eli yala Ş. Rober Düma Almanyanın mahrem bir askeri ay Çeviren: F. K. vesikası çalınmış — Bir mesele var Strammer. — Mühim mi Ekselans? — Evet, çok mühim... General, kont fon Rogviçin bir işaro- ti Üzerine, mülâzim, baron Otto fou Sirammer hazır ol vaziyetini terkederek generalin masasma yaklaştı. Birinci mü- Tâzim fon Ştrammer tuzun boylu, atlet vücutlu, azimkâr tavırlı bir askerdi, — Dinle bak Streammer; “Sg. 45" Pa- risten ne yazıyor. General sumenden bir kâğıt alarak o- kudu: “Kat'i surctte mevsuk menbalardan öğrendiğime göre Fransız gizli istihba- rat teşkilâtı son günlerde Almanyanın mahrem bir askeri vesikasını ele geçir. miştir. Bu vesikanm muhteviyatı şunlar- dır: 1 — Son derecede kuvvetli ve mües- sir yeni bir zehirli gaz formülü; 2 — “Projektor,, İsimli yeni model bir ületin plânları ve krokisi... Bu âlet yu- karda bahsedilen azl çok uzak mesafe- lere atmak işinde kullanılacakmış. Bu zehirli garle âlet merkezi Al manyada bir fabrikada tecrübe edilmek- teymiş. Bundan fazla malümat almağa muvaf- fak olamadım. İlk vasıtayla (o 10.000 frank gönderilmesini, mahrem tahkika- İma devam edebilmem için rica ederim. General fon Rogviç raporu masanın üstüne koydu. Koltuğuna yaslandı ve Strammere bakarak: — Eh, baron, dedi, bu ie ne dersi. niz? “Fon Strammer düşünceye dalmış, kaş- rı çatılmışti, Cevab verdi: — Fevkalâde vahim ekselâns! — “Fevkalâde vahim, kelimelerini » kullanmanızdan Sg. 45 in bangi gazden bahsettiğini anladığınız manasını çıka - yiyorum, — Veygelman keşfi değil mi ekse - < lâns? — Evet. — İnanılmaz şey! fakat.. — Fakat ne demek? rapor sarih de- ğü mi? — Evet. Lâkin ilk bakışta bu iş im- Kânsız görünüyor. Düşündükçe de bu İ- gin imkân dahilinde olmadığı bir kere daha tebarüz ediyor. Bu köşfe ait vesi- kalar ancak üç kopyadır. Biri devlet rel- sinde, diğeri harbiye nazırımda, üçüncü. © sü ise bizzat keşfin sahibi Veygelman- ği da... Bunların kopyalarını bizzat Veyçel- man çıkardı ve eski müsveddeleri ve a- ir iptidal plânları imha etti, Bu mühen- © disin ber türlü şüpheden uzak olduğu ASTAR? İZLE) SL muhakkak. Diğer kopyaları ellerinde bulunduranlardan şüphe edilemiyeceği- n6 göre “34 numaralı gaz, ve onu kul- lanmağa mahsus âlet olan “projektro” un çalınması imkânsuzdır. — Fukat dünyada imkânsız olan hiç bir şeyin mevcut olmadığmı kabul et - mek de lâzım... Sinirlendi. Masaya eliyle vurarak ba- ğmdı: — Bu işte bir casusluk yapılmış. Fa- kat kimin tarafından? Bunu meydana çı- karmalıyız. Her ne pahasına olursa Ol - sun mücrimi yakalamamız gerek. — Harbiye nezaretinde tahkikat.. — Bir çocuğun bile aklma gelebilecek böyle bir fikir için size danısmağa Jü- zum göreceğimi mi sanıyorsunuz Stram- mer? Bu iş çoktan yapıldı Harbiye na- mrmm ve hattâ devlet reisinin dairele. rine serbestçe girip çıkabilecek vaziyet- 16 olan herkes hakkında tahkikat yapıl- dı. Veygelmanm evinde ve dairesinde bulunanlar hakkında tahkikat yaptırdım. General, masanın üstünde duran bir deste kâğıdı alıp tekrar masanm Üzeri- ne birakırken devam etti: İ — İşte tahkikat evrakı... Hiç kimse hakkında ca ufak bir şüpheye mahal ve- recek emare yok. — Fakat ekselâns, belki de Sg.45.. 