balde, şimdi böyle yarı çıplak bir vaziyet. te, bir erkekle başbaşa bırakıyor- sun... Yazan: — Ben dikkat etmedim. — Siz erkekler zaten neye dik- kat edersiniz? — Tekrar ederim ki, bay (Nuri çok değerli bir doktor, terbiyeli bir genç. Hele bir köre seni tedavi- ye başlasın, eminim ki başka dok-! tor istemiyeceksin. Dün kendisini gördüğüm yaman senden bahsetti, — Benden mi bahsetti? — Yani hastalığından... — Hastalığımn ne olduğunu bil- mez kili — Ben anlattım. Sonra, baha se- nin tabiatın, ahlâkm hakkmda öy te geyler söyledi ki! — Sözün kısası: demek şimdi ge- lecek. — Saat sekiz huçuğa doğru. — © Kalde hemen kalkalım... — Yok, yok... Doktor. seni iyice muayene için yatakla görmek isti, yor, — Evet, kiskancım; bunu itiraf ederim. Fakat çok şükür ki ahmak değilim. Şimdi eğer senin arzu et- Gğin gibi doktorun muayenesi cs basmtda yanmızda durursam kâl « bat benimle alay oder. — Yatakta mı? Kabil değil — Fakat... — Kabil değil, — Manasızlık etme... Bütün dok- torlar, — Böyle genç doktorlar değil... — Gülünecek şeyler söylüyor. sun. (Kapı çalmır) Bayan — Kapı çalmıyor. Bay — Doktor Nuri geldi. Ben karşılıyarağım. Rica ederim müna- sebetsizlik etme, Bayan — Zorla güzellik buns derler. Bütün bunlara senin hatı rm Için katlanıyorum. — Hayır, hayır... Israr etme; 5- tanırım, — Fakat, karıcığım bir doktor erkek değildir, doktorlarm cinsi yoktar, Bayan yalnız kalır. On dakika sonra kapı açılır. Bay içeri girmiye- Tek konuşur: — Doktorcuğum, işte Hastamız. Arza ettiğiniz gibi muayene Gdiniz. (Kapı kapanır. Bsym ayak gürül, tüsü uzaklaşır.) Doktor — Ah, sevgilim! Bur... © — Nihayet ben de kızacağım. Se- Bi tedavi ettirmek istiyorum, Elim. den gelen ber şeyi yapıyorum, Te- gekkür yerine böyle geyler söylü - yorsun... Sana rica ederim, müsa. ade et de doktor Nuri istediği gibi seni yatakta muayene etsin, Bayan — Sevgili doktor... Plânı — Pek âlâ, Fakat sen de burada girmek İçin ha- hin icra Yerleri €ine men gerektir. Ropen cevap verdi — Bu defterin yirminci numara: | men gerekti. sında ben yazılıyımı. İnsan bir şeyi 72 Konuşmuyorlardı.. Bu şüküt - İarı vA Tereviz vadisinde yol almıya başladıkları zamana kâ- dar devam etti, Bu sırada Bambo: — Muhterem zabit efendi, de- di. Size kalben ebedi bir şükran- Ja bağlıyım.. Bunu zaman geçtik- çe daha iyi anlıyorum. Haydut istihza dou bir sesle cevap verdi: — Teşekkür ederim. Fakat dünyada ebedi bir şey mevcut değildir. Hattâ kilise prensleri- nin teşekkürleri bile... Bambo bu istihzadan bir şey. anlamamıştı.. Devam etti, — Size ayni zamanda derin bir hürmet ve muhabbetle bağlıyım. Bu arada bana Rolan Kandiya- nodan da babsedeceğinizi san- yorum. — Evet. Benden Rolanın affe- dip etmediğini soruyordunuz.. Bambo sarsildı.. Maamafih kendisini pek çabuk toplayarak sordu: — Rolan Kandiyano dostları- nızlan olacaktır değil mi?. — Evet, Bir kaplanla bir cey* lânın dostlukları gibi.. Eğer si- zin de ona benim kadar düşman olduğunuzu farzetmemiş olsay- dım, sizin zırdanda çürümenizde hiç bir mahzur görmez ve sizi kurtarmak teşebüsünde bulun” (Devamı var) — Niçin olacak? Çok genç bir a- > İdam. Hafifmeşreb. Dudaklarında da ima slaylı bir tebessüm var