İ N e Giheti bu muharririn t e ömrümde ilk de. Kâra câhil denilecek bir ya ara bile zorlukla bece. Wzunca kelimeleri talâf. yü terliyordu, te bütün harfleri de i ri, yi * y, Eelince., İyisi mi bunu hiç i $zs 0 kadar kötü, © ka. İlk gördüğüm zaman Doğrusunu isterseniz iç, ek bile caiz değildi. Kar |“ bir Şeyler. Okuyabilene iğ, irdiği yazınm mizahi bir ke, PMU söylediği zaman ne Yaşırdım. Koca yazının i büy Bye iy mânası olan “iç an ömrümde böyle N nir çin kokmasıydı. unun farkında olduğu için, a evvelâ pencereyi e getirişinden üç dört im bana uğradı. Ona: Mza azizim, dedim. «eml yoksa ben mi #. Her halde siz muhar. &ek!, ei bir sesle: i a . Ortada yanılan fa- ,, Süharririm; yani sizin *dihim,, N daha gi, kaç defa geldi. Her ancak kendisinin Ku kargacık burgacık iv İde onun yazrlarına alış Nü Bu yazılardan ufak te. bile çıkarıyordum, Fakat maz nisbette herife 0. Ürt. Çünkü getirdiği ya. Sapa gelmez şeylerdi. değil, bir deli saçması iL. biraz korkarak kayla geri veriyordum.. »ne biçim adamdı? Ya iy zarda beni vurmağa e kalkarsa ne yapabi- Ni Miz de korkunç bir bir haydut bıyığı ve ocamandı. başıma gelmedi. Çeri verilişine büyük gösteriyor, hiç ses çıkar. NN yaramıyor, basmı. hm aş kle ye ediyordu. , e ir di- Kr Şekilde omuzlarını ağ derdi, gelecek sefere eğ sonra da başiyle çıkardı. Ra dört defa geldi. iü Oldukça uzun, tekri- bir yazı getirdi. Ben vaa, Onun yanında yazıyı Nun sapsarı oldum... arak; der, dedim.. Bunu e okumak bile insan Mn Gelin de bu | Bir daha da be. e Hür ri iu : dedi, bana bir makbuz İn Mean, dair bir t Makbuzu ne yapacak- Me a, du Sy da karşı kendimi gk düm. Fakat istediği ) Bir yazıcı Yazan: Mih. Zoşçenko gazetemize verdiği yazılar cabilâne ol- dukları için basılmamışlar ve sahibine geri verilmişlerdir.,, Herif makbuzu aldıktan sonra bana teşekkür etti ve odadan çıktı.. Üç gün sonra adamı tekrar karşımda gördüm. Suratı asık ve canı sıkılmış - ti. Üç gün evvel kendisine verdiğim makbuzu bana uzatarak dedi ki: — Hiç böyle makbuz olur mu? Mat. bu ve antetli bir kâğıt Üzerine yazıp mü hür basmak lâzım.. İyice tepem attı.. Ona, bifaz yüksek sesle makbuzu ne yapacağını sordum.. Burasının hususi bir müessese olduğu. nu, hiç bir resmi kâğıt veremiyeceği - mi, bahusus mühür basamıyacağımı söyledim. Makbus isteyişinin sebeplerini öğ- renmek için ona şaşırtıcı bir kaç sual sordum, Allem ettim, kallem ettim, ni. bayet herifi söyletebildim, Bana vaziyeti şu suretle izah etti: — Azizim, işin doğrusu şu: Ben fa. kir bir adamım., Küçük bir dükkânm var. Makine yağları, boya falan sâta- rım. Dükkâmim küçük.. Zarzor ekmek paramı çıkarabiliyorum, Halbuki; ben - den, tüccar sılatiyle yüksek bir vergi almak istiyorlar. Bu yetişmiyormuş gi. bi apartuman kirasını da, tüccarım di. ye beş misline çıkarmağa uğraşıyor - lar, Ben tüccar olmadığımı anlatmağa çalışıyorum, Onlar da beni (o sıkıştırı- yorlar; “Şu halde sen ne iş yaparsın?,, diyorlar. Ben de onlara diyorum ki: “Ben muharririm, edibim. Yazı yaza rım.,, oOOnlardabana diyorlar ki: “Ulan senin neren muharrir?.. Muhar. rirsen bize bir vesika göster, biz de maliye müfettişine göstererek senden daha az kira alalım.,, Bende onlara: “Bu ne kırtasiyecilik, diyorum. Maa - mafih, mademki vesika İstiyorsunuz, peki,. Ben de size böyle bir vesika ge- tiririm.,, İşte makbuz istememin sebebi bu. dur. Fakat siz bana şunu söyleyin: Ben şimdi ne