2 Temmuz 1938 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 10

2 Temmuz 1938 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Yazan: Gerald Kelton Çeviren: F. K. - Saatler geçiyor... Baronun verdiği mühlet bitmek üzere! — Ne diyorsunuz? — Garib tesadüfe dikkat ediyor musunuz? Bu kadın, casusluk yaptı- ğını sandığımız bir adamın metresi - dir-ve M, Mordavntı ölüm gecesi ar. kadaşından ayırmağa muvaffak olan da ayni kadındır. — Yanıldığınızı sanıyorum. Bu genç kız katillerin şeriki cürmü olamaz, — Peki ama, M. Mordavntın ölü - münü müteakip onun rahatsız ve ber- bad odasımı alelâcele neden kiraladı? — Onu bilmem. Fakat bu, binbaşı Kardeni bulmamııa yardım edecek ımi? — Tabiü. Bir an için tahminleri doğru olarak kabul edersek binbaşı Karden şimdi yattadır. Bu yat dostu. nuzun ortadan kaybolduğu günden - beri kumarhane önünde demirli du - ruyor. — O halde ne yapmalıyız? l — İşte mesele burada, Benim salâ. - hiyetlerim mahdud. Eğer M. Mor -» davntm katillerinin yatta bulunduğu- na dair elimde kat'i delil olsa gemi kara suları dahilindeyken belki araş. tırma yaptırmak mes'uliyetini üzeri- me alabilirim. Fakat maalesef elimde hiçbir delil yok. Böyle bir delil elde edinceye kadar bir şey yapamıyaca - Zım, — Eğer onu gemide arzusuna rağ. men tutuyorlarsa kurtarmanın yolu- nu ben bulurum. Polis müdürü omuzlarımı silkti; — Bu sizin bileceğiniz iş Maylord. Bana gelince; Olga Bedruşkanımn izi üzerinde yürümek niyetindeyina, XVI Sıcaklar basmıştı. Ter içinde ka « lan Güssi'nin aklına bir deniz banyo- sunun ne kadar iyi olacağı geldi, Bu- nun tedaisiyle de Olga Bedruşkayı hatırladı. Yolda giderken de, golf bas tonu içersinde bulduğu kâğıt aklıma geldi. Olga bir kaç lisan biliyordu, belki bunun mânasını o anlıyabilirdi. Olga, Güssiyi görünce hemen yanı- na koştu. Delikanlı bunu kendi lehine tefsir etmekten geri kalmadı. Erika filhakika onu gördüğüne sevinmişti. Gecirdiği buhran artık tahammül e- dilmez bir hal almıştı. Bütün gece u- yuyamamış, düşünmek, plân tasarla- mak ve ümit etmekle vakit geçirmiş- ti. Saat durmadan işliyor ve Baronun verdiği mühlet sona yaklaşıyordu. Yatım motörü o akşam Saat altıda rıhtımda bekliyecekti. Plânlar o saa- yat Denisle beraber Almanyaya ha- reket edecekti. Erika kararını vermişti. Saat altı- da iskelede bulunacak ve filhakika plânlar teslim edilmediği takdirde doğruca Lord Stretforda giderek ona hakikati anlatacaktı. Böyle yapmak- la Almanyaya ihanet etmiş ve yemi- ninde hanis olmuş olacaktı. Fakat bu nun ne ehemmiyeti vardı? Denisi | kurtarmak için o her şeyi göze al - mıştı. Soön yirmi dört saat içinde fikirle- rinin ne kadar değişmiş — olduğuna kendisi de şaşmıştı. Denise olan aşkı ona Almanyayı, başka milletlerin gör dükleri gözle, ilk defa olarak göster- mişti. Almanya eğer harbi istemiyor- sa hiç olmazsa buna göre hazırlan - maması lâzım değil miydi? İdeoloji düşmanlıklarmın Avrupa - da bir