ki, hiç de hoşuma gitmiyor. BAHRAMAN HAYDUD mazdem, Böyle açıkça konuştu- gum için beni mazur görünüz kardinal cenapları, — Söyleyiniz. İstediğiniz gi- bi ». Bende bu konuşu- şünuzun ne iyi bir tesir yaptığr nı, beni ne kadar sevindirdiğini bilemezsiniz. — Teşekkür ederim., O halde açık: konuşalım. ,Bana sizi kur- tardığım için teşekkür etmeme- lisiniz. Çünkü bana kalsaydı, #öylediğim gibi sizi kurtarmaz- dım.. Bü wrf Rolana olan düş manlığımdan ileri geldi. Gerçi kendisine şimdiye kadar bir kaç darbe indirmiş bulunuyorum.. Fakat bu defa xirin de iştiraki nizle sön ve kat'i darbeyi indir- mek âzmindeyim, Bambo cevap verdi: — Çok güzel ama, kendisiyle ittifak edeceğim zatın daha adr nı bile bilemiyorum. — Bunu size söylediğimi sanı- yorum,. Ben general Altiyerinin yanında bir zabitim.. Fakat bu memuriyette beni kabul edeli daha pek çok olmadı. Hemen bir kaç saat kadar bir şey., On- dan evvel de hayduttum, Bambo hayretle Sandrigoyu süzdü.. Sandtigo devam etti : — Görüyerum ki hayret etti- niz., Venedikte bu hususta sizi duracakam, — Ciddi mi söylüyorsun? — Şiphesiz. Durmaz sm? — Rica ederim, canımı > i ne İyi tretip ettik değil mel... Hikâyeci KAHRAMAN HAYDUD rum, Siz bundan sonra bizimle berabersiniz. İki haydt başları önlerine eğerek teşekkür ettiler. Sandrigo yanındaki muavini- nin kulağına ; — Bu iki haylazı gözden ka. çırmamak lâzım.. Dâka ilk işa. tette.. Merhamet etmeden.. Sönra yüksek sesle ilâve etti: — Şimdi aramıya başlayın. Bu &mür, haydutlar üze? iyi bir tesir yaptr,. Hepsinin yü” zü gülmüştü. Derhal meş'aleler yakıldı, Mağaranın “her yerinde işliyen kazma sesleri duyuldu. Sandrigo da elinde bir meş'ale ile mağaranın Karanlıklarına dal di. Sağlam bir surette kapatılmış bir kap: önünde durdu.. Kulağın içerisini dinle, miyordu, Düşünd — Yoksa öldü mü?. Kapıyı açarak içeriye girdi .. Meşalenin kırmızı alevi zında. danı aydınlatmıştı.. Zından'n bir köşesinde, param parça elbiseli, gözleri korkudan büyümüş, zayıf, çelimsiz bir damn büzülüp oturduğunu gör dü: Bu Barıboydu. Bir elinde hançer, bir elinde meş'aleyle içeriye giren bir ada. mı görünce, mırıldanmıya ve kapıya dayayarak Hiç bir ses işit. büzülmiye başlamı, — Beni öldürecek misiniz?, O.. Görüyorum ki beni öldüre. cek, boğacak. . Sandrigo sevap verdi; — Müsterih cl. Bambo bunu işitmedi.. O yak vararak devam ediyozdu: — Kâfi değil mi bana verilen ceza, çektirilen azap, Gerçi be- nim cürmüm depek müthişti. Bunu itiraf ederim. Fakat ben de kâfi derecede çektim. Artık ödeştik sayılabiliriz. Rolana ta- rafımdan yalvarınız; rica ediniz. O Benim gibi değildir. Ben ne kadar alçaksam, o, okadar âli- cenaptır.. Nidametimi tekrar © diyorum. Kardinal dizleri üstüne çök- müş, yerlerde sürünüyordu... Göğsünü yumrukluyordu , Sandrigo, derin bir hayret içinde onu süzdükten sonra ken” di kendine: — İşte azap ve işkence yapıl- mıya lâyık bir adam! Bu adam her şeyi yapabilir. Ne korkunç ne müstekreh adam yarabbi.. E ger Foskariye behemebal kendi- sini getireceğimi vâad etmemiş olsaydım onun burada çürüyüp gitmesini tercih ederdim . Birdenbire sert ve yüksek bir sesle: — Haydi bakalım mösyö kar — Evet... Hakikaten pek mükem-