yapacağım? Onlara muharrir olduğumu nasıl isbat edeceğim?. — Artık otasına ben karışmam, de. dim, Bir müddet şaşkın şaşkın etrafına bakındı ve çıktı, gitti, İsmini kimseye söylemememi o rica etti. Allah belâsını versin, mendeburun bari bu ricasını tutayım.. Rusçadan çeviren; Ferah FERRUH Istanbul Radyosu 1 EYLÜ — 1938 PERŞEMBE 18,30 dans musikisi (plâk), 18,550 spor musahaheleri Eşref Şefik, 10,15 dans mu- sikisi (plâk), 19,30 korlerans o Havacılık haftası, hava kurumu namına Abidin Da- ver, 1993 borsa haberleri, 20 Sant ayarı, Granviç rasatlhanesinden naklen, Belma ve arkadaşları tarafından Türk o musikisi ve halk şarkıları, 20,40 haya o raporu, 20,43 Ömer Rıza Doğrul tarafından arahça söy. ler, 21 saat ayarı orkestra, 21,30 Saz eser. leri, Tanburi Refik Şemsedi ve arka daşları, 22,10 Ajans haberleri, 22,20 orkes tra konseri, Novoiniden naklen, M, Kemal Akel idaresinde, 22,50 son haberler ve er- lesi günün programı, 23 saat ayarı, ser, BÜKREŞ: 19,15 dans plâkları, 20,15 şarkılar, 20, <5 harp konseri, 21,25 radyo orkestrası, 45 kafe konser . BUDAPEŞTE: 18,30 cazbant, 19,45 temsil, 20,20 piyano da şarkı, 21,10 pâk, 29, askeri bando, 20,10 sigan orkestrası, VARŞOVA: 20,50 orkesira, 22,10 hafif müzik, 23 sa- lon orkesirası, 1 EYLO — 1934 PERŞEMBE Hieri: 1357 — Recep: 5 Onmeşin. değsin isümeşin. babet 18,43 5,27 e . 527 12,14 15,55, 18,43 20,20 3,40 Çocuk haftası Hediye kazananların isimlerini yazıyoruz 20-8-938 tarihli bilmecemizin hal şekli, UV NS BİR ALTIN UÇLU DOLMA KALEM KAZANAN Mahmut Çapa Odabaşı İbrahimçavuz mahallesi bekçi 88. BIR PERGEL TAKIMI KAZANAN 2 inci İsmail Hakkı Meral İzmir Ye miş çarşısında Rıfat Baran. O kâtibinin oğlu 31 BİR ŞİŞE KOLONYA KAZANAN 3 üncü Lütfi Özin Emirgân BİRER LOSYON KAZANANLAR 1 — Sedat Kızıltoprak Şehirkâhya s0- ,kak 29, 2 — Ruhiye Akbay Şehremini Tatlıpınar cad 77, 3 — Aysen Göktepe P.TİT. hük memuru kızı, 4 — Öner Er sun Sirkeci demirciler sokak 18, 5 m Ze- ki Oley Vefa bsesi 393,6 — Gülçün Or- hun Hasfırın arkası, 22,7 — Mahmut Feyzi, Şişli ali Osman, $ — Sabahat Ca- Zaloğlu, 9 — F. Kutun Hayriye lisesi, 10 — Yurdagül Çevik Sirkeci Hocapaşa 11 Bedi Kerman kurtuluş. BİRER TUVALET SABUNU KAZANANLAR i 11 — Ali Sağlam Cağaloğlu O, okul 183, 12 — Münir Güngör O.M.13— Moise Ahmelek Galata kuledibi, 14 — Hamiyet Arat Kasımpaşa fmın sokak, 15 — Fikret 15 inci ilkokul 471, 16 — Faruk Aksaray Selimpaşa (yokuşu 77, 17 — Aydın Pertevniyal lisesi 3,A. 435, 13 — Necati Okar, İshakpaşa İlgen s0” kak 19, 19 — İhsan Hamallabşı N. 38, 20 — Cahit Pertevniyal Jisesi, BİRER DOLMA KURŞUN KALEM KAZANANLAR 21 — Sabri Aki Kabataş erkek lisesi, 1177, 22 — Orhan Erkuş Kadıköy yel- değirmeni 204, 23 — Necdet Tüzer, Ça- talca O. okul 81, 24 — Süzan Galdemir Fener 18, 25 — 5, Banu ear Beyoğlu, 26 — Muallâ Aşgel 52 inci o- kul 168, 27 — B. Çağlı Samatya Milli müdafaa caddesi 52, 28 — Nusret Elbaş odapazarı uçak sok. No. 25 29 —- Lemi Tamer Kadıköy 1 inci okul, 30 — Ah- met sezer çaycuma ilkmektep 211, BİRER DEFTER KAZANANLAR 31 — Beytullah Uzun Bozkurt ilkekul 23, 32 — Sehhdre Özder Fatih, 33 — Nazan Üner P.T.T. şefi kuzini Zile, 34 — Ali Rıza Bilgiç Eçirdik demirkapı No, 1, 35 — Talat Atlı Bor icra dairesin de mübeyyiz, 36 — Atife Kunbay Am kara özbeyler cadde Hazan sokak 17, 37 — Kadir Olgay bostancı içerenköy, 38 — Şadi Ogun Aşıkpaşa Karadeniz cad 41, 39 — Kemal Mengü Ankarapalas