Yazan: Gerald Kelton Yazan: M.S. Güzel kadın, meçhul adamdan Mahkümlar ekmek içinden, sa- emir telâkki ediyor gibiydi Ders, genç dostunu kırmak istemi. yererek kaçamaklı bir cevab verdi: — Ben bu işte çok fena bir hake- mii, — Fakat şiirlerimdeki fikir yükse! liğini ve samimiyeti takdir etmiş ola- caksınız. Denis sinirlenmişti: — Medemki ille fiktimi öğrenmek istiyorsun, açıkça söyliyeyim: şiirle, rinizin hiçbir manası yok! ben bir şey anlamadım. Güssi bura kızacığı yerde bilâkis memnun olarak: — Bravo! dedi. İyi anlamışsınız. Herkesin göreceği ve anlıyacağı gey - den bahsetmek hakiki sanatkârın te . nezziil edeceği şey değildir. Denis taarruza geçmekten başka çare olmadığını anlamıştı. Fikrini u- zun uzadıya anlattı, Şairliğinin beş pa- Ta etmiyeceğini açıkça söyledi. Gi evvelâ hafiften itiraz ettiyse de muha- tabı Üzerinde bunun hiç tesiri görül . medi. Denis nihgyet gu neticeye geldi: — Şairlikten derhal vazgeçiniz. Güssi boynunu büktü: — Pek âlâ, Mademki siz ve babam ısrar ediyorsunuz, sözünüzü dinliye . | ceğim. Afrikada vahşi hayvan avına | çıkmak niyetindeyim! — O da nereden çıktı? — Ne yapayım? Sanat aşkımı öl. dürmek için bana meşgale lâzım! — Muhakkak seyahate çıkmak isti- Yorsanız Monte Karloya gidin. — Monte Karloya mı? Mayrsta mı? İyi ama dostum, bu mevsimde orada. | inler cinler top oynart “5 Yok canım, o kadar da değil. Ben de oraya gitmek istiyorum. Güssi sevindi: — Sahi mi? o halde fikir fevkalâde, Beraberce otomobille gideriz. — Çok müteessifim, fakat buna im- kân yok. Bir haftadan önce Londra - dan ayrılamam. O zaman seyahati ka. rTadan otomobille yapmıya vaktim ol. mıyacak, — Monte Karloya ne zaman gitmek niyetindesiniz? — 'Tam sekiz giln sonra orada bu. Tunacağım, — Peki, O halde ben Rols Roysum- la yalnız olarak yola çıkar ve sizi o- rada beklerim. — Yalnız bâşınıza Monte Karloya kadar gidebileceğinizden emin misi - niz? — Tabii. Ben tecrübeli bir seyya . hım. Esasen otomobil klübünden se. 8 HA NDE EEE KECE BE yahat güzergâhını tayin etmesini isti. yeceğim. — Pek âlâ. İki gün içinde paspor- tunuzu ve otomobil için triplik alabi- lirsiniz. Gelecek hafta çarşamba günü Monte Karloda buluşacağız. — Mutabikız. Ben sizi istasyonda beklerim, 7 Güssi neşe içinde seyahate başla- muşlı, Fransada otomobille ilk seyaha- ti değildi; Bulonya . Paris arasında, arkadaşlarıyla iki defa otomobil seya- hati yapmıştı. Bununla beraber yeni seyahati ona büyük bir macera gibi geliyordu. İlk geceyi Orleanda geçirmek tasa vurundaydı. Fakat asfalt yollarda ev- velee tahmin ettiğinden daha süratli gitmek inikânmiı bulduğu için bu şehri öğle Üzeri geçti ve iki yüz kilometre ötede Mulen kasabasında geceledi, Pa. ris oteline inmişti. Henüz esyyah mev. simi başlamadığı için otelin garajında ancak bir otomobil vardı; güzel bir “Wuazen”... Banyodan sonra yemek salonuna in- di. Garajda gördüğü lüks otomobilin sahibini görmeyi merak ediyordu a » ma yediği yemeğe karşı duyduğu a- lâka bu merakım kat kat fevkindeydi, çok acıkmıştı. Yemek salonu tenhaydı. İki zabit, bir papas, üç de sivil tabldota otur . muşlardı. Güssi için bir kişilik bir ma sa ayırmışlardı. Diğer küçük bir ma. Eş LİME Ay ğe dag da, yemek telâşıyla pek dikkatle bak- madığı genç bir kadın oturuyordu. Yemeğini ısmarlayınca başını kal - dırıp baktı ve öyle heyecanlandı ki, içmek için seçtiği şarabın markasını unuttu! “Aman yarabbi ne güzel ka. dım!,, diye