harbe sebep olmak tehlikesi yok muydu? Halbuki o ve onun nesli harbin nasıl bir facia olduğunu, do- ğurduğu sefaletlerle pek yakmdan, bizzat yaşıyarak görmüşlerdi. Hayır, harp çıkmaması lâzımdı. Geçirdiği buhran yüzünden de o - kunuyordu. Gözlerinin altı morarmış- tr. Güssi bile bunu gördü ve şöyle tef Sİr etti: — Befahate düştü zavallı! Fazla kokteyl içiyor ve geç yatıyor. Müda- hale etmeliyim. — Bizi gördüğüme çok memnun ol- dum, M, Riger..... Son zamanlarda be- ni ihmal etmeğe başlamıştmız. Bu karşılayışa pek sevinen delikan- İr, ağzı kulaklarımnda, cevap verdi: — Bana Güssi diye hitap etmenizi rica ederim, İngiltereden gelen eski dostlarla beraberdim, Fakat hep sizi düşündüm. — Teşekkür ederim., Binbaşı Kar - denden ne haber? — Meydanda görünmüyor. Ne ol- du acaba diye merak etmeğe bile baş ladım. Erika şaşırdı. Baron plânını değiş- tirmiş, Denisin mektubunu Güssiye göndermekten vaz mr geçmişti ? — Peki ama mektubu? Mektubunu almadınız mı? Güssi hayretle cevap verdi; — Hayır, mektup almadım. Sabahleyin acele ile açıtağa vakit bulamayıp golf pantalonunun cebine koyduğu mektubu unutmuş gitmişti. Sonradan elbişe değiştirdiği için mek tup şimdi otelde kalmıştı. Erika, Denisin blöf yaptığını artık iyice anlamıştı. Karşısında ağzı açık hiç bir şeyden haberi yoktu. Kurtu - luş ümidi kalmamıştı. Genç kızın ba- şı döndü, gözleri karardı, bayılacağı- nı anladı ve başını masaya dayadı. Denis mahvolmuştu. Güssi telâşla haykırdı: — Garson! Garson! Çabuk bir kon- yak getirin. Sıcaktan oldu her halde, Haydi şunu için, Şimdi daha iyisiniz ya? Şöyle deniz kenarında biraz dola- şalrm, açılırsımız. İki dakika sonra bir şeyiniz kalmaz, Erika, Güssinin yardımiyle deniz kenarına kadar âdeta sürüklendi. Güssi gölgede bir yer buldu, oturttu. Genç kızım haline çok acımış ve üzül- müştü, Bu hayatın ona uygun düşmi- yeceği âşikârdı. İşte zavallı dayana- mamıştı. Bu işi bırakması lâzımdı. Bu mevzu üzerinde uzun bir nutka başladı. Sonunda kendisini methe baş ladı, Erikanın hiç dinlemediği ve hattâ duymadığı nutuk büsbütün faydasız da olmadı, Çünkü o sırada yayvaş ya- vaş kendini topladı. Nutkunun sonun- da Güssi o sabah gölf bastonu içinde bulduğu kâğıttan bahsetti ve: — İyileşince bu kâğıdı size göste- receğim, dedi. Galiba almanca... Al- manca bilirsiniz değil mi? Doğrudan doğruya kendisine - tev - cih edilen bu sual Erikayı dalgınlığın- dan çekti. Genç kız uykudan uyanan bir adam haliyle sordu: — Evet. Neden sordunuz? — Bahsettiğim kâğıdm üzerindeki yazıları almanca sanıyorum da..... — Kâğıt mı? Ne kâğıdı? — Mordavntın kâğıtları.... Denis aramış bulamamıştı. Ben buldum. İ-: yileşin de bir gün size gösteririm. Erika yerinden sıçradı. Birden iyileş mişti. O kadar temenni ettiği mucize nihayet kendini gösteriyor muydu? Fakat budala delikanlıya karşı bi- le olsa ihtiyatlı hareket etmeliydi. — Bu kâğıdı görmeyi pek merak ediyorum. M. Kardenin bulamadığı