HABER — Aksam postası | Yazan: Gerald Kelton Çeviren: P.K, Ağır ve ıskıntılı hava, bir RA haber veriyor — Bazi mesleklerin gizli tutulması âdet olmuştur. Zavallı Güssinin casus zannedilme, si Denise öyle komik geldi ki, gülmek ten kendini zor tutabildi. Maamafih anlamamış görünmesi lâzımdı. — Bu nevi mesleklerden birini ba- na söylemek lütfunda bulunur musu- nuz? — Meselâ binbaşı Denis Kardenin mesleği! Yüzünden maskeyi atmıştı. Ne ihti. yatsız hareket! 'Tâli derecede ajanlara çok fazla sir tevdi etmenin tehlikesi, ne Erikanın bu hareketi de mükemmel bir misal teşkil ediyordu. Denis gene anlamamış görünmekle, devam etti, Gülerek: — Ne diye bizimle alay ediyorsu - 2? bizi Don Kisota benzettiniz de- ğil mi? romantik şövalye rulünde bel- ki parlak olmuyoruz ama, elimizden geleni yaptığımızdan emin olabilirsi NİZ Orun İçin hakkımızda biraz mü, samahakâr davranın. Erika dudakalrımı rerrdı. Hatasmı şitidi anlamıştı. Başka bir tabir kul- Janmaya başlad; — Yahudiyi iyi korkuttunuz, Orta- larda görünmüyor. — Pek insafsız olmayınz. Zavallı. yün sizi sevmekten başka kabahati yok tu. Buradaki işiniz epey eğlenceli ol- sa gerek... Etrafınızda düzünelerle hayran var, — Evet, Diğer iki arkadaşım bu ne- vi hayranların elddi olanlarmdan iki- siyle Lariştılar. — Üçüncüsünl unuttanuz. Arkada. şim Güsti de sizr derki. — Döstunuzün bönim beğendiğim tipte olmadığını sanıyorum, Ben dalia tecrübeli birisini tercih ederim, — Mevsim daha yeni başladı. Ha- yalinizdeki erkeğe elbet bir gün ras- larsımız. — Bir gün, hangi gün? Montekar- loda yalnız olan bir genç kiz için ha, yat ne cani Sıkrer gey! İnsanın zevkle bir tanıdığı olsa... — Halbüki şehirde eğlence çok. Hem Nis de çok yakm; ctokarla va rım satlik yol, Fransızeayı da ingiliz- €e kadar mükemmel könuştyorsaniz Niste hiç canmız sıkılmaz. Erika, Denisin vurdum duymazlığı karşısında sinirlenmişti. Onun kolay avlanacak bir aram olmadığını artık İyice anlıyordu. Maamafiih ora bir şey belli etmedi. Ayağı kalktı ve gülüm. siyerek ayrıldı: — Çok milşktlpesent adamsınız binbaşı Karden! Allahatsmarladık, Ağır ve sıkıntılı bir hava, bir fırt. mayı haber veriyordu. Alplerin üslün- de toplanan bulutlar, koyu renkle bir kubbe gibi sahile yaklaşıyordu. Denis otelin salonunda oturmuş Güssiyi bekliyordu. Saat yediye geli- | yordu ve Güssi hâlâ görünmemişti, De nis merak etmeye başlamıştı. Başına bir felâket gelmiş olmasından korku - yordu. Otomobil kazasının alcakça bir suikast olduğu muhakkaktı, Güssi bu. nun farkında değildi ama, Denis'al - danmadığma emindi. Şimdi bünun bir | başka türlüstnün vukua gelmiş olma- sından endişedeydi. Güssiyi ikra edip oraden uzaklaş- tırmaya çalısmalıydı. Aşil ile temas €denlerin tehlikede oldukları muhak - kaktı. Kendisinin de o gin takip edil- diğinin farkına varmıştı. Güssiye o Montekarloya gitmesini tavsiye ettiğine çoktan pişman olmuş- tu, Maamafih belki de Olga Bedruşka müşküli bilmiyerek