20 FAZİLAN — 1938 Pelageya, otur kilemetrelik bir me- sateden köy hastanesine geldi. Evinden şafakla Beraber çıkmıştı. Oğleye duğru tek katlı beyaz hastane - nin kapısı önünde atırdan indi. Hasta . hönenin kaptsr önünde oturmakta olan bir köylüye sordu: — Cerrah, hasta kabul ediyor mu? Köylü büyük bir alâkayla: — Cerrah ım, dedi?. Sen hasta e sın? Karnın falan mı ağrıyor”. Palageye; — Evet hastoyım, dedi. Mujik: — Ben Öz hastayım yavrum, diye in- ledi.. Fazla darı yedim. Yedinci olarak #raya yazıldım. Pelageya atını ağaçlardan birine bağ. ladı ve hastaneden işeri girdi. Hastaları, doktor muavini İvan Kuz- miç kabul ediyordu. Bu, vfak tefek, kır saçlı, ve köylüler arcsında fevkalâde meşhur bir ihtiyardı. Onu, bütün o ha. vali tanırdı. Herkes onu metheder ve sebepsiz ölârak ona “cerrah,, derlerdi. Pelageya cerrahın odasma girdi. Yer- lere kadar eğilerek onu selâmladı ve tandalyenin bir kenarına ilişti, İvan Kuzmiç: — Hsta mısın, diye sordu?. — Evet bastayım. Hem de çök he” yn. Bütün vücudum hasta. Her ke- Miğim ayrı ayrı ağrıyor, yüreğimde de Bir ağırlık var, İvan Kuzmiç slikaşızlıkla sordu; — Peki, bu neden? Ne zamandanbe. ri? — öonbahardanberi İvan Kuamiç... “am sonbahardanberi.. o Sonbaharda Püstalandım. Kocam Dimitri Naumiç Şehirden geldi, işte ben de o zaman hsstalandım. Mutfakte yufka açıyor- dum, Dimitei Navmiç hamur işini çok “evcrdi. Ben hem yufka açıyor, hem de kocam: düşünüyordum. “Nerede © Yirdi?.,, diyorum. Haibuli o şehirdey- di. Köyümüzden meh'us çıkmıştı ad. ediniz, sea, Sia “u'aya kocamızdan m: bahsetmeğe gel Ölriz, yokuş ba ja? mrzr mr anlatma | makta devam ediyordum. Fakat niha - ——— — Arlatıyorum ya, Ivan Kuzmiç, sö *, zümü kesme, Ha ne diyordum: Ben | mutfakta yullşa açıyordum. Bir de me | bukayım ; şu koyun suratik Azafya tey: | ze ellerini sallayarak mutfağa doğru | geliyor; i — Koş, koş Pelazeyuşka, galiba se. i ninki geliyor. Sırtımda torbası, elinde 4 bastoniyle köy sokaklarından cakal; cas kalı geçiyor. mağa başladı. Ayaklarım biribisine do. laştı. Şaşkınlığımdan gene yufka aç Şevincimdez yüreğim, güm güm at - yet yufkaları elimden atmağı aklettim. Hemen avluya koştum. Avlu güneş | içinde idi. Ortalıkta tertemiz bi: hava vardı, Solda, ağacın altında sarı buzağı geviş getiriyor, kuyruğiyle (sinekleri kovalıyordu. “Ek, diye düşündüm, DI. mitri Naumiç, şu buzağıya kimbilir ne kadar sevinecek?.,. Doktor muavini kaşların; çıtarak: — Fakat, dedi, rica ederim, derdiniz» den babsedinizt. . — Aman, İvan Kuzmiç, ben mede bahsediyorum? Darılma,. Anlattığı geyler dertten başka ne ki?Ha, nerede kalmıştım? Avhüdön sokak kapısına çılk- tım. Sokağa şöyle bir göz attım: Sal, da Xilise.. Kilisenin yanında papasın keçisi otluyor, biraz daha ileride kırmızı horos eşelenip duruyor. Sağdan ise Di mitri Naumiş geliyor. Ona şöyle bir göz gezdirdim. Yüre- ğim ağazma gekli, Başım döndü, Güz erim karardı. O ise, ciddi ve ağır a | dırmlarla ilerliyordu. Esen rüzgürla s8 - kalı sağa sola gidiyordu. Üştünde şehir işi bir gömlek, ayağında şehir işi birim İtin mezaklılar tarafından beklenmekteydi. Fakat, o gün şiddetli bir yağmur yağmağa karpin vardı. Kocamın ayağında iskarpinleri gö- 1421 eletilirime? Pelageya'nın Hastalığı Tamamen sersemlemiştim. Dimitri İ Maseniş, ağır alemlarle yarıma yalılaş - Mit. Zoşçenko ından da şunları geçiriyordum: “Ey- vah kocam iskarpin giymeğe Başlalı. Şehir âdetlerine alıştı, Artık beni be. genmiyetek..., Kocamı da, akkından geçenleri uku- müş gibi: — Ehsen Pelayeya, Pelageya, diye söylenmeğe büşladı. Sen cahil bir karı» — Merbabö Pelageya Maksimovna, İsm Pelageya Maksimovna! Ben şimdi dedi, yıllardır seninle görüşmedik. Na- sılsın bakalım?. oilir; i Aptal kazı, kocamın sırtındaki torba. ni alacak, yerde sersem, sersem aya - ğındaki iakarpinlere bakıyordum. Ak- Amarikelılar gotlu çök severler. Halli hayatlarını feda edecek dereöede 'lenile- seninle ne komuşabilirim?. Ben artık şe. Bir insan: oldum. Münevver bir adım oldum., Ben şimdi artık mebusura. Zarp, taksim biliyorum.. Halbuki sen, belki de adımı bile yazamazsın!.. Banlm ye He; 2 Geçen gün, Kansasta, büyük bir gol! maçı oluyor. Bu maç gürlerdenberi bü, başlıyor. Bununla beraber, maçı geri bırakmıyorlar. Seyirciler, şemsiyelerini yüreğimden bir ah koptu. “Ey. İmaç sahasına koşuyurlar. Yağmur, fırtına ile beraber, devam etmektedir. Şimsek rdüm, ben bu İıyafetim-. İler çakıyor, gök gürlüyor, Fakat oyun başlıyor. Halk da heyecanla takip ediyor. ata oyun saksema veldirrim dü kaparak, ilgi Kisi Hasbal öle 13 rümde bir başkası alsaydı bu cabale . tinden ötürü mutlaka seni kapı dışarı ederdi. Ben kâlâ çitin kenarında duruyor- dum, yavaş bir sesle ona? — Haklısın Dimitri Naumiç, dedim. Ben cabil bir kadınım.. Sen beni hemen kapı daşara ekl. , Bu sözlerim üzerine Dimitri Naumiç, beni kolumdan tuttu; — Ben şaka söyledim. Pelageya Mak- 'smovna, dedi, Ben bunu mahsus söyle- dim.. Sen darılmal Kalbim yeniden atmağa başladı. — Hiç merak etmeyiniz, dedir, ben de amaiarbaa, zarp, taksim öğrenitim. Ben de alımı kâğula yazabilirim., Sizi, sizin gibi okumuş bir adam: mahcup et- mem. Döktür müaviai Ivan Kuzmiç sandal. vesinden kalktı ve odanm içinde dolaş» muağa başladı. Nihayet: — Küti, deği, Hintalığından bahset. Nerenden rahatsızsın?, — Rahatsızlık mı? Şimdi bir şeyim vak. Doğrusunu istersen İvan Kuzmiç shhatimden şikâyete biç hakkım yak., Çünkü kocam: “ben şaka ettim,, dedi, Demek ki o, şaka söylemiş.. Daktor muavini: — Tobii şaka söylemiş, diye söyler- di. Sana bir toz, yahut hap falan vere - yim mi? — Lüzumu yok İvan Kuzmiç, Nasi- hatlerine teşekkür ederim. Şimdi ben bendimi çok iyi bissediyorum, Sana çok teşekkür ederim.. Allaha ısmarla . dk. Pala geya doktor muavininin masası i buğday doh: bir çıkın bırak- tü ve kapıya doğru yollandı. Sonra geri dönerek; — ivan Kuzmiç, şu zörbr, taksimi ne- rede öğrenebilirim? Muallimin birine baş vursam mı, dersiniz?. Paktor muavini, derin derin içini çe- kerek: — Evet, deği, muallime gidiniz, mu- allime.. Doktorluk bu işle uğrogmaz!.. Pelageya yerlere kadar eğilerek ka. pıdan çikti, Ruysandan ç en; Ferrh FERRUH MARKİZ'DÖ POMPADITR. ——————- den atılarak, onun peşinden küçük pa- viyona girdi. Kral, deli gibi, bir odaya girmiş ve arkasından apıları kapamayı unutmuş- tu.. D Assas hep onu takip etti ve ken- disi de içeriye gireceği sırada, gözleri önünleki şu sahne önünde, yıldırımla vurulmuş gibi hareketsiz kaldı: Büyük hir karyolada, çehresi sapsarı kesilen, zay:flâyan, fakat her şeye rağ- men güzelliğini muhafaza eden ve güz. letinde mahzun biz ifade bulunan Jan ve onun önünde diz çökmüş olduğu hal. de, zayıflayan çilerini öpen kral vardı. Jan, büyük bir aşk ifade eder bakış- Yarivi: Eüiye bakiyor ve tatlı sesiyle şöyle mırıldanıyordu: — Etüt... Ohl. L8İT Nihayet gel dinisl . Kral da cevap vetiyordu : — Eyvet!.. Evet, sevgilim, işte gel dim ve size vemin ediyorum ki, artık dünyada biç bir kuvvet, sizi betim aş. kımdan ayıramaz. Lüi, hiç şüphesiz samimiydi. Jan hep ayni tatlı seriyler — Ohl 3iyordu.. Sevildiğini bilmek netitli, ne güzel bir şeydir.. Ne kadar istirp gektiğimi bir bilsen, Lâl, Lüi onun gözleri içine gefket ve aşk- la bakarak cevap veriyordu: — Evet! Evet, yavrum. Biliyorum... Bana her şeyi söylediler. Fakat şimdi ber şey bitti... Seni seviyorum, Jan. Ahl.. Seni bu hale koyan sefilleri en korkunç İşkenceler... . — Süz! Lü, onları affetmek iâzım.. Bu unutulmün anronlara borçluyüm.. Kral doğrularak bağırdı; — Kimseler yek yu biyada?. Gide- ceğiz.. Seni götüreceğim.. Bir daha be- ni terketmiyöceksin., İ — Beni yötürüys ,musunuz? Nareye?. — Şatoya, canım!. Jan, d'Assasa ei rak, mustarip bir tı ve İarık bir sesle huçkırdı: — İmkân yok! Genç kadın hangi hisse itaat etti. ğini anlayamıyarak Lüi bağırdı: — İmkân yok mu? Ah!,. Size en kü- şük endişeyi bile verenlerin vay haline! Siz benlim sinia, iyileşinciye kadar, size. bizzat ben bakacağım. ini hatırlaya başın: sallai Jan : — Heyhat! Lüi, diye tekrarladı, ia. kânı yek... Ben yemin ettim. — Yemin mi'ettiniz? Neye yemin et tiniz?, Jan, başımı elleri arasma alarak, ses, sizce ağladı. Li şaşırmış bir halde bağırdı: — Ağlıyor müsur? Ağhyor musun!, "Tam bu anda, arkasında, danbiraş bir hıçkırık duyuldu; kral döndü ve, çeh- resi ıstırapla takallüs etmiş bir adanın, serltoş gibi, sendeliyerek ilerlediğini gördü. Bu dAssasdı Şövalye yatağa yaklaşarak, hürmetle eğildi ve yavaş sesle şöyle dedi; — Kalbiniz nerey: gitmezizi şöylü. yorsa, otaya gidin, Jan.. Serbestsiniz., Bana verdiğiniz sözü, iade ediyorum, Şövalyenin sakinliğin! muhafaza için sirfetriği kuvvet cidden fevkalbeşerdi ” ve kemfisi için bu büyük ferağati gös « rerdiği Torun hayranlığına lâyıktı, » Fakat aşk cidden hodgâmdir, ve geng kadın her şeye rağmen, çılgın bir se vinç nidası kopararak, kollarm: Lâjye uzattı ve bağırdı: — Lüi, beni götürün.. Beni götürün! Fakat L9j, bu asil erkeğe bakımı Ars