şeyi bulmanız da ispat ediyor ki siz yaman adamsınız! — Tabif! Şans meselesi diyecekler | bulunur belki ama mesele öyle değil. Ben golf bastonunu elime alır almaz işi çaktrm. Bakın işte kâğıt. Erika bir bakışta bunun mevzuu bahis plân olduğunu anladı. Fakat Güssi'ye bir şey belli etmedi, — M, Mordavnt âlimdi her halde., Bunları yazan adam ancak bir âlim olabilir. — Yazılar neye dair? Çocuklarda uyafıdı. bü sırada., — İki yaş ndaki, bir şey anlamadan etrafına bakınıyor, dört yaşındaki korkak — ve yaşlı gözlerle bir kenarda duran baba- sının kanlı başına, anasının saçlarını yoöe larak ağlayışımna bakıyordu. — — Hüseyin, Haydarın karısının bagm- şından korktu. Sesin 'duyulmasından mendille ağzını tıkadı, sonra kamayı göğsüne sapladı, çekti, bir daha sapladı. Bir de karnıma veretti. Onun da kafa- sını kesti, kocasının başının yanına fır. Yattı. Bu müthiş manzarayı gören, öteki mıştı. Ben de bıçağımı çektim, kadının içinde yere yuvarlandı çocukların kafasını kesmekle meşgul buldum. Onları da öldürmüş, başlarını gövdelerinden ayırmıya çalışryordu. — Öteki karıyı ne yaptın?. Hakladın mı?, i — Evet.., — Âlâ,, Ölüsü nerede>, — Kapının önünde.. — Orada kalması doğru değil.. İçeri getirin... Mehmed kollarından, ben de ayakla. ' yahında ba;lı bir ölü. | Bunu gören Hhseym — Böyle olmaz.. Bunun da başını kesmek lâzım... yanına koydu. Külübeyi aramaya başladık. Öteyi, be- riyi kazdık. Döşeme tahtalarına varırı - larımız'ın sonunda elimize, kırk beş al. tın İira ile değersiz bir yüzük geçti.. Bunları aldık, kulübeden çıktı. Odala- dık, temizlendik. KÂTİLLERİ KAN TUTAR MI ? çalkandı, durdu. Haydarm kuülübesinin Yazan:M.S. çekindi, kedi gibi üzerine atildi, bir kadın, can körküsiyle kapıya atıldı, Fa- kat Mehmet önledi. Bırakmak, dışarı koyuvermek istemedi. Kadın acı acı bir çığlık savurdu. İşin tahammülü kalma- dığını anladım. ÂArtık iş çığırından çık- bacaklarının arasına soktum, bir de sol memiesinin üstüne 'dayarıdım kanlar Hüseyinin yanına döndüğüm zaman, rından tuttuk, öteki ölülerin yanına koydük. Basları kopanîrm; dbtt çeseat Dedi, Ve sonra ölünün yanına yak - laştı, başını kesti, ayırdı, öteki başların cıya kadar söktük. Bütün bu araştırma- rımıza geldik, paraları paylaştık, yıkan- Ertesi gün, öğleye doğru iş meydana çıktı. Bütün şehir cinayet haberiyle K """"vî”? a îgas .. w ** Hüseyinin yanına döndüğüm zaman, onu, çocukların kafasını kesmekle meşgul buldum MN TT gp öğrenmek, “görmek arzufıyk sabiırsiz? lamp duruyordu. “—Hüseyinle ben de kalabalık arasındl idik. Cinayet yerinde korkusuz idolaşı" yor, etrafı dinliyor, müstantikle darma kumandanının kafa kafaya kor nusmalarmı seyrediyorduk , Bir aralık buradan uzaklaşmak, git- mek istedim. Çünkü aklıma kötü kötü şeyler gelmeğe başlamıştı. Büyüklerden kaçtıktari | işidirdim, adam öldürenler, sonra ellerinde olamadan tekrar cina- yet yerlerine gelirler. Oralarda dolaşır- larmış, Ve muhakkak orada yakalanır- larmış.. Buna da : — Kan tutması! derlermiş.. Bunu hatırlıyarak ürktüm, Kendi | kendime: — Acaba beni de mi kan tuttu. Bura- larda dolaşıp durmam kan tutması mi yoksa?, Diyerek işkillenmeğe başladım. Ren- ğimin sarardığını anladım. Yüreğim kuvvetli kuvvetli atıyor, hafiften terli. yordum. Hüseyinin yüzüne baktım. Onun da rengi sararmış, limon gibi olmuştu. Korkmıya başladım. Bir dakika evvel buradan savuşmak istiyordum. Fakat ayaklarım yürümiyordu. Sanki mıhlan- mıştı yere, Bir hamle ettim, kalabalığın arasından çıkmıya çalıştım, bir kaç a- dım yürüdüm, Nerede olduğumu anla- mak için etrafıma baktım. Bir de ne göreyim! Kulübenin tâ önünde değil miyim?. Şaşıtdım aptal gibrordum Kafam'da bir şimşek çaktı., Hatırıma gene; — Kan tutması! . “ Geldi.. Gözlerim kulubenm kapsında mütemadiyen bunu düşünüyor, bura dan uzaklaşmak istediğim halde, kabil değil ayrılamıyordum. Bu sırada, nasıl oldu bilmem, gözle. rim jandarma yüzbaşısının gözlerine ilişti. Bana bakıyordu, Başımı önüme eğdim. Ora'dan savuş- mak için bir adım attım. İşte o kadar... İkinci adımır atamadım. Jandarma ça- vuşu önüme çıktı, dedi ki: — Biraz gelir misin? Yüzbaşı isti- — yor. Yüzbaşının yanmıma doğru giderken 1 etrafıma baktım. Hüseynin yanında da bir jandarma vardı. O 'da arkamdan ge- liyordu.. Yüreğim sızladı. O dakikada (kan jan-s te kadar teslim edilmediği tı.kdirde BERINI Dün gece saat birde, Griffit'in gidip yatacağı sırada; - — Arkanıza atkmızı alın da gelin, kimseye gözükmeden ba.hçemn ta ucuna kadar gitmek istiyorum, dedim. - Hiç sesini çıkarmadan peşimden geldi. Ah! Rene'ciğim, in- — Ban neler, neler hissediyor! "“Acaba gelecek mi? gelmiyecek - Mmi?,, diye tatlr ve kısa bir helecan geçirdikten sonra baktım, | bahçeye bir gölge gibi kayıverdi. Biz de önümüze kimse çık: | Mmadan, gideceğimiz yere varmıştık; Griffit'e: A — Hiç şaşmayın, dedim, baron dö Makumer burada, zaten ben de sizi onun İçin getirdim. |- Gene ses çıkarmadı. Felipe: | — Beni nicçin çağırdmız? dedi. Heyecan içinde olduğu sesinden belliydi; gecenin süküne- tinde elbiselerimizin hışırtısı, kum Üstünde ayak seslerimiz « gayet hafif olmakla beraber - sinirlerini son dereceye kadar germişti. — — Size yazamıyacağım bazı şeyleri söylemek - da,....., dedim, M Grıffıt bizden beş altı adım öteye gitti. Gece tatlı, çiçek — kokan gecelerdendi; o anda ıhlamurların tatlı karanlığı için- /| de, onunla hemen hemen yapayalnız, başbaşa kalmaktan âde- '_ ta baş döndürücü bir haz duyuyordum; ayın ışığı konağın cep- | hesine vurduğu için ıhlamurlarm ötesinde bahçe parıl parıl /| patlıyordu. Biz karanlıklar içinde, önümüz aydınlık.... "herkeslerden gizlediğimiz, fakat yarın herkeslere bildirilen bir nikâha müncer olacak aşkımızda öyle değil mi? Her ikimiz i- /— çin de yepyeni olari ve her ikimizi hayretlere düşüren bu vazi- |— yetin zevkine kendimizi biran bıraktık: sonra ben: — Gerçi, dedim, elâlemin