İ b Yazan: Gerald Kelton Çeviren: F.K. Saatler geçiyor... Baronun verdiği mühlet bitmek üzere! — Ne diyorsunuz? — Garib tesadüfe dikkat ediyor musunuz? Bu kadın, casusluk yaptı- ğini sandığımız bir adamın metresi - ve M. Mordavntı ölüm gecesi ar. Jan ayırmağa muvaffak olan da ayni kadındır. — Yanıldığınızı sanıyorum. Bu genç kız katillerin şeriki cürmü olamaz, — Peki ama, M. Mordavntın ölü - mü müteakip onun rahatsız ve ber- bad odasını alelâcele neden kiraladı? — Onu bilmem. Fakat bu, binbaşı eni bulmamıza yardım edecek — Tabü. Bir an için tahminleri doğru olarak kabul edersek binbaşı Karden şimdi yattadır. Bu yat dostu. Buzun ortağan kaybolduğu günden - beri kumarhane önünde demirli du « rTuyor — O baide ne yapmalıyız? — İşte mesele burada. Benim salâ. im mahdud. Eğer M. Mor »- katillerinin yatta bulunduğu- na dair elimde kat'i delil olsa gemi suları dahilindeyken belki araş. yaptırmak mes'uliyetini üzeri- » alabilirim, Fakat maalesef elimde hiçbir delil yok. Böyle bir delil elde edinceye kadar bir şey yapamıyaca - ğm. — Eğer onu gemide arzusuna rağ. men tutuyorlarsa kurtarmanm yolu. mu ben bulurum. Polis müdürü omuzlarını silkti; — Bu sizin bileceğiniz iş Maylord, Bana gelince; Olga Bedruşkanım izi üzerinde yürümek niyetindeyina, xvw Sıcaklar basmıştı. Ter içinde ka - Jan Güssi'nin aklma bir deniz banyo- Sunun ne kadar iyi olacağı geldi. Bu nun tedaisiyle de Olga Bedruşkayı hatırladı. Yolda giderken de, golf bas tonu içersinde bulduğu kâğıt aklına geldi. Olga bir kaç lisan biliyordu, belki bunun mânasını o anlryabilirdi. Olga, Güssiyi görünce hemen yanı- na koştu. Delikanlı bunu kendi lehine tefsir etmekten geri kalmadı. Erika filhakika onu gördüğüne sevinmişti. Geçirdiği buhran artık tahammül e- dilmez bir hal almıştı. Bütün gece u- yuyamamış, düşünmek, plân tasar'n- mak ve ilmit etmekle ti: Saat durmadan İşliyor ve Baronun verdiği mühlet sora yaklaşıyordu. Yatm motörü o akşam saat altıda rıhtımda bekliyecekti, Plânlar o saa te kadar teslim edilmediği takdirde yat Denisle beraber Almanyaya ha- reket edecekti. Erika kararını vermişti. Saat altı- da iskelede bulunacak ve filhakika plânlar testim edilmediği takdirde doğruca Lord Stretforda giderek ona hakikati anlatacaktı, Böyle yapmak» lâ Almanyaya ibanet etmiş ve yemi- ninde hanis olmuş olacaktı, Fakat bu Bun ne ehemmiyeti vardı? Denisi kurtarmak için o her şeyi göze al - mıştı, Son yirmi dört saat içinde fikirle- rinin ne kadar değişmiş kendisi de şaşmıştı. Denise olan aşkı ona Almanyayı, başka milletlerin gör dükleri gözle, ilk defa olarak göster- mişti. Almanya eğer harbi istemiyor- sa hiç olmazsa buna göre hazırlan - maması lâzım değil miydi? İdeoloji düşmanlıklarmn Avrupa - da bir harbe sebep olmak tehlikesi yok muydu? Halbuki o ve onun nesli harbin nasıl bir facia olduğunu, de furduğu sefaletlerle pek yakmdan, bizzat yaşıyarak görmüşlerdi. Hayır, harp çıkmaması lâzımdı. Geçirdiği buhran yüzünden de o - kunuyordu. Gözlerinin altı morarmiş- tr. Güssi bile bunu gördü ve şöyle tef sir etti; — Sefahate düştü zavallı! Fazla kokteyl içiyor ve geç yatıyor. Müda» hale etmeliyim. — Sizi gördüğüme çok memnun ol- » Ri Son zamanlarda be- ni ihmal etmeğe başlamıştınız. Bu karşılayışa pek sevinen delikan- ir, ağzı kulaklarında, cevap verdi: — Bana Güssi diye hitap etmenizi rica öderim, İngiltereden gelen eski dostlarla beraberdim, Fakat hep sizi düşündüm. — Teşekkür ederim, Binbaşı Kar denden ne