düşünüyordu. Dünyada on. Gan daha güzel bir kadın mevcut ola- bileceğine bile ihtimal veremiyecek derecede coşmuştu. Yemeğini rahatça yiyemedi. Gözü hep yandaki masada kaldı, Genç kadın sarışındı ve hakikaten harikulâde bir güzellikteydi. Meçhul kadın yemeğini bitirip aya- ğa kalktığı zaman henüz çerezde bu - lunan Güssi meyvayı alelâcele yedi, Genç kadın oturduğu zaman göründü. ğünden daha üzün boyluydu. Bacak . ları gövde kısmına. nispetle daha u - zundu. Bu onun yürüyüşüne çok zarif bir eda vermekteydi. Güssi hemen o- | nun peşinden dışarı çıktı ve genç ka- dımı otelin küçük salonunda buldu. Meçhul kadınla muhakkak tanışmak emelindeydi. Her zamanki gibi delice. sine âşık olmuştu. Yerinde başkası ol. saydı, takdim edilmediği bir kadına yaklaşmaya tereddüd ederdi, fakat Güssi cüretlidir, Yaklaştı, selâmladı ve: — Ne güzel hava! dedi. Genç kadın okuduğu kitaptan ba. Şşını kaldırıp karşısındakine baktı. Şe- şırdı, tanıdık bir sima ile karşılaştığı zanniyle dudaklarımda beliren sevimli tebessümü derhal kayboldu. Kaşları çatıldı ve tekrar kitabını okumaya ko- yuldu. Kendisine hitab eden adamı hiç görmemiş gibi sakin kaldı. Arkasını dönmeye, aksi bir lâf söylemeye lü . zum görmedi, O yokmuş gibi hareket etmekle iktifa etti, Güssi bu işin acemisi değildi, atla. | dığımı anlamakta güçlük çekmedi. Kendine bu kadar hâkim olan bu | genç kız iyi terbiye görmüş, mümtaz biriydi. Yanlış adım attığını anladı ve fena halde utanarak kıpkırınızı oldu, | kekeledi: İ — Affınızı dilerim. Utancından otelde duramadı, he - men dışarı çıktı, Mulen, panayır mev- simi dolayısiyle geceleyin bile çok ka- Tabalıktı, Güssi * kalabalık arasında dolaştı. Sirke girdi. Nişan atma bara. kKalarında meharetini tecrübe etti ve saat on bire doğru nişan atma baraka. smda kazandığı çocuk oyuncağına benzer eşya ile otele döndü. Yukarıya çikmak üzere salona gir- | AKİ eman lama gelerek fena halde utandı. Biraz sar - hoştu ve koltuğundaki eşya onu epey gülünç bir hâle sokmuştu. Genç kadın yalnız değildi. Yanmda orta yaşta, iriyarı bir adam vardı ve kadına bir şeyler anlatıyordu. Söyledikleri mü- him şeyler olmalıydı ki, kadın masa. nın üstüne koyduğu bir küğrda müte. madiyen not alıyordu. Güssi şöyle bir göz attıktan sonra yavaş sesle konuş» malarıma devam ettiler, Güssi lisan bilmemekle beraber onların içeri gir- diği zaman konuştukları Usandan baş» ka dille muhavereye başladıklarını farketti, Güssi bir masaya oturup bir viski soda ısmarladı. Bir gazete okur gibi yaparak onları tetkik etti. Erkek, genç kıza emir veriyor gibiydi. Mü. lâkat uzun sürmedi. Erkek ayağa kal. kıp genç kızın parmak uçlarını öptü. (Devamı var) bundan zar yaparlar, bunlarla barbut oynarlar —97— Günler, yeknasak bir dekor içinde ) geçtikçe, mecburen mubite intibak et- ti. Kendisine bir koç arkadaş edindi. Paralı olduğu için çabuk ahbap buldu. Bir kaç yoksul ve zavallr mahküm, et- rafı: sardılar, Bir taraftan yemekleri « nl pişirip, yatağını sererlerken, bir ta- rwitan da pohpohlamıya başladılar, Pöhpoh koltuklarını kabarttı, Koğuş. ta parasiyle hâkim olduğu kadar, zart zurtla da hükmetmek istedi. Biraz da muvaffak oldu, Bunun üzerine idare onu (damağası) yaptı. Bu tevcih karşısmda büsbütün gemi azıya aldı, Yalnız kendi koğuşuna de- ğü, bütün hapisanedeki mahkümlara hükmetmek arzusuna kapıldı. Onlara *da âmiri mutlak olmak istedi, Kumarı hiç sevmezdi. Bunun için kendi koğuşunda kumarı kökünlden kal- dırdı, kimseyi oynatmadı, oynayanları haşladı, idoreye haber verdi, cezalan « dırdı. EKMEK İÇİNDEN, SABUNDAN YAPILAN ZARLAR Hapisane idaresi her hususta olduğu gibi, kumar hususunda da çok titizdir. Kumar oynayanları cezalandırır. İkide bir koğuşları basar, araştırma yapar, zar ve kumar oynamak için işe yaraya- cak ne bulursa alır. Fakat, bütün bu sr. kı tedbirlere, sıksık araştırmalara rağ- men, mahkömlar ekmek içinden, sabun- dan zar yaparlar, bununla barbut oy » narlar, Külte VUNA NE yapsin; Sabunu mu vermesin?. Ekmek mi dağıtmasın?, Bu itibarla içerde kumar oynansa bile, bu işte bapisane idaresinin gevşek- liği, idaresizliği, tedbirsizliği katiyyen mevzuu bahsolâmaz. Ömer idarenin kendisine gösterdiği teveccühten cesaret alarak, yalnız ken- di koğuşunda değil, hapisanenin o hiç bir koğuşunda kumar oynatımamak, oynayanlarla mücadele etmek arzusuna düştü, idare de, bu kötü işin önüne geçmek istediği için, Ömere bü ozu - sunda müzaheret göstermeğe başladı. ÖLÜM CEZASI! Omer mücaleleye başladı. Girdiği ko- guşta, gezdiği, dolaştığı köşede kumar oynayanlara rastladıysa, oyunu bozdu, dağıttı, oyamyanları idareye haber ver- di. EDE AYN ENE Ae LZ MZ 4 İçerde, kumar oynanmasını: İstiyen, Ömer gibi varlığı olan, onun gibi nü- #uzlu, gözü pek damağaları da vardı. Ömer, nasıl kumarı kaldırmak istediyse, ötekiler istemedi.. O, işi azıttıkça, öte- kiler büsbütün içerlediler. Sinirlendiler. Nihayet Ömer hakkında şu kararı ver- diler: Ölüm! Ve bir akşam! Yağmurlu bir ilkteşrin akşamı, Ö- mer, kolları arkasında ,apdesaneye gi- derken, apansızm Üstüne çullandılar, bıçakla, karnına, böğrüne şöyle dürtü dürtü verdiler, ökürdüler! . HAPİSANELERDE BIÇAK NASIL YAPILIR ?. Ömeri öldürdüler, dediğim zaman elbette raşırdınız.. İçerde ne ile ve ma- sıl adam öldürülebilir, diye hayretler içinde kaldınız ve hapisanede silâk bu- Junduğuna şaştın:z, bunu bir türlü ka- fanız, bavsalanız almadı değil mi?. Haklısınız?, Hayretinizi izale etmek için, mah- kümların nasıl silâh tedarik ettiklerini anlatayım: İstibdad devrinde ve onu takip eden yıllar içinde, hapisanelere muhtelif şe- killerde silâh sokulurdu: Fırmlarda hususi surette yapılan mü fırınlarda hususx surette yapılan mü- teaddit okkalık ekmeklerin içine ta- DAME YEL atl alarlar Ker bu dukları silâhları rüşvet mukabilinde gör memezliğe gelerek içeriye sokmaya de- Vâlet etmek suretleriyle..... İdare gevşek, devir rüşvetin gırla gittiği, mühim roller oynadığı mutlaki, yet idevri olduğu için, O hapisanelere her türlü yasak eşya girebiliyordu. O, uğursuz yıllarda, hapisaneler, bilhassa İstanbul hapisanesi bir külhanbeyi oca. gından başka bir şey değildi. Koğuşlar- da alenen esrar içilir, nargile ateşlenir» ği, Acar ve âzılı katiller, hapisaneyi kı- aim kısım aralarmda taksim ettikleri için, hepsi ayrı ayrı, kendi hâkimiyet. Jeri altında olan yerlerde kumar oyna” tırlar. Tıpkı bitirim “kumar oynatılan | kahvelere, bilhassa barbut kahveleri” ne külhanbeyleri bitirim derler - yerle. | rinde olduğu gibi (mano) alırlardı, 7Devumı var) NN — İspanya'yı, son siyasi hâdiseler yüzünden terkettiğinizde hiç şüphem yok; babamın oraya gönderileceği söyleniyor; bu haber tahakkuk ederse orada size iyiliğimiz dokunabilir; bir mahkümiyetiniz varsa onu affettirebiliriz. — Bana iyilik etmek kimsenin elinde değildir, diye cevab verdi. — Ne gibi, dedim, siz mi hiç kimsenin himayesini kabul et- mek