4- Palavracınn biridir diyeceksiniz değil mi? yapacağınız itirazların hepal- ni daha evvel ben kendi kendime ileri- | ye Sürdüm. Sır. 45 nekadar mahir palav. | racı olursa olsun Pariste böyle bir ya- Tanı nasıl uydurabilir? O Pariste bu işin sırrını bilen birisinden malümat almış; Kimden, bunu 'blimiyoruz. Çünzü Sg. 45 bildiğiniz gibi, kullandığı usuller ve ma- Mirat topladığı yardımcıları hakkında bize tek kelime izahat vermek âdetinde değildir. Bizzat ben bile bu hususts kendisini söyletemedim. Bu şekilde çalışan yalnız o değildir; Hy. 40, Da, 28 de onun gibi yalniz ma- lümatı vermekle iktifa ederek menbalı- rını bildirmek fstemezler; Üzümünü ye de bağını sorma kabilinden bir usulleri var, — Biliyorum ekselâns, Fakat onların bildirmek istemediklerini başkalarından öğrenmek mümkündür, — Bravo! isi benim gibi muhakeme e- diyorsunuz, Bon de sizi bunun için ça - ğırmıştım, Fakat oturaanıza, rahat ra- hat konuşalım. — Teşekkür ederim ekselâns. Baron fon Strammer Amirinin karsı #inda bir iskemleye oturdu. General ce. binden altın bir sigar kutusu çikara. tak barona uzattı: . İR/OİMİA'NI — Bir sigar içer misiniz? — Müsaade ederseniz ekselâns, Fon Rogviç, sigarmı, baronun uzat » tığı çakmağın alevinde yakarken söy- lendi: — Görüyorsunuz ki hâdise mühim. General, yaylı koltuğuna yaslandı. Yaprak clgarasının dumanlarını savura- rak devam etti: — “34 numaralı gaz, şimdiye kadar yapılan tecrübelerde elde edilen netice- lere göre harikulâde bir silâhtır; kor - ş kir tesiri ve fevkalâde bir intişar sahası var, Bir harb vukuunda memleke- timize zaferi temin edecek bir silâh, General sustu, Sonra — Fakat, dedi, gil ler suya düşü. Düşman bu gazin for- mülünü biliyor. O da bundan yapıp t6 - sirlerini kontrol edip mukabil tedbirler alabilecek vaziyette... Felâket! Erkânıharbiye bumu öğrenirse kıya - metleri koparacak ve bittabi bütün ka- bahati bizim sırtımıza yükliyecek. Bir mes'ul lâzım, bu mes'ul de biz olaca - Fiz. İşte bu sebeble süratle hareket ot- meğe mecburuz, Çünkü erkânmarbiyoye vermek vazifem, tabil bildireceğim. On- lara bu mslümat verişimden bir müd- det sonra mes'ulü de bildirirsem, gürül- tüyü atlatmış oluruz. Şimdiki halde bu mesele aramda sır olarak kalmalı. — Bir #ual sormama müsaade edör misiniz ekselâns. — Sorunuz. — Meseleyi Veygelman biliyor mu? — Hayır. — Gidip kendisine kaber versek? — Evet, meseleyi birdenbire, damdan dilşercesine kendisine. söy! k.. Evet; fena fikir değil, Bu habörin onda hüsl ettiği aksülümeli anlamak fsydalı olabi- lir. — Aymi zamanda vesikanın onda el- yevm mevcut bulunup bulunmadığını da öğrenmiş oluruz. — Mükemmel! bugün gideriz. Kendi- sine bir iş için ziyaretine gideceğinizi te- lefonla söyleyn, Fakst mülâkatın üstü- na fazla düşer görlinmeyin. Benim de geleceğimi bilmesin. Buluşur ve beraber gideriz. Beni birdenbire görüp şaşırma- #t faydalı olabilir. Saat ikide buluşalım, Anlaşıldı mı? — Evet ekselâns. — Şimdi gidebilirsiniz Strammer, Sa- at ikiye kadar bu meseleyi düşünerek bir fasliyet plânı bulmaya çalışın. Tabil ben de düşüneceğim. — Hürmetlerim ekselâns. (Devamı var) Çingene kızı; “Zengin olacaksın, gelecek günlerin çok şen geçecek /, dedi et Daha pek gençken, insanın evini bir köşesinde yahut bir bankada milyon döları bulunmadıkça, yaşamak | hakkına sahip olamıyacağına, cemiyet içinde sinek nevinden tufeyli bir mah- Yük sayılacağına inanmıştım. Hattâ bu inancım bir iman şeklini almıştı. Ve işte, bu inanç ve imanla milyoner olmağa, milyonun arkasından koşup o hayat tılısımını avuçlarımın içinde sk boğaz etmeğe karar verdim. Hayatta, en zor işlerden biri de, in- sanın elindeki bir milyon dolara bek- şilik etmesidir. Bu bekçiliği, yaşamak, insan cemiyeti arasında yer yapmak | kadar güç saydığımı söylersem, bilmem bana güler misiniz?... Hele bir milyon doları bir araya toplıyabilmek, insana ölüm teri döktürecek kadar acı ve ezi- yetli bir iştir. Zahmet, eziyet elem, acı!.. Esasen hayat, bütün bunlardan, bu korkunç mefhumlardan ibaret değil midir? Günahkâr Havvanın, günahsız her çocuğunun muhakkak bir milyon do- lar sahibi olması hakkındaki fikrim, kararım, tuhaf bir tesadüfün işi ve € seridir. Geniş kırmızı şalvarlı, sarı cebkenli ve al kadife yanaklı, gözleri aysız ve yıldızsız geceler igibi simsiyah, dudak- ları bir dağ çileği gibi bahar kokulu bir çingene kızı, bir gün anama, yâv- rusunun yakın günler içinde milyonet olacağını, müjdelemiş, bu güzel keşfini de iki dilim kuru ekmeğe satmıştı, Çin gene kızının, gelecek günlerden haber veren keşiflerini bana söyledikleri gü- ne kadar: — 1,000,000. Dolar tâfın: hiç duymamıştım. Anam bu fala inanmâamıştı. Ya ben?.. İnandım mı?.. Bir milyona kavuşmak için teşel- islere girişmeden, faaliyete başlama- dan evvel kendi kendime şöyle bir ka- rar verdim; Milyonu ele geçirince, bunu hiç kim seye emniyet etmiyecek ve daima cep- lerimde taşıyacağım.. Bu suretle, akir ma ne vakit yelken rsam, atımın sırtına atladığım gibi, gönlümün iste- | diği tarafa gidebilirdim. di adamakıllı hatırlıyorum, o günlerde birinci miloyndan ötesini hiç akkma getirmiyordum. 1,000,000 dolar! Evet, bunu muhakkak avuçlarımın işine alacak, ceplerimi dolduracaktım, Fakat nasıl? Her şeyden evvel, bu işi talihin eyerine bırakmaya karar verdim. Yalnız ka “ famı karmealıyan, uykuları kaçıran bu derin ve kuvvetli kararı anama anlat mayı münasip buldüm. Vebu fikri, gündelikçi olarak çalışacağım ilk işi - me, sığırtmaçlığa başlamak üzere ev- den çıkarken anlattım. O gün, on iki yaşma gitmiştim. Babama bir şey söylemedim. Çün * kü, bir iki ay içinde milyonu toplıyas cağımı ümit ediyordum. Ve milyona kavuştuktan sonra babama bir sürpriz yapacaktım. Aradan yıllar geçti, ve bir çingene kızımın gelecek günlerdeki olacak iş- lerden bahsetmesine: — Zengin olacaksın, gelecek lerin çok güneşli ve şen geçece' demesine meylan kalmadan: — 1,000,000 dolar topladım, ve bunu hemen ana” ma müjdeledim. Tabil o da babama söylemiştir. Gurur ve sevinçle söylüyorum; a - nam ve babam, bügün her ikisi de ya- şıyerlar. Elliyi geçen evlilik yıllarını gün- — Evet! akat, ne olursa ol sün, kıvır kıvır gözlü, müştehi dudak» hi falcı kizina, mavi boncukların, ku * rumuş baklalarn içinde Kayatımın seyrini okutmadan (gidip bir milyon doları yakalamak kararını verdim. Bir milyon takâmının mânasını da- ha on iki yaşnda iken öğrenmiştim; Diyemiyeceğim, babam, bir milyon hergele ile bir 6 kadar sığır doldurabilecek kadar bir. haranın ne kâdar geniş olması lâzım geldiğini anlatmış, ben de (milyonun mânasını o zaman anlamıştım. MAYA (KAR AMLI birbirlerinin göğüslerinde kutluyor - lar, Fakat Holivudda benim yanımda yaşamıyorlar. Yarım asırdan fazla bir arada yaşadıkları halde, hâlâ birbirle - riyle sevişen, bakışları birbirlerinin gözleri içinde bay:lan, damla mesut, her dakika çok bahtiyar yaşayan bir çifti, Hollvudda, deli diye timarhane ye atarlar, İhtiyar ve fakat genç kalpli mesut çiftler! Daha çok yıllar yaşayınız ve daha çok bahtiyar olunur. (Devamı var) © Bilmiyerek sizi öfkelendirmiş, sonra da bunun sebebini « anlıyamamış olmanın benim için ne büyük bir szab olduğunu artık anliyor musunuz, Lyiz? o güzel çifte hayat durmuştu, © yüreğimi buz gibi bir #oğuk kavramıştı. Aramızdaki ihtilâfın me olduğunu anlıyamadığım için artık beni sevmediğiniz! san. 'muştım; evime mahzun mahzun dönüyordum; fakat yine de i sizin köleniz olduğuma şükrediyordum, mektubunuz işte o zâ- man geldi ve kalbimi neşeyle doldürdu. Böyle azarınıza daima N Yere düşen bir çocuk kalkarken, “çalışarak annesine: “Affedersin!,, demiş. Evet, onu bir an üzdüğü için af dilemiş. O çocuk, benim: değişmedim; si- 26 mizacımın, tablatımın anahtarını bir köle itaat! ile teslim “ediyorum. Fakat, sevgili Luiz, bir daha eyağım kaymıyacak, “bir daha düsmiyeceğim. Beni size bağlıyan, ucu sizin elinizde © Olan zinciri dalma gergin tutun ki bir tek hareketi, en küçük rularınızı da bana bildirsin. Detma sid kimiz izel olan Felipe acısını belli etmemeğe XXV Küiz dö Şoliyö'den Rene dö VEstorad'a İlkteşrin 1824 ENİM sevgili kardeşçiğim, sen ki iki sy içinde hastalıklı, zavallı bir adamcağıza varıp ona analık etmeğe kalktım, © gönüllerde oynanan ve adına aşk denllen facianın mütiş ve heye- © anlı sahnelerinin he olduğunu bilmezsin : bir anda her ş6y kanlı bir “Bal alıyor, bir bakış, düşünülmeden söylenmiş bir söz İnsanı öldür- > e kâfi geliyor. © — Fellipe'yi