halledecekti, Güs- si ona evlenmek teklif edecek, Olga reddedince delikanlı tablatiyle orada durmıyarak Montekarlodan ayrılacak. &. z Fakat bu Olga acaba kimdi? Kimin hesabına çalışıyordu. Almanya olma» sı muhtemel... Halinden kibarlık akan böyle bir kizin şimdiki rolü oynama» ya rez: olması herhalde vatanperver» lik saikasiyle olcaktı. memişti. Elân, bir gün evvelki gibi Gale içindeydi. Bari Güssi'mu » olsiydi FAKE 0'de rierelerdi kalmıştı? ? Otelin önünde duran gri renkte mü- kellef bir otomobil bu sunlin cevabımı getirdi. Biraz sonra Güssi yanma gel. miş bulunuyordu. Delikenir söylendi: — Adi bir taksiyle gitmiştim. Ba - km nası! bir arabayla dönüyorum. — Nerede kaldmız? Bu kadar za - man ne yaptmız? — Bir s'irü can #tkter işle uğraştım. — Işi hallettiniz mi? — Ondan şüphe mi ediyordunuz? Eşyayı almak kolay olmadı, başkası beceremezdi ama benim için cok bii- yük bir mesele teskil etmedi, Bir kok- teyl ısmarlayınız da Denis size işin na. sıl olduğumu tafsilâtıyla anlatayım. Garson siparişi alıp uzaklaşınca Güssi anletmaya başladı: — Zabıtaya müracaat ettiğim za - man müşkülle kargılaştım. Eşyanın satılmast için âşha evvel başka birisi- neşeyle 'Tahkikatında bir adım bile ilerliye. | | le mutabık kalınmış olduğunu söylü- yorlardı. Tabii ben bu yalana inanma, dım. Müşteri kızıştırıp mümkün mer- tebe fazla para elde etmek iztedikleri- nİ anlamıştım. Bezirgünlikalrını yüz - lerine vurdum ve kızılea kiyamet de koptu. Resmi şahsiyetleri tahkir et . tiğimi ileri sürdüler. Az kalam alamı | döğecektim, Tam beni kapı dışarı e- deçekleri sırada içeriye kim girdi bili- | yor musunuz? — Nereden bileyim ? İ — Dostumuz Con Stredford... ! — Burada olduğunu bilmiyordum. | — Dün, karısı ve kızıyla buraya gelmiş. Evvelâ Paris olelinin önünde | durmuşlar, sonra goförleri meydanı dolaşacak yerde holden snprvermiz. Bunun yasak olduğunu biliyorsunuz. Polis durdurmuş. Coni de kızmış. Mü: nakaşa kızışmış. Netleede hepsini alıp karakola getirmişler. Karakolda Conni, Lord Stredford olduğunu ve Monako prensinin şahsi dostu olduğunu bildirince komiser yel. kenleri suya indirdi. Conni ile benim dost olduğumuzu anladığı için benim İşimi de halletti. Mordavntin eşyasını | 3000 franga satınaldım. Yalniz eşyayı mncak yarın sabah teslim alabilece - gir. — Btavo Güssi! — Bu işten sonra Coni ile beraber bir yere gidip oturduk. Conni olemo- bilini bana verdi, sizi akşam yemeğine çağırıyor. Leydi Stredford da bilha&- sa rica ediyor. Görseniz kızları Prim. Toz be güzelleşmiş. Onlara tesadüf ettiğime pek memrun oldum. — Mordavnti ukretiir onlara böy.” leğiniz mi?Coni'ile Mordavit gök İğ! arkadaştılar, — Söyledim, Coni çok üzüldü. Mese- leyle sizin meşgul olduğunza sevindi. Neden bilmem #izin meseleyi muhak- kak halledeceğinize inanıyor. Haydi artık gidelim, beklemesinler, — Maalesef ben sizinle beraber gi. demiyeceğim Güssi, Bu gece üzerinde çalışacağım bazı evrak var. Tetkik e- dip geseyarısı treniyle Londraya gön- dereceğim. Leydi Stredforda hürmet lerimi bildiriniz. Coniye de selâm söy. leyiniz. Yarın öğle yemeğine gelirim. Allahammarladık Güssi, Yarın sabah görüşürüz. Denis lord Stredfordun gelişine se- vinmek mi, üzülmek mi Jâzimgeldiğini layin edemiyordu. Mordavntın ölü - münün cinayet eseri olduğunu Güssi- nin ona söylemesi hiç de iyi olmamış. tı. Hâdise etrafmda nekadar gürültü olursa onun vazifesi o kadar müşkül” Yazan: M.S. “20 HAZTRAN — 1838 TIK Irzına geçtikleri ç.cuğun cesedini bir dereye atmışlar e Ağanın rsmarladığı kahveyi içerken, şundan bundan konuşuyorduk. Ağa avukatlığıma getirdi. Aksini iddia et- medim. Bana hürmet ziyadeleşti. Ağa dedi ki? — Bu çocukların bir derdi var.. Ci- nayet mahkemesi Oidamlarına karar verdi, Şimdi müdafaa yepacaklar.. Ö- teki koğuşta bir bey var, Müdafaana- melerini yazmiya gelecek. Sen de bü» Tun. Onun aklının yetmediği taraflar; tamamlarsın, sevaptır. Üçüinlün de idamma hükmolunduğu - na göre, her halda çok acıklı bir #acia- n Kahramanları olacak). Bunlara sordum: — Ne yaptınız? Niçin idamımıza karar verdi. Üçü birden cevap verdi: — Itiraf iftira! İftira, , Cürmü meşhut halinde yakalanan en azılı katillere görarsanız, derhal ve te- reddütsüz; — İftira! — İftiraya uğradık! Cevabını alırsınız. Bu her hapisa- nede söylenilen, her mahpusun değiş - mez bir cevabıdır. — Hele şu iftiranın şeklini anlatın da bir çate düşünelim. irlerinin yüzüne baktilir. Bi- mahkeme — Sen anlat! Diye cevap verdi. Üçüncüsü de: — Ben hiç anlatamam! Diye kestirdi, attı. Damağası: — Bunların hiç birinin anlatacağı yok. ye Bu üç delikanlı genç bir çocuğu kıra götürmüşler, arkadaşça Ooeğlenmeğe başlamışlar. Kadehler yuvarlandıkça şeytan bunlara musallat olmuş. Çocu- ğun ırzma. geçmiş'er. Sonra düşünmüş. ler, yaptıkları fenalığın büyüklüğü göz- lerinin önüne. gelmiş, çozuk hükümete haber verirse ceza görecekler. İşin du- yulmamaaı için çocuğu öldürmüşler, kofasını koparmışlar, kırda bir köşeye gömmüşler. Cesedi de bir dereye âta- rak evlerine dönmüşler, Ailesi çocuklarını öcamışlar, bulama, yınca hükümete haber vermişler. Köy- sim ai he ie leşecekti. Coninin resmi teşebbüslere girişmesinden — körküyordu. Çünkü Mordâvntım çok iyi bir dostuydu. De- nis, Mordavnt ve o umumi! harbde ay- ni kıt'ada vazife görmüs'erdi. Hattâ onlara o zamah 'İâtife yollu “Üç si . Jâhşorlar,. Jâkabı takılmıştı. (Devami var) iLK İşi, biliyorum... Bari ben arlatas. Jüler derede bir ceset bulmuşlar.. Tah» kikat, tahkikat, iş bunların üzerine yüklenmiş. Aylardanberi muhakeme oluyorlar. Nihayet mahkeme üçünün de idamına korar verdi. Temyiz de tasdik etti. Kâğıtları Büyük Millet Meclisine gideli epey oldu. Bunlar meclisten af istiyorlar. Bu sırada koğuşun alt tarafirida ses- ler işitildi: — Müdür Bey geliyor! — Buyurun müdür Bey! Baktım kerli, felli bir adam. Fakat benim gördüğüm, görüştüğüm müdür değil, Hayretle bakıyorum. Adamcağız oturduğumuz yere gelirken, herkes a. yağa kalktı. Ben de ihtiyaten kımıl. dandım.. Geldi, baş köşeye geçti. Bağ- daş kurdu, oturdü., Merhöbalaşık. Kibarca bir tavırla bana kurtuluş temennisinde bulundu. , Damağası beni tantttı: — Bu elendi de yeni geldi. Avukat mış. Bu çocukların işini konuşuyorduk. Tam zamanında geldiniz. Müdü; Bey beni bir süzdü. Avukatiı. ğım galiba onun da sinirine dokundu. Daha doğrusu beni bir rükip sâydı. Rekabet düşüncesine mahal olmadı. ğer, kendi derdimle meşgul olduğumu, kapalı, tımtıraklı bir lisanla anlatmca, adımcağız ferollar gibi oldu, Hazırla» dığı müsveddeyl cebinden çıkardı, oku. msya başladı.. Üç idam mahkümiyle dam ağas; ülk- katla dinliyorlardı. Ağa aroda sırada memnunane başını sallıyor, diğerleri de yazılış tarzının bende uyandırdığı his- siyatı anlamak istercesine sık sik yürü “me bakıyorlar, bir müna çikarmiyâ ca- balıyorlardı . Istidanın sonu Şöyle bitiyordu: Kaybolan bir can içih, üç can feda et. mek dağru bir şey değildir. Müdür Beyin; — Nasıl buldunuz?» Sorgusunu: — Çok mükemmil!. Miğkikateni ba buluş çok yerindet., & Cevabiyle savuşturduktan o gönra, kendisini alıcı gözüyle tetkike koyul- dum: Orta yaşlı, cerbezeli bir adam... Fakat ne müdürü? Nererlin müdürü?, Bu sorgu zihnimi tırmakyordü. Bir- denbire de sormayı münasip bulama - dığım için, sözlü alaki şeylere intikal et. tirdim. Nihayet, müdür üç idam mahkü- miyle berüber gitti. Merakımı gider « mek için hemen ağaya sordum: — Yahu, bu müdür kim, nerenin mü- dürü?, (Devamı var) İLAM) Er AU Benim nazarımdaysa ask, bir ülübiyet tasavvur edildiği za- man ekla gelecek bütün faziletlerin asılıdır. Aşk, asıl olan her şey gibi, ölçülemez, hesab edilemez, ruhumuzun sorduzluğudur. Ancak saygı hissiyle bağlanabileceği bir erkeğe varmış bir kı- m düştüğü müthiş vaziyeti iyi göstermek, bareketine bir özür bulmak için bin deteden su getirmeye kâlkıyorsun, Vazife di. yor, her şeyi onunla ölçmeye kalkıyorsun; fakat sırf zaruret. Tere göre hareket etmek, Allahsız bir cemiyetin ahlâkı değil midir? aşicm ve hissin emirlerine uymak, kedinların gizili ka- nunu bu değil midir? sen bir erkek olmuşsun, senin Lui'n de kadın mevkiine geçecek, Kardeşçiğim, mektubun beni sonsuz dilşüncelere daldırdı. Anladım ki bir manastır, kızlar için hiçbir zemsn bir ana ye- Tini tutamıyor. Benim kara gözlü, s2f ve mağrur, ağırbaslılığı da, zarafeti de en iy: bilen meleğim! saha yalvararak söylüyo» « Tüm, mektubunun kelhimden kopardığı bü feryağları unutma! böyle inlediğim anda ancak bir düşünce beni teselli eğiyor, © da aklın kurduğu o yapıyı aşlun yıkrvereçeğidir. Ben, belki, hiç düşünmeden, hiç hesab etmeden daha da fenasmı yaparım: ihtiras denilen şeyin mantıkı, senin mantıkmden da zalim olsa gerek. Pasartesi Dün ilahi semanm ulvi hir safiyeti vardı: yatmadan evvel penceremden uzun uzun baktır. Yıldızlar, mavi bir tle ka, kılmış birer gümüş çiviye benziyordu. Gecenin sessizliğinde bir Befes duyar gibi oldum; yıldızlardan döklülen ışığın arasından hayal meyal seçtim: bizim İspanyol, caddedeki sıra ağaçlar. GO amma Nurullah ATAÇ eğe Çeviren: dan birinin tepesine sincab gibi tırmanmış, hayran hayran be- Tir pencereleri seyrediyordu, Buna farkedince hemen odama çekildim, elleriti, ayaklarım kesümiş gibiydi; fakat bu korku hissinin altında, t4 derinde, leziz bir sevinç de vardı. Ilem pe- rişahdıra, hem de bahtiyar. Beni almak !stiyen o zarif Fransızlardan hiçbiri, karakola gülürü'mek tehlikesine de göğüs gererek, geceyi o kata ağaç. lardan biri üzerinde geçirmek zarafetini o gösteremedi. Bizim İspanyol kimbilir kaç saattir oradaydı. Bane artik ders vermi- yor &ma kendisi benden bir ders almak istiyor, pek Alâ! onun © dış çirkinliği hakkında içimden neler söyledim, bir bilse! Re- ne'çiğim, ben de felsefeye kalkıştım. Bir erkeği güzelliği için sevmenin çok çirkin bir şey olacağı hükmüne vardım. Aşk ilâ- hi bir şeydir; halbnki yüz, vücut güzelliği için sevmek, aşkm dörtte üçünü maddi EN Remeiğiniz$ itiraf etmek olmaz mi? İlk korkum göşince onu götler için TE yrumu pencere. min arkasına uzaltım: beni şeytan dürtmüş! delik bir sopayı üfliyerek içeri bir goy atti: bir kurşun m meharetle sa. OLKONEEDLIRE ED GENEN EE rılmış bir mektub. “Acaba pencereyi mahsus açık bıraktığımı mi sanacak ?,, diye düşündüm; birdenbire kâpayıvermek isin Tarkına varıp da 8e5 çıkarmadığımı itiraf etmek olacaktı. Bumun İçin, mektubun düşerken çıkardığı sesi duymam gibi, tekrar pencereye çıkmağı dahâ münasib buldum ve yü” sek sesle! — Mis Griffit, dedim, yıldızları seyre gelmez misiniz? Geltrit, bülün ihtiyar kızlar gibi, kimbilir kaçmer uykusun- daydı, Endülüs Arabı, sesimi duyunca, bir gölge süratiyle yu- Yyarlandı.. O da benim gibi korkusundan ölmüş olacak ki git. tiğini duymadım, karasğacım dibinde kalmıştır. Hemen bir çey” rek saat kadar, belki daha fazla, gökün waviliğine dalıp moruk denizinde yilzâllm;-sonra pencereyi kapadım, yatağıma uza- dım ve o ince kâğrdı; Napolide, antika cilâler üzerinde çalışanla. rm güsteröbileceği hir ihtimamla açmaya başladım. Parmakla. Tım ateş? değmiş gibiydi. “Bu adam benim üzerimde ne mili» Miş tesir ediyor!,, dedim. Derhal mektubu, okümadali yakmak için lâmtaya götürdüm... Bir düşlmee elimi bir an alıkoydu. “Bana söyliyecek nesi var ki böyle gizli yazzyor?,, dedim. Fa kat, kardeşciğim, dünyanın bütün kızları o mektubu okuyu? ezher etseler bile ben, Armand - Luiz . Mari dö Şoliyö onu © kuynmazdım; bunu düşünerek derhal yaktım. Ertesi gün Italyan tiyatrosunda o yine vazifesi başındaydı? fakat, İstediği kadar bir meşrutiyet hükümeti nazırlığı etmi$ olsun, benim düruşumdan, hareketlerimiden, ruhumun by ntnr ahlıyamamıştır: bir akşam evvel hiçbir şey görmemiş, BİS bir şey alınamış gibi oturdum. Ben kendimden memnundum ma © pek mahzundu. Zavallı adam! İspanya'da aşkın penc& Teden girmesi kadar tabii ne olabilir? — * a (Devamı var) di ği