6 HAZİRAN — 1938 San'at Mimarimiz buhran geçiriyor Şehirlerimiz yabancı mimarların sanat denemelerine mevzu olmamalıdır Arkitekt mecmuasının son wilsha- sında “Yerli ve yabancı mimar, başlığı altında şayan dikkat bir yası çıkmıştır. S. Z. imsasım tay. yan bu yazıyı oymen alıyoruz: “Halen Türk mimarlığı buhran ge çirmektedir. Bizde her şeyde olduğu gibi mimarın da yabancısma rağbet var, Devlet teknik büroları mimarlar. la doludur, belediyeler şehir işlerini “ iş tekliflerini yalnız yabancı mimara. Ta yapıyorlar, Geride, yerli mimar mesleki faali - yeti için ancak devlet memuriyetlerin. terini, muhallebisi kaşıklarındaki ay Varlârı hacimlerini kopya ila, beton- arme binâlara ahşap saçak ve medre- selerin tuğla ve taş işçiliklerini tatbik ile yaratmağa yeltenen ecnebi mimar. lar verecek değildir. dağ MESELE HABER — Akşam postust Kırtasiyecilik ! Memleket için en zararlı işlerden biridir Bütün memurlarımız, önlerine gelen işleri, kat- iyyen Kırtasiyeciliğe dökmeden en kısa yoldan bitirmenin büyük bir memleket borcu olduğunu mühaberini almak üzere İstanbuldaki nahiye müdüriliklerinden birine mi - racaat etmiş. Nahiye müdürlüğü de usulen polise bir müzekkere yazarak, bu adamın, hüviyetini ve vaziyetini sormuş. Polis buna cevab vermiş, nahiye mü, dürü bu cevabı nedense muvafık gör- memiş ve polise tekrar yazmış, polis. ten bir daha cevab gelmiş. Fakat na- hiye müdürü bunu da kâfi görmemiş vam.eden muamele, bir. üçüncü defa . daha tekrar edilmiş. İşin garibi nahi- ye müdürü bunu da kâfi görmiyerek bu sefer de, üstüne giyecek elbisesi ol. mıyan ve adli müzaherete mazhar ol- Ecnebi mimarın Türk mimarisi ya- mak için ' çırpınan bu adamm gayrimen. Pıyorum diye tetkik edemeden proje- İkul malı olup olmadığını maliyeye, bine Sine kondurduğu eski motifli her bina kötü bir denemeden başka bir şey ola- miyor! Şehirlerimizde çoğalan bu nevi bi malar bize dalma yabaner kalacaktır. Bugün bir Sirkeci garmı, bir düyunu umumiyeyi ve Ziraat bankasmı nasıl benimsemiyorsak, yenilerini de öyle benimsemiyeceğiz. Seçelim. Artık kendi sanatkârlarımıza İnanıp biraz da onları denecek... : lm Halay * sahalarında kadınların pan- Moda» elerine itiraz edilmiş ve bu ortadan kaldırılması isten- map Paket bu şık pantalon, modayı Aza ettirecek kadar güzeldir. vergisi dairesine sormuş, oradan gö len cevab da kâfi görülmemiş olacak ki, bu sefer maliye kazanç kısma da sorulmuş. Üç defa da maliyeye gidip gelen evrak, büyüdükçe büyümüş, a. radan zaman da geçtikçe geçmiş ve topu topu sekiz günlük temyiz mtdde- ti de bu sırada sona ermiş... Bereket ki damcağız akıllı bir adam, hemen mahkemeye koşmuş, vaziyeti anlat . Ineğin karnından altın saat çıktı UDAPEŞTE mezbahasında garip bir vaka olmuştur. Kesilen bir ineğin karnından bir altın saat çılamıştır. Mezbahadaki hayvan kesiciler derhal saate el koymuşlar ve parasını aralarında paylaşmak üzere saati satılığa çıkarmış. lardır. Vakayı haber alan kasap derhal mezbahaya koşmuş, — Hayvan benimdir, karnından çıkan saat te bana aittir. diye hayvan kesicilerin elinden saati almıştır. Fakat iş bu kadarla bitmemiştir. Kasaba ineği satan celep işi haber al. mış ve kasaba gidip: — Ben sana yalnız ineği sattım. Karnındaki saati sat. madım! diyerek saati istemiştir. Kasap, saatin kendisinde olduğunu inkâr etmemiş fakat celebin saati istemeğe hakkı olmadığını ileri sürmüştür. Kasap İle celep biribirini iknaa çalışadursunlar, işe dör- düncü bir adam karışmıştır. Bu adam ineğin otladığı çayırm sahiibdir. — Saati bulan, mezbahadaki kesiciler değil, inektir. Hay van çayırımda otladğına göre saati orada yutmuştur. Bina, enaleyh saat benimdir... Şimdi iş Budapeşte mahkemesine düşmüş .. Herkes mah kemenin kararını bekliyor. j OLA — Yeni iş kanımı hakkındaki fikriniz. nedir? — Bunu paydosta konuşuruz, şimdi iş zamens! her an hâtırlamalıdırlar mış, ve bir istida yazarak temyiz müddetini biraz daha uzattırmış... Elinde koca evrak, bize geldiği za- man zavallı adamm işi hâlâ nihayete ermemişti. Bizden çıkıp tekrar nahi, yeye gitti. Günlerdenberi uzayıp giden işini bu sefer orada halletti mi, etme- di mi bilmiyorum!... Fakat bu kadar geniş bir kırtasiye- elli nümunesi karşısında biz gâyriih. tiyari içimizde bir üzüntü duyduk. Bu siner fatelihni ilmiihaheri atın ala. mıyacağı bir günde tahkik, edilemez, miydi? > N Böyle bir hâdise yalnız Resul mer isminde bir vatandaşın başına gelmiş olsa; “işinde bir aksi tesadüf,, olmuş diye geçerdik, Fakat tam bir kırtasiyecilik nümünesi olan bu hâdi- senin her gün kimbilir deha kaç ta. nesiyle karşılaşan nice vatandaşları - mız var. Möalesef itiraf etmek Tüzmmün ki, bazı memurlarımız hâlâ çu kmtasiye. cilik huyundan vazgeçirmek kabil ol- mamtştır. Ben ufacık bir otomobil kazası yü. zünden aylarca dtire daire dolaşin ve dosyasında en aşağı iki üç kiloluk E — Fransız karikatürü — küğit tomarları toplanan ve sonra da suçun ehe miyetsizliğind en tek bir muhakeme celsesindo beraet eden vatandaşlar tanıyorum. Kırtasiyeciliğin devlet işlerinde ne büyük ve korkunç zararları olduğu - « mupekâlâ anliyan .< cumhuriyet hükü- Jet mekanizmasın- dan bu kötü huyu N Silkip atmak için Sö çalışıyor. Fakat bazı memtrlarımı- zın, Osmanlı dev. letinden kalma bu sakim illetten ken- dilerini kurtaramadıklarmı üzülerek görüyoruz. Bir telefon muhaveresile, üç deki. kada halledilebilecek işleri, tomar to. mar evrak yazıp, aylarca, hattâ sene- lerce sürüncemede bırakmak, yalnız ashabi mesalih için nihayet yalnız ü- züntülü maddi ve mesnevi zararlar kle , devlet Ele lal ve manevi zarar doğuruyor. Bir telefonla bitecek bir iş İcin, bir devlete yapılacak fenalıklarm en bü- yöğüdür. Kırtasiyecilik ruhunu #ilkip atma - mış memurdan bu memlekete İyilik değil, fenalık gelir, Ve nihayet bütün işleri baştan savma bir usulle kırtasi. .yeciliğe döken memurlar, bu millete, ve bu hükümete yakışmazlar, Memurlarımız, bü açık hakikati her zaman, her işte hatırlamalı, ve önlerine gelen işleri bir an evvel bi. tirip halletmenin en biytlik hir mem- 'leket vazifesi olduğunu hiçbir zaman unütmamalıdırlar, HABERCİ Tasarrufu seven hırsızın hesabı carlleri UDAPEŞTE polisi, uzun bir çabalamadan sonra bir çok sabrkaları olan Yani Maşiko isminde bir hırsızı yakalıyabilmiştir. Hırsız yakalandığı vakit üzerinde birkaç tasarruf düzda. | nı bulunmuştur. Bu cüzdans göre hırsızm bankada bizim paramızla 15.000 liralık mevduatı vardı. Hırsız, çaldığı pa. miştir. raları Budapeşte vilâyet bankalara yatırmağı âdet etmişti. Maşiko, az faizle birçok adamlara ödünç para verdiğini ve annesini beslemek için 1000 lira sarlettiğini de itiraf et. * Amerika, Avrupadan böcek istiyor MERİKADA, çiftçileri otlar üzerinde yaşıyan böcek. lerin vereceği zarardan korumak için birçok enstitü. ler vardır. Bu geniş müesseselerde yapılan tetkikata yardım etmek üzere Amerika hükümeti Ayrupadaki bütün konsoloslarına bir tamim göndermiş ve eski dünyanın bütün böceklerinden örnekler iştemiştir. Fransada toplanan böceklerden yapılan koleksiyonlar Nevyorka gönderilmek üzere Şerburg lima. nmda vapur beklemektedir. Bu böceklerin hepsi diridir. Ve deniz yolculuğu esnasın. da ölmemeleri için icap eden bütün tedbirler alınmıştır. meti, daha ilk| gündenberi, dev. | i Şehirden röportajlar Böyle musikli- nin tut perçeminden! Yazan; Osman Cemal Kaygılı Geçenlerde Peyami Safa, son günlerde pek cıvıtan, sözüm ona, bazı alaturka şarkılardan gikâyet ediyordu. Size yemin ederim ki ben, geçen gün bunların yüzünden yarım saatin içinde, biribiri üzerine tam dört kahve değiştir. dim ve &n sonra, biraz başımı dinlemek için kırlardaki kahvelerin geniş, tenha bahçelerinden birine kaçtım. Fakat bir kır gazinosunun geniş, ten- ha bahçesinde de, oturduktan biraz sonra ayni zırıltı yağmuruna tutulunca canı. mın sıkıntısından yapacağımı şaşırdım, — Çilenmiş, çek bakalım! Deyip oracıkta kadere boyun eğmek. ten başka çare bulamadım. Son zamanlarda, yeni bestelenmiş ol. dukları, o yanık, cırlak, yampırı, fazla ağdalı, bir eciş bücüş, kekremsi, paldır küldür, ve cavalacoz çeşnilerinden anla- şılan bu sözüm yabana şarkılarla baka, lm, daha me kadar kafalarımız kazana döndürülecek? Hani baktım, o akşam, çevremi kuşatan ve tepemi kaplayan bir sürü ağacın da. lında baharı kutlulayan bir tek kuş değil, bir tek saksağan bile kalmamıştı. Halbu. ki orada bu zırıltılar olmadığı zamanlar ağaçların yemyeşil dalları çeşit çeşit, rerik renk bahar ve yaz kuşlarile doludur. Benim gibi bu kadar kiloluk adamın ka» fası bu manasız gürültüye dayanamazsa, insaf edin, o miniminicik kuşcağızların bir fındık kadar başları 6 cayırtı ve tangırtıya nasıl tahammül edebilirdi? Vakra, kuşlar oraya sonradan gelmedi. ler değil; geldiler, fakat onların gelme, sinden önce havadaki çeşni değişti de on. dan! Bahçede benden başka hemen hemen kimse olmadığı için kulaklar patlatan bu dehşetli şamata karşısımda yüzümün fe- ne halde ekşidiğini gören kahveci yarıma gelerek: — Bayım dedi dik Tedi fofoidiz ii i : lk mu kurar kurmaz, ya hemen suratı ası. yor, yahut kahvenizi, çayımız yarıda bı. rakıp buradan kaçıyorsunuz. Anlaşılıyor ki siz kat'iyyen musikiden hoşlanmıyor. sunuz! Gülümsiyerek cevap verdim; — Ben musikiye bayılırım! — Bayılsanız böyle mi yaparsınız? — Denemesi bedava! A — Nasıl? — Sen de kaç plâk var? — Çok.. Elli mi, altmış mı kimbilir? — Getir, şu plâkların hepsini yanıma bakayım! Biraz sonra koskoca bir plik kutusu yanıma geldi ve ben de bu kutudan seç. tiklerimi kendisine uzattım: — Götür sen, radyonla birer birer bun. ları çal, bak ben musikiden hoşlanıyor. muyum, hoşlanmıyor muyum? anlarsın! Derken bu plâklar birer birer çalırma- ya başlayınca iş değişti, orada hava bile başkalaştı. Biraz önce gürültü ve patırdı. sından havalanıp uzaklara kaçışan bahar kuşları bile tekrar tepemize yığıldılar ve onlar da açlınan şeylere karşı hafiften cwıltılarmı tutturdular. Bu çalman şeyler nelerdi? diyeceksi. niz. Neler olacak, meselâ: Bilmem kaçyıl önce yazılıp, yahut söy- lenip bestelenmiş olan ve göftesinin ara- yerinde: “Dün gece yor hanesinde o söyledi, ben ağladım,, “Ben söyledim o âğladı!,, Gibi enfes bir şiir parçası bulunan tür. kü... Arkasından gene eskilerden O ca. nam *Alişim Tuna boyunda! Daha arkasımdan gene harikulâde gü. 2el bir Rumeli şarkısı olan: “Şakana gözler, Ondan sonra İstanbulda yapılmış ama pir yapılmış olan: ” “Akasyalar eçarken...., Ve daha arkasından ne geldi biliyor musunuz? Ama rica ederim, gülmeyinizi Gene İstanbulda pek yeni yapılmış olan: “Sürmeli gözlü, çapkın Ayşem!,, Evet, en sonuncu olarak da klârnet ve * çifte nâra ile: “Sürmeli. gözlü, çapkın Ayşem!,, plâğını çaldırdım. Osman Cemal KAYGILI Ber Devamı 12 tncide