göz etmesinden korkum yoktur; fakat sizin hir daha bu ağaca ve bu duvara çıkmanıza razı de- gilim, Siz de, ben de şimdiye kadar birer mektep çocuğu imişiz istiyorum hayretle ona bakan budala gencin Şimdi (Devamı Var) Çeviren : Nurullan ATAÇ A 1 G gibi hareket ettik; ajftık hislerimizi, hallerimize uygun bir ha- le yükseltmemiz lâzımdır. Geçen gün düştüğünüz zaman ölsey- diniz, benim de ölünceye kadar namusumu temizlememe imkân kalmazdı. Baktım, sapsarı olmuştu; devam ettim: — Sizi o halde bir gören olsaydı ya annemden, ya benden şüphe ederlerdi... Hafif bir sesie £ — Affedin, dedi. — Siz, dedim, caddeden geçin, sizi görmek istersem pence- reyi açarım; fakat sizi de, kendimi de öyle bir tehlikeye Aat- mam için muhakkak çok mühim bir şey olması lâzımdır, Ne diye bu kadar ihtiyatsızca işler gördünüz de beni de daha bü- yük bir ihtiyatsızlığa, bu akşam buraya gelmeğe mecbur et « tiniz? Şimdi benim hakkımda kimbilir ne kötü bir fikir edin- diniz, Gözlerinde yaşlar belirdi; bunlar, benim en güzel cevabıydı. Gülümsiyerek: için, — Hiç şüphesiz, dedim, bu akşamki hareketimin pek uyı gunsuz bir şey olduğu kanaatindesiniz. önü mahşer yerine dönmüştü, Halk me- rakla, heyecanla bek!iyor, bir geyler dünyuım tutması) na İnandım. î (Devamı Var) ÖNORE:-DO:- BALZAK Ağaçların altmda bir kaç defa sessizce gidip gelmiıtik nı'- hayet o da heyecanını yenip söz söyliyebildi: — Benim budalalığıma hükmedeceksiniz; saadet beni öy le huysuz etti ki ne kuvvetim kaldı, ne de aklım; fakat hiç ol - mazsa şunu bilmenizi isterim: Sizin münasip görüp yaptığınız her hareket benim için mübarektir, mukaddestir. Size olan hürmetim, ancak Allah'a olan hürmetimle mukıyeıe edilebi” lir. Zaten mis Griffit burada, ! Ben hemen; | ' — Mis Griffit bizim için değil, başkaları için burada, dedim: Kardeşçiğim, o adam beni anladı. Bana en hürmetkârane: en mütevazrane bakışla bakıp: — Mis Griffit burada olmasaydı da biz elbette gene o bu” radaymış gibi hareket edecektik, dedi: insanların karşısında olmadığımız zamanlar da Allah'ın huzurundayız; başkalarının saygısından ziyade kendi kendimizi gaymamıza İhtiyaci” mız vardır, _ * Ona elimi uzattım (Bu halimi tasavvur edebilirsin) ve: — | — Teşekkür ederim, Felipe, dedim, Her kadın, kendini an- ;* Jiyan bir erkeği ıevebllir. 'ben de her kadın gibiyim, | Fakat sonra ı dudaklarıma götürerek: | — Dikkat edin, dedim, “Sevebilir,, diyorum. Size vermek | istediğimden fazla bir ümit beslemenizi istemem. Ben kalbimi ancak onü okuyabilecek, anlıyabilecek bir erkeğe vereceğim: -Ohnun hisleri de, tıpkı benimkiler gibi olmasa bile, benimkiler "kadar geniş, benimkiler kâdâr yüksek olmalıdır. Kendimi ol" duğumdan büyük göstermek istemiyorum, çünkü benim mezir yet diye kabul e“ti#im hrw'arın, birer kusur sayılacak taraf” “ları da vardır, fakat bende o huylar olmasaydı, doğruru çık esef ederdim. — ; | Bi (Devamı v / İ

Bu sayıdan diğer sayfalar: