14 Ocak 1939 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 13

14 Ocak 1939 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

| ea Bi “nda da a ) kesten B Hüberi ; ae %Z?an h;ğ.:" tesirim SNe çek fan ve vesikaları RUpen — çok t kamlandpem mühim bir im, Her neden- alından — tanınmış “İ tanıştıklarım ü- vardı. koluma — girdi ve erek: 1 L ““.mı bilmem, dedi? bir nîektupta Âvru- istinat ede- Miyacağını,, bildi- ü Mnnm mandater bizim -?%aq B Vti ı'ıf “' H "i k Ü Ti y Vüiî'“ y FN tapı larnın : l hya kalmamıza se- Biz înqkmu de itiraf etme- D4 Bir hafta, on beş adamlar da var. iizdedir. Böyle ihr "T Ya coğrafi emni- .OiT güveni olmağa SYyan ve — ihtilâl Z mıntaka Os- karış karış at koş Onların malümu türlü harekâtı aş ; r "" Pi 3 !f“' ÇZ m'îaıt Ka Bi Tiyor - Yerlerdir. en cidden — çok a1 söylerken dur betia, UYaffakiyetsizli- | n. - # lhfssedıyormuş Yop Çtarip çizgilerle Azan buruüşüyor" Ye Ğmnühim bir şey W 'tîâh“*“uk&n istersin? Asil değer mi azizim? îî"m. Bîunhş Muhakeme-et- Ciheti dostlarımız w be aA e - He"“ i %muvahk GAĞi e endişeliydi ; veren: ALK. — Evet, dedim. Madam Elizden öğrendim. — Bu hareket mutasarrıflığın na- zarı dikaktini celbe sebeb oldu. Son günlerde takip ediliyorum gibi bir hisle epeyce telâşlı ve endişeli sa: atler geçirdim. — Tahammül, dedim. Fakat se- nin takip edilmen ve Nurpinin ic- raatı zamansız harekete geçmemize sebeb olamaz. Ben Ropen Ceyahirciyanla ehem miyetli bazı noktalar görüştüm. Cevahirciyan müdebbir bir adam- dır. Noktai nazarında yerden göğe 'çadar haklıdır. — Ropen bu işlere ne diyor? — O da benim kaatimdedir. Fil- hakika teşkilâtımız güvenilecek bir hali mükemmeliyete ermiş bulunu- yor. Fakat bu kâfi değildir. İhtilâl birinci derecede bir askeri hareket- tir. Velevki bu kadarına kudretimiz beleri işidir. Yani silâhla hallolünür bir keyfiyettir. Binaenaleyh önce bunun tedbirlerini almak, askerimi- zi hazırlamak, harp pilânlarımızi yapmak, Avrupadan — emniyet cel- betmek gibi işlerimiz vardır. Bunla- rın ikmaline kadar sabırlı olmalıyız. 'Tomayan ellerini arkasına koydu ve önüne bakarak birkaç dakika bir tek kelime cevap vermeden yürüdü ve bir aralık durarak: — Haklısınız, ama, bu halk çok uzak bit istikbali beklemeğe de mü- sait değildir. Bunların en küçük bir tesir altında dağılmaları mümkün- dür. Zaten Hınçaklara pamuk ipliği ile bağlı görünüyorlar. — Onları tatmin için propaganda ve neşriyata ehemmiyet vermelidir. Bunun için de Harp gazetesini biz- zat sen idare etmelisin ve üzerinde- ki işlerden bir kısmını Andon Reş- tuniye devretmelisin. Artık müşte- »lmasa dahi muntazam çete muhare- | Yazan: İkimim konuşurken dudakları — titriyordu Andon Reştuni nafiz adamdır. Bil- vtili biridir. Bu işlerde itiraf etmek âzımgelirse senden de — benden de laha pişkindir. İdare merkezine gelmiştik. Mar- ilros Civanyan, Kayayan, mezuni- yetle Merzifona gelen Derevenk ma- nastırı rahibi Daniyel, varız Mardi- 'os, Merzifonlu Papazyan Miığırdıç Varnok oğlu Kapriyel, Ben ve”To- mayan vâardık, Hemen bir — içtima yaptık. Merzifonda bulunan diğer azayı da davet ettik. Benden ye To- mayandan başka — hepsi bu azayı toplamak için — dağıldılar. O gün Surpik de Merzifondaymış. Bu tesa- düfle bu ihtilâlci ermeni kızını da tanıdım. Pek güzel bir kadın değildi. Fakat sevimli ve cesurdu. İçtimamızda Sur sik de bulundu. Bütün teşkilâttan gizlenen ve çok nühim müzakerelerin — cereyanına 'ahne olan bu içtima bütün teferrü" atına kadar takip etmemiz lâzımdır. 3u, bize Hınaçkların son vaziyet ü- şerindeki mütalea ve kararlarını sildirmiş olacaktır. Tomayanın resmiyete düşkünlüğü sardı. Ben, içtimam, mühim olması" ya rağmen, şöyle bir dostane topla- nış mahiyetini geçmemesini istiyor- dum, Tomayan bermutat ayni gü- rurile baş köşeye oturarak şu sözle içtimâr açtı: — Mülfettiş arkadaşımızm gerek Ayrupa şubelerile ve gerekse Ropen Cevahirciyan dostumüzla temasla* “mm neticelerini dinlemek ve ona Töre mevcut arkadaşlarımızla icap eden tedbirleri almak üzere içtimar açıyorum. Kayayan kâtib intihap — edildi.. N söz bana düştüğü için etraflıca 'zahat vermek üzere ayağa kalktım. Söylediklerimin bilhassa mühim ©o- 'an ve hâdiseye doğrudan doğruya ternas eden tarafları şunlardır: Yazan: Selma Lagerlöf 18T71 ve yahut 1872 senesinin ey- lül ayındaydı. Yüzbaşı Lagerlöf bahçesinde ağır, ağır dolaşıyordu. Hiç neşesi yoktu. Canınm bir sıkm- tisı olduğu yüzünden belliydi. Evinde kendini çok seven iki kü- çük kızı vardı. Çocuklar babalarının bir derdi, bir sıkıntısı olduğunu an. lryorlar, bunu onun her halinden se- ziyorlardı. Onun bu sıkmtısmı ek - siltmek için bir çare arayıp duru- yorlardı. Fakat yüzbaşı Lagerlöfün iki kı- zı da henüz birer çocuktular. Birisi on dört diğeri ise henüz on bir ya. şındaydı. Sonra da kendi başka meş guliyetleri — vardı Mürebbiyeleri, dersleri, vazifeleri, el işleri... Bütün bu meşguliyetler arasında onu oyalryacak çareyi bulmağa o ka dar az vakıtları kalryordu ki, Bir gün bu iki kızdan biri piyano notalarını karıştırırken marş buldu. Bu dört el ile çalmmak için tertip edilmiş olan meşhur Bjânbarga mar şıydı,. Bu marşı bir zamanlar pek sevilmiş ve herkesin ağzında do - laşmıştı. Onu duyanlar yerlerinde duramazlar, kanlari harekete gelir, ateşlenirdi. Yüzbaşı Lagerlöfün iki kızı da bu marşi pek seviyorlardı. Çünkü bu marş babalarının bütün havalardan daha fazla sevdiğini biliyorlardı. Ve işte bunun için, nota ellerine geçince onu piyanoda öğrenmeğe çalıştılar, Bir gün öğleden sonra yüzbaşı Lagorlöf gündüz uykusundan kalk - tığı zaman ona kızları salona gelip salmecaklı iskemlede oturması için yalvardılar.”Sonra kücçük kızlar pi- yanonun başma geçerek bir zaman- lar babalarma neşe veren o güzel marşi calmağa başladılar. Marşı o kadar iyi çalamıyorlardı. Çünkü çalmması pek kolay bir musi, ki parçası değlidi. Maamafih onlar büyük bir gayret ve heyecanla çal - dıkları şeyi babalarma beyendirmek istiyorlardı. Küçük kızlar babaları- nm marşı alâka ile dinleyeceğini no larla beraber söyliyeceğini veyahut maklarile vurarak tempo tutacağını zannetmişlerdi . Fakat hiç de böyîe olmadı. Ö ne bir söz söylüyor, ne yerinden kı . mildanıyordu. Parçann — sonlarmı, cesaret ve şevklerini kaybetmiş ol- dukları için daha fena çaldılar. Ve biraz sukutu hayale uğramış gibi ne gesiz ve sakin piyanonun önünden kalktılar. Babaları iskemlesinde o- türuyordu. İki elleriyle yüzünü ka- pamıştı. ağlıyor mıydı? Onlara bir söz söylemiyecek miydi? Yüzbaşı, ağır ağır ellerini yüzün, den çekti. Ve kızlarma yanma gel- meleri için işaret etti. Ağlamryor- du. Fakat yüzü her zamankinden da- ha solgundu. Çocukları yanma gel. diği zaman: — Bu marşı ilk önce nerede din. lediğimi bir bilmiş olsaydınız!.. Diye mırıldandı. Onlara bir şey anlatmak İstiyor gibiydi. Fakat vaz geçti. Ve daha yavaş bir sesle: — Anlamazsınız ki, diye ilâve et- ti, fakat bunu bana çaldığmız için size çok, çok teşekkürler ederim. Yerinden kalktı ve şapkasını ba- şma koyarak her zamanki gibi ak- şam gezintisi için dışarı çıktı. Kü- çük kızlar pencereden baktılar, ba. baları son zamanlarda yaptığı gibi bahçenin kimsesiz kuytu köşelerin- de, herkesten kaçmafa gitmiyordu. Bilâkis, işçilerinin çalıştığı tarlala- ra doğru ve daha uzaktan onlara hi- tap ederek ilerliyordu. İki küçük kız sevinçten gülümsü- yorlardı. Hiçbir söz söylemeden bu büyük muvaffakıyeti tebrik etmek için biribirlerinin elini sıktılar. Ertesi gün, tarlalarda işlerinin bittiği saatan sonra babaları salo, na girdiği zaman onlara hanidir kay- bettiği bir gülümseme iİle baktı. Ve marşı bir daha çalmalarmı rica et- Ü. - Bu, ertesi, daha ertesi ve dah ertesi akşam böyle tekrarlandı. Şim di babaları her akşam küçük kızlar- dan bu margt çalmalarını istiyordu. Her akşam bu marşm bir kere ça- Çeviren: Suat Derviş Çocuklar çok memnundular. Esa, sen bu onlar için eziyetli bir iş de değildi. Birkaç dakika marş çalmıp bitiyordu. Belki bu onlarm vehim- 'leriydi. Fakat onlar babalarmın bu marşı dinlediği gündenberi değiş - miş ve âdeta gencleşmiş olduğunu zannediyorlardı. Artık eskisi gibi herkesten kaçıp tek başma köşele- re saklanmıyor ve eskisi kadar da öksürmüyordu. Ruh vücudun hâkimi değil miy « di? Neden sevilen ve sizde unutul. maz bir hâtırası olan bir musiki parçası size bir ilâçtan daha iyi gel- miyecekti! Fakat bir zaman geldi ki, küçük kızların artık kendileri bu hbavayı dinliyemez bir hale geldiler. Her akşam tekrar ettikleri bu parça on- ları dehşetli surette sıkmağa başlı- mıştı. Böyle olmakla beraber, on- lar yine aynı istekle babalarma bu marşı çalmakta devam etiiler, Baş. ka türlü hareket etmeleri kabil de- ğildi. ' Fakat önlar daha pek küçüktüler, Çoçuklar değişiklişten hazederler, Onlarım yegâne arzuları hiç olmaz. sa bir gün bu havayı çalmamaktı. — Bazan misafirler olurdu. Fakal bu komşular kapıdan çıkar çıkmaz marşı bu akşam henüz dinlememiş olan yüzbaşı Lagerlöf hemen çocuks iarını piyanonun başma çağrırdı. | *| Ö uyumadan evvel marşını din « lemek İsterdi. Böylece seneler geçti, yüzbaşi ömrünün sonuna kadar her akşanj bti marşr dinliyecekti, Niçin dinla 4 mesin!., Bu kızlar için o kadar ge hemmiyetsiz bir şeydi ki.. ç Küçük kızlar, büyük genç kızlar oldular. Ve bazan balolara davelj oldukları geceler oldu, Başlarmda ve kalplerinde Björnborga marşitik dan büsbütün başka şeyler varken ona yine bu marşı çalarlardı. Çünkü genç kızlar üstlerinde pat lak elbiseleri, gık mantoları ve ayak larmda şiddetli soğuktan koruyacak kalm gosonlarile babalarma veda etmek için salona girdikleri zaman b içindeki kulübe gibi takiben ve baş döndürücü — bir sür'atle ilerliyordu.. Lido lima- nına varınca demir almakta o- lan bir yelkenliye yaklaştı. Beş dakika sonra Rolan, Bambo, Bi- yanka ve İskala Brino gemiye girmiş bulunüyorlardı. Rolan, kuvvetli esen rüzgârın çıkardı- ğt gürültü arasında sesini Iska- la Brinoya işittirebilmek için 0. lanca sesiyle bağırarak: —Sen Venediğe döneceksin. Piyer Arateni gör. Üç gün- denberi ne olup bitmişse öğren. İskala Brino, kumandanının bu emrini aldıktan sonra Biyan- kaya derin bir şefkatle baktı. .. Sonra da efendisini selâmlıya. rak geminin merdivenlerinden indi. Gondola atlayarak uzak- laştı.. Bambo, bağlı olarak, gemi bir yere tıkılmıştı. .Orada gözlerini ka- pamış, hayatla alâkasını kesmiş gibi upuzun — yatmıştı.. Böylece derin derin düşünü. yordu. Rolan — Biyankayı kolundan tuttu. Kaptan kamarasına gö- türdü. Orada güzel bir karyola hazırlanmıştı. Biyankanın elin- den tutarak; — Ya o gördüğüm adam.. — Artık hiçbir şeyden kork.