istemezsiniz, yoksa bir imkânsıziık mi var? Eğilerek ve beni süküta davet eden bir eda İle: — Hem o, hem de o, deği, Babamın kanmın damarlarımda göğrediğini hissettim, Bu kadar azamet beni çileden çıkardı, Henarez efendiyi kendi hali, ne bırakmak istedim, Fakat, kardesçiğim, kimseden hiçbir gey istememek de doğrusu güzel şey! bir fiil tasrif ederken içim- den de: “demek bizim dostluğumuzu bile kabul etmiyecek,, di. yordum, Bunun Üzerine durdum ve zihnimi işgal eden fikri onada söyledim ama bü sefer ispanyolca söyledim. Henarez bana ga. yet nszikâne bir tavırla hislerde bir müsavat bulunması lâzım- geldiğini, “halbuki bu müsavatm bulunmadığını, demek ki sua- imin tamamiyle lüzumsuz olduğunu anlett. — Müsavattan maksadımız hislerin karstlıklı olması mı, yoksa içtimai seviyelerdeki fark mı? dedim. Onu, artık son derece sinirime dokunmaya başlıyan o ciddi, ağırbaş'ı halinden çıkarmak istiyordum. Yine o korkunç güzle. rini kaldirdı, ben yine gözlerimi eğmiye mecbur oldum. Kar- deşçiğim, bu adam çözülmez bir muamma. Bana, sözlerimin bir ilântaşk olup olmadığını sorar gibiydi: gözlerinde öyle bir Çeviren : Nurullah ATAÇ —21— bahtiyarlık, bir gurur, kararsızlıktan, şüpheden doğan bir ha. Jecan vardı ki yüreğimi parçaladı. Fransa'da fazla bir ehem. möyet verilmiyen bu gibi işve oyunlarınm, bir İspanyol için tehlikeli bir manası olabileceğini anladım ve güklüm püklüm xabuğuma büzüldüm. Dersi bitirdikten sonra bana selâm verirken gözleri sanki: “Bir zavallıyla böyle oynamaym!,, diye yalvarır gibiydi. Her zamanki ağır başlı, mütekebbir tavırları bırakıp böyle birden- bire bu edayı takmması bana çok tesir etti, Düşünmesi de, söyle i de gayet ağır değil mi? bana öyle geliyor ki bu ada- run görlü, muhabbet ve şefkat hazineleri ile dolu, IX Müdam dö VEstorad'dan Madmazsl dö Şoliyö'ye Tükânn RTIK her şey ölup bitti, yavrucuğum, sana bu mektubu madam dü VEstorad yazıyor; ama aramızda değiğen bir kisi id “ id dl gey yok, bir kiz eksildi, işte o kadar. Hiç üzülme, ben bu ig çılgıncasma değil, iyice düşünüp taşındıktan sonra Tazı oldu” Benim hayatım artık tayin edildi. Böyle çizilmiş bir yolda yö rüyeceğimi bilmek hem kafama, hem de huyuma uygun gel yor. Hayatım tesadüfleri dediğimiz şeyleri, büyük bir azim, tık bir daha bozulmamak üzere bir kıvama soktu. Bizim tutulup altın edilecek topraklarımız, süslenecek, gi) zelleştirilecek bir evimiz var; benim idare edilip sevimli bir le getirilecek bir ocağım, hayatla barıştırmam lâzımgelen g kocam var. Hiç şüphesiz bakılacak bir ailem, büyütülecek cuklarım olacak. Ne yapalmı? herkes de hayatmm büyük yecanlarla dolu muhteşem bir şey olmasını istemez ya! ruhu da, fikri de genişleten o büyük arzulara, benim hi ye dığım hayatla yer yok; fakat belki de ancak görünüşte biz dir, çünkü vaktiyle seninle beraber sonsuzluk denizine gal diğimiz gemileri yine orada yürütmeme kim mâni olabilir? Ama zannetmem k! kendimi feda edip bağladığım o kü geylerde ihtirasten eser yok. Fırtınalar elinde oyuncak o zavallı bir adamı saadete inandırmak vazifes! güzel bir ömtiy hayatımın yeknasaklığını gidermeye yetebilir. Çok düşün yel ve kendimi ıstıraba mahküm etmediğimi, bilâkis bir iyilik tuttuğumu gördüm. İtiraf edeyim ki ben Lui dö VEstorad'r, birayak sesi dı lur duyulmaz kalbimiz! çarptıran, gesin en ufak bir ihtizas! yulunca en derin heyecanlara düşüren bir aşk ile sevmiyor” fakat hoşuma da gitmiyor değil, $ (Devamı var)