Yazan: Gerald Kelton Çeviren; F, K. Erika, yatı var diye yaşlı adamın kucağına atılamazdı! Denis dikkatle genç kıza bakarak cevab verdi: — Hayır! yaban demeti tatlı ve tap. taze olmakla beraber ayni zamanda basit ve mütevazıdır. Maamafih çok güzel olduğunu da söylemek lâzım. Bu sebeble size benziyen ciheti ancak çok güzel oluşu... Erika güldü: — Biz ne garib adamsınız! beni şimdiye kadar bu şekilde şarta mual. lâk komplimanlara alıştırmamışlardı. İzahat rica edebilir miyim? — Hayhay. Izah edeyim. Le; güzel bir çiçektir, fakat basit, mütera- 31 değildir. Ben de sizin basit ve müte- vazı olduğunuz kanaatinde değilim, — Beni kendinizle mukayese eder- seniz belki ayni kanaati muhafaza et. miyeceksiniz binbaşı Karden! — Hayır. Mesleğim müsaade etmez Ben âleti ancak hesaplı hareket et- mekten ibaret olan bir işçiyim. Hal. buki sizin imkânlarımız burdan ibaret | değil, — Benim de meslekd"” olduğumu nasıl anladınız? Denis güldü. — Fröylayn, diye mukabele etti. Böyle suallere doğru cevab vermek â. det değildir. Onun icin isterseniz ken. dimizi tatilde sayarak denize ve eğ - Jenceye dair konuşalım. — Bizim düşman olduğumuzun ta- bii farkındasınız. — Hayır. Benim düşmanım yoktur. Benden nefret &len bir çok kimse var ama ben kimseden nefret etmiyo - rum. Dostluk gibi düşmanlık da mü. tekabil olabilir, Sizinle de dost olma. yı tercih ederim. — Belki de ben öyle isterim, Fakat bunun imkânı yok ki! — Büsbütün imkânsız denemez. Biz şimdi tatildeyiz. İş ve zevk biri- birlerinden ayrı şeylerdir. —Her zaman için değil, Bildiğiniz gibi bon burada vazifoyle bulunuyo - rum, Öyle olduğu halde vazifeyle eğ- lenceyi telif etmek imkânını bulmak beni çok sevindirecektir. — Mükemmel! Akil kimse önüne ge. len küçük fırsatlarla da İktifa etmesi ni bilen adamdır. Deniz kenârında şöyle biraz yürüyelim mi? Sahil boyunca yürümeye başladılar. Genç kız mırıldandı: — Bir nokta üzerinde hakkımda yanlış fikirler edinmiş olmanızı iste: mem, Dün akşam sizinle gezmeği tek- lif etmiştim. Fakat o zaman benim bu radaki vazifem hakkında malümat NAODOERI MED ERIŞINAI IR MEZE x sahibi olduğunuzu bilmiyordum, şim. di vaziyet değişti. — Eildiğimin nasıl nız? — Her fon... Genç kız cümlesini tamâmlamadı ve kendini toplıyarak şöyle de ti: — Bana söylediler. — Yazık! şu halde sizi hatalı bul- mug olacaklar, zararı var! dediğim gibi ben eğlenti işi telif “etmek istiyorum. Meselâ dün akşam plâjla yaptığım tahkikatın neticesinden istifade etmek istiyorum. İşte! farkına vardı. Eliyle deni «ret ediyordu. Denis hayretle o iztikumete baklı, Kız de- vam etti: yaşlıca ve göbel çıkar, bir yalı var ya! Denis göz ucuyla Erikayı tetkik e. diyordu. Söylediklerinin bir kelimesi- ne bile inanmamışlı, O sevi, karakterde bir kız, yatı var di; dini yaşlı bir adamın kucağına atmaz, atsa bile bunu böyle adetâ iftiharla söylemezdi. Bu yalanı uydurmaktan maksadı acaba neydi? — Fröylayn fon Metnih belki gene rol yapıyor, Çok güzel! Erika kızararak cevab verdi: — Ayni zamanda çok eğlenceli! ye. ni ahbabım çok zengin. Bana şahane hediyeler teklif etti. Ben reddedince âşık oluverdi. Erkekler ne budaladır! erkekeir sayesinde zengin olan birçok hafifmeşreb”Kedıf mem sırın şimdi anlıyorum. — Bu sır onların Erika fon Metni- ke tamamilye benzememesidir sanı- rım. — Vücudunu plâjda parayla teşhi. re razı olmuş bir kadından bahseği - yorsunuz değil mi? — Hayır. Oynadığı role rağmen Za- hiri benzerlerinin fevkinde kalmayı bilmiş bir genç kızdan bahsediyorum. — Demek rolümü iyi yapamıyorum? — Evet. Her fon Ştorhaym sizi iyi seçememiş, — Zengin ve ihtiyar ahbabım ayni fikirde değil, Bu gün öğle yemeğini Palm Biçde onunla beraber yiyece. ğim. İsterseniz sizi tanıştırayım, — Teşekkür ederim. Jüan Lepene gitmek niyetindeyim. — Yazık, Kendisiyle tanışmaktan memnun kalacağımızı; sanıyordum. Kendisi Almandır, Almanyada bir çok mağazaların sahibiymiş, — Muvaffakıyetinizi tebrik ederim Iröylayn! — Tebrike değmez, çünkti dediğim ibi yaşlı ve çirkin. Yat sahibi olmak iyi şey ama, insanın idealindeki er - kekle beraber olur$ Denis mırıldanı — Benim de kllçücük bir kotram var. Tayfası iki kişiden ibaret, yaşlı bir gemici ve bizzat ben... Kotra şim- di İskoçya sahillerinde duruyor, Ta - tilleri bu kotrada geçiririm ama, çok. tan istirahat ettiğim yok. Dudaklarını ısirdr. Boş bulunmuş, genç kız yattan bahsederken o Kotra hikâyesile adetâ çocukça öğünmüştü. — İskoçyada mı? Orada sizin sev, diğiniz cinsten mütevazı yaban otları çok yetişir değil mi? kotranız hoşu- ma gidecek galiba! — Tatil zamanında olmak şartile kotra emrinize tâbidir. — Mürettebat da emrime tâbi mi? — Evet. Kotranım küçücük üç ka- mârası var, Fakat banyosu yok. Ye- meği ben pişiriyorum. — Balık avlıyor ve onları pişiriyor- sunuz değil mi? — Evet. Artık oyuncaktan bahseden iki ç0. cuk gibi gevezeliğe dalmışlardı. Erika rol yapmıyordu ve Denis Entellicens Servisin vazife halinde bulunan bir &- janı olduğunu unutmuştu. Hakikaten şimdi İskorya sahillerinde kotrasında olmağı hele bu kotrada Erika gibi bir kadın bulunursa nekadar İsterdi? Birkaç gür evvel evlenmek ona gülünç gelirken - gürib değil mi? “ğimdi öy. le gülünç bulmuyordu. Farkında olmıyarak, konuşa konu. şa motür İskelesine kadar yürümüş - lerdi, Orada dürarak tekrar denizi, limandaki gemileri seyre Koyuldular. Gemilerin, yat ve kotraların güzelliği kukkında mukayeseler yaptılar, sürat lerini tahmin etmeye çalıştılar, Sonra Denis nasıl balık tutulduğu hakkında uzun uzadıya izahat vermeye bağladı. Fakat birden duraladı: — Canınızı sıkıyorum galiba Fröy. lâyn? dedi, Genç kiz heyecan ve samimiyetle cevab verdi: — Kat'iyyen! bilâkis çok alâkadar oluyorum, Sizinle beraber kotranızda bir seyahatin çok zevkli olacağına şimdi bir kere daha kanaat getirdim. Kotrada pantalon giyerim. Yelken ip- lerini çekerim. Hem ben gayet iyi ye- mek pişiririm biliyor musunuz? (Devamı Var) ği | 24 HAZİRAN — 1988 Yazan: M.S. Hasanın karısı, böğürtlen gibi kara gözlerile beni büyülemişti — Sözlerinden anlaşılıyor ki, sen bu işi istiyerek yapmadın. Bir kaza oldu öyle mi? İnsah her zaman tasarlayarak, isteyerek, düşünerek öldürmez. Bazan da kaza çıkür elinden.. Bunlar claşan şeylerdir. Senin de yöble oldu, elinden bir kaza çıktı, değil mi?. Nasıl oldu bu iş anlat bakayım?. hliller, katillerde bazı ru- nu meydana çıkar- mıştır. Bu ihtiycçların en başta geleni ve hiç şüphesiz en kuvvetlisi yaptıkları cinayetleri, hırsızlıkları velhasıl suç çerçevesinin içine giren bütün şeyleri bazan inkâr ederek, bazan kendilerini haklı ve bazan da kaza zaviyesinden göstererek anlatmak istemeleridir. Rızanın bu ruhi ihtiyacından istifade etmek istedim, Onu okşayacak sözler söyledim. İşlediği cinayeti şuurun bir an geçirdiği buhranına atlettim. Kaza- ya daha fazla yer bıraktım. Sözlerimin hoşuna gittiğini, hislerini ve ruhi ihtiyacını okşağığını, gözlerinin içinde parlayan ışıklardan anladım. CİNAYET DEĞİL KAZA! Beni, bahçenin bir köşesine götürdü, kuvvetsiz bir sesle anlatruya boşladı: “ Köyümüzde Hasan adında biri vardı. Hali vakti yerinde bir adamdı . İki yıl evvel öldüğü zaman, karısına ve küçük kız çocuğuna dört çift öküz, dört tarla, sayısı altı yüzü geçen bir davar sürüsü bıraktı. Bir kaç ta ev... Güçlü, kuvvetli, yosma bir şeydi ka- dın. Bögürtlen gibi kara kara gözleri vardı,, Dudaklazı nar çiçeği gibi kırmı- zıydi.. . Kadın ne kadar güçlü, kuvvetli olsa, davarlata bakamaz, çobanı kallayamaz, tarlaları süremez, öküzleri dehleyemez, marabalarla uğraşamac, bu kadar İşi tek başına göremezdi, Ne de olsa kadındı. Başarsa, uğraşsa bile, ortada bir de ço- cuk vardı. Kim bakacaktı buna?, Ben bekârdım. Kadın da hoşuma gi- diyordu. Nasıl olsa bir ovrada bir er, bir ere bit avrad lâzımdı. İmama baş vurdum, Hasanın karısiyle evlenmek istediğimi anlattım, karısmın bu işe yardım etmesini rica ettim. Görüşme, anlâşma uzun sürmedi. Ev- lendik, Yiyor, içiyor, çalışıyor, Allaha dua ediyor. Gelirimizle gül gibi geçini- yörduk, ) Bir gün bazı işler için biraz para lâ. zım oldu, Faizle para almaktansa, tar- lalardan birini satmayı daha münasip gördüm. Fikrimi karıma açtım: — Benim tarlalar verimlidir. Bunla- ra dokunmıyalım. Seninkilerden birini satalım, dedim. — İyi amma, dedi, satamayız. Hasan ölürken onları kızma bıraktı, Kendi tarlamı rehine koydum. İŞİ idare ettim, Bu işlerle uğraşırken, kurban bayra* mi geldi. Bir kaç koyun kestim. Köyde bizi varlıklı kimseler arasında sayarlar. Kandillerde, ramazanlarda, bayramlafs da misafir eksik olmaz. Uzak köyler den bile konuklar gelir. Bunları ağırl& mak için hazırlık yapmak lâzım geldin Karıma seslendim; — Kurban etinden bir nohutlu pişir Böyram, gelen giden olur, Bulguru d unutmazsın değil mi? — Nohut kalmadı, anbardan çıkar ver bari!,. Çuvalı aldım, İndim anbara, ağzın kadaç dolduzdum. Vurdum sıftıma Yukarı çıkarken bilmem nasıl oldu, çü” val sıtımdan kaydı, düştü. Arkasından acı bir çığlık koptu. Döndüm, baktın üvey kızım çuvalın altında değil mi Hemen çuvalı kaldırdım, o çocuğu” üstüne atıldım. Fakat nafile, kızcağı? yamyassı olmuştu. Tıpkı bir pastırma gibil, Meğer o da arkamdan gelmiş, sonrâ gene arkam sıra çıkarken, kazara $i” temdon kayan çuvalın altında kalmı$ ezilmiş!.,, Rıza ne ceza yedi?, kat o mütemadiyen, Bilmiyorum. F#* işte kaza olduğü .için haksız ceza verdiklerinden bahs?” der, derd yanar dururdu, Halbuki, Rıza pek hakk (o olarsk mahküm olmuştu. Arkasından çocuğu” geldiğini hisseder etmez, şöyle hafiftet çuvalın ucunu bırakıvermiş, zavallı 66“ cuk bir kurbağa gibi ezilmiş, büyü hohut çuvalnın altında can vermişti” Bu cinayeti işlemekten maksadı da $“ idiz . Çocuk ölürse, malları anasma ges€” cek, bu suretle evvelce satamadığı $ laları karısının elinden alacak, istedi! gibi tasarruf edecek, gönlü dilediği ## mer satabilecekti. Evvelce buna teşebbüs etti, tarlala" çocuğun uhtesinde olduğu için guv8” fak olamadı. Muvaffak olamayınca 18 na halde hiddetlendi. Hiddetle intikam almak hevesine kopuldı. Ve ÜS yaşındâki üvey çocuğunu intikam “ kalacak malları istismar maksadiyi öldürdü, (Devamı var) EXE EZ EN NE Kardeşçiğim, Griffit çıkıp Hillerin . Bertin sokağına; o kü. çük mektubu benim köleme verdirmiş; o da gözyaşları ile ısla tağı benim mahud programı bir zarfa koyup iade etmiş. Yi itaat etti, Halbuki, kardezciğim, ona kimbilir nekadar ehemm yet veriyordu! başka biri olsaydı, bir mektup yazıp bin türlü dil döker, iade etmezdi; fakat bizim Arab vandettiği surette hareket etti: emrimi dinledi. O kadar içime dokundu ki gözle. rim dolu dolu oldu. Xvu Yine Zwiz'den Rene'ye 2 Nisan D ÜN hava fevkalâdeydi, ben de sevilen ve beğenilmek İs. iyen kızlar gibiydim. Babamdan rica ettim, bana Pa- ris'de görülebileceklerin hepsinden güzel bir çift bakla kirr at- İa birde son derece zarif, üstü açık araba aldı. Dün onları ik defa olarak çıkardım. Beyaz ipek astarlı şemsiyemin altında giçek gibiydim. Şahzelize caddesinden giderken baktım, benim İbni - Serrac, güzellikle emsalsiz bir ata binmiş, geliyordu: şimdi hemen hepsi de usta birer canbaz olan erkekler durup durup o hayvanı tetkik ediyor, hayran hayran bakıyorlardı. Baron beni selâmladr; basımla kendisine cesaret verecek bir işarette bulundum, atını hafifletti. Ben de kendisine: — Mektubumu istediğime elbette darılmamışsınızdır, möa, yö 1ö baron, size bir lüzumu yoktu, diyebildim. Sonra ilâve ettim: — Siz 0 programı çoktan aştınız... Atınız nekadar da güzel! Kerkesler size bakıyor, dedim. Nurullah ATAÇ wep Çeviren: — Bu Arab atı, benim Sardunya'daki muş; kâhya gururundan göndermiş, dedi. topruklarımda döğ. Bu sabah Henarez bir al İngiliz atına binmişti; o hayven da güzeldi ama öyle herkesleri döndürüp baktıracak gibi değil: dünkü sözlerimdeki bir parçacık tenkid kâfi gelmiş, Selâm ver- di, ben de hafif bir beş işaretiyle mukabele ettim. Duk d'Angulem, baron dö Makumer'in atını satmaldırmış. Benim köle, avalların dikkatiniçekmekle, lâzımgelen sadelikten uzaklaşıcağını anlamış. Bir erkek dikkati gekecekse atı ile, &ş- yası ile değil, şahsı İle çekmelidir. Çok güzel bir ata bitmek bana, gömleğine kocaman bir pırlanta takmak kadar gülünç geliyor. Onun böyle bir kusurunu görmek pek hoşuma gitti; kimbilir? o hâreketi belki de kerdini beğenmeden doğmuş bir şeydi; fakat zavallı bir sürgünün bu kadarcığına da hakkı ol- masın mi? bu çocukluğa bayıldım. Ey benim akıl hocası kardeşçiğim! senin o gamlı felsefen beni mahzun ettiği gibi acaba benim aşklarım da sana zevk ve. riyor mu? benim fistanlı TI inci Filip'im, sen de benim ara. banida geziyor musun? benim kölem olan benim elimde PÖ yaz bir kamelya bulunduğu için yakasına daima kırmız! kamelya takan o gerçekten büyük adamm yanımdan geçerk gözlerinde beliren kadife bakışı, hemmahviyetkâr, hem de i rurlu bakışı, köleliği ile iftihar ettiğini bildiren bakışını sen g gürüyor musun? | Aşk nekadar da ışık saçıyor! Paris'i nekadar da anlıyoru” Şimdi burada her şeyi zarif buluyorum, Evet, aşk burada yef yerdekinden daha güzel, daha büyük, daha gönül-çekici. Arif anladım ki hiçbir ahmakı kendime bend etmeme, ruhunda bi ıstırab, bir endişe uyandırmama mkân yoktur. Bizleri 206! gerçekten Üstün olan erkekler anlıyabiliyor, biz ancak onl hâkim olabiliyoruz. Affedersin, zavallı kardeşçiğim! bizim TEstorad'ı unutuyor” dum; fakat onu bir dâhi edeceğini söylüyorsun ya! buna niS çalıştığını farkettim: bir gün Seni anlıyabilsin diye şimdi ” bir itira ile yetiştiriyorsun. N Allahsısmarladık, kârdeşçiğim, ben yine deliliğe vasi dia, devam etmiyeyim. XV Madam dö VEslorad'dan Luiz'dö Şoliyö'ye EVGİLİ meleğim, daha doğrusu benim sevgili şeytan” demeliyim, çünkü istemiyerek beni üzdün; biz ik” ö bir ruh olmasak yaraladın derdim; ama insan bazan ken kendini de yarulamaz mi? bir kadını bir erkeğe bağlıya” kaveleye verilen bozulmaz sifali üzerinde hiç de düşünmedi il nekadar belli! b yank ve A