- mayın.. Siz Venedikten uzak- laşmış bulunuyorsunuz., Sizin nerede olduğunuzu hiç kimse bi- lemez. — Annem de bilmez mi?. — Hayır yavrum, bilemez.. Genç kızın gözleri yaşla dol- du.. Söylenenlerden açık - bir mâna çıkaramıyorsa da bu meçhul adamın kendisi hakkm- da, hattâ annesinden fazla bir merhametle hareket — ettiğine inanıyordu. Rolan kamaradan — ayrildi. Şimdi, pupa yelken mavi sular üzerinde kayıp giden geminin güvertesinde geziniyor ve du- şünüyordu: — Bu çocuk, annesini deli. cesine seviyor, Emperyadan in- tikam alacağım diye bu genç kizı annesinden ayırmak salüâ- hiyetini haiz miyim? Birisinden intikam alacağım diye hirisini ağlatmam doğru olur mu?. Dolaştığı yerde rahat edeme. di. Gitti, ta geminin burnunda durdu.. Ellerini göğsüne ka- vuşturdu. Ateşler içinde kavru- lan alnını Adriyatik denizinin zlık rüzgârma çevirdi. Bir müd. Pencereler karanlıktı. Rıhtim üzerinde acele acele — gezinen Bambodan başka kimseler yok- tü .x Sarayda, kâtip Pavlo diye a- mılan adam ayrıldıktan sonra Emperya tıhtıma bakan pence- renin önüne gelerek bakmıştı .. Mırıldandı: — Hâlâ orada!.. Kardinalı, gecenin karanlır ğında, avı etrafında dolaşan bir canavar vaziyetinde görüyor ve titriyordu. Bambonun hücumuna maruz kalsaydı ne yapar, — kimden medet umabilirdi? Foskariden mi? AÂltiyeriden mi? Onlar da ondan iyi insanlar değildi. On- lar da nefret edilecek adamlardı. Birdenbire bir şamdan yaka. ladı. Kıizı Biyankanın bulun- duğu daireye koştu. Genç kizin oturdüğü daire tamamiyle ayrıydı. Kendi o- turduğu kısımla burasını bağ- Iryan bir tek kapının anahtarı yalnız Emperyada bulunurdu,. Genç kızın yanında biri hiz., metçi, ikisi de mürebbiye olarak üç kişi bulunduruyondu. : | Emperya bu kısma girdiktem /sonra kapıyt arkasından gene cek mesai zamanı gelmiş — oluyor. (Devamı var) — |oturduğu iskemlenin kenarma par- | mması artık âdet olmuştu. (Lütfen sayfayı çeviriniz) » 184 KAHRAMAN HAYDUT ; KAHRAMAN HAYDUD 181 Rolan başka bir şey söyleme. — Nasıl gördün mü çocuğum, göndolcu olmuştu. kilidledi. Bambonun en ufak bir 'di.. dedi. Nihayet sizi tehlikelerden Emperyanın sarayı etrafında — delikten - girebileceğine inanan Göndol, kanalın — sahillerini — kurtardım. gezindi.. Her taraf tenhaydı. — bir hali vardı, Apartımanın buradan, bu ka< pıdan başka hiç bir yerinin dr" şarıyla münasebeti yoktu. Pens« cereleri yüksekti. Emperya, başka bir kapı aça. rak, Biyankanın odasına girdi « Genç kız henüz yatmamıştı. Mürebbiyesiyle —piyano — çalı- yordu. Biyanka annesini görün” ce koştu. Emperya kollarını a- çarak sevgili yavrusunu kuca. ğında sıktı . — Bu zamana kadar hâlâ yatmadın mı yavrum? Yorul- müyor musüun?. — Her akşamki gibi ziyareti- nizi bekliyordum anne... — Demek beni görmek isti«s yorsun.. Demek mütcessir de. gilsin?. — $izi uzun müddet görme- den yapabilir miyim hiç.. Be“ ni dinlerseniz anne buradan gi- delim.. Emperyanın yüzünde bir hü. zün dolaştı, kekeleyerek: Evet, evet.. Gideceğiz yayrum., x Bu sırada pencere şiddetle sarsıldr. Çamlar büyük bir şana| girti ile pere döküldü.. Biri biri arkası sıra altr adam içeriye at" ladı. v Küg y

Bu sayıdan diğer sayfalar: