Yazan: Gerald Kelton Çeviren: F, K. Ceza kanununda şir yazmayı meneden bir madde varmı? sıcak memleketlerden balık getirerek evde bir akvaryom yapmak istiyor - du. — Bu seferki daha fena; kendisi ir sanıyor. Yirmi beş yaşında giir başladı. Sir Riçard güldü: — Yazar a... Ceza kanununda şür yazmayı meneden bir madde var mı? — Yazdığı şeyleri bir görseniz 6 zaman böyle söylemezsiniz. Şiirleriyle bir kitab da neşretti; tabii kendi he. sabına! — O kadar üzülecek bir şey değil, — Hele bir şiirlerini okuyunuz. dir. Onu çok sev: Denis bahsi değiştirdi: isaadenizle ben gideyim. “A . zeceğim, Benim de bir lâzım, mesele ehemmiyetli... Lord Vitley cevab verdi: *, mesele u ev böyle bir sekilde döşen- nımıyordu. Bu tesedüf vukubulduğu sıralarda | Güssi, edebi sahada hiçbir istidadı gö. n alelâde.bir gençti, Dil ,Geken hiçbir fevkalâdeliği yoktu. Güssi sarışın, mavi gözlü, yüzü çil. İk bir delikanlıdır. Orta boyludur. Şiş- manlamağa istidadı olduğu daha bu Yaşta bellidir. Zekâsınm fevkalâde olduğu iddia edilemez. Okuduğu mek- teplerde iyi dereceler alamaması hiç kimseyi hayrete düşürmemiştir. Bir kelimeyle zengin bir silenin şımarık büyütülmüş bir çocuğu nasıl olürsa Güssi aynen o tip ve karakterdedir. Edebi hevesinin ilk emareleri be . İirdiği zaman ebeveyni fena halde ü- züldü. Bu üzüntünün sebebi belki de Güsside bu hevesin bir barda Sonya isimli bir kıza tesadüfü dolayısiyle başladığını (o öğrenmiş olmalarıydı. Sonya heykeltraş ressamlara modellik yapan bir kızdı. Güseiyi sanatkârla. rın bulunduğu muhite soktu. Delikan. Hı bundan pek memnun oldu. Bu muhitte tanıştığı gençler de ay- Bİ derecede memnuniyet duydular; Güssl az zamanda orada büyük bir şöh ret kazandı. Çünkü zengindi eli açık ti ve yeni arkadaşlarının da paraya ihtiyaçları fazlaydı. Bir daha verme- mek üzere borc slma usullerinin envaı edildi, iği her güzelce kadmı ğu gibi, Sonyayı delice sevmişti. sseme,, olmıyan Sonya bundan istifade etmesini bildi. Güssi sinatkârların bol olduğu muhitte bir apartımn kiraladı, Sonya İle beraber yaşamağa başladı. Fakat bu saadet ancak birkaç za. man sürdü. Günün birinde genç kadm Londradan başka bir şehre gideceğini sverpoldeki an. mesinin yanina gitmeye mecbur oldu- ğunu söylüyordu. Sonya gitti ve Güssi müthiş bir ke- der de saçmasapan şiirler yazıp neşretmeye koyuldu. Bütün bunlar Lord Vitleyin çok canı nı sıkmaktaydı. Oğlunun arasıra bir kadın macerası olmasına bir gey de - mek aklına gelmiyordu ama kokota yakm kimselerle müstakbel bir lor. dun düşüp kalkmasını da doğru bul - muyordu, Oğlunu kendisi gibi diplo- mat yapmak emelindeydi. Onda bu işe zerrece bir arzu ve ufacık bir istidat et görememekle müteessir « Güssi, rasgel aklına Denis ek geldi. De- ne karşı Güssinin hududsuz bir hürmeti vardı. Karden uzun za . mandanberi Rig ailesinin dostuydu. e Güssinin nazarında, bir kalıraman mer | tebesine yükselmişti. Bu hayranlık hissi sonradan da mütemadiyen art . maktaydı. Çünkü Karden ne zaman lordun evine gelse generallerle ve er- kânıharb zabitleriyle kapıları sımsıkı kapanmış odalarda saatlerce süren es- rarengiz İçtimalarda bulunmak iti . yadındaydı. Bu vaziyet Denisi naza - rinda büsbütlin büyültüyordu, Öyle ki İngilterenin harbi Karden sayesin. de kazandığını iddia edebilmesi müm. kündü, Kardı fade ederek rabiliyor, delikanlı zerinde nüfüziy. le ona ailesinin arzularını kabul etti- riyordu. Karden, Güssive evine gelip akşam yemeğini beraber yemek istediğini bil. dirdiği zaman delikanlı onu baftalar . dır görmemiş bulunuyordu. Zekâsınm harikulâde olmamasma rağmen bu da- vetsiz misafirliğin hikmetini anlamak- ta gilçlük çekmedi. Babasından, Denis vasıtasiyle, azar İşitecekti. Buna üzül. medi. Artık şairlikten bıkmıştı. Son- ya gitlikten sonra artık bunun mana. si kalmıyordu. Muhitini değiştirmek arzusurdaydı. Fakat buna birdenbire karar vermeyi de doğru bulmuyor, u. tanıyordu. Maamafih şairliğe istidad kabiliyetinden zerrece şüpheye düş « müş değildi. Ancak budalaca şiirler yazmak için bile insanın kafasını yor- mağa mecbur olduğunu farketmişti. Ha'buki o prensip itibariyle dimaği her türlü meşguliyetten hiç hoşlan mazdı. Bütün bunları Kardene itiraf ede - cek değildi. O plânmı hazırlamıştı. Babasmın emrine İtaat arzusiyle sa . nat aşkı arasmda hangisini geçmekte tereddüde dilşmüş gibi davranacak, nihayet babasının dediği olsun diye sanat hevesini gözleri yaş içinde boğ. maya razı olmuş gibi görünecekti, Denis geldiği zaman onu, bir koltu- ğa gömülmüş düşünceli ve dalgın bu. larak sordu: — Hayrola? Pek düşüncelisiniz. — Ruhum ıstırab içinde! — Ya, vah vah! Sevgiliniz nereye gitti? Hayretle sordu: — Sonyayı nereden tanıyorsunuz? — Hiç tanımıyorum, Fakat sizi iyi tanıdığım için kederinizin sırmı anla makta da güçlük çekmedim, Haydi derdinizi anlatın da dinliyelim: Güssi, uzunuzadıya derdini anlattı. Umumiyetle kadmlar hakkında da fik. Mm eya Bamya May Mf ia çoktan azalmış, hattâ sönmüştü. Denis, yemek müddetini işgal eden ba uzun nutuk bittiği zaman sordu: — Kitabımız ne âlemde? iyi satılı- yor mu? — İtirafa mecburum ki bu hususta da epey hayal sukutuna uğradım. Hal- kın edebi terbiyesi maalesef çok nok. san. Şaheserlerimi anlamıyorlar. Ay. ni şey Şekspirin başma da geldi. Onun kitabları da hayatında hemen hiç sa. tılmadı. Şekspirle ben ayni vaziyette- yiz Eserlerimi gelecek nesiller tak- dir edecek. Siz girlerimi okudunuz mu? — Evet. Pederiniz dün akşam ver. mişti, gece okudum. — Babam benimle kimbilir nekadar iftihar etmektedir. Şiirlerim hoşunu. 74 gitti sanırım. (Denamı var) Yazan: M.S. Ustümde deve kestiğim bıçak. vardı.. Bismillâhi çektim, sıyırdım ay Bunları muhacirlerden üç kardeş sa. tın aldı. İlk yıl iyi geçindik. Biribirimi- #e gözünün üstünde kaşın var demedik. Fakat ikinci yıl?. Hava değişti, rahat durmadı bunlar. Hırsızlığa başladılar. Geceleri sınırı geçtiler, benim zeytinleri topladılar. Evvelâ şöyle hafif hafif çıt- Isttem, oralarda bile olmadılar. İkinci. de aşikâre söyledim, dinlemediler bile.. Üçüncü de sert söyledim, gene para et- medi, bu sefer işi azıttılar, daha fazla şalmıya başladılar. Artık aramız iyiden iyiye açıldı, Yaman düşman olduk bi- birimize... Ben rast geldiğim yerde on. ların hırsızlıklarndan bahsediyor, her kese anlatıyordum üç kardeşin yaptık- larını... DEVE BIÇAĞI! Bir gün kahvede otururken üç kar, deşler geldi. Biri yanıma yaklaşerak dedi ki: — Ötede beride aleyhimizde bir ta- kam sözler söylediğini işittik. Erkeksen bunları yüzümüze karşı da söyle! .. Hıtsızlıklarına bakmadan kafa tut- maları, posta okumaları asabıma do. kundu. Kan kafama hücum etti. Sert sert bağırdım: — Üçünüz de hırsizsınız. Arkanızdan | söylediğim gibi işte yüzünüze karşı da tekrar ediyorum ; Zeytinlerimi çaldınız, Üçü birden üstüme çullandılar. Bo- ğuşmiya başladık, Onlar üç kişi, ben | tek başıma., Baktım olacak gibi değil. Bedava harcanacağım.. Hiç olmazsa ben de onların canını yakayım, dedim.. Üstümde deve kestiğim bıçak vardı. rm ad di, fırat vermedim, dokunuve'idim höğrüne, hemen yuvarlandr. Kahve biribirine girdi. Müşterilerin çoğu kaçtı Sandalyeler, masalar devril- di, kalanlar da aramıza giremiyorlafdı korkudan... Gözümlü kan bürümüştü ar- tık, mütemmiyen ötekilere saldırıyor, bıçağı, sağa sola sallayıp duruyordum. Çok sürmedi, en küçüğü omuzundan yediği bir bıçakla yüzükoyun kapandı yere. Şimdi ortanca kalmıştı.. Oldu o- lacak onu ds temizlemek istiyordum; bu niyetle hamle ettim, fakat, o daha atik davrandı, can korkusiyle kahveden dışar: fırlad:, tabena kuvvet kaçmıya başladı. Durur müyüm artık, peşinden saldırdım, kovalamıya başladım. “BİR BIÇAK SALLADIM, KELLE ELİMDE KALDI!, O önden kaçıyor, ben arkasından ko. vahyordum, Nereye gidiyordu?.. Nere- ye kaçmak, gizlenmek istiyordu? Bilir miyim ben!.. Fakat nereye gitse, ne ta- rafa kaçsa arkasını brakmıyacaktım. Onu da temizlemeğe, cicim: cehenneme yoliamıya karar vermiştim. Uzun yoldan, dereboyuna İşi anladım; Evine gidiyordu. sapınca O kaçtı, ben kovaladım. Evine yirmi otuz adım kala, karısı pencereden gör- müş olcaktı ki, kapı açıldı, eşikte karısı gözüktü. Herif yeni evliydi de.. Hemen atıldım, kapıdan girmeden yetiştim. Ensesine kuvvetli bir yumruk attım, yüzükoyun düştü, eğildim, saç- larından yakaladım, ensesine bir biçak ekledim. Bir daha, bir dıha, kelle elim. de kaldı! Kanlı başı kadının ayaklarıma doğru fırlattım, attım, Kadın çılgın bir çığlık attıktan sonra düşüt.. Ve kesik baş yu- varlana yuvarlana kapıdan içeri girdil. ÖLDÜRÜLEN MAHKUM! Yaşı kırkı aşmış, tavırları kabadayı. ca, aklını*çok beğenmiş.. Fakat saf yü- rekli bir adamdı. Oldukça da pörası vardı, Hatırımda kaldığına göre adıda Ömerdi., Neden içeri düşmüştü?. Niçin yatıyordu?. Bir akşam köyde dayamışlar gözü- ne rokuyı, fazla sarhoş etmişler, bir kız kaçırma işine karıştırmışlar onu! Güzel köylü kızının, kınalı elli, pem- be yanaklı, dolgun kalçalı ve olgun gö. ğüslü köy yosmasının bulunduğu evi sargıya almışlar, içeri girmek, kızt sal- la sırt edip götürmek istemişler, evde- iŞ güniniy — ekl da durur mu ya, onlar da silâhlarını çek- mişler, biribirlerine kurşun sıkmışlar, onun da kurşunu bir aklama rastlamış, beynini delmiş, geçmiş. Sonra ne mi olmuş? Ne olacak canım, herifçi oğlu nalları dikmiş, tezkere falan almadan ahireti böylamış! , Mahkâm olup hapisaneye düştüğü İ zaman, on yıllık cezanm sersemliği ile ilk günler dalgın dalgm dolaştı. Muhi. te bir türlü ısmamadı. Kimsenin yanma sokulmuyor, mür- demgiriz bir hayat yaşıyordu, Bahçede, duvarın dibine çömeliyor, cigarasınm mavi dumanların: seyrederek dalga ge- çiyordu.. Geceleri de koğuşta kimse ile lâ etmez, koğuş penceresine alnını da- yayarak, gecenin sessizliğini noktala. yan jandarmaların, gardiyanların düdük seslerini dinlerdi. (Devamı var) A SE GG RI LANCER Beni taparca sevecek kimse bulamamış olmak pek gücüme gidiyor. Gerçi gelinlik bir kızım ama kardeşlerim, ailem, ba. bam annem her geyden çabucak huylanacak insenler. Erkekle- rin bender, çekinmelerinin sebebi bu İse doğrusu çok yüreksiz şeyler. Sid'deki Şimen rolü de, Sid rolü de pek hoşuma gidiyor. O ne harikulâde tiyatro piyesi! hadi Allahaısmarladık, vi Luiz'den Rene'ye Höinctikmim İZİM ispanyolca hocamız zavalli bir mülteci; dük d'Angülem tarafmdan bastırılması gerefine burada bayram ettiğimi; © © da karışmış, bu yüzden saklanmaya mecbur. Bir liberal ve, hiç şüphesiz, bir burjus olmasına rağ. men benim alâkamı uyandırdı; onu bir idam mahkümu diye gör- meğe başladım. Onunla konuşup ağzını artyorum ama o, bütün Kastilya'lı. lar gibi az söyler bir adam, sanki Kurtube'lı Gonzalves'in tâ kendisiymiş gibi mağrur; fakat buna rağmen bir melek gibi sakin ve sabırlı. Onun gururu, Mis Griffiv'inki gibi gösteriş değil, tâ içinden geliyor; bize karsı olan vazifelerini görüp hak. kımı istiyor ve gösterdiği hürmetle bizi kendisinden ayırıyor. Babam bu Henarez eferdide bir büvük asilzade hali oldu. gunu söylüyor; biz bize kaldığımız zamanda şaka olsun diye ondan Don Henarez diye bahsediyor (1) birkaç gün evvel ben de kendisine Don Henarez diyecek oldum, ekseriya eğik tuttuğu gözlerini yerden kaldırdı ve sanki bana iki simsek fırlattı; nut kum tutuldu. m. bu adamm gözleri hiç şüphesiz dünyanın en güzel gözleri, Acaba kendisine karşi bir kusur mü ettim diye sordum; bâna o ulvi ve tantanalı İspanyol dili ile: Çeviren: Nurullah ATAÇ —- 90 — Madmazel, dedi, ben büraya size sadece İspanyolca öğ. rTetmeğe geliyorum. Bu söz ağırıma gitti, kızardım; kendisine şöyle terbiyesiz- ©8 bir cevab vermeye hazırlanıyordum, fakat manastırdaki “annemiz” in söyledikleri hatırıma geldi, dedim ki: - — Bende herhangi bir kusur görüyorsanız söyleyin, minnet- tarmız olurum. Titredi, o zeytuni yüzü al al oldu, bana gösteren'bir sesle cevab verdi: yük felâketler karşısında gösterilmesi lâzımgelen hür. meti herhalde size din, benim öğretebileceğimden daha iyi öğ- vetmiştir. Ben İspanya'da, Yedinci Ferdinand'ın zaferiyle her şeyi kaybetmiş bir Don isem, şakaniz pek zalimane olur; yok, sadeos bir dil hocasıysam, merhametsizce bir alay değil mi- dir? bunların ikisi de asil bir genç kıza lâyık şeyler değildir. Elini tutup: — Ben de, dedim . o hareketimi unutmanız için sizindin hislerinize, dinimizin emrettiği affa müracaat ediyorum. Başımı eğil, Don Kişot'umu açıp oturdu. O akşamki baloda tadlı bir heyecan en çok dikkat edilen kız ben oldum; fakat bütün o Utifatlar, ba kışlar, cümleler bana o küçük hâdise kadar tesir etmedi. Ders müddetince, ona dikkatle baktım; fakat o bunun farkında bile değildi, bana gözlerini kaldırdığı olmaz ki! biz onu kırkında var sanıyorduk, baktım, gençmiş; herhalde yirmi yedi veya yir- mi sekizinden fazla değil. Mis Grliffit de bana kara saçlarının v6 inci gibi dişlerinin güzelliğini gösterdi. Güzlerine gelince hem kadife, hem de ateş. Ama işte o kadar; yoksa kısa boy. Tu, çirkin bir adam, İspanyolların pek temiz olmadıklarını söylerler; fakat bizim hoca kendine iyi bakıyor, elleri yüzün. den beyaz. Sırtı biraz kanbur; kafası hem kocaman, hem de g9- rib bir şekli var; çirkinliğinde zekâya benziyen bir şey var» çiçek de çıkarmış, yüzü yer yer yamanmış gibi. Alnı gayetle çi. kık, kalım kaşları biribirine birleşmiş, ona İnsanı tiksinçu« | bir manzara vermiş. Hani bizim sör Mart gibi, ölmek üzere â““ Zup da bin bir ihtimamla kurtulmuş hastalıklı çocukların ek” şi bir yüzleri vardır, bizim hoca da işte öyle. Hasılı, babarori #öylediği gibi, bir hayli küçültmek şartiyle, kardinal Hime- nes'i andırıyor. : Babam ondan pek hoşlânmıyor, onun yanında bir sıkkmlıX duyuyor. Hocanın hallerinde, hareketlerinde tebii bir asalet var; halbuki bizim sevgili dük, kendisinden başka hiç kimseği» herhangi şeklinde olursa olsun üstünlüğe tahammül edemez Babam ispanyolcayı öğrenir öğrenmez Madrid'e hareket © deceğiz. Yukarda bahsettiğim dersten iki gün sonra, Hepart gelince, kendisine minnetlarlığımı göstermek için dedim Ki” (Devamı var) (1) Don, İspanyada, yalmız asilsadelere verilen wnvandir? bizde, tâ eskiden “boy” kelimesinin olduğu gibi. “Efendi” V» fransızca sicur kelimesi nmkabili olarak kullanıyoruz.