arkası 10 numarada, 40 — Mustafa Tezcan Hacıosman mah, Yeniyol sokak 61, 41 — Ziya Alban 51 inci okul, 42 — Hüseyin başkaya İsparta Karaağaç mahallesi N; 93, 43 — Ahmet Taştepe Gelenbevi or- taokulu 3.A, 44 — Rıza Uzunyusuf, idi lan aki Yazan: Rahmi YAGIZ Delikanlı, zebella gibi kapkara yüzüyle yolun ortasına dikilen araba hırs dolu gözlerle baktı —710— Silâhtarağa çayırı, Kâğıthanenin o dev re mahsus eğlence günlerinden birini, yaşıyor, kırlara dökülen halk ağaç altla- rında kir kahvelerinin sundurma gölge- lerinde kurdukları ocaklarda kır yemek” leri yapıyorlar, şişlerin o cızartıdı ahengi buğulu şişelerde soğutulmuş rakıları güz- lerde tüttürüyor, rengarenk ipek maşlah- lı kadınların kolkola dolaşan grupların: dan yükselen etkinson, çoban, kokuları kır çiçeklerinin gönül gıcıklayan rayiha- larına karıştıkça çarptığı erkek burunla- rında en mahrem hisleri gıcıklıyor, dır siwet arzularını kamçılıyordu. Silâhtarağa açyırı ta Kılköprüsünün başından Çağlâyanın iri ve asırlık dış- budak ağaçlarının ogölgelediği sahaya kadar dere kıyısında (iki taraflı muaz- zam bir kalabalıkla (örtülüydü. Etralı aile gruplarile muhat tozlu yolda sıra $i- ra arabalar dizilmiş duruyor, tıpkı bir o luktan ağır bir cereyanla akan seli andı- ran kalabalık, bir boydan bir boya ça“ yırın önünde dolaşıyor, zülüflü, perçem- li, yağdan parıl parıl parlayan siyah saç» k delikanlılarla çarşaflarının mahremi- yeti içerisinde fıkırdayan “taze,ler fır- sat buldukça biribirlerini odirsekliyor- lar; kalabalığın ortasında renkli şalvar- larile göbek çalkayan çingene (güzelleri bu: (alaturka) kır eğlentisinin dekorunu tamamlıyordu. Davist, Cendere bakkalı istikametinden tozlu yolda sarı bir bulut gibi yükselerek gelen ( faytonun içinde kara düşünce bulutlarile yüklü dimağını binbir şimşekle ışıldatmağa uğraşırken uzaktan bu kalabalığı gördü. Arabacıya seslendi: — Nedir bu kalabalık?... Arabacı ağzını çerçeveliyen yılışık bir gülücükle cevap verdi: — Kâğıthanenin son haltalarıda... —Merasim mi yapılıyor? — Eh.. Değilse bile onun gibi bir şey.. Oraya çekeyim mi?.. — Hayır, Kâfıthane köyünün köprü sünden geç, sağa dön, Çağlayan küşkü- nün önündeki ağaçlıkta dur.. — Kalabalığa kadar sokulabilir miyiz bilmem! — Neden? — Sultan takımlarınm kupaları köyün içindeki meydanlıktan itibaren yol boyu» nu kaplamışlardır. Yasakçı haremağala” tı oradan kuş uçurtmazlar.. — Peki biz nereden geçeceğiz! — Bilmem.. Hele köye girelim de. Sustular.. Kan ter içinde kalan hay- vanlar faytonu uçar gibi (o sürüklüyor- lar; köye doğru süratle ülerliyorlardı. Köyün dışında bir kupa bolluğu vardı. Yol yaldızlı, tekerlekli mükellef kupa” larla kapanmış, kırmızı çuha elbiseli, sır- malı zırhilt seyisler, ispirler o arabaların arasında gruplar kurmuşlar konuşuyor- lar, sigara içiyorlar, oredingotlu birkaç hadım da ilerde yasak savıyorlardı. Genç İngilizin faytonu arabalara kadar yaklaştı. Haremağalarından biri (işaret elti. Faytonu durduritu. Sonra, kadın se- Sini andıran incecik sadası ve çetrefil di- liyle arabacıya çıkıştı: — Heri, kormusun., Sultan Aliyüşsan elendilerimizin o arabalarmı gormuyor musun?,. Buradan geçilmez. Dön geri.. Arabacı içeriye. Daviste baktı.. Söylen di: — Bunlar böyledir.. Ben size söyledim bırakmazlar diye.. Çaresiz döneceğiz. Davist hiç vakit kaybetmek istemiyor işi şu bir haftalık Marmara Seyahati yüzünden yüzüstü kalmış, her şey karmakarışık olmuş, şimdi seri bir müdahale ile ıslaha muhtaç duruyor, sa- niyeler bile onun için çok kıymetli bir za man parçası teşkil ediyordu. Delikanlı zebella gibi kapkara yüzüy” le yolun ortasına dikilen araba hırs dolu gözlerle baktı, çıkıştı: — Niçin yasak diye yolu Kapikiyoe- sunuz? ! Arap Davisti mühimsemiyen bir eda ile cevap verdi: — Yasak.. İşte o kadar.. Geçemezsin!. — Burası yol değil mi? — Bugün değil! — Neden — Değil işte... — Ben geçmeğe mecburum. — Ben de birakmamağa!,. Zebani yüzlü arapla şirin çehreli İngi- liz yavrusunun arasındaki münakaşa bü yüdü. Öteki haremağaları da arkadaşla” rına iltihak ettiler. Seyisler, espirler de işe karıştı. Mesele büyüdü. — Geçeceğim!. — Geçemezsin | İş zora biniyordu. Haremağalarından biri kırmızı cepkenli seyise haykırdı: — Ne duruyorsun; koş şuradan iki muhafız çağır. Şu belâyı başımızdan al- sınl, Seyis, ağanm emrine uyarak muhafız aramağa koşarken ortalık karıştı.. Arab. larda bir hareket oldu.. Sesler duyuldu: — Ayşe sultan hâzretlerinin ağası.. Sul tan Aliyüşşan hazretleri geliyorlar... Davistin başına üşüşen araplar dağıl- dılar. Kupa ve lândolara doğru koşuştu- lar. Davist arabaya emretti; — Haydi.. fırsattır, sür hayvanları. Yaşlı arabacı tereddüt ediyor, bir tür- lü dizginleri hayvanların sağrısında oy- natıp kamçısını şaklatamıyordu. Biraz evvel arabaların arasında küme- leşerek sohbet eden sırma cebkenli seyis- ler arabüların ârasındaki yolda iki halka olmuşlar, ihtiram tavırları almışlardı. Başta somipek feraceli, ince tül yaş ,maklı üç dört kadın, arkalarında bir sü- rü seçme genç kızlardan mürekkep bir maiyetle bu iki tarafı seyfelerle kordon- lanan yoldan ilerliyorlardı. Haremağaları onlara doğru koştular; yerden temennalarla karşıladılar. Başta © yürüyen vakur edalı, somipek © feraceli kadın önünde köpekleşen araba hurslı hırslı sordu: — Neredesin Cevher!, — Eemir ve iradenize âmadeyim sulta* Bim... — Seni araba yanında mı bulacağım! Estağfurullah efendimiz.. Çıkış saati- niz yaklaştı diye arabaya gelmiştim de.. — Kaç saat evvel., Arap yutkundu.. Akları birer finçan tabağını andıran gözlerini geriye devir. di, Hâlâ arabacı ile münakaşa eden Da- visti işaret etti : — Efendimiz; hâşâ sultanımın huzu- rundan bir biedeb arabasile buradan geç- mek istiyordu, Onu bırakmamağa uğraş" tım. Vakur edalı, somipek feraceli kadın A- rabım işaret ettiği tarafa baktı, Davist, gençliğinin bütün ( teravetini gösteren bir edayla arabanın İçinde, a- yakta duruyor, birer taze gül yaprağını andıran yanaklarında hiddet (kasırgası nm meydana gelirdiği cazip kırmızılık uzaktan farkediliyordu. Sultanın gözleri genç adama (takıldı. Birkaç saniye bu seyrek yaradılış örneği- ni seyreden vakur edalı kadın, içinde tu- hal bir ezinti duydu. Loş harem koridor larında erkekten mahrum yaşayışın mey dana getirdiği kuvvetli bir arzu ile bu güzel erkek modelini süzdü; gözden ge“ girdi... Gözlerile duyduğu zevki uzatmak için içi titriye titriye araba sordu: — Bu adam ne İstiyormuş? — Acele işi varmış efendim, Buradan geçecekmiş!.. — Geçsin varsın!.. Ne olacakt.. Cevher, Sultanım bu sözüne verecek ce- vap bulamadı. O; yaptığı işten mükâfat uman riyakâr bir vaziyete öğünerek an- lattığı hâdisenin sultan tarafından mü- himsenmediğini görünce afalladı. Elle rini kavuşturdu. Boynunu büktü, Mırıl dandı: — İrade efendimizin. Varsm geçsin!., (Devamı var)