haber? — Meydanda görünmüyor. Ne ol du acaba diye merak etmeğe bile baş Jadım, Erika şaşırdı. Baron plânını değiş- tirmiş, Denisin mektubunu Güssiye göndermekten vaz mı geçmişti? — Peki ama mektubu? Mektubunu almadınız mı? Güssi hayretle cevap verdi: — Hayır, mektup almadım. S hleyin acele İle açriağa vakit bulamayıp golf pantalonunun cebine koyduğu mektubu unutmuş gitmişti. Sonradan elbise değiştirdiği için mek tup şimdi otelde kalmıştı. Erika, Denisin blöf yaptığını artık iyice anlamıştı. Karşısında ağzı! açık hayretle ona bakan budala gencin ETE AE EŞ NI EZE olduğuna | hiç bir şeyden haberi yoktu. Kurtu - luş ümidi kalmamıştı. Genç kızın ba” şı döndü, gözleri karardı, bayılacağı- ni anladı ve başını masaya dayadı. | Denis mahvolmuştu. Güssi telâşla haykırdı: — Garson! Garson! Çabuk bir kon- yak getirin. Sıcaktan oldu her halde. Haydi gunu için. Şimdi daha iyisiniz ya? Şöyle deniz kenarında biraz dola- şalım, açılırımız. İki dakika sonra bir şeyiniz kalmaz. Erika, Güssinin yardımiyle deniz | kenarına kadar &deta sürüklendi. Güsel gölgede bir yer buldu, oturttu. Genç kızın haline çok acımış ve üzül | müştü. Bu hayatım ona uygun düşmi- yeceği âşikârdı. İşte zavallı dayana- mamıştı. Bu işi bırakması lâzımdi. Bu mevzu üzerinde uzun bir nutka | başladı. Sonunda kendisini methe baş ladr, Erikanm hiç dinlemediği ve hattâ duymadığı nutuk büsbütün faydasız da olmadı, Çünkü o sırada yavaş ya- vaş kendini topladı, Nutkunun sonun- da Güssi o sabah golf bastonu içinde "ulduğu kâğıttan bahsetti ve: — İyileşince bu kâğıdı »i receğim, dedi. Galiba alı manca bilirsiniz değil mi? Doğrudan doğruya kendisine cih edilen bu 5 dan çekti. Ger bir adam haliyle so: — Evet Neden sort — Bahsettiğim k yezıları almanca dm Üzerindeki — Mordavntın aramış bulamamıştı. Ben buldum. İ- yileşin de bir gün size gösteririm. Erika yerinden sıçradı. Birden iyileş O kadar temenni ettiği mucize nihayet kendini gösteriyor muydu? Fakat budala delikanlıya karşı bi- le olsn ihtiyatlı hareket etmeliydi. — Bu kâğıdı görmeyi pek merak ediyorum. M. Kardenin bulamadığı geyi bulmanız da ispat ediyor ki siz yaman adamsınız! — Tabii! Şans meselesi diyecekler bulunur belki ama mesele öyle değil. Ber golf bastonunu elime alır almaz Işi çaktım. Bakın işte kâğıt. Erika bir bakışta bunun bahis plân olduğunu anladı. Güssi'ye bir şey belli etmedi. — M, Mordavnt âlimdi her halde. Bunları yazan adam ancak bir âlim olabilir, — Yazlar neye dair? (Devamı Var) kâğıt mevzuu Fakat | senı kesti, koc ..-.... Hüseyinin yanına “döndüğüm zaman, onu, çocukların kafasını kesmekle meşgul buldum Çocuklurda uyakdı bu sırada... İki yaş ndaki, bir şey anlamadan etrafına bakınıyor, dört yaşındaki korkak © ve yaşi: gözlerle bir kenarda duran baba- $smir k larak ağlayışına bak; Hüseyin, Haydarın | sından korktu. Sesin duyulmasından çekindi, kedi gibi üzerine atıldı, bir mendille ağsını tıkadı, sonra kamayı göğsüne sapladı, çekti, bir daha sapladı. Bi: karnına veretti. Onun da kafa- n başının yanına fir. sının bAğIrı Jattı Bu müthiş manzarayı gören, öteki kadın, can korkusiyle kapıya atıldı. Fa. kat Mehmet önledi. Bırakmak, dışarı koyuvermek istemedi. Kadın acı a bir n tahammülü kalma- mın arasına soktum, bir de sol m ne dayandım, Kanlar içinde yere yuvarlandı. Hüseyinin yanma döndüğüm zaman, çocukların kalasmı kesmekle meşgul buldum. Onları da öldürmüş, başlarını gövdelerinden ayırmıya çalışıyordu. — Öteki karıyı ne yaptın?. Hakladın