son, fakat dehşetli bir imtihandan geçirmek isledim. © Kral taraftarlarının şiarını bilirsin: “öyle de olsa!,,; 'bu bilyük ve güzel sözü katolikler de söyliyebilir. Ben de Felipe'nin beni öyle de Nurullamn ATAÇ — 60 olsa! diyörek, yani her şeye rağmen sevip sevmiyeceğini anltmak istedim. Bütün bir göce benimle beraber bahçenin ucunda ıhlamur ağıçları altımda gezdi, ruhunda bir şüphenin gölgesi bile belirmedi. Ertesi gür beni daha çok seviyordu; ben onun indinde yine bir gün evvelki kadar afif, bir gün evvelki kadar temizdim; bu hareketim- den #tifedeye kallamamıştı. Tam bir İspanyol, tam bir İbni-Serrac! ben balkonumdan, öpsün diye elimi uzatmeca hemen duvara tır- mandı; az kalsın düşüp parçalanacaktı. Buna kaç delikanlı cesatet edebilir? Ama ne ehemmiyeti var? huristiyanlar, cenneti hak et- mek isin, en müthiş rstırablara da katlanmaz mi? Geçen akşam, kralın müstakbel İspanya sefirine, yani muhte rem babama dedim ki: — Mösyö, ahfbbanızdan birkaç zat sevgili kızmız Armand bir ssfirin yiğenine vereceğinizi söylüyorlar; sizinle sıhriyet peyda et» meği pek istiyen ve bunun için ötedenberi yalvaran o sefir, ölümün- den sonra büyük #ervetini ve bütün unvanlarını birakacağını nikâh makavelenamesinde kabul ettikten başka şimdiden senede yüz bin frank irad bağlıyor ve kızımıza sekiz yüz bin franklık bir servet bağışlıyormuş. Kızınız ağlıyor ama babâ eserinin haşmeti ve karşı. #inda durulmaz nüfuzu önünde boyun eğmeğe hâzir.; Adam çe- Çeviren: kiştirmeği seven bazı kimseler kızmızm gözyaşları altinda hep mwanfaatini düşünen, zenginlik ve büyüklük ihtirası ile çırpınan bir rah saklı olduğunu söylüyorlar. Bu akşam Opora'ya, asilzadeler İocasma gideceğiz, baron dö Makumer de orrya gelecek. Babam gülümseyip bana, sefirin yiğenine varmışım gibi mui” mele ederek: — O gitmiyor mu? dedi. Ben ona istihfa? ve İstihta ile bekarak: f — $iz Klaris Harlov'u bir Figero mu sanıyorsunuz? dedim. Sağ eldivenimi şıkardığımı gördüğünüz zaman © terbiyesizce dedikodu” yu tekzib eder ve bir hakaret saydığmızı gösterirsiniz. Babam: — Senin istikbalinden emin olabilirim, dedi. Jan d'Ark'ta bi kadın kalbi olmadığı gibi sende de kız kafası yok. Hayatla bahtiyar olursun : sevmiyeceksin, sevileceksin. Bu sözü duyunca kahkahayla güldüm. — Nen var, benim işvekâr kızım? dedi. — Memleketimin menfaatleri namma titriyorum, dedim, Anlamadığını görünce ilâve ettim; — Madriddeki menfaatleri... (1) Babam düşese dönüp: — Manastırdan geleli daha bir sene oldu, artık babasıyla da 8 lay ediyor. Annem bana bakarak: — Zaten, dedi, Armand neyle slay etmiyor ki — Na demek istiyorsunuz? diye sordum. — Siz gecenin rütubetinden bile korkmuyorsunuz, romantizmi” ya tutulacakamız, dedi /Peni var? (1) Luiz, İspanya kralmm gazabma uğramış bir adama varmıs” sının koş görülmiyeceğine ve İki memleketin siyasi miinasebetid” rini .bozahileceğine telmih etmek istiyor.