mı?, — Evet.. — Alâ, Olü — Kapının önlünde.. — Orada kalması doğru değil. İçeri getirin... Mekmed kollarından, ben de ayakla. rından tuttuk, öteki ölülerin yanına Koyduk. Başları koparılmış dört ceset yala başlı bir ölü, u gören Hüseyin; — Böyle olmaz Bunun da başını kesmek lâzım... Dedi, Ve sonra ölünün yanına yak - laştı, başını kesti, ayırdı, öteki başların yanına koydu. Kulübeyi aramaya başladık. Öteyi, be- riyi kazdık, Döşeme tahtalarına varın - dar söktük. Bütün bu araştırma- larımız'n sonunda elimize, kırk beş al. tn İira ile değersi. yüzük geçti. Bunları ald:k, kulübeden çıktı. Odala- rımıza geldik, paralar: paylaştık, yıkan- dık, temiz ik. KATİLLERİ KAN TUTAR MI ? Ertesi gün, öğleye doğru iş meydana çıktr. Bütün şehir cinayet haberiyle çalkandı, durdu. -Haydarın kulübesinin önü mahşer yetine dönmüştü. Halk me- heyecanla bekliyor, bir şeyler lı başına, anasının saçlarını yo- | | buradan savuşmak istiyordum. öğrenmek, görmek arzuşiyie-sabırsı#” linip duruyordu. Hüseyinle ben de kalabalık ar idik. Cinayet yerinde korkusu şi" yor, etrafı dirlifor, müstantikle (jam darma kumandanının kafa kafaya k& nuşmalarını seyrediyorduk . Bir aralık buradan uzaklaşmak, git“ mek istedim. Çünkü aklıma kötü kötü şeyler gelmeğe başlamıştı. Büyüklerden işidirdim, adam öldürenler, kaçtıktan sonra ellerinde olamadan tekrar çina- yet yerlerine gelirler. Oralarda dolaşır« larmış. Ve muhakkak orada yakalanır” larmış.. Buna da : — Kan tutmas:! derlermiş.. Buna hatırlıyarak ürktüm, Kendi kendime: — Acaba beni de mi kan tuttu, Burs- larda dolaşıp durmam kan tutması mi yoksa?. Diyerek işkillenmeğe başladım. Ren gimin sarardığını anladım. Yüreğimi kuvvetli kuvvetli atıyor, hafiften terli. yordum. Hüseyinin yüzüne baktım. Onun da rengi sararmış, limon gibi olmuştu. Korkmıya başladım. Bir dakika evvel Fakat ayaklarım yürümiyordu. Sanki mıklan- mıştı yere, Bir hamle ettim, kalabalığın | arasından çıkmıya çalıştım, bir kaç a- dım yürüdüm, Nerede olduğumu anla- n etrafıma baktım. Birde ne göreyim! Kulübenin tâ önünde değil miyim? i Şaçarilemme aptal gisi ordu KATA bir şimşek çaktı., Hatırıma gene; — Kan tutması! .. Geldi.. Gözlerim kulübenin kapsında mütemadiyen bunu düşünüyor, . bura dan uzaklaşmak istediğim halde, kabil değil ayrılamıyordum. Bu sırada, nasıl oldu bilmem, gözle. rim jandarma yüzbaşısının (gözlerine ilişti. Bana bakıyordu. Başımı önüme eğdim. Oradan savuş- mak için bir adım attım. İşte o kadar... İkinci adımı atamadım, Jandarma ça- vuşu önüme çıktı, dedi ki: — Biraz geli sin? Yüzbaşı isti- yer. Yüzbaşının yanma doğru giderken etrafıma baktım. Hüseynin yanında da bir jandarma vardr. O'da arkamdan ge- liyordu.. Yüreğim sızladı. O dakikada tutması) na inandım. (Devamı Var) (kan EEE EM YI Anani « Dün gece saat birde, Griffit'in gidip yatacağı sırada; — Arkanıza atkınızı alın da gelin, kimseye gözükmeden bahçenin ta ucuna kadar gitmek istiyorum, dedim. Hiç sesini çıkarmadan peşimden geldi. Ah! Rene'ciğim, in- san neler, neler hissediyor! “Acaba gelecek mi? gelmiyecek mi?,, diye tatlı ve kısa bir helecan geçirdikten sonra baktım, behçeye bir gölge gibi kayıverdi. Biz de önlimüze kimse çık» madan, gideceğimiz yere varmıştık; Griffit'e: — Hiç şaşmayın, dedim, baron dö Makumer burada, saten ben de sizi onun için getirdim. Gene ses çıkarmadı. Felipe: — Beni niçin çağırdınız? dedi, Heyecan içinde olduğu sesinden belliydi; gecenin süküne- tinde elbiselerimizin hışırtısı, kum üstünde ayak seslerimiz « gayet hafif olmakla beraber - sinirlerini son dereceye kadar germişti. — Size yazamıyacağım bazı şeyleri söylemek (İstiyorum Griffit bizden beş altı adım öteye gitti. Gece tatlı, çiçek . kokan gecelerdendi; o anda ıhlamurların tatlı karanlığı için: | de, onunla hemen hemen yapayalnız, başbaşa kalmaktan âde- ta baş döndürücü bir haz duyuyordum; ayın ışığı konağın cep- hesina vurduğu için ıhlamurlarm ötesinde bahçe parıl parıl pariryordu. Biz karanlıklar içinde, önümüz aydınlık... Şim herkeslerden gizlediğimiz, fakat yarm herkeslere bildirilen bir nikâha müncer olacak aşkımızda öyle değil mi? Her ikimiz i- çin de yepyeni olan ve her ikimizi hayretlere düşüren bu vazi" yetin zevkine kendimizi biran bıraktık; sonra ben: — Gerçi, dedim, elâlemin «öz etmesinden korkum yoktur; fakat sizin bir daha bu ağaca ve bu duvara çıkmanıza razı de- ğ'im, Siz de, ben de şimdiye kadat birer mektep çocuğu imişiz Çeviren: Nurullah ATAÇ —55— gibi hareket ettik; aytık hislerimizi, hallerimize uygun bir ha» le yükseltmemiz lâzımdır. Geçen gün düştüğünüz zaman ölsey- diniz, benim de ölünceye kadar namusumu temizlememe imkân kalmazdı. Baktım, sapanrı olmuştu; devam ettim: — Sizi o halde bir gören olsaydı ya annemden, ya benden güphe ederlerdi... Hafif bir sesle; / — Affedin, deği. — Siz, dedim, caddeden geçin, sizi görmek istersem pence- reyi açarım; fakat sizi de, kendim! de öyle bir tehlikeye at- mam için muhakkak çok mühim bir şey olması lâzımdır, Ne diye bu kadar ihtiyatsızca işler gördünüz de beni de daha bü- yük bir ihtiyatsızlığa, bu akşam buraya gelmeğe mecbur et » tiniz? Şimdi benim hakkımda kimbilir ne kötü bir fikir edin- diniz, Gözlerinde yaşlar belirdi; bunlar, benim en güzel cevabıydı. Gülümsiyerek : — Hiç şüphesiz, dedim, bu akşamki hareketimin pek uy” gunsuz bir şey olduğu kanaatindesiniz. için, diinyanm Ağaçların altında bir kaç defa sessizce gidip gelmiştik; ni“ hayet o da heyecanmı yenip söz söyliyebildi: — Benim budalalığıma hükmedeceksiniz; saadet beni öyle huysuz etti ki ne kuvvetim kalâr, ne de aklım; fakat hiç ol * masa şunu bilmenizi isterim: Sizin münasip görüp yaptığınıs her hareket benim için mübarektir, mukaddestir. Size olan hürmetim, ancak Allah'a olan hürmetimle mukayese edilebi" Wir. Zaten mis Griffit burada, Ben hemen: — Miş Griffit bizim için değil, başkaları için burada, dedim: Kardeşçiğim, o adam beni anladı. Bana en hürmetkârane, en mütevazıane bakışla bakıp: — Mis Griffit burada olmasaydı da biz elbette gene o bi radaymış gibi hareket edecektik, dedi: insanların karşısmât olmadığımız zamanlar da Allah'ın huzurundayız; başkalarının saygısından ziyade kendi kendimizi saymamıza Ihtiyacr” miz vardır. Ona elimi uzattım (Bu halimi tasavvur edebilirsin) ve: — Teşekkür ederim, Felipe, dedim. Her kadın, kendini en yan bir erkeği sevebilir, ben de her kadın gibiyim, Fakat sonra parmağımı dudaklarıma götürerek: — Dikkat edin, dedim, “Sevebilir,, diyorum. Size vermek istediğimden fazla bir ümit beslemenizi istemem. Ben kalbimi ancak onu okuyabilecek, aslıyabilecek bir erkeğe vereceğin Onun hisleri de, tipki benimkiler gibi olmasa bile, benimkiler kadar geniş, behimkiler kâdar yüksek olmalıdır. Kendimi ol duğumdan büyük göstermek İstemiyorum, çünkü benim mezi" yet dive kabul e'tiğim hu'arın, birer kusur sayılacak taraf” ları da vardır, fakat bende o huylar olmasaydı. doğruru ço